TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M. K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19584)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
M. K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ayırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın
gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2001 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında subay
sınıfında göreve başlamış, pilot yüzbaşı olarak görev yapmıştır. Evli değildir.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar üzerine
bazı askerî personel hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire
Başkanlığı tarafından İstihbarata Karşı Koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari
tahkikat başlatılmıştır.
10. İstihbarata karşı koyma faaliyeti çerçevesinde 31/7/2012
tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından
başvurucunun ifadesi alınmıştır. İfade tutanaklarında "ifadeyi alan"
ve "ifadeyi yazan" kısmı
ve ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır. Başvurucuya ait ifade tutanağında
bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, bugüne kadar maddi sıkıntı yaşayıp
yaşamadığı, bu sıkıntıları aşmak için neler yaptığı sorulmuştur. Ayrıca bir
astsubayın ismi belirtilerek onunla nasıl tanıştığı ve ilişkilerinin boyutu
hakkında sorular sorulmuştur. Başvurucu, sorulan soruları ayrıntılı olarak
yanıtlamış ve ifade tutanağını imzalamıştır.
11. Başvurucu 14/1/2013 tarihinde bilgi edinme başvurusunda
bulunarak söz konusu ifade tutanağının bir nüshasının kendisine verilmesini
talep etmiştir. İfade tutanağının bir örneği Hava Kuvvetleri Komutanlığının
6/2/2013 tarihli yazısı ile başvurucuya verilmiştir.
12. Söz konusu tahkikat üzerine sıralı sicil üstleri tarafından
disiplin ve ahlaki durumu nedeniyle “Silahlı
Kuvvetlerde kalması uygun değildir.” ortak kanaatli sicil belgesi
düzenlenerek başvurucu hakkında ayırma işlemi süreci başlatılmıştır. Sonuç
olarak 13/5/2013 tarihinde 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca TSK'dan ayırma işlemi tesis
edilmiştir.
13. Başvurucu 10/7/2013 tarihinde TSK'dan ayırma kararına karşı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
14. Başvurucu dava dilekçesinde psikolojik baskı altında yorma
ve aldatma teknikleri kullanılarak ifadesinin alındığını, ifade tutanağını
okumadan imzaladığını belirtmiştir. Başvurucu, özel hayatın gizliliğine
müdahale eden sorular sorularak alınan ifadenin hukuka aykırı şekilde elde
edilen delil olduğunu ve işlem tesisine esas alınamayacağını belirtmiştir.
Sicil Yönetmeliği'ne göre aşırı borçlanma dolayısıyla ayırma işlemi yapılabilmesi
için birden fazla uyarılması ve hareketlerini düzeltmemesi hâlinin
gerçekleşmesi gerektiğini, oysa aşırı borçlanmadan dolayı hiç bir uyarı veya
ceza verilmediğini belirtmiştir. Ayrıca özel hayatına ait hususlar nedeniyle en
ağır disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ölçülü olmadığını ileri sürmüştür.
Bunun yanı sıra başvurucu, çok sayıda takdir belgesinin bulunduğunu, hiç bir
disiplin cezası bulunmadığını, çok başarılı çalışmaları olduğunu, özel yaşamına
ait unsurların kurum disiplinini ve düzenini tehdit eden bir yönü bulunmadığını
iddia etmiştir.
15. Davalı Millî Savunma Bakanlığı tarafından 6/9/2013 tarihinde
sunulan savunma dilekçesinde, başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını
sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu kanaatiyle ayırma işlemi
tesis edildiği bildirilmiştir. Ayrıca4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi kapsamında AYİM'e gizli belge ve bilgiler gönderilmiştir.
