TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHARREM ATİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19950)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Muharrem
ATİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Nermin
SELÇUK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazın
etkin olarak kullanılamaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, nitelikli yağma suçunu işlediği iddiasıyla
3/2/2007 tarihinde yakalanmış ve (kapatılan) Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin
5/2/2007 tarihli kararıyla tutuklanmıştır. Başvurucu vekili tarafından Şişli 2.
Sulh Ceza Mahkemesince verilen tutuklama kararına itiraz edilmiş, (kapatılan)
Şişli 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/2/2007 tarihli kararı ile itiraz
reddedilmiştir.
9. İsnat edilen suç ile ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 7/3/2007 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında kamu davası
açılmıştır. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince 23/6/2008 tarihli duruşmada,
başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, tutuklama tarihi ve delillerin büyük
bir bölümünün toplanmış olması göz önünde bulundurularak başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/12/2008
tarihli kararı ile başvurucunun, isnat edilen suçu işlediğine dair kesin ve
inandırıcı delil elde edilmediği gerekçesiyle beraatine
karar verilmiştir. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 13/5/2014
tarihli kararıyla bozulmuştur. Mahkemece26/11/2014 tarihinde direnme kararı
verilmiştir.
10. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
24/5/2016 tarihli kararıyla bozulmuştur. Mahkemenin 18/4/2017 tarihli kararıyla
başvurucunun hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin20/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu hakkında yürütülen yargılamada kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığını, tutukluluğa itiraz yolunu etkin olarak kullanamadığını,
tutukluluğa itiraz üzerine verilen kararların gerekçesiz olduğunu, uzun
tutukluluk süresi nedeniyle masumiyet karinesine aykırı olarak adli kontrol
tedbirinin uygulanmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen
nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir.
14. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda başvuru yollarının ne zaman tüketildiği konusu
somut olay açısından önem arz etmektedir. Uzun tutukluluk şikâyetlerinin temel
amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep
veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna
bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen
hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının
yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda
çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir
inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla-
tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
15. Ancak kişi hakkında ilk derece mahkemesinde hüküm verilmiş
ise bireysel başvuru açısından talep “bir suç isnadına bağlı olarak
tutukluluğun” hukuka aykırılığının tespitiyle sınırlı kalacaktır (Korcan Pulatsü, § 31).
16. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının ayrıca kesinleşmiş olması gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla
mahkûm olan bir sanığın söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak değerlendirmekte ve
tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Korcan Pulatsü, § 33).
17. “Suç isnadına bağlı olarak” özgürlükten yoksun bırakılma
hâli Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında, “mahkûmiyet
sonrası tutma” olarak değerlendirilen özgürlükten yoksun bırakma hâli ise 5.
maddenin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında değerlendirilmektedir. Her iki
durumda da özgürlükten yoksun bırakma sonucunu doğuran kararların “yasanın
öngördüğü usule uygun” olma koşulunu sağlaması gerektiğinde tereddüt
bulunmamaktadır.
18. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hükmün verildiği tarihtir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Belirtilen tarihler arasında geçen süre esas
alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin makul olup
olmadığı veya azami tutukluluk süresinin aşılıp aşılmadığının değerlendirmesi
yapılacaktır.
19. Somut olayda başvurucu3/2/2007 tarihinde yakalanmış,
5/2/2007 tarihinde ise tutuklanmıştır. Başvurucu, İstanbul 7. Ağır Ceza
Mahkemesince 23/6/2008 tarihinde tahliye edilmiş ve başvurucunun tutukluluk
hâli sona ermiştir. Başvurucunun gözaltına alınma ve tutukluluğa ilişkin
şikâyetlerine konu olan kararların tamamının Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği
anlaşılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
24. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29)
25. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ile yargılamaya konu suçun niteliği ve yargılamadaki taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında, somut olayda on yılı aşan yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
27. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
28. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
29. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
30. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığındabaşvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
31. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2016/427) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.