TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S. Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19582)
|
|
Karar Tarihi: 16/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
S. Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi işlemi nedeniyle özel hayatın gizliliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1995 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığında subay
sınıfında göreve başlamış; Kara Havacılık Komutanlığında pilot binbaşı olarak
görev yapmıştır.
9. Kara Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar
mektubunda, başvurucunun aynı lojmanda oturan bir subay eşiyle ilişki yaşadığı
ve kadının hamile kaldığı, başvurucunun ve bu kadının eşlerinden boşanarak
evlendikleri, başvurucunun eşinden boşanmasına rağmen üç ay daha aynı evde
birlikte yaşamaya devam ettikleri, başvurucunun aynı lojmanda oturan bir başka
kişinin çocuk bakıcısıyla da ilişkisinin olduğu, bu ilişkiye ait ses kaydı
bulunduğu, başvurucunun bu kaydı öğrenmesi üzerine bakıcıyı ve eski eşini darbettiği, konunun Savcılığa intikal ettiği ancak
müştekilerin şikâyetten vazgeçmesi nedeniyle konunun kapandığı iddia
edilmiştir.
10. Bunun üzerine başvurucu hakkında idari tahkikat
başlatılmıştır. İhbar mektubu başvurucuya bildirilerek başvurucudan savunma
yapması istenmiştir. Başvurucu 20/3/2013 tarihli yazılı savunmasında, kulaktan
duyma bilgiler ve dedikoduya dayalı olarak mesnetsiz iddialarda bulunulduğunu,
iftira atıldığını beyan etmiştir. Evlendiği yeni eşinin daha önce kendisiyle
aynı lojmanda oturmadığını, bunun yalan olduğunu, önceki eşinin boşanma
tarihinden sonra üç ay daha aynı lojmanda kaldığının doğru olduğunu,
çocuklarının velayetini kendisinin aldığını, boşandığı eşinin çocuğunu
emzirmesi ve bu arada kendisine yeni bir düzen kurabilmesi amacıyla böyle
davrandıklarını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, komşusunun çocuk bakıcısıyla
ilişkisi olduğu iddiasının yalan ve iftira olduğunu, asla böyle bir ilişkisi
olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; savunmasında önceki eşiyle geçimsizliğe
dayalı olarak karşılıklı anlaşmak suretiyle boşandığını, şimdiki eşinin de aynı
şekilde daha önce boşanmış olduğunu, çocuklarının huzursuz bir ortamda
yetişmesindense yeni ve mutlu bir aile kurduğunu, olayın tarafları olan önceki
eşinin veya yeni evlendiği bayanın eski eşinin herhangi bir şikâyeti, husumeti
veya huzursuzluğunun bulunmadığını, özel hayatı konusunda asılsız iftiralara
cevap vermek zorunda kalması nedeniyle üzüldüğünü belirtmiştir.
11. Tahkikat sonucunda hazırlanan 25/3/2013 tarihli raporda,
başvurucunun ilk eşiyle 1996 yılında evlendiği, 16/12/2010 tarihinde boşandığı,
bu evliliğinden boşanma tarihi itibarıyla beş yaşında ve sekiz aylık iki
çocuğunun olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun 9/3/2011 tarihinde ikinci
eşiyle evlendiği, bu evlilikten bir ay sonra 14/4/2011 tarihinde bir çocuğunun
dünyaya geldiği, çocuğun baba isminin başvurucunun ismi olduğu, başvurucunun
ikinci eşinin de başvurucuyla evlenmeden önce, 4/11/2010 tarihinde subay olan
eşinden boşanmış olduğu ifade edilmiştir. Raporda başvurucunun boşandığı eşinin
boşanma tarihinden sonra üç ay daha aynı lojmanda kaldığının doğru olduğu,
başvurucunun da bu durumu kabul ettiği, çocuklarının velayetini kendisinin
aldığı, boşandığı eşinin çocuğunu emzirmesi ve bu arada kendisine yeni bir
düzen kurabilmesi amacıyla böyle davrandıklarını söylediği belirtilmiştir. Bunun
yanı sıra raporda, başvurucu aleyhine komşusunun çocuk bakıcısını ve eski eşini
darbettiği isnadıyla Sulh Ceza Mahkemesinde kamu
davası açıldığı ancak müştekilerin şikâyetten vazgeçmeleri nedeniyle 23/11/2011
tarihli karar ile davanın düşürülmesine hükmedildiği belirtilmiştir. Raporda
başvurucunun yeni eşiyle evlendiği tarihte eşinin yaklaşık sekiz aylık hamile
olduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla başvurucuya isnat edilen eylemlerin sabit
olduğu kanaati bildirilmiştir.
