TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
C.K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19685)
|
|
Karar Tarihi: 15/3/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/5/2018 - 30424
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
C.K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Müşerref
SEKO
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, isim yazılarak yapılan araştırmada arama motorlarında
listelenen ve internet haber arşivlerinde yer alan bazı haberler ile ilgili
içeriğe erişimin engellenmesi yönündeki taleplerin reddedilmesi nedeniyle şeref
ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 24/1/2018 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olayların olduğu tarihten bu yana mankenlik ajansı
sahibidir ve kendisi de eski bir mankendir. Başvurucunun sinema ve tiyatro
alanında da çalışmaları bulunmaktadır.
9. 2001 yılında Türkiye Yüz Güzeli seçilmiş ve başvurucunun
sahibi olduğu mankenlik ajansına bağlı olarak çalışan bir manken, 2004 yılında
aşırı dozda uyuşturucudan hayatını kaybetmiştir.
10. Türkiye Yüz Güzeli seçilmesinin ardından tanınmışlık düzeyi
oldukça artan mankenin ölüm nedeni ülke gündeminde geniş yer bulmuş, olay tarihi
ve sonrasında birçok gazetede ve internet haber sitesinde konuyla ilgili
haberler yapılmıştır. Haberlerde olayın oluş şekli, mankene uyuşturucuyu temin
eden zanlılar, olaya ilişkin savcılık soruşturması ile ilgili bilgiler yer
almaktadır.
11. Yine bu konuyla ilgili olarak başvurucunun bireysel başvuru
konusu yaptığı haberlerden birinde yargılamayı yapan mahkeme tarafından
mankenin çalıştığı ajansın sahibi olarak başvurucunun da tanık olarak
dinlendiği bilgisi aktarılmıştır. Bir diğer haberde, ölen mankenin basına
verdiği son röportajda içinde bulunduğu durumun sorumlusu olarak başvurucuyu
gösterdiğinin öğrenilmesi üzerine başvurucunun adli makamlar tarafından uzun
süre sorgulandığı belirtilmiştir. Haberlerde, ölen mankenin başvurucunun
asistanı ile de ilişkisi olduğu ve ortak arkadaşları olan bir transseksüel ile
hep birlikte para karşılığında cinsel ilişkiye girdikleri iddialarına yer
verilmiştir. Haberlerde ayrıca yine kamuoyunda tanınmış bir kişi olan
başvurucunun eşinin de yıllar önce aşırı dozda uyuşturucudan öldüğü
bildirilmiştir.
12. Başvurucu; yaşanan olaylarla bir ilgisi olmadığı hâlde arama
motorlarına ismi yazıldığında hem ölen manken ile hem de ölen eşi ile ilgili
haberlerin listelendiğini, bu haberler nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini
ileri sürerek internet içeriklerine erişimin engellenmesi talebinde
bulunmuştur.
13. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği 30/9/2014 tarihinde dava
konusu haberlerin başvurucunun kişilik haklarına saldırı niteliğinde ve
incitici mahiyette olmadığı, ayrıca haber içerikleri dikkate alındığında
talebin kabulü hâlinde haber alma ve haber verme hürriyetinin
sınırlandırılacağı gerekçesiyle erişimin engellenmesi talebinin reddine karar
vermiştir.
14. Başvurucunun anılan karara itirazı İstanbul 3. Sulh Ceza
Hâkimliğince 16/10/2014 tarihinde reddedilmiştir.
15. Karar, başvurucuya 11/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 11/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi HakkındaKanun’un "İçeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi"
kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İnternet ortamında
yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden
gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna
ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin
yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine
başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.
(2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri,
içerik ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde
cevaplandırılır.
(3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu
maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.
(4) Hâkim, bu madde kapsamında vereceği
erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının
ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb.
şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça
internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar
verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi
yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de
belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin
engellenmesine de karar verebilir.
(5) Hâkimin bu madde kapsamında verdiği
erişimin engellenmesi kararları doğrudan Birliğe gönderilir.
(6) Hâkim bu madde kapsamında yapılan
başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu
karara karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
(7) Erişimin engellenmesine konu içeriğin
yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
(8) Birlik tarafından erişim sağlayıcıya
gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört
saat içinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir.
(9) Bu madde kapsamında hâkimin verdiği
erişimin engellenmesi kararına konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının
(…) başka internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi
tarafından Birliğe müracaat edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de
uygulanır.
(10) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi,
beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
17. Somut olayla ilgili uluslararası hukuk kuralları için
Anayasa Mahkemesinin Ali Kıdık
(B. No: 2014/5552, 26/10/2017, §§ 22-29) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 15/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; sahibi olduğu mankenlik ajansında çalışan bir
mankenin aşırı dozda uyuşturucudan ölmesi olayıyla ilgili medyada sayısız haber
yapıldığını, bu haberlerde kendisi ile ilgili bilgilere de yer verildiğini
ifade etmiştir. Başvurucu; yaşanan olaylarla bir ilgisi olmadığı hâlde arama
motorlarına ismi yazıldığında hem ölen manken ile hem de kendisinin ölen eşi
ile ilgili haberlerin listelendiğini, bu haberler nedeniyle şeref ve itibarının
zedelendiğini iddia etmiştir. İnternet içeriklerine erişimin engellenmesi
talebinin Mahkemece reddedilmesi ve bunun sonucunda söz konusu haber ve
yazıların internet ortamında yer almaya devam etmesi nedeniyle özel hayatın
gizliliği, şeref ve itibarın korunması ile adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı" kenar başlıklı 17. maddesi ile “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesi ve “Basın hürriyeti” kenar
başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(17) Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
(26) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine
bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.
