TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYHAN ALTAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19583)
|
|
Karar Tarihi: 12/7/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ayhan ALTAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada
tazminat tutarının başvurucunun müterâfik kusuru
dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi ve aleyhe yüksek tutarda nispi vekâlet
ücretine hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Bitlis Güroymak Cevizyatağı
Jandarma Karakol Komutanı olarak görev yapmakta iken 25/11/2007 tarihinde
karakol komutan yardımcısı tarafından piyade tüfeği ile kasten vurularak her
iki ayağından yaralanmıştır.
8. Karakol Komutan Yardımcısı, Van Jandarma Asayiş Kolordu
Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 7/12/2009 tarihli ve E.2009/330, K.2009/2026
sayılı kararıyla 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmış ve karar Askerî
Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir. Söz konusu kararın gerekçesinde
"...olayın oluş şekli, mağdurun
[başvurucunun] sanığı olay günü iki defa çok kısa aralıklarla odasına
çağırtması, odasında azarlaması, hakaretlerde bulunması, olaydan bir gün önce
aralarında geçen tartışmalar nazara alınarak sanığın cezasından TCKnın 29. maddesine göre takdiren
3/4 oranında indirim yapılmıştır. Sanık olay tarihi itibariyle yaklaşık 2.5
aylık Astsubaydır. Çok genç ve tecrübesizdir. Bu nedenle mağdurun
[başvurucunun] sarf ettiğini beyan ettiği hakaret ve sözler sanıkta şiddetli
bir gazap ve elem meydana getirebileceği vicdani kanaatine ulaşılmıştır."
ifadelerine yer verilmiştir.
9. Başvurucu, idarenin kusurlu eylemi nedeniyle yaralandığından
bahisle 14/8/2012 tarihinde idareye başvuruda bulunmuş, başvurusunun reddi
üzerine 440.000 TL maddi, 60.000 TL manevi tazminata dava tarihinden itibaren
işletilecek yasal faiziyle birlikte hükmedilmesi talebiyle 14/11/2012 tarihinde
dava açmıştır. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesi, tazminat
istemi yönünden bilirkişi incelemesi yaptırmış ve bilirkişi raporunda
başvurucunun maddi tazminat hak edişinin 500.014 TL olduğu tespit edilmiştir.
Daire, 2/7/2014 tarihli ve E.2013/600, K.2014/1047 sayılı kararıyla,
başvurucunun müterâfik kusurunu dikkate alarak,
başvurucuya 125.000 TL maddi ve10.000 TL manevi tazminat ödenmesine ve 13.900
TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak başvurucuya verilmesine karar
verilmiştir. Kararda, ayrıca reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları
üzerinden hesap edilen 38.601 TL vekalet ücretinin başvurucudan alınarak davalı
idareye verilmesine de hükmedilmiştir. Gerekçenin bir kısmı şöyledir:
"Davacının
yaralanmasına neden olan olayın, askerlik gibi ve özellikli bir kamu görevinin
ifası sırasında, idarenin bir ajanınn suç teşkil eden
kasdi bir eylemi sonucu gerçekleştiği nitekim üste
fiilen taarruz suçuna sebebiyet veren bu şahıs hakkında da bu nedenle kamu
davası açıldığı ve bu kişinin tahrik altında tahribatı mucip olacak şekilde
üste fiilen taarruz suçundan üç yıl bir ay on beş gün hapis cezasına mahkum
olduğu anlaşılmıştır. İdarenin organ ve ajanları aracılığıyla hizmetin iyi ve
sağlıklı bir şekilde yürütülmesi sorumluluğu mevcuttur. Hizmetin istenilen
seviyede devamlı ve hatasız bir şekilde yürütülmesi zorunluluğu, idarenin geniş
bir yelpaze içinde yer alan konularda denetim ve gözetim yükümlülüğünü de
beraberinde getirmektedir. İdarenin ajanının hatalı hareketleri ile meydana
gelen olayda idarenin hizmetlerinden ayrı düşünülemeyecek olan ajanın eğitim,
yetiştirilme, denetim ve gözetim konularında idarenin sorumluluklarını yeterli
seviyede yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. Bu açıdan idarenin,
hizmetin iyi ve sağlıklı bir şekilde işletilmemesinden kaynaklanan hizmet
kusurunun bulunduğu bu nedenle davacının zararının meydana gelmesinde,
ayrıntıları Askeri mahkeme kararında belirtilen, davacının 2,5 aylık astsubay
olan Karakol Komutanı yardımcısı astsubaya karşı olan davranışlarının etkisi ve
dolayısıyla davacının müterafik kusuru da dikkate
alınarak davalı idareden karşılanması gerektiği sonuç ve kanaatine
ulaşılmıştır."
10. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 5/11/2014
tarihli ve E.2014/1671, K.2014/1494 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar
3/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 16/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Tahkim usulüne tabi
olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili
sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri,
hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu
davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve
takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar
üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir."
13. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 46.
maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde
belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar
verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere
artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap
verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, haksız tahrik sayılabilecek bir eylemi olduğu
sabit olmadığı hâlde, şüpheli durum aleyhine yorumlanarak maddi tazminat hakedişinden 3/4 oranında indirim yapılmasının doğru
olmadığını, idari yargının, ceza yargısından bağımsız hareket ederek kusursuz
sorumluluk ilkesine göre indirim uygulamadan zararının tamamını karşılaması
gerektiğini, hükmedilen tazminata uygulanacak faizin başlangıç tarihinin olay
tarihi yerine başvuru tarihinden başlatılmasının uygun olmadığını, aleyhine
yüksek tutarda vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
olay nedeniyle malûl olduğunu ve Anayasa'nın 10. maddesine göre malûl ve
gaziler için pozitif ayrımcılık yapılması gerektiği hâlde yapılmadığını, hak ettiği
tazminattan 3/4 oranında indirim yapılmasının Anayasa'nın 13. maddesindeki
ölçülülük ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve 413.941 TL maddi ve 40.000 TL
manevi tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, aleyhine yüksek tutarda nispi
vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin şikayeti mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkindir. Başvurucunun Anayasa'nın 10. ve 13. maddelerinin
ihlal edildiğine ilişkin iddiaları ise yargılamanın sonucuna ilişkin olup tüm
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir:
a. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
17. Başvurucu, temel olarak bilirkişi raporu ile hak kazandığı
tespit edilen tutardan 3/4 oranında indirim yapılmasından ve faizin olay
tarihinden itibaren hesaplanmamasından şikâyet etmektedir.
18. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
20. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
21. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç,
B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
22. Somut olayda başvurucu tarafından, tazminat istemiyle açılan
davada AYİM, başvurucunun maddi zararını bilirkişi raporu ile tespit ettirmiş
ve başvurucunun müterâfik kusurunu dikkate alarak söz
konusu tutardan 3/4 oranında indirim uygulayarak maddi tazminata hükmetmiştir.
AYİM ayrıca idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanmak üzere yasal faize
hükmetmiştir.
23. Hukuk kurallarının uygulanması ve yorumlanması derece
mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin söz konusu koşulları
değerlendirdiği kararlarında açık keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire bir müdahalesi söz konusu olamaz.
Somut olayda başvurucunun maddi tazminat tutarının belirlenmesine ilişkin
iddialarının esas itibarıyla AYİM tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve
yorumlanmasında isabet bulunmadığına dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin
olduğu görülmektedir.
24. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle yüksek
tutarda nispi vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
29. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek
ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını
anlamsız hâle getiren, mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
30. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir
amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil
dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş
olması gerekir (Özkan Şen,§§ 61,
62).
31. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin
bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi
öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine
hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava
sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli
yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun davayı kaybetmesi
hâlinde kendisine yüklenecek olan avukatlık ücreti, bu çerçevede
değerlendirilmelidir(Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
32. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan
Şen, § 54).
33. Tazminat alacağının miktarı ancak bilirkişi incelemesi ve
benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla
aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı tarih itibarıyla mümkün
olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacının tazminat talebine ilişkin
miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneğinin olmadığı görülmektedir (Özkan Şen, § 56).
34. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören
düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu
düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi
gerekir. Vekâlet ücretinin orantılılık incelemesi yapılırken öngörülen miktarın
ülke şartlarında ne anlam ifade ettiği, başvurucunun ödeme gücü ve davanın özel
şartları gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
35. Başvuru konusu olayda da başvurucunun bu nedenle açtığı
davada, uğradığını iddia ettiği zararın tazmini amacıyla 440.000 TL maddi
60.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilirkişi
raporunda başvurucunun 500.000 TL maddi zararı olduğu tespit edilmişse de AYİM,
başvurucunun müterâfik kusurunu dikkate alarak
125.000 TL maddi tazminata ve 10.000TL manevi tazminata hükmetmiştir. Kararda
başvurucu lehine 13.900 TL, idare lehine ise 38.601 TL nispi avukatlık ücretine
de hükmedilmiştir.
36. Başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması
nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, bilirkişi
raporunda da maddi tazminat tutarının talebe yakın belirlendiği; bununla
birlikte hak kazandığı toplam 148.900 TL tazminat ve avukatlık ücreti
karşısında, 38.601 TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği
anlaşılmaktadır.
37. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde
değerlendirildiğinde başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması
nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu ve yargılama
sonucunda hak kazandığı tazminat ve avukatlık ücretinin yaklaşık %26’sına denk
gelen kısmını avukatlık ücreti olarak davalı idareye geri ödemek zorunda
kaldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun, tazminat alacağının kabul
edilemeyecek bir kısmından mahrum bırakıldığı ve bu miktarın ölçülü olmadığı
saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle yapılan müdahale ölçülü olmadığından
başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
39. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu413.941 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminat talep
etmiştir.
41. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
42. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya takdiren net
20.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia edilen
maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi İkinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.