12. Söz konusu rapor üzerine sıralı sicil üstleri tarafından
ahlaki durumu nedeniyle “Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir.” ortak
kanaatli sicil belgesi düzenlenerek başvurucu hakkında ayırma işlemi süreci
başlatılmıştır. Sonuç olarak 7/8/2013 tarihinde, 27/7/1967 tarihli ve 926
sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun
50. maddesi uyarınca TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmiştir.
13. Başvurucu TSK'dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
14. Başvurucu dava dilekçesinde; asılsız isnatların 2010 yılı
ile ilgili olduğunu, bu eylemlerden üç yıl sonra ayırma işlemi tesis
edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, aynı şekilde imzasız, isim belirtilmeden
yapılan ihbarın işleme konulamayacağını belirtmiştir. Başvurucu; eski eşinden
boşandıktan sonra bir başka kişiyle evlendiğini, on sekiz yaşından büyük
kişilerin rızaya dayalı ilişkilerinin suç oluşturmadığını, özel hayatına ait
hususlar nedeniyle en ağır disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ölçülü
olmadığını ileri sürmüştür. Bunun yanı sıra başvurucu; çok sayıda takdir
belgelerinin bulunduğunu, hiçbir disiplin cezası bulunmadığını, çok başarılı
çalışmaları olduğunu, özel yaşamına ait unsurların Kurum disiplin ve düzenini
tehdit eden bir yönünün bulunmadığını iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu; daha önce
istifa dilekçesi verdiğini, bunlar sonuçlandırılmadan ayırma işlemi tesis
edilmesinin de hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.
15. AYİM, oy çokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM kararında,
isimsiz ihbar hâlinde dahi somut isnatlar ve deliller bulunması durumunda
inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir. AYİM'e
göre askerin ahlakı, yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır; asker şahıslar
için ahlaki değerlerin ve özel hayatı da kapsayan yaşam biçiminin büyük önemi
vardır. AYİM; başvurucunun evli olduğu dönemde bir subay eşiyle ilişki kurduğu
ve bu kişiden çocuk sahibi olduğu, boşanmış olduğu eşiyle bir süre daha aynı
lojmanda oturmaya devam ettiği hususlarının gerçek olduğunun anlaşıldığını
belirtmiştir. AYİM kararında, TSK'da subay olarak görev yapan ve ileride birçok
makamda TSK'yı temsil etme ihtimali bulunan başvurucunun söz konusu
davranışlarının TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketler
kapsamında olduğu belirtilmiştir. Kararda başvurucunun eylemlerinin özel
hayatın sınırlarını aştığı, kara pilot sınıfının görev yaptığı yerlerin sınırlı
olması ve personel sayısının diğer sınıflara göre az olması nedeniyle aynı
sınıftan olan personelin bu olayı duyduğu, dolayısıyla eylemlerin aleniyet
kazandığı, başvurucunun eyleminin Anayasa Mahkemesinin 2013/1614 sayılı
kararında belirtilen eylemlerden çok farklı olduğu, bu durumda başvurucunun
kamu hizmetinde istihdam edilmesine devam edilmesinin kamu yararına açıkça
aykırılık teşkil ettiği gerekçesine yer verilmiştir. Bunun yanı sıra kararda
davacının ilk istifa dilekçesini verdiği tarihten daha önce ayırma işlemi
başlatılmış olduğu, dolayısıyla önce ayırma işleminin sonuçlandırılmasında
hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Bir hâkim üye karara katılmamıştır. Muhalif kalan üyenin
görüşüne göre bir başka dosyada 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun geçici 1. maddesinin dördüncü fıkrasına karşı
Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmıştır. Söz konusu başvuru mevcut davayı
etkilemekte olduğundan Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunun
sonucunun bekletici mesele yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra muhalif üye
görüşünde, başvurucu hakkındaki ayırma işleminin6413 sayılı Kanun'da öngörülen
makamla kurullar tarafından ve belirtilen usuller uygulanarak tesis edilmesi
gerektiği, bu hükümlere uyulmadan tesis edilmiş olan işlemin şekil ve usul
yönünden hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.
17. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 28/11/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu vekili tarafından 16/12/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 50.
maddesi, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun 13. ve 39. maddeleri, 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin işlem
tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma”
kenar başlıklı 91. ve 92. maddeleri.
20. 211 sayılı Kanun’un 39. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber
ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine
bilhassa itina olunur.
Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi
ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve
atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi
geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden
kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.”
21. 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği'nin 86. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
''Asker, kendisinden beklenen vazifeleri
hakkıyla yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır.
Her askerde bulunması lâzım gelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır:
...
(h). İyi ahlâk sahibi olmak: Askerin ahlâkı ve
yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan,
yalancılıktan borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp
kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati,
azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri
ayrı ayrı cezaları üstüne çeker...''
22. 6413 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında yer alan "... Söz konusu
yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar 926 sayılı Kanunun, bu Kanunun 45 inci
maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.” hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu ileri
sürülmüştür. Anayasa Mahkemesinin 3/7/2014 tarihli ve E.2014/24, K.2014/122
sayılı kararıyla itirazın reddine hükmedilmiştir.
23. 6413 sayılı Kanun'un
"Kınama cezasını gerektiren disiplinsizlikler" kenar
başlıklı 16. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Meslek etiğine aykırı davranışta bulunmak:
Önceden ilan veya tebliğ edilmiş olan mesleki etik davranış kurallarına aykırı
şekilde tavır ve davranışlarda bulunmaktır."
24. 6413 sayılı Kanun'un
"Hizmete kısmi süreli devam cezasını gerektiren disiplinsizlikler"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi şöyledir:
“Uygunsuz davranışlarda bulunmak: Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve temsil ettiği makam, rütbe veya statünün onur ve vakarına uygun
olmayan fiillerde bulunmaktır."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
26. Özel hayata saygı hakkına kamu makamlarının keyfî bir
şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate müdahale
ettiğini tespit ettiğinde 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları
incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı
olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup olmadığı,
demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı araştırılmaktadır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik Krallık, B. No: 7525/76, 22/10/1981, § 43; Olsson/İsveç No.1, B. No: 10465/83, 24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa, B. No: 22689/07, 13/12/2012, §
77).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkın
Kapsamında Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, yapısı ve bünyesindeki kurmay subaylar nedeniyle AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının bağımsız ve tarafsız
mahkemede yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken
belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve
görevleri Anayasa ve ilgili Kanun'da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun
bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap vermek zorunda olmadıkları
ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip
karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı
üyelerinin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin
konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri içinde idari
veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir.
32. Açıklanan nedenlerle Mahkemenin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayatın Gizliliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; hakkındaki isimsiz ihbarın işleme alınmasının
hukuka aykırı olduğunu, özel hayatıyla ilgili olan ve görevi ile hiçbir ilgisi
bulunmayan iddialar nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu, ayrıca birçok kez takdirname ile
ödüllendirildiğini, sicilinin çok iyi derecede olduğunu, özel hayatına ilişkin
unsurların hiçbir şekilde görevine yansımadığını, ayırma işleminin ölçülülük
ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinde
yer alan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş, yeniden yargılama yapılması
ile 503.616 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir. Ayrıca başvurucu, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizlenmesini
istemiştir.
2. Değerlendirme
34. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
...”