(28) “Basın hürdür, sansür edilemez…
…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır.
…”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, hakkında yayımlanan haberlerin
internet ortamında yer almaya devam etmesi nedeniyle kişilik haklarının
zedelendiğinden şikâyet etmektedir. Başvurucunun bu şikâyeti şeref ve itibarın
korunması hakkı kapsamında incelenmiştir.
Hasan Tahsin GÖKCAN farklı gerekçeyle bu görüşe katılmıştır.
1. Genel İlkeler
a. Kişinin Manevi
Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkı
22. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa'nın 17. maddesinde
yer alan "manevi varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin
manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (2), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33). Başka bir deyişle kişisel itibarın korunması hakkı
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması altındadır (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner
(2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42).
23. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının olaya
uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık
düzeyine erişmiş olması ve kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme
hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasını güçleştirecek şekilde
yapılmış olması gerekir (Kadir Sağdıç, §
39; İlhan Cihaner
(2), §§ 45, 46; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013,
§ 52).
24. Anayasa Mahkemesi; N.B.B.
(B. No: 2013/5653, 3/3/2016, § 37) kararında internet ortamının sağladığı
ulaşılabilirlik, yaygınlık, haber ve fikirlerin depolanmasındaki ve
muhafazasındaki kolaylık dikkate alındığında yayımlandığı tarihte belirli
ağırlık eşiğini aşmayan veya kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanan haber ve
yazıların internet ortamında uzun süre erişilebilir kalması hâlinde kişilerin şeref
ve itibarının zedelenebileceğini belirtmiş ve bu durumu unutulma hakkı
kapsamında incelemiştir.
b. İfade Özgürlüğü
ve İnternetin Rolü
25. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesine göre
herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına
veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî
makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek
serbestliğini de kapsar. Anılan maddede ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade
edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma
altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B.
No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
26. İnternet haberciliğinin -basının temel işlevini yerine
getirdiği sürece- basınözgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Medya Gündem
Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015,
§§ 36-42; Önder Balıkçı, B. No:
2014/6009, 15/2/2017, § 39; Orhan Pala,
B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 45). Basın yönünden düşünce ve kanaat açıklama
özgürlüğü kapsamında değerlendirilen internet özgürlüğü, internete erişenler
yönünden ise Anayasa tarafından korunan ve ifade özgürlüğünün özünde yer alan
haber veya fikir almak özgürlüğü olarak mütalaa edilmektedir.
27. Ulaşılabilirliği, haber ve fikirlerin saklanma süresi ve
kapasitesi ile hacimce büyük haber ve fikirleri iletme imkânı gözetildiğinde
internet, halkın haber almasının ve bilgilerin iletilmesinin gelişiminde önemli
bir role sahiptir. İnternet, herhangi bir sınırlama gözetmeksizin herkesin
haber ve fikirlere ulaşması ile fikirlerini yayması noktasında çok önemli bir
imkân sağlamaktadır. Bu durum ifade özgürlüğü açısından da çok geniş bir alan
yaratmaktadır (Medya Gündem Dijital
Yayıncılık Ticaret A.Ş., § 34).
28. Dolayısıyla internet sitelerine veya internet sitelerinde
yer alan haberlere erişimin engellenmesi biçiminde getirilen her türlü
kısıtlama, bilgi alma ve verme özgürlüğüne müdahale niteliğindedir. Basın
özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin
bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı bilinmektedir (İlhan Cihaner (2),
§ 63).
2. 5651 Sayılı Kanun'un
9. Maddesine Dayanan Erişimin Engellenmesi Kararı Hakkında Bazı Tespitler
29. Anayasa Mahkemesi, Ali Kıdık kararında 5651 sayılı Kanun ile getirilen içeriğin yayından
çıkarılması ve yayına erişimin engellenmesi kararlarına yönelik usulü ayrıntılı
bir şekilde incelemiştir (bkz. §§
55-63). Mahkemeye göre bu usul, kanun koyucunun internet ortamında işlenen
suçlarla mücadelenin daha etkin yapılabilmesi, özel hayatın ve kişilik
haklarının hızlı ve etkili bir şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle öngördüğü
özel ve hızlı sonuç alınabilecek bir koruma tedbiri kararıdır, dolayısıyla
istisnai bir yoldur (Ali Kıdık,
§ 55).
30. Kişilik haklarına saldırı nedeniyle erişimin engellenmesi
yolunun istisnai bir yol kabul edilmesinin sebebi bu yolun ifade ve basın
özgürlükleri önünde orantısız bir mühadale
oluşturması ihtimalidir.