16. Başvurucu vekili 26/9/2013 tarihli cevap dilekçesinde
İstihbarat Başkanlığı tarafından özel yaşam alanına giren konularda sorular
yöneltilmek suretiyle usulsüz olarakbaşvurucunun
ifadesinin alındığını belirtmiştir. Özel hayatın gizliliğine müdahale eden
sorular sorularak alınan ifadenin hukuka aykırı şekilde elde edilen delil
olduğunu, işlem tesisine esas alınamayacağını ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu
vekili söz konusu dilekçede, davalı idarece gönderilen gizli nitelikli
belgeleri incelemesi ve belgelerin bir örneğinin kendisine verilmesi yönünde talepte
bulunmuştur.
17. AYİM Birinci Dairesince (Daire) 25/3/2014 tarihli görüşme
tutanağında, "gizli belgelerin davacı
vekilinin müracaatı halinde üçüncü kişilere ait makam, ad, soyad
bilgilerinin karartılması suretiyle Bilgi Edinme Kanunu kapsamında incelettirilmesine"
karar verilmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesine sunulan dava dosyası belgeleri
arasında bu yönde yazılmış bir karar bulunmadığı gibi başvurucuya bu konuda
tebliğ yapıldığını gösteren belge de bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucunun
da gizli belgelerin incelettirilmesi için başkaca talepte veya müracaatta
bulunmadığı, 26/5/2014 tarihli ek beyan dilekçesinde ve 8/7/2014 tarihli karar
düzeltme dilekçesinde bu yönde bir iddia ileri sürmediği görülmüştür.
18. Daire, başvurucu vekilinin ve idare vekilinin katılımıyla
duruşma yapmış ve 14/5/2014 tarihli kararla oybirliğiyle davayı reddetmiştir.
AYİM kararında, başvurucunun ve iki personelin ifadeleri dikkate alındığında
başvurucuya isnat edilen davranışların, TSK'nın itibarını sarsacak nitelikte
ahlak dışı davranış kapsamında olduğu ve bu nedenle başvurucunun TSK'daki
görevini devam ettirmesinin uygun olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca AYİM,
başvurucunun ifadesinin usulsüz ve hukuka aykırı şartlarda alındığı iddialarını
da reddetmiştir. AYİM kararında, başvurucunun ifadesinin ceza soruşturması
kapsamında değil disiplin soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada
uğratıldığına dair kanıt bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
19. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 18/11/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu vekili tarafından 16/12/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında TSK'da görev
yapan askerî personel hakkında ahlaki nedenlerle ayırma işlemi tesis edilmesine
dayanak oluşturan mevzuata (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 23-30) ve benzer durumlara ilişkin
uluslararası hukuka (Yaşar Türkmen,
B. No: 2014/5418, 15/2/2017, §§ 26-33) yer vermiştir.
22. 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“…Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu
kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir. Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi
ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile
mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek
haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine
sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir
maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun
hükümleri saklıdır.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, idare tarafından gönderilen gizlilik dereceli
belgelerin tebliğ edilmediğini ve bu belgeleri incelemesine de imkân
verilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun,
temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
26. 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü ve devamı
fıkralarında, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin, mahkemenin belirleyeceği
çerçevede davacı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır. Söz
konusu düzenlemede, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine
açık olduğu ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi,
belge ve dosyalardan başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref,
haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli
tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı
konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf
ve vekillerine incelettirilemeyeceği,davacı taraf
veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas
teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu
itirazın mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği belirtilmiştir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428,
26/6/2014, § 75).
