TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Z. S. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19968)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Z. S.
|
Vekili
|
:
|
Av. Altan
SERT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek devlet memurluğundan
çıkarılma işlemi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olay tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı
bünyesinde sivil memur olarak görev yapmaktadır.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine
gönderilmiş olan belgelere göre, 2010 yılında bazı askerî personel hakkında
Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar üzerine İstihbarata Karşı
Koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari tahkikat başlatılmıştır. Tahkikatı
yürütmek üzere İstihbarat Daire Başkanlığı bünyesinde oluşturulan inceleme timi
görevlendirilmiştir.
10. Söz konusu inceleme timi tarafından konuyla ilgili
personelin ifadeleri alınmıştır. Ayrıca hakkında tahkikat yürütülen asker
kişilerin özlük dosyaları ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki
personelin göreve mahsus e-posta (intranet, outlook) hesapları incelenmiştir.
11. Anayasa Mahkemesine sunulmuş belgelere göre, istihbarat timi
tarafından 7/4/2011 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır. İfade tutanağına
göre başvurucunun belirtilen askerî personelle ilişkisi olup olmadığı ve
ilişkilerinin boyutu sorulmuştur. Başvurucunun, bu kişilerle mesai arkadaşlığı
olduğunu, herhangi bir gönül ilişkisi olmadığını beyan ettiği görülmüştür.
Ayrıca başvurucuya, eğer sadece normal arkadaşlığı var ise neden gayri meşru
ilişkileri olduğu yönünde şikâyet edildiği sorulmuştur.
12. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesine gönderilen belgeler
arasında bulunan e-posta iletileri incelendiğinde 2006 ila 2010 yılları
arasında başvurucunun intranet hesabına gönderilmiş ve başvurucunun gönderdiği
iletiler bulunmaktadır. Başvurucunun cinsel içerikli mesaj göndermediği,
duygusal içerikli mesajlar göndermiş olduğu görülmüştür.
13. İnceleme timi tarafından yürütülen tahkikat sonucunda
hazırlanan raporda, başvurucunun asker kişilerle cinsel ilişki yaşadığı, ahlaki
düşüklük içerisinde olduğu belirtilmiş ve devlet memurluğundan çıkarılması
teklifi getirilmiştir.
14. Millî Savunma Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, 12/12/2011
tarihinde başvurucuya isnat edilen fiillerin zamanaşımına uğramış olduğuna
karar vermiştir.
15. Aynı tahkikat kapsamında başvurucu hakkında personel
güvenlik incelemesi yürütülmüşve başvurucunun ilişkilerinin sürdüğü
belirtilerek tekrar disiplin soruşturması başlatılmıştır.
16.İnceleme Timi tarafından hazırlanan İnceleme Sonuç
Raporu'nda, başvurucunun evli olmadığı ancak 2010 ila 2011 yıllarında evli olan
bir asker kişiyle gönül ilişkisi olduğu, göreve tahsisli e-posta adresine
gönderilen veya kendisinin gönderdiği iletilerde bu gönül ilişkisini ortaya
koyan mesajlar bulunduğu belirtilmiştir. Raporda başvurucunun ahlaki yönden zafiyetlerinin
belirlendiği belirtilerek Yüksek Disiplin Kuruluna sevki gerektiğine dair
teklif getirilmiştir.
17. Bu teklif doğrultusunda başvurucu Yüksek Disiplin Kuruluna
sevkedilmiştir. Başvurucu Yüksek Disiplin Kuruluna verdiği savunmasında, söz
konusu ithamları kabul etmediğini, bir şey yaptıysa da özel hayatında
yaptığını, kurumuna zarar verecek bir şey yapmadığını belirtmiştir.
18. Yüksek Disiplin Kurulunun 9/1/2013 tarihli işlemiyle
eylemlerinin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz
kızartıcı ve utanç verici hareketler kapsamında olduğu gerekçesiyle
başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir. Kararda suç
tarihi olarak 2004 ila 2011 yılları gösterilmiştir.