31. 5651 sayılı Kanun'da öngörülen erişimin engellenmesi yolu
çekişmesiz bir yargı yolu olduğundan, başka bir deyişle karşı taraf
bulunmadığından karardan etkilenecek basın organının temsilcileri ile sorumlu
kişiler silahların eşitliği ilkesinden faydalanamamakta; talepte bulunanın
iddialarına karşı delil sunmak da dâhil olmak üzere savunmalarını ortaya koymak
için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip olamamaktadır. Özet olarak
hâkim kararını dosya üzerinden, delil toplamaksızın, sınırlı bir inceleme ile
yani talepte bulunanın sunduğu bilgi ve belgelere göre vermekte; bu yargılamada
karşı tarafın görüşleri alınamamaktadır (Ali
Kıdık, §§ 60-62).
32. Dahası 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde internet
erişiminin engellenmesi kararından sonra failler hakkında adli soruşturma
açılıp açılmayacağı belirsizdir. Kişilik haklarına müdahale nedeniyle
soruşturma açıldığı takdirde soruşturma veya kovuşturmanın sonucuna göre yargı
mercileri, erişimin engellenmesi tedbirinin akıbeti hakkında bir karar
verebilir. Buna karşılık bir soruşturma açılmadığı takdirde erişimin
engellenmesine ilişkin söz konusu tedbir, internet kullanıcılarını engellenen
içeriğe belirsiz bir süreyle erişmekten alıkoyacaktır (Ali Kıdık, §
59).
33. Bu sebeplerle başvuruya konu internet yayınına erişimin
engellenmesi tedbirinin alınmasının haklılığı, ancak bir görüşte haklılık veya
"ilk bakışta" (prima
facia) haklılık olarak nitelendirilebilir. Anayasa Mahkemesi, bu
usulün ancak internet yayınının kişilik haklarını apaçık bir şekilde ihlal
ettiğinin daha ilk bakışta anlaşıldığı durumlarda işletilebileceğini
belirtmiştir. Bir kimsenin çıplak resimlerinin veya video görüntülerinin
yayımlanması gibi kişilik haklarının ihlal edildiğinin daha ileri bir inceleme
yapılmaya gerek olmaksızın ilk bakışta anlaşılabildiği hâllerde 5651 sayılı
Kanun'un 9. maddesinde öngörülmüş olan istisnai usul işletilebilir. Böyle
durumlarda "ilk bakışta ihlal doktrini" internet ortamında yapılan
yayınlara karşı kişilik haklarının hızlı bir şekilde korunması ihtiyacıyla
ifade hürriyeti arasında adil bir denge sağlayacaktır (Ali Kıdık, §§
62, 63).
3. Şeref ve İtibara
Yapılan Müdahalelerde Başvurulabilecek Diğer Hukuki Yollar
34. Yukarıdaki değerlendirmeler dikkate alındığında internet
içeriğine erişimin engellenmesi taleplerinin zorunlu durumlarda kabul edilmesi
gerektiği ortadadır. Bununla birlikte internet üzerinden yapılan yayınlara
ulaşılmasının kolaylığı gözetildiğinde başvurucular açısından yayın içeriği
bakımından toplumda sürekli olarak bir ön yargının ve özel hayata müdahalenin
oluşması söz konusu olabilir.
35. Bu tür durumlarda üçüncü kişilerce kişilik haklarına yapılan
müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma yolları
öngörülmüştür. Kişilik haklarına internet ortamında yapılan bir yayınla
saldırıda bulunulan kişi tarafından, özel hukuk davaları yoluyla örneğin
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24. ve 25. maddelerine
dayanılarak müdahalenin önlenmesi, durdurulması veya devam eden müdahaleye son
verilmesi, müdahalenin hukuka aykırılığının saptanması, mahkemenin alacağı
kararın veya cevap ve düzeltme metninin yayımlanması ya da üçüncü kişilere
bildirilmesi istenebilir; maddi veya manevi tazminat davaları açılabilir.
Gecikmesinde sakınca bulunan ve ciddi bir zararın doğacağı anlaşılan hâllerde
tehlike veya zararın önlenmesi için hâkimden gereken tedbirlere karar vermesi
istenebilir. Bu kapsamda talep edildiği takdirde 4/2/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389. ve devamı maddeleri uyarınca
gecikmesinde sakınca bulunan ya da gecikmesi durumunda önemli zarar oluşacağı
hâllerde tehlike veya zararı önlemek için ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
Bunlardan başka basın yoluyla kişilik haklarına müdahalede bulunulan kişi,
açıklamalarından dolayı sebepsiz yere zenginleşen kişi aleyhine sebepsiz
zenginleşme davası açabilir veya yayın nedeniyle elde ettiği kazancın
vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine ödenmesini isteyebilir (Ali Kıdık, §
64).
36. İnternet yolu ile kişilik haklarına yönelik bir saldırı ceza
kanunlarına göre suç oluşturuyor ise müşteki yalnızca veya aynı zamanda failin
cezalandırılmasını da isteyebilir, bu durumda ceza soruşturması ve kovuşturması
için Cumhuriyet savcılığına da başvurabilir. Zaten suç, şikâyete tabi olmayan
suçlardan ise Cumhuriyet savcısının resen soruşturma başlatması kanuni bir
zorunluluktur. Bir ceza kovuşturması açıldığı takdirde 4/12/2014 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre hâkim mahkûmiyet kararı verdiği takdirde güvenlik tedbirlerine de
hükmedebileceği için internet erişiminin engellenmesi tedbiri hakkında da bir
karar verilmiş olacaktır (Ali Kıdık, § 65).