27. Başvuru formu, Anayasa Mahkemesine sunulan dava dosyası ve
eklerinin incelenmesi neticesinde, davalı idare tarafından 6/9/2013 tarihinde AYİM'e cevap dilekçesinin sunulduğu, sunulan cevap
dilekçesinin eklerinde gizli ibareli belgeler bulunduğunun belirtildiği, anılan
cevap dilekçesinin başvurucuya tebliğ edildiği, dolayısıyla başvurucunun dava
dosyasına sunulan bilgi ve belgelerden cevap dilekçesinin kendisine tebliği ile
haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun 26/9/2013 tarihli savunmaya cevap
dilekçesinde davalı idarece gönderilen gizli nitelikli belgeleri incelemesi ve
belgelerin bir örneğinin kendisine verilmesi yönünde talepte bulunduğu,
Daire'nin 25/3/2014 tarihli görüşme tutanağında "gizli belgelerin davacı vekilinin müracaatı halinde üçüncü
kişilere ait makam, ad, soyad bilgilerinin karartılması
suretiyle Bilgi Edinme Kanunu kapsamında incelettirilmesine"
karar verdiği görülmüştür. Ancak Anayasa Mahkemesine sunulan dava dosyası
belgeleri arasında bu yönde yazılmış bir karar bulunmadığı gibi başvurucuya bu
konuda tebliğ yapıldığını gösteren belge de bulunmamaktadır. Öte yandan
başvurucunun da gizli belgelerin incelettirilmesi için başka bir talepte veya
müracaatta bulunmadığı, 26/5/2014 tarihli ek beyan dilekçesinde ve 8/7/2014
tarihli karar düzeltme dilekçesinde bu yönde bir iddia ileri sürmediği
anlaşılmıştır.
28. Bu durumda başvurucu, 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesi
uyarınca yargılamayı yapan makamdan usulüne uygun bir şekilde ilgili bilgi ve
belgeleri inceleme talebinde bulunduğuna ve bu talebinin reddedildiğine dair
herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Dolayısıyla
başvurucunun, dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler için 1602 sayılı
Kanun'un 52. maddesine göre talepte bulunması ve maddede yer alan usulü
izlemesi gerekirken anılan yargısal başvuru yollarını usulüne uygun bir şekilde
tüketmeden başvuruda bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
29. Kaldı ki başvurucunun ayırma işleminin dayanağını oluşturan
ifade tutanağını dava açmadan önce bilgi edinme başvurusu çerçevesinde edinmiş
olduğu, 10/7/2013 tarihli dava dilekçesinde 26/9/2013 tarihli savunmaya cevap
dilekçesinde ve karar düzeltme dilekçesinde idarenin savunmasına ve gizli
belgelere karşı beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayatın Gizliliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, aşırı borçlanma ve ahlaki nedenlerle hakkında
ayırma işlemi tesis edildiğini, Sicil Yönetmeliği'ne göre aşırı borçlanma
dolayısıyla ayırma işlemi yapılabilmesi için birden fazla uyarılması ve
hareketlerini düzeltmemesi hâlinin gerçekleşmesi gerektiğini, oysa aşırı
borçlanmadan dolayı hiçbir uyarı veya ceza verilmediğini belirtmiştir. Ayrıca
ayırma işlemine esas alınan ahlaki nedenler hakkında daha önce hiçbir disiplin
cezası bulunmadığını, özel hayatıyla ilgili olan ve görevi ile hiçbir ilgisi
bulunmayan iddialar nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu, istihbarat birimi tarafından alınan ifadesinin
gerçeği yansıtmadığı gibi serbest irade mahsulü de olmadığını, ifade tutanağını
okumadan imzalamak zorunda bırakıldığını, mahremiyet hakkına müdahale eden ve
savunma imkânı tanınmadan elde edilen beyanların yasal delil olarak kabul
edilemeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca bir çok kez takdirname ile
ödüllendirildiğini, sicillerinin çok iyi derecede olduğunu, özel hayatına
ilişkin unsurların hiçbir şekilde görevine yansımadığını, ayırma işleminin
ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenlerle Anayasa'nın 20.
maddesinde yer alan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş, yeniden yargılama
yapılması ile 503.546 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir. Ayrıca başvurucu kamuya açık belgelerde kimliğinin gizlenmesini
istemiştir.
2. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, özel hayatına
ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve
aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
a. Gizlilik Talebi Yönünden
33. Somut olayın koşulları dikkate alındığında başvurucunun
şeref ve itibarının korunması bakımından haklı nedenler bulunduğu
anlaşıldığından kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin
kabulüne karar verilmesi gerekir.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
35. Mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında
sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak kişilerin
davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel hayatın
gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660,
21/1/2015, § 37; Bülent Polat,
[G.K.], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 63; Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 33; G.G., § 43).