19. Başvurucu, devlet memurluğundan çıkarılma kararına karşı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
20. Başvurucu dava dilekçesinde, özeli olan mesajlarını
incelemek suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğini, söz konusu
fiillerden kimsenin haberi ve bilgisi olmadığını, işyerinde hiçbir disiplin
zaafiyetine sebep olmadığını, kendisine ait mesajların incelenmesi suretiyle
özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. Davalı idare tarafından savunma ekinde 4/7/1972 tarihli ve
1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi kapsamında
AYİM'e gizli belge ve bilgiler gönderilmiştir.
22. Anayasa Mahkemesine gönderilen söz konusu yargılama dosyası
içeriğine göre başvurucu vekilinin dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeleri
inceleme yönünde herhangi bir talebi olmadığı görülmüştür.
23. Bununla birlikte, başvurucu vekilince sunulan 13/3/2013
tarihli dava dilekçesinin "Açıklamalar" başlığı altındaki ilk
paragrafında, davalı idarece soruşturma dosyasını inceleme taleplerinin kabul
edildiğini, işleme esas alınan 21/12/2010 tarihli E-Posta Denetim Birimi
İnceleme Sonuç Raporu ve ekindeki mesaj çıktılarını incelediklerini beyan
ettiği görülmektedir. Ayrıca başvurucu vekili 24/6/2013 tarihli cevaba cevap
dilekçesinde, başvurucu hakkındaki işleme esas alınan mesajlar hakkındaki görüş
ve beyanlarını sunmuştur.
24. Yargılama sırasında AYİM Başsavcılığı görüşlerini sunmuştur.
Başsavcılık, işlemin iptalinekarar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Başsavcılığa göre eylem tarihleri bakımından iki yıllık ceza zamanaşımı süresi
dolmuştur. Ayrıca Başsavcılık görüşünde, istihbarat çalışması çerçevesinde
ifade alma işleminin hukuka uygun kabul edilemeyeceği belirtilmiş, bu suretle
elde edilmiş ifade beyanlarına dayalı memurluktan çıkarma kararının da sebep
unsuru bakımından hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.
25. AYİM, oy çokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM'e göre
başvurucunun yazışmalarından ilişkilerinin devam ettiği anlaşılmaktadır ve
dolayısıyla iki yıllık ceza zamanaşımı süresi bitmemiştir. AYİM, başvurucunun
gönderdiği mesajlar ve istihbarat timine verdiği yazılı ifadede söz konusu
olayları kabul ettiği tespitinde bulunmuştur. AYİM'e göre söz konusu eylemler
memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelikte yüz kızartıcı ve utanç verici
hareketler kapsamındadır. AYİM'e göre söz konusu e-postalar başvurucunun özeli
olan bir alandan değil hizmete yönelik kullanılan ve denetime açık olan
intranet üzerinden elde edilmiştir ve e-posta içeriklerinden anlaşılan
ilişkileri, başvurucu ve diğer personelin ifadeleriyle teyid edilmiştir. AYİM'e
göre söz konusu eylemler Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) disiplin anlayışıyla
bağdaşmamakta ve TSK'nın itibarını zedelemektedir.
26. AYİM kararında ayrıca başvurucunun geçmiş hizmetinin
başarılı olduğu, ödül ve takdir belgeleri bulunduğu ve hiç disiplin cezası
bulunmadığı anlaşılmakta ise de davacının eylemlerinin vasıf ve yoğunluğu
dikkate alınarak bir alt disiplin cezası verilmemesinin hukuka uygun
bulunduğunu belirtmiştir.
27. İki hâkim üye karara katılmamıştır. Muhalif üyelere göre,
davacının ve diğer şahısların savunma hakkı ihlal edilerek alınan ifadeleri
delil olarak kabul edilemez. Ayrıca başvurucunun geçmiş hizmetleri başarılıdır,
takdir ve teşekkür belgeleri bulunmaktadır ve herhangi bir displin cezası
bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra isnat edilen eylemlerin başvurucu ve anılan
şahıslar dışında başka kimseler tarafından bilinmediği dikkate alındığında,
başvurucunun TSK'da hizmet etmesine engel teşkil edecek derecede vehamet arz
etmemektedir. Dolayısıyla en ağır disiplin cezası olan devlet memurluğundan
çıkarılması cezası ölçülülük ilkesine uygun değildir.