37. Anayasa Mahkemesi 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre
ortada ilk bakışta ihlal bulunmadığı gerekçesiyle istediği korumayı elde
edemeyen kişinin de kişilik haklarının korunması için genel hukuk yoluna her hâlde başvurabileceği, sulh ceza hâkiminin ilk bakışta
ihlalin olduğuna veya olmadığına karar vermesinin uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği
anlamına gelmeyeceği sonucuna varmıştır. Bu tür kararların hiçbir zaman normal
bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceğini ifade eden Anayasa
Mahkemesi, genel mahkemelerde görülen davalarda erişimin engellenmesi talebinin
kabul edilebilmesi için ihlal iddiasının ispatlanması gerekeceğini belirtmiştir
(Ali Kıdık, §§
66, 67).
4. Genel İlkelerin Somut
Olaya Uygulanması
38. Somut olayda başvurucunun şikâyetine konu olan yayınlar
internet haber arşivlerinde yer alan bazı haberlerdir. Haberler 2001 yılında
güzellik yarışmasında derece almış bir mankenin hızlı yükselişini ve 2004
yılındaki dramatik ölümünü konu almaktadır. Bu olay ülke gündemini uzun süre
meşgul etmiş, olay tarihinden sonra konuyla ilgili sayısız haber yapılmıştır.
Haberler, mesleğinde umut vadeden bir geleceğe sahip olabilecek bir gencin
uyuşturucu ile tanıştıktan sonra yaşamının seyrindeki değişiklik ile kısa
sürede ölümle sonuçlanan yaşamı hakkında bilgi vermektedir. Verilen bilginin
bir kısmı ölen manken tarafından tutulan günlüğe dayanırken bir kısmı olaya
ilişkin ceza yargılamasına dayanmaktadır. Haberlerde, ölen mankenin bağlı
olduğu mankenlik ajansının sahibi ve toplumda tanınmış bir kişi olan
başvurucunun ismi açık olarak yazılmış ve başvurucu hakkında bazı bilgilere de
yer verilmiştir. Bu bilgiler; ölüm olayına ilişkin soruşturmada başvurucunun
önce tanık, sonra şüpheli sıfatıyla dinlenmesi, ölen mankenin başvurucunun
asistanı ile arasındaki ilişki, yine kamuoyunda tanınmış bir kişi olan
başvurucunun eşinin de aşırı dozda uyuşturucudan ölmüş olması hakkındadır.
39. Başvurucu; arama motorlarına ismi yazılarak yapılan aramada
hem ölen manken ile hem de ölen eşi ile ilgili haberlerin çıktığını, bu
haberler nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini ileri sürerek internet
içeriklerine erişimin engellenmesi talebinde bulunmuştur. İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliği, başvurucunun şeref ve itibarının korunması ile kamu yararı
bağlamında yaptığı değerlendirme neticesinde söz konusu yayınların basın
özgürlüğü kapsamında kaldığını belirterek talebin reddine karar vermiştir.
Başvurucunun anılan karara itirazı da reddedilmiştir.
40. Çelişmesiz bir dava sonucunda yayın içeriğine erişimin
engellenmesi kararı verilebilmesinin ancak hukuka aykırılığın ve kişilik
haklarına müdahalenin ilk bakışta anlaşılacak kadar belirgin olduğu ve zararın
süratle giderilmesinin zaruri olduğu hâllerde mümkün olduğu hatırlanmalıdır
(bkz. § 31). Bu yolun amacı; internet faaliyetleri ile kişilik hakları arasında
gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamak, kişi ve kuruluşlara haksız zarar
veren, onlar hakkında gerçek dışı bilgiler yayan ve şeref ve itibarlarını ihlal
eden internet kullanımına karşı bireylerin haklarını korumaktır. O hâlde bu
yol, basın özgürlüğünün ve basın mensuplarının haber verme ve eleştiri
haklarının özüne dokunmayacak ve aynı zamanda hak sahibinin çıkarlarını
koruyacak şekilde kullanılmalıdır.
41. Başvurucunun internetten kaldırılmasını talep ettiği
haberler 2004 yılına aittir. Başvurucu 2014 yılında erişimin engellenmesi
talebinde bulunmuştur. Başvurucunun kişisel verilerin işlenme amacının dışında
kullanıldığına yönelik bir şikâyeti de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu,
şeref ve itibarına yapılan müdahalenin çelişmeli bir yargılama yapılmadan,
gecikmeksizin ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacını ortaya koyabilmiş
değildir. Haber içeriklerinin incelenmesinden de içeriğe erişimin engellenmesi
tedbirinin uygulanmasını gerektirecek ağırlıkta bir durum bulunmadığı
görülmektedir.
42. Dahası başvurucu, açacağı çelişmeli bir hukuk davasında
internet yayınını kaldırma veya hazırlayacağı bir metni yayınlatma imkânına da
sahiptir. Dolayısıyla somut davada olduğu gibi hukuka aykırılığın ve gerçek
dışılığın çok belirgin olduğu ve zararın süratle giderilmesinin zaruri olduğu
hâller dışında diğer ceza veya hukuk yollarının daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olduğu anlaşılmaktadır.
43. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde başvurucunun
ortaya çıktığını iddia ettiği zararın giderimi için uyuşmazlığın esasına dair
ve somut başvuru açısından koşullara göre sulh ceza hâkimliklerinin görevinde
bulunan içeriğin yayından çıkarılması dışındaki daha etkili diğer koruma
yollarına başvurmadığı anlaşıldığından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine
getirildiği söylenemez.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hicabi DURSUN ve Muammer TOPAL bu görüşe
katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE OYBİRLİĞİYLE,
B. Başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Hicabi DURSUN ve Muammer TOPAL'ın
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
15/3/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvuru, isim yazılarak yapılan araştırmada arama motorlarında
listelenen ve internet haber arşivlerinde yer alan bazı haberler ile ilgili
içeriğe erişimin engellenmesi yönündeki taleplerin reddedilmesi nedeniyle şeref
ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Başvurucu; sahibi olduğu mankenlik ajansında çalışan bir
mankenin aşırı dozda uyuşturucudan ölmesi olayıyla ilgili medyada sayısız haber
yapıldığını,buhaberlerde
kendisi ile ilgili bilgilere de yer verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu;
yaşanan olaylarla bir ilgisi olmadığı halde arama motorlarına ismi yazıldığında
hem ölen manken ile hemde kendisinin ölen eşi ile
ilgili haberlerin listelendiğini, bu haberler nedeniyleşerefveitibarının
zedelendiğini iddia etmiştir. İnternet içeriklerine erişimin engellenmesi
talebinin mahkemece reddedilmesi ve bunun sonucunda söz konusu haber veyazılarıninternetortamındayer almaya devam etmesi
nedeniyle özel hayatın gizliliği, şeref ve itibarın korunması ile adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Somut olayda başvurucu; arama motorlarına ismi yazılarak yapılan
aramada hem ölen manken ile hem de ölen eşi ile ilgili haberlerin çıktığını, bu
haberler nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini ileri sürerek internet
içeriklerine erişimin engellenmesi talebinde bulunmuştur. İstanbul 2. Sulh Ceza
Hakimliği, başvurucunun şeref ve itibarının korunması ile kamu yararı
bağlamında yaptığı değerlendirme neticesinde söz konusu yayınların basın
özgürlüğü kapsamında kaldığını belirterek talebin reddine karar vermiştir.
Başvurucunun anılan karara itirazı da reddedilmiştir. Diğer yollara başvurulmamıştır.
Unutulma hakkı Anayasa'mızda açıkça düzenlenmemiş omakla birlikte Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve ödevleri" başlığı altında
düzenlenen 5. Maddesinde "insanın maddi
ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak"
ifadesi ile devlete pozitif bir yükümlülük yüklenmiştir. Bu yükümlülük
bağlamında Anayasa'nın 17.maddesinde düzenlenen kişinin manevi bütünlüğü
bağlamında şeref ve itibarının korunması hakkı ve Anayasa'nın 20. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkı ile birlikte düşünüldüğünde, devletin bireye geçmişte yaşadıklarının
başkaları tarafından öğrenilmesi engellenerek "yeni bir sayfa açma"
olanağı verme hususunda bir sorumluluğu olduğu açıktır. Özellikle kişisel verilerin
korunması hakkı kapsamında kişisel verilerin silinmesini talep edebilme hakkı,
kişilerin geçmişlerinde yaşadıkları olumsuzlukların unutulmasına imkan tanımayı kapsamaktadır. Dolayısıyla Anayasa'da açıkça
düzenlenmeyen unutulma hakkı, internet vasıtasıyla ulaşılması kolay olan ve
dijital hafızada bulunan haberlere erişimin engellenmesi için Anayasa'nın 5.,
17. ve 20. maddelerinin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer
taraftan unutulma hakkının kabul edilmemesi, internet vasıtasıyla kolayca
ulaşılabilir ve uzun süre muhafaza edilebilir kişisel veriler nedeniyle
başkaları tarafından kişiler hakkında ön yargı oluşturabilmesi nedeniyle manevi
varlığının geliştirilmesi için gerekli onurlu bir yaşam sürdürmesine ve manevi
bağımsızlığına müdahaleyi sürekli kılmaktadır (N.B.B., B. No: 2013/5653,
3/3/2016, § 47).
Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa'nın 17. maddesinde yer
alan "manevi varlık"
kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan
Oktar (2), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Kamusal bir tartışma bağlamında ve
yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı, kimliğinin
ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, § 35) ve Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının koruması altındadır (Kadir Sağdıç,
§ 38; İlhan Çihaner
(2), § 44).
AİHM de kişisel şeref ve itibara yapılan müdahaleleri Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "özel ve
aile yaşamına, konuta ve haberleşmeye saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi kapsamında değerlendirmektedir. AİHM'e göre kişisel
itibarın korunması hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi tarafından korunan özel
yaşama saygı hakkının bir parçasıdır (Pfeifer/Avusturya, B.No:
12556/03, 15/11/2007 § 35;Axel SpringerAGIAlmanya, B.No:
39954/08 7/2/2012, § 83).