35. Başvurucunun cinsel hayatına dair özel nitelikte olan
hususlar sebep gösterilerek TSK'dan ilişiğinin kesildiğine ilişkin söz konusu
iddiasının, özel hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet
alanını ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 20.
maddesinde güvenceye alınan özel hayatın gizliliği hakkı çerçevesinde ele
alınmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
37. Özel hayat kavramı, eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde “bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramı
temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak
kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte
kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de
içermektedir (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32) .
38. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğuna kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk,
§§§ 31-36; Bülent Polat, § 61-63;
Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
39. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
40. Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı
hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, §
37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
41. Buna göre başvurucunun cinsel yaşamına ait unsurlar gerekçe
gösterilerek TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin özel hayata saygı hakkına
bir müdahale oluşturduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup
oluşturmadığının, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun
düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden incelenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
44. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 50. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (c) fıkrası ile
Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 91. maddesi uyarınca
yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın
gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmaktadır.
45. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde, söz konusu mevzuat hükümlerinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 48-50). Somut olayda bu
sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
46. Anayasa'nın 13. maddesi; temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde
gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.
47. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna
göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete
yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere
sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112,
8/12/2015, § 7; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9;E.2013/130, K.2014/18,
29/1/2014;Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
48. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel
sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve
el koyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıylabu
sebeplerin özel hayata saygı hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün
görünmemektedir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; IV- Esasın İncelenmesi
kısmının "J-Kanun'un 75. Maddesiyle
3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun Başlığı İle Birlikte Değiştirilen 10.
Maddesinin İncelenmesi" başlığının "bb" alt başlığı
altında).
49. Bu durumda Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin somut olay bakımından sınırlandırma
sebebi olarak kabul edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.
50. Anayasa'nın 5. maddesinde "Devletin
temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
denilmektedir. Buna göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak devletin temel amaç ve görevlerindendir.
51. Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın
ön koşulu millî güvenlik ve kamu düzeninin tesisidir. Millî güvenlik ve kamu
düzeninin sağlanmadığı bir ortamda hak ve özgürlüklerden gereği gibi
yararlanılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi mümkün değildir.
Devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında millî güvenliği ve kamu
düzenini sağlama görevi de bulunmaktadır.
52. Millî güvenliği sağlamakla yükümlü olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi bakımından askerî
disiplinin sağlanması hayati önem taşımaktadır. Silahlı kuvvetlerin mensupları
arasındaki hiyerarşi ve disiplinin aşınması, söz konusu kamu hizmetinin
aksamasına neden olabilecek temel etkenlerden biridir.
53. Bu nedenle askerî disiplinin sağlanmasını teminen silahlı kuvvetler mensuplarının sıkı disiplin
kurallarına tabi tutulması ve diğer kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara
tabi olmaları, Anayasa'nın 5. maddesiyle devlete
yüklenen millî güvenliği sağlama ve kamu düzenini koruma ödevinin bir
gereğidir. Anılan ödevin, kişilerin Anayasa'nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen haklarının sınırlanmasında dikkate alınması
gerekmektedir.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ahlaki durumu sebep gösterilerek
TSK'dan çıkarılmasının askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği
gibi yürütülmesinin sağlanması ve bu itibarla millî güvenliğin korunması
amacını taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı olduğu
sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
55. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre
sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da
başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96,
K.2016/9, 10/2/2016 § 13; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; özel
hayatın gizliliği hakkı bağlamında Ata
Türkeri, §§ 44, 45; İ.F.A.,
B. No: 2013/8564, 17/2/2016, § 62).
56. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayata saygı hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
57. Bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun ikna
edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatına saygı
hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul edilebilir.
Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması gereklidir (G.G., § 60).
58. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102,
K.2016/151, 7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Markus Frank Cerny, B.
No: 2013/5126, 2/7/2015, § 72).
59. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmelidir. Bunun yanı sıra müdahalenin
"ölçülülük" ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
60. Somut olayda özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında
başvurucunun mahremiyetine yönelik müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup
olmadığı, idare ve Derece Mahkemesi kararlarının gerekçeleri çerçevesinde
incelenmelidir.