28. Başvurucunun karar düzeltme istemi de reddedilmiştir. Anılan
karar 26/11/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu vekili tarafından 17/12/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. Anayasa'nın "...
disiplin kovuşturulmasında güvence" kenar başlıklı 129.
maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile
... mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez. "
31. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza
uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısımları şöyledir:
“Devlet memurlarına verilecek disiplin
cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır: ...
E -
Devlet memurluğundan çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere
memurluktan çıkarmaktır.
Devlet
memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır: ...
g)
Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç
verici hareketlerde bulunmak.”
32. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin
cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar
başlıklı 125. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve ödül veya
başarı belgesi alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı
uygulanabilir.”
33.657 sayılı Kanun'un 129. maddesi şöyledir:
“Yüksek disiplin kurulları kendilerine intikal
eden dosyaların incelenmesinde, gerekli gördükleri takdirde, ilgilinin özlük
dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye, ilgili kurumlardan bilgi almaya,
yeminli tanık ve bilirkişi dinlemeye veya niyabeten dinletmeye, mahallen keşif
yapmaya veya yaptırmaya yetkilidirler.
Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen
memur, (…) soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda
sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına
sahiptir.”
34. 1602 sayılı Kanun'un “Dosya
dışında inceleme” başlıklı 52. maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı
ve yedinci fıkraları şöyledir:
“(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar
ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve
vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları
yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz
nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili
bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf
veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas
teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu
itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler
karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere
göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve
vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine
davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
B. Uluslararası Hukuk
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
36. Kamu makamlarının özel hayata saygı hakkına keyfî bir
şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate müdahale
ettiğini tespit ettiğinde 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları
incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı
olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup olmadığı,
demokratik bir toplumda gerekli ve öngörülen amaçla orantılı olup olmadığı
araştırılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik Krallık, § 43; Olsson/İsveç No.1, B. No: 10465/83,
24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa,
B. No: 22689/07, 13/12/2012, § 77).
37. Ayrıca AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi açıkça
usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir. AİHM'e göre bu şekildeki güvencelerin amacı 8. maddede yer alan
haklara keyfî şekilde müdahalede bulunulmasını önlemek, müdahalenin
gerekçelendirilmesini sağlamaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ciubotaru/Moldova, B. No: 27138/04,
27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik
Krallık, B. No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
38. AİHM'e göre gerek negatif yükümlülükler gerekse pozitif
yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin etkili güvencelerin sunulması
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hokkanen/Finlandiya, B.No: 19823/92, 23/9/1994, §§ 55-58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96,
19/9/2000,§§ 63-66; Bajrami/Arnavutluk,
B. No: 35853/04, 12/12/2006, §§ 50-55; Abdulaziz,
Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 28/5/1985, §
67).
39. Gerek negatif yükümlülük alanındaki usule dair güvencelere
örnek olması ve gerekse Anayasa Mahkemesi önündeki mevcut başvuruyla
benzerlikler içermesi bakımından Smith ve
Grady/Birleşik Krallık kararı incelenmelidir. Bu davada başvurucular
Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görevli personeldir ve eş cinsel olmaları nedeniyle
görevlerine son verilmiştir. Başvuruculardan Bayan Smith hemşire olarak Bay
Grady ise pilot olarak görev yapmıştır. Görevden alınmaları işlemine karşı açtıkları
davada verilen kararda, her ikisinin de sicil ve görev performansının mükemmel
derecede olduğu, herhangi bir disiplinsizliklerinin bulunmadığı belirtilmiştir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Smith
ve Grady/Birleşik Krallık, B. No: 33985/96, 33986/96, 27/9/1999, §
30).
40. Başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetleri Polisi (İstihbarata
karşı koyma ve güvenliğin sağlanması konularında görevlidir.) tarafından
sorgulanmışlardır. Bu sorgulama sırasında, sorgulama yapılmasının amacı
açıklanmış, eş cinsel olanların Silahlı Kuvvetlerde çalıştırılmayacağı
yönündeki devlet politikası hatırlatılarak başvurucuların karşılaşacağı
sonuçlar belirtilmiştir. Başvuruculara hiç bir şey söylemek zorunda olmadıkları
ancak konuşmaları halinde söyleyecekleri şeylerin aleyhe delil olarak
kullanılabileceği uyarısı yapılmıştır. Bunun yanı sıra başvurucuların talepleri
üzerine avukatlarıyla görüşerek hukuki yardım almalarına müsaade edilmiştir.