Unutulma hakkı internet ortamında bir haberin, uzun süredir
kolayca ulaşılabilir olması nedeniyle kişinin şeref ve itibarını zedeleyen bir
hâle dönüşmesi durumunda karşımıza çıkmaktadır. Bu hakkın amacı, internetin
yaygınlaşması ve sağladığı imkanlar nedeniyle ifade ve basın özgürlükleri ile
kişilerin manevi varlığının geliştirilmesi hakkı arasında gerekli hassas
dengenin kurulmasını sağlamaktır. O hâlde bu yol, internet ortamında haber
arşivini koruma altına alan basın özgürlüğünün ve halkın haber ve fikirlere
ulaşma özgürlüğünün özüne dokunmayacak ve aynı zamanda hak sahibinin
çıkarlarını koruyacak şekilde kullanılmalıdır (N.B.B.,
§ 70).
Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20).
Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları
ibaresinin, başvurucuların şikayetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne mutlak ne de şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu
kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate
alınması esastır. Bu anlamda hukuk sisteminde yalnızca birtakım başvuru
yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulanma şartları ile
başvurucuların kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir.
Bu nedenle başvurucuların başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
kendilerinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediği incelenirken
başvurunun özellikleri dikkate alınmalıdır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
O hâlde somut başvuruda devletin pozitif yükümlülüğünün, sulh
ceza mahkemelerinin yetkisinde bulunan internet içeriklerine erişimin
engellenmesini gerekli kılıp kılmadığı değerlendirilmelidir. Başka bir deyişle
sulh ceza mahkemeleri nezdinde bulunan içeriğin yayından çıkarılması ve
erişimin engellenmesi yolunun şeref ve itibar hakkının korunmadığı yönündeki
şikayetler açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olup
olmadığı tespit edilmelidir.
Hukuk sistemimizde internet içeriğinin yayından çıkarılmasının,
başvurudaki gibi sulh ceza hakimliklerine başvurmak suretiyle veya hukuk
mahkemelerinde açılacak dava yolu ile gerçekleştirilmesi mümkündür (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik [GK], B.
No: 2013/6237, 2/7/2015). Ancak somut başvuruda, arama motorlarına ismi
yazılarak yapılan aramada hem ölen manken hem de ölen eşi ile ilgili haberlerin
çıktığı, haber arşivleri üzerinden olayca ulaşılabildiği; bu şekilde
başvurucunun şeref ve itibarını koruma bakımından müdahalenin çok uzun süredir
devam ettiği gözetilerek; başvurucunun şeref ve itibar hakkının ve kişisel
verilerinin korunmasının, bu yayının bir an önce kaldırılması ile sağlanacağı
değerlendirildiğinde, sulh ceza hakimliğine başvuru yolunun somut olayın
koşulları açısından etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir. Nitekim hukuk
mahkemelerinde çekişmeli bir yargılama yolunun, somut olaydaki şeref ve
itibarın korunması hakkına yönelik uzun süredir devam eden müdahalenin
gecikmeksizin ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacını karşılayabileceği
söylenemez (Türkiye İş Adamları ve
Sanayiciler Konfederasyonu, B. No: 2014/8691,6/10/2015, § 22; N.B.B., § 27).
Başvurucunun manevi varlığına internet haberleri yoluyla (bkz. §
11) yapılan müdahalenin, önceki kararımızdaki başvurucuya aynı yolla yapılan
müdahaleden (N.B.B., § 9) daha
hafif olduğu değerlendirilemez. Anayasa Mahkemesi sözü edilen kararında,
internet ortamının sağladığı ulaşılabilirlik, yaygınlık, haber ve fikirlerin
depolanmasındaki ve muhafazasındaki kolaylık dikkate alındığında, yayımlandığı
tarihte belirli ağırlık eşiğini aşmayan veya kişinin kendi eylemlerinden
kaynaklanan haber ve yazıların internet ortamında uzun süre erişilebilir
kalması halinde kişilerin şeref ve itibarının zedelenebileceğini belirtmiş ve
bu durumu unutulma hakkı kapsamında incelemiştir. O halde internet ortamında
uzun süre erişilebilir durumda kalan ve manevi varlığın daha fazla örselendiği
bu olayda da önceki kararımızdan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
Başvurucunun arama motorlarında listelenen ve internet haber
arşivlerinde yer alan bazı haberler ile ilgili içeriğe erişimin engellenmesi
yönündeki taleplerinin reddedilmesi nedeniyle kişilik haklarının zarar
gördüğüne ve Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin şikayetleri
açıkça dayanaktan yoksun değildir. İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliğinin kararına
itiraz edilmek suretiyle başvuru yolları da tüketilmiş durumdadır. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle çoğunluğun kararına katılmıyoruz.
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
ÖZEL HAYAT HAKKI VE KAPSAMI KONUSUNDA FARKLI
GEREKÇE
1. Başvuranın 2004 yılında meydana gelen bir olayla ilgili olarak
internet arama motorlarında halen ismi geçtiği için haber içeriğine erişimin
engellenmesi isteminin reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurusu Mahkeme çoğunluğu tarafından Anayasa'nın 17/1.
maddesinde düzenlenen “maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı”
çerçevesinde incelenmiştir. Kararda ulaşılan kabul edilemezlik sonucuna ve
gerekçesine iştirak etmekle birlikte, aşağıda açıklanan gerekçelerle konunun
incelendiği anayasal dayanak konusunda farklı düşünmekteyim.
2. Öncelikle, Anayasa'nın 148/3. maddesi uyarınca, Mahkememizin
konu bakımından yetkisine girebilmesi için, bireysel başvuruya konu hakkın AİHS
veya Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerden birine girmesi gerekmektedir.