61. Başvurucu, TSK'dan çıkarılması ile sonuçlanan disiplin
soruşturması sürecinde mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren
iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır. Derece Mahkemesi kararına göre
başvurucunun evli olduğu dönemde bir subay eşiyle irtibat kurduğu ve bu kişiden
çocuk sahibi olduğu, boşanmış olduğu eşiyle bir süre daha aynı lojmanda
oturmaya devam ettiği hususlarının gerçek olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucunun dâhil olduğu kara pilot sınıfının görev yaptığı yerlerin sınırlı
olması ve personel sayısının diğer sınıflara göre az olması nedeniyle aynı
sınıftan olan personelin bu olayı duyduğu, dolayısıyla eylemlerin aleniyet
kazandığı belirtilmiştir. AYİM kararında, başvurucunun silah arkadaşının eşiyle
ilişkiye girerek Türk toplumunun ve TSK'nın manevi değerlerine aykırı
davrandığı belirtilmiştir.
62. TSK personeline yönelik temel kanunlardan biri olan 211
sayılı Kanun'un 39. maddesinde birçok özelliğin yanı sıra iyi ahlak sahibi
olmanın da her askerin esas vazifesi olduğu belirtilmiştir. AYİM kararında da
belirtildiği üzere asker şahıslar için ahlaki değerlerin ve özel hayatı da
kapsayan yaşam biçiminin büyük önemi vardır. TSK'da silah arkadaşlığı; sevgi,
saygı, dayanışma ruhu ve güven ilkelerine dayanmaktadır. Askerlerin eş ve
çocuklarını birbirlerine emanet ederek operasyonlara ve savaşa gideceği kabul
edilmekte, tüm askerî personelin bu manevi ilkelere göre davranması
beklenmektedir. Başvurucunun subay olan bir kişinin eşiyle ilişkiye girerek
çocuk sahibi olması, dâhil olduğu kara pilot sınıfının görev yaptığı yerlerin
sınırlı olması ve personel sayısının diğer sınıflara göre az olması
nedenleriyle aynı sınıftan olan personelin bu olayı duyması, dolayısıyla olayın
aleniyet kazanması veözel hayat sınırlarını aşarak
göreve yansımalarının olması, başvurucuyu istihdam eden TSK tarafından kurum
itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur olarak değerlendirilmiştir. Bu
durumda çok sıkı askerî disiplin kuralları ve hiyerarşinin geçerli olduğu
personel sisteminde başvurucuyu istihdam eden TSK tarafından başvurucuya isnat
edilen eylemlerin kurum disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen bir
unsur olarak değerlendirilmesi ve başvurucuya bu eylemler nedeniyle disiplin
yaptırımı uygulanmasının demokratik bir toplumda gerekli olduğu kabul
edilmelidir.
63. Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup olmadığı ortaya
konmalıdır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun uzun süredir TSK'da
görev yaptığı, sicil notlarının çok iyi düzeyde olduğu, sicil amirlerince daha
önce hakkında herhangi bir olumsuz kanaat bildirilmediği, disiplin cezasının
bulunmadığı, çok sayıda takdir ve ödül belgesinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin, başvurucunun mesleki hayatı üzerinde
olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği
üzerinde de önemli bir etkisi bulunmaktadır. Başvurucunun evlenerek yeni bir
aile kurduğu, disiplin yaptırımına konu eyleminin görevini sürdürmesini
imkânsız kılacak vahamette olmadığı dikkate alınarak ulaşılabilecek genel yarar
ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir
dengenin sağlanmadığı, başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin ölçüsüz
olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
66. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına,503.616 TL maddi ve
50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
67. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
68. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu, tazminat talep etmişse de yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın AYİM Birinci Dairesine gönderilmesine karar
verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamında bağımsız ve tarafsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine (Anılan Dairenin
17/6/2014 tarihli ve E.2013/1035, K.2014/629 sayılı kararına ait dava dosyası
ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
16/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.