Bayan Smith'in sorgusu sırasında bir kadın soruşturmacı da görüşmelere
katılmıştır. Ayrıca görüşmelere başlanmadan önce Bayan Smith'e, bazı soruların
utanmasına sebep olabileceği, eğer böyle hissederse bunu belirtebileceği
hatırlatılmıştır. Bayan Smith sorgudan önce bir avukatla görüşmüş ve avukatı
hiç bir şey söylememesi, bazı basit sorulara cevap verebileceği yönünde
tavsiyede bulunmuştur. Bay Grady'nin talebi üzerine de avukatının ve yine
Kraliyet Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev yapan bir personelin objektif
gözlemci olarak sorgulama sürecine katılması sağlanmıştır (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, §§ 14,
25, 26, 27).
41. AİHM, her iki başvurucunun özel hayata saygı hakkına
müdahalede bulunulduğu tespitini yapmıştır. AİHM, müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığını incelerken özel hayata saygı hakkının
cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda kamu
makamlarının takdir yetkisinin daha dar tutulması gerektiğini, bu alanlara
yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığının şart olduğunu
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 88-89; Dudgeon/Birleşik
Krallık, § 52).
42. AİHM demokratik toplumda gereklilik unsuru yönünden müdahale
için gösterilen gerekçeleri incelediği sırada her iki başvurucu yönünden
sorgulama sürecinideğerlendirmiştir. AİHM'e göre sorgulama süreci son derece
müdahaleci nitelikteydi. Başvurucuların özel hayatlarının en mahrem yönlerine,
cinsel hayatlarına, aile ilişkilerine dair çok ayrıntılı sorular sorulmuştur.
Sorgu tarzı oldukça saldırgan ve müdahalecidir. Hatta Hükûmet görüşünde de
Bayan Smith'e sorulan, üvey kızıyla cinsel ilişkisi olup olmadığı sorusunun
savunulacak bir tarafı olmadığı belirtilmiştir (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, § 91). Ayrıca, eş
cinselliğin Silahlı Kuvvetlerden erken ayrılabilmek için bahane olarak
kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla sorgulama yapıldığı belirtilmişse
de söz konusu soruşturmaya kadar başvurucular cinsel yönelimlerini gizli
tutmuşlardır ve görevden ayrılmak istemedikleri açıktır; bu nedenle
sorgulamanın devam ettirilmiş olmasının makul bir gerekçesi bulunmamaktadır.
AİHM, Hükûmetin sorgulamanın devam ettirilmesiyle ilgili olarak ileri sürdüğü
tıbbi riskler veya güvenlik riskleri, disiplinle ilgili sebeplerin de somut
olayda mevcut olmadığını, bu yüzden başvurucuların cinsel yönelimlerini kabul
etmelerine rağmen sorgu sürecinin devam ettirilmesi konusunda Hükûmetin ikna
edici ve ciddi gerekçeler ortaya koyamadığını vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, §§
106-110).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkı
Kapsamında Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu, dava dosyasının tamamını ve idare tarafından
sunulan gizli belgeleri incelemesine izin verilmediğini, bu bilgi ve belgelerle
ilgili beyanlarının alınmadığını ileri sürmüş, bu nedenle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
.
Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği; başvurucunun
temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).
48. Başvurucu, davalı idare tarafından gizli ibareli belge
sunulduğunu, idare savunmasının tebliği ile haberdar olmuştur. Buna karşın
başvurucunun yargılama sırasında sunduğu savunmaya cevap dilekçesi ile karar
düzeltme talebi incelendiğinde davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan
belgelerin kendisine tebliğ edilmediği ve bu bilgilerin hükme esas alındığına
ilişkin herhangi bir iddiayı ileri sürmediği gibi ilgili belgelerin
incelettirilmesi ve bunun için yeterli süre verilmesi yönünde de bir talepte
bulunmadığı anlaşılmıştır (Uğur Ayyıldız,
B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 41-42; Can İpçi, B. No: 2014/8580, 30/3/2016, §
28-29).