Bu nedenle bireysel başvuruya konu hakkın Sözleşme kapsamına girip girmediğinin
belirlenmesi gerekmektedir. Mahkememiz kararında başvurunun Anayasa'nın 17/1.
maddesi kapsamına girdiği belirtilmiş, fakat Sözleşmeyle ortak konuyu tespit
bakımından hangi hakka ilişkin olduğundan söz edilmemiştir (bkz. par. 20-23).
3. AİHS’nin 8. maddesinde özel hayata saygı hakkı
düzenlenmiştir. Kişinin iyi bir itibara sahip olma hakkı, nam, şeref, şöhret, isim, resim vb. manevi
varlıkları ile ‘fiziksel ve zihinsel/ruhsal bütünlüğü’ üzerindeki hakları
Sözleşmenin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı içerisinde
değerlendirilmektedir. (özellikle itibar, şeref,
şöhret hakkı yönünden bkz. AİHM Chauvy/Fransa, par.
70; Abeberry/Fransa; Leempoel
ve S.A. Ed. Cine Revue/Belçika, par. 67; Minelli/İsviçre,
No: 14991/02; A./Norveç, No: 28070/06, par. 64; Osman Doğru-Atilla Nalbant,
AİHS Açıklama ve Önemli Kararlar, Ankara 2013, s. 41) İfade özgürlüğü yönünden
yapılan başvurularda da muhatabın Sözleşmenin 8. maddesi kapsamındaki şöhreti
ve onurunun korunması meşru müdahale nedeni olarak kabul edilmekte ve hakların
dengelenmesi açısından değerlendirilmektedir (Shabanov
ve Tren/Rusya, 2006, par. 46; Hachette Filipachi Associes/Fransa, 2007,
par. 43; DJ. Harris/M.O’Boyle/E.P.
Bates/C.M. Buckley, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi Hukuku, 2013, s. 493).
4. Bilindiği üzere özel hayata saygı ve gizliliğinin korunması
hakkı Anayasa'nın 20/1. maddesinde düzenlenmektedir. Özel hayata saygı hakkının
kapsamında bulunduğunda şüphe olmayan kişinin itibar, nam, şöhret ve şerefi
üzerindeki haklarının da anılan 20/1. madde içerisinde değerlendirilmesi
gerektiği açıktır.
5. Buna karşın heyetimiz çoğunluğunun konunun 17/1. madde
kapsamında incelenmesi gerektiğine ilişkin bu yaklaşımı, Anayasa'nın 20.
maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkının kapsamını daralttığı gibi,
temel kişilik haklarının tümünün kendinden neşet ettiği “varlığını koruma ve
geliştirme hakkını” içeren 17/1. maddedeki genel nitelikli kişilik hakkını özel
hayatın spesifik bir alanına hapsetmektedir.
6. Çoğunluğun dayandığı Anayasa'nın 17/1. maddesinde; “Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”
denilmektedir. Madde gerekçesinde bu fıkra hakkında; “Kişinin sahip olduğu hak
ve hürriyetler bu maddeden itibaren önem dereceleri göz önünde tutularak
belirlenmiştir. Bu madde ile yaşama, maddi ve manevi varlığın bütünlüğü ve
bunun geliştirilmesi hakkı korunmaktadır.” izahatı yapılmıştır. Gerekçedeki
açıklamadan, bu fıkra ile birbirini tamamlayan iki ayrı hakkın düzenlendiği
anlaşılmaktadır. Diğer taraftan aynı maddenin 2. fıkrasında vücut bütünlüğünün
dokunulmazlığı hakkı, 3. fıkrasında ise işkence ve kötü muamele yasakları yer
almaktadır.
7. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
öyle anaç bir haktır ki, Anayasa'da özel olarak sayılan bütün temel hakların
ondan doğduğu, onun türevi olduğu söylenebilir. Anayasa'da düzenlenen temel
hakları hatırlayalım; zorla çalıştırma yasağı (m.18), kişi hürriyeti ve
güvenliği (m.19), konut dokunulmazlığı (m.21), haberleşme hürriyeti (m.22),
yerleşme ve seyahat hürriyeti (m.23), din ve vicdan hürriyeti (m.24), düşünce
ve kanaat hürriyeti (m.25), düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m.26), bilim
ve sanat hürriyeti (m.27), basın hürriyeti (m.28), dernek kurma hürriyeti
(m.33), toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı (m.34), mülkiyet hakkı
(m.35), hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı (m.36), ailenin korunması
ve çocuk hakları (m.41), eğitim ve öğrenim hakkı (m.42), çalışma ve dinlenme
hakları (m.49, 50), sendika kurma hakkı (m.51), ücrette adalet hakkı (m.55),
sağlık ve çevre hakkı (m.56), seçme, seçilme ve siyasi faaliyet hakkı (m.67),
dilekçe ve bilgi edinme hakkı (m.74). Düşüncemize göre kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı, yukarıda sayılan hakların her birinin
içinde yer almaktadır.
8. Bu durumda Anayasa'nın 17/1. maddesinde düzenlenen hakkın
anayasal niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir. Doktrinde Gören, 17/1.
maddedeki hakkın hiyerarşik olarak temel teşkil ettiğini ve bu hakkın kişiye ‘genel nitelikte bir eylem özgürlüğü’
tanıyan sübjektif bir kamu hakkı niteliğinde olduğunu ifade etmiştir. Yazar
ayrıca bütün temel hakların bu hakkın sonuçları olduğunu belirtmektedir (Prof.