36. Buna göre başvurucunun borç durumu ve cinsel hayatına ait
unsurlar gerekçe gösterilerek TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin, özel
hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
37. Anılan müdahalenin ihlal oluşturmaması için Anayasa'nın 13.
maddesinde düzenlenen ve somut başvuruya uygun düşen "kanunlar tarafından
öngörülme", "Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere
dayanma", "demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama" ölçütlerine uygun olması gerekir.
38. Ayırma işlemine dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri
dikkate alındığında müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütüne uygun
olduğu (Ata Türkeri, § 39; G.G., §§ 48-50), askerî disiplinin ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin sağlanması, bu itibarla millî güvenliğin
korunması şeklinde meşru amaç taşıdığı (Ata
Türkeri, §§ 40-41; G.G.,
§§ 51-53; Yaşar Türkmen, §§
50-58) anlaşılmaktadır.
39. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Bununla birlikte hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis
edilmesinin başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim
kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir
etki oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya
da istisnai tedbir mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya da
alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerekir (G.G., § 66).
40. Olayda, başvurucunun TSK'dan çıkarılmasına dair kararın
istihbarat birimi tarafından alınmış olan ifadelere, özellikle başvurucunun
kendi beyanına dayalı olarak alındığı görülmektedir. Ancak istihbarat birimi
tarafından alınan ifade tutanaklarında, disiplin soruşturması için ifade
alındığı belirtilmemiş ve başvurucuya ne ile suçlandığı bildirilmemiştir.
Başvurucuya somut isnatlar ve olay tarihleri belirtilmeden sorular
yöneltilmiştir. Sorulan sorular, kişilerin tüm özel yaşamlarını kapsayacak
şekilde kapsamı, sınırları ve amacı belli olmayan niteliktedir. İfadeyi
alanların kimlik ve unvanları ile ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır.
Ayrıca başvurucu isnatları reddetmekte olup hukuka aykırı şekilde de ifadesinin
alındığını ileri sürmektedir. Kişilerin psikolojik baskı ve zorlama altında,
olumsuz koşullar içerisinde ifade verdiklerini kanıtlamaları neredeyse
imkânsızdır. Bireyler karşısında çok daha güçlü konumda bulunduğu tartışmasız
olan idarenin, ifade alma sürecinde, objektif gözlemci bulundurma, avukat
yardımı sunma, görüşmeleri kamera ile kayda alma gibi geniş olanaklara sahip
olduğu da dikkate alındığında kişilerin bu yöndeki iddialarının aksini
kanıtlama yükümlülüğü idareye aittir. Tüm bu hususlar nedeniyle idarenin söz
konusu ifade sürecinde başvurucuya ne ile suçlandığını somut ve belirli olay ve
olgular göstererek bildirmediği, bunun yanı sıra başvurucuya savunma hakkı
tanıdığını ve özgür iradeye dayalı konuşma koşullarının sağlandığını da
kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla olayda özel hayata ilişkin hususlar sebep
gösterilerek TSK'dan çıkarma işlemi tesis edilmesi sürecinde başvurucunun özel
hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule ilişkin güvencelerden
yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
41. AYİM kararında, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun özel
yaşamına ilişkin olan eyleminin, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair
yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği ve TSK’nın işleyişi
üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmüştür. Ayrıca
başvurucunun, soruşturma usulünün hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik
iddialarına da makul bir gerekçe ile yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı
koşulların detaylı şekilde incelenmediği anlaşılmıştır. Bu nedenlerle idare ve
Derece Mahkemesi kararlarının özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı
kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği bu nedenle
müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
44. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini
ve 503.546 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
45. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili
yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tazminat talep etmişse de yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar
verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici
21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ
YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci
Dairesinin E.2014/38 sayılı dosyasıyla ilgilidir).
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.