49. Açıklanan nedenlerle gizli ibareli belgelerin
incelettirilmediği iddiasına yönelik kanun yollarının tamamı tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B.Özel Hayatın Gizliliği Hakkı ve Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu, bugüne kadar özel hayatıyla ilgili hiçbir hususun
kamu hizmetine yansımadığını, usule aykırı şekilde yürütülen disiplin sürecinde
tamamen özel hayatı ile ilgili sorular sorulduğunu belirtmiştir. Başvurucu,
özel hayatına ilişkin ifadelerin idare tarafından hukuka aykırı yöntemlerle
alındığını, bu ifadelerin veözel hayatın gizliliği ihlal edilerek ele geçirilen
e-posta yazışmalarının yasal delil kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla
memurluktan çıkarılmasına dayanak alınamayacağını ileri sürmüştür. Başvurucu
ayrıca, bu yöndeki talep ve iddialarına mahkeme kararında yanıt verilmediğini
belirtmiştir. Başvurucu, bu nedenlerle Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde yer
alan özel hayatın gizliliği hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini
iddia etmiş, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ile 500.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
51. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...”
52. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden
kalkar.
.....”
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
54. Başvurucunun evli olan bir asker kişiyle gönül ilişkisi
olduğu vegöreve tahsisli e-posta sisteminden bu ilişkisini ortaya koyan
iletiler gönderdiği sebep gösterilerek gizli nitelikte olan hususlar nedeniyle
disiplin yaptırımına tabi tutulduğuna ilişkin söz konusu iddiasının, özel
hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet alanını ve haberleşme
hürriyetini ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 20.
maddesinde güvenceye alınan özel hayatın gizliliği hakkı ile 22. maddesinde yer
alan haberleşme hürriyeti çerçevesinde ele alınmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
56. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde “bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramı
temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak
kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte
kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de
içermektedir (Serap Tortuk, B.
No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).
57. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğunda kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§ 31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
58. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
59. Bu kapsamda, mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel
hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, § 37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
60. Öte yandan, Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak
sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin
sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve İnternet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
61. Ayrıca, haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği
ilkesi, kişilerin sadece özel meskenlerinde yaptıkları iletişimleri değil aynı
zamanda iş yerlerinde yaptıkları haberleşmeleri de güvenceye almaktadır (Bülent Polat, § 65; Tevfik Türkmen, § 54)
62. Buna göre başvurucunun göreve mahsus e-posta sisteminden
gönderdiği iletilerde yer alan özel yaşamına ait unsurlar gerekçe gösterilerek
devlet memurluğundan çıkarılmasının, özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetine bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
63. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
64. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
65. Bu sebeple müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının
belirlenmesinde, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun
düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama koşulları yönünden inceleme yapılması gerekir.
(1) Kanunilik
66. Başvuruya konu disiplin uygulaması ve yargısal incelemenin
657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt
bendi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda
başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
67. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde, söz konusu Kanun hükümlerinin
"kanunilik" ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (Serap Tortuk, §§ 41-42). Somut olayda bu
sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
68. Anayasa'nın 13. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde
gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.
69. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi, hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna
göre, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete
yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere
sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112,
8/12/2015, § 7; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18,
29/1/2014;Sevim Akat Eşki, B. No:
2013/2187, 19/12/2013, § 33).
70. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel
sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve
elkoyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıylabu sebeplerin özel hayata saygı
hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir (AYM,
E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013 sayılı kararının "J-Kanun'un 75. Maddesiyle 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
Başlığı İle Birlikte Değiştirilen 10. Maddesinin İncelenmesi"
başlığının "bb" alt
başlığı altında).
71. Bu durumda, Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler
ile devlete yüklenen ödevlerin somut olay bakımından sınırlandırma sebebi
olarak kabul edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.
72. Anayasa'nın 5. maddesinde, "Devletin
temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
denilmektedir. Buna göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak devletin temel amaç ve görevlerindendir.
73. Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın
ön koşulu millî güvenlik ve kamu düzeninin tesisidir. Millî güvenlik ve kamu
düzeninin sağlanmadığı bir ortamda, hak ve özgürlüklerden gereği gibi
yararlanılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi mümkün değildir.
Devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında, millî güvenliği ve kamu
düzenini sağlama görevi de bulunmaktadır.
74. Millî güvenliğin sağlamakla yükümlü olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi bakımından askerî
disiplinin sağlanması hayati önem taşımaktadır. Silahlı Kuvvetlerin mensupları
arasındaki hiyerarşi ve disiplinin aşınması, söz konusu kamu hizmetinin
aksamasına neden olabilecek temel etkenlerden biridir.
75. Bu nedenle askerî disiplinin sağlanmasını teminen Silahlı
Kuvvetler mensuplarının sıkı disiplin kurallarına tabi tutulması vediğer
kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmalarıAnayasa'nın 5.
maddesiyle devlete yüklenen millî güvenliği sağlama ve kamu düzenini koruma
ödevinin bir gereğidir. Anılan ödevin, kişilerin Anayasa'nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında düzenlenen haklarının sınırlanmasında dikkate alınması
gerekmektedir.
76. Ayrıca, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru
kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden bir veya birkaçına dayanması gerekir.
77. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ahlaki durumu sebep
gösterilerek TSK'dan çıkarılmasının, askerî disiplinin korunması ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin
korunması amacını taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı
olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
78. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"nden olma,
bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare
niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir
olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016 § 13; ifade
özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; özel hayatın gizliliği hakkı
bağlamında Ata Türkeri, § 44; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, §
62).
79. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine, herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçeleringösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
80. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en
gizli, mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak müdahaleye yol açan
karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir. Bu da
ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve
kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım
güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata
Türkeri, § 48).
81. Anayasa'nın 129. maddesi uyarınca kamu görevlilerine savunma
hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilmez. Buna göre savunma hakkı,
Anayasa'da yer alan temel haklardandır. Disiplin soruşturmasında savunma
hakkının kullanılabilmesi için savunması istenen kamu görevlisine suçlama
konusunun ve hakkındaki isnadın ne olduğunun açıkça bildirilmesi, bunun yanı
sıra savunmasını hazırlayabilmesi için makul bir sürenin tanınmış olması
gerekir. Dolayısıyla bu kriterlere uygun olarak verilecek savunma hakkı, özel
hayata ilişkin unsurlar ileri sürülerek uygulanan disiplin yaptırımlarında
bireyin özel hayata saygı hakkının etkili şekilde korunması ve keyfî
muamelelere tabi tutulmasının önlenmesi bakımından çok önemli bir güvence
oluşturmaktadır.
82. Anayasa Mahkemesi, askerî disiplinin gerekleri
gözetildiğinde göreve ilişkin amaçlar doğrultusunda kullanılması gereken bir
elektronik haberleşme sisteminin ve bu sistem içerisindeki yazışmaların
denetlenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğuna karar vermiştir.
Ayrıca bu şekildeki denetim sonucunda haberleşme sisteminin amaç dışında
kişisel nedenlerle kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde bu kullanıma
müdahalede bulunulması da demokratik bir toplumda gerekli olarak kabul
edilebilir (Bülent Polat, § 113; Tevfik Türkmen, § 77).
83. Bu çerçevede, Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun
ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması halinde personelin özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması
gereklidir (G.G. [GK], B. No:
2014/16701, 13/10/2016, § 60).
84. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102,
K.2016/151, 7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B. No: 2013/5126,
2/7/2015, § 72).
85. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken, kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran karar alma sürecinde
başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı ortaya konulmalıdır.
Bunun yanı sıra müdahalenin "ölçülülük" ilkesine uygun olup
olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
86. Somut olayda özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında
mahremiyetine dair konular hakkında sorgulanırken başvurucuya usule ilişkin
güvenceler verilip verilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
87. Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılma cezasıyla
cezalandırılmasına dair kararın istihbarat timi tarafından alınmış olan
ifadeler ile e-posta iletilerine dayalı olarak alındığı görülmektedir.