Dr. Zafer Gören, Anayasa Hukuku, Ankara 2006, s. 412, 413). Diğer bazı
yazarlarca da benimsenen bu nitelemenin Anayasa'nın sistemi açısından oldukça
yerinde olduğu düşünülmelidir. Sağlam ise, Federal Alman Anayasasının 2/1.
maddesinde de düzenlenen kişiliğini geliştirme hakkının düzenlenmesinin
amacının, insan yaşamının Anayasa'da öngörülen diğer temel haklar dışında kalan
bölümünü de kapsayarak, eksiksiz bir temel hak güvencesini temin etmek olduğuna
dikkat çekmektedir. Sağlam’ın işaret ettiği üzere kişiliği geliştirme hakkı ile
diğer temel haklar arasında özel-genel hüküm ilişkisi bulunduğundan, bir insan
eylemi Anayasa'daki temel haklardan birinin geçerlik alanına girmekteyse
yalnızca özel nitelikli olan temel hak uygulanır. Dolayısıyla kişiliği
geliştirme hakkı, diğer temel haklarla düzenlenmemiş olan tüm hakları kapsayan
‘genel bir fiil özgürlüğü’ niteliğindedir (Doç. Dr. Fazıl Sağlam, Temel
Hakların Sınırlanması ve Özü, AÜSBFY Ankara 1982, s. 42).
9. Doktrinde diğer bazı yazarlar da Anayasa'daki maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkının genel fiil özgürlüğü niteliğinde olduğu
ve Anayasa'da sayılan temel haklar ile arasında özel-genel hüküm ilişkisi
bulunduğu görüşünü paylaşmaktadırlar (bkz. Doç. Dr. Ali Tarık Gümüş, “Türk
Anayasasında Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkı”,
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 13, Sayı 2, Yıl 2005, s. 149;
Dr. Oğuz Şimşek, Anayasa Hukukunda İnsan Onuru Kavramı ve Korunması, Basılmamış
Doktora Tezi, İzmir 1999, s. 55) Bu yazarlardan Gümüş, madde gerekçesinde 17.
maddeden itibaren hak ve hürriyetlerin önem derecesine göre sıralandığına
ilişkin açıklama ile kastedilen hususun, varlığını koruma ve geliştirme
hakkının temel haklardan biri ve en önemlisi olduğu değil, bu hakkın diğer
haklara kaynaklık ettiğini izah anlamına geldiğini ifade etmektedir (agm. s.
153).
10. Daha önce belirtildiği gibi kişinin maddi ve manevi kişilik
değerleri içerisinde olan şeref, itibar, isim, resim, vücudu, vb. hakları
Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı ve gizliliğinin korunması
hakkı kapsamındadır. Belirtilen kişilik değerlerine yönelik bir saldırıya karşı
korunma hakkı ile bu değerlerini geliştirmeye yönelik hakları da anılan hakkın
içerisindedir. Başka bir ifadeyle, bireyin kişiliğini (maddi-manevi varlığını)
koruma ve geliştirme hakkı özel hayattan ayrılamaz niteliktedir.
11. Diğer taraftan, konut dokunulmazlığına, haberleşmeye,
yerleşme ve seyahat özgürlüğüne, düşünce açıklama veya bilim sanat yapma ve
yayma özgürlüğüne karşı yapılacak müdahaleler de özünde kişiliğini koruma ve
geliştirme hakkının ihlali mahiyetinde olmakla birlikte, Anayasa’da özel olarak
düzenlenmesi dolayısıyla 21. ila 27. maddeler kapsamında incelenmesi
gerekmektedir. Bölüm çoğunluğunun dayandığı görüşün bu konulara yansıtılması
durumunda, belirtilen hakların da 17/1. madde üzerinden incelenmesi gerekecek,
böylece Anayasada özel olarak düzenlenen ilgili temel hakların alanı
daraltılırken, genel kapsamlı olan kişiliği koruma-geliştirme hakkı, amacı
dışında ve anayasal sistematiğe aykırı biçimde kullanılmış ve genişletilmiş
olacaktır.
12. Sonuç olarak, Anayasa'nın 20. maddesinde özel olarak
düzenlenen özel hayata saygı hakkı, maddi ve manevi varlığa (ve bu arada şeref
ve itibara) yönelik müdahaleleri de kapsamaktadır. Anayasa'nın 17/1.
maddesindeki “maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı” özel hayat
hakkını değil, tüm temel hakların özünü ve ideal formunu düzenlemektedir.
Anayasa'nın, kişinin maddi-manevi varlığına farklı bağlamlarda yer veren 5, 12,
15/2 ve 17/1,2. maddeleri, ilgili özel/temel hak bağlamında yalnızca destek
norm olarak değerlendirilmelidir. Ne var ki başvuru konusu olay ölçü norm olan
20. madde üzerinden incelenmesi gerekirken, Anayasa'nın genel nitelikli 17/1.
maddesi çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Belirtilen nedenlerle “başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğu” şeklindeki karar sonucuna, konunun Anayasa'nın
20/1. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği yolundaki farklı gerekçeyle katılmış bulunmaktayım.