88. Başvurucunun Yüksek Disiplin Kurulu önünde tüm isnatları
reddettiği ve yargılama sürecinde de istihbarat timi tarafından psikolojik
baskı altında ifadesinin alındığını, ne için beyanda bulunduğunu bilmediği gibi
ifadesinin disiplin cezası verilmesine esas alınacağını da bilmediğini beyan
ettiği görülmüştür.
89.Gerek Yüksek Disiplin Kurulu kararında gerekse yargı
kararında, başvurucunun fiilinin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve
derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketler kapsamında olduğu
değerlendirmelerine yer verilmiş, bu değerlendirmeye ise İstihbarat Timi
tarafından alınmış ifadeler dayanak yapılmıştır. Yüksek disiplin kurulları,
ilgilinin özlük dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye, ilgili kurumlardan
bilgi almaya, yeminli tanık ve bilirkişi dinlemeye veya niyabeten dinletmeye,
mahallen keşif yapmaya veya yaptırmaya yetkilidirler. Ancak olayda, Yüksek
Disiplin Kurulunca ayrıca bir araştırma yapılmaksızın İstihbarat Timi tarafından
alınmış ifadelerle yetinildiği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde resen araştırma
ilkesinin geçerli olduğu yargılama usulüne tabi AYİM'inkarar gerekçesinde de
anılan ifadelere dayanıldığı ve başvurucunun iddialarının reddedildiği
görülmektedir. Bu durumda başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına
dayanak teşkil eden ve istihbarat timi tarafından yürütülen ifade alma
sürecinin anayasal güvencelere uygun olup olmadığı incelenmelidir.
90. İstihbarat Timi tarafından alınan ifadelere ait
tutanaklarda, disiplin soruşturması için ifade alındığı belirtilmemiş ve
başvurucunun ne ile suçlandığı bildirilmemiştir. Başvurucuya sorulan sorular,
kişilerin tüm özel yaşamlarını kapsayacak şekilde geniş ancak kapsamı,
sınırları ve amacı belli olmayan niteliktedir. Tüm bu hususlar nedeniyle
idarenin söz konusu ifade sürecinde başvurucuya savunma hakkı tanıdığını ve
özgür iradeye dayalı konuşma koşullarının sağlandığını kanıtlayamadığı
anlaşılmıştır. Dolayısıyla olayda, özel hayata ilişkin hususlar sebep
gösterilerek devlet memurluğundan çıkarılma cezası verilmesi sürecinde
başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule ilişkin
güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
91. İkinci olarak müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup
olmadığı, idare ve Derece Mahkemesi kararlarının gerekçeleri çerçevesinde
incelenmelidir.
92. Başvurucu, devlet memurluğundan çıkarma cezası ile
sonuçlanan disiplin soruşturması sürecinde mesleki hayatını değil özel hayatını
ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır. Yüksek Disiplin Kurulu
kararı ve Derece Mahkemesi kararına göre başvurucunun mahremiyetine dair söz
konusu hususlar, başka kişilerhakkında İKK zafiyeti konusunda başlatılan
istihbarat faaliyeti kapsamında tespit edilmiştir.Dolayısıyla bu istihbarat faaliyeti
tespitine kadar söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve davranışlarının
alenileştirilmediği, ilişkinin tarafları arasında kaldığı ve başvurucunun
mesleğine bir yansıması olmadığı, ihtilaf konusu soruşturmanın kapsamının
mesleki hayatın sınırlarını aştığı anlaşılmaktadır.
93. Yüksek Disiplin Kurulu ve Derece Mahkemesi karar
gerekçelerinde, başvurucunun alenileşmemiş olduğu anlaşılan gönül ilişkilerinin
millî güvenliğin korunması amacına yönelik olarak yapılması gereken askerî
istihbaratı hangi nedenle ilgilendirdiğinin ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.
Bunun yanı sıra, söz konusu kararlarda, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun
özel yaşamına ilişkin olan eylemlerin, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine
dair yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği ve TSK’nın işleyişi
üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmüştür. Ayrıca
başvurucunun, soruşturma usulünün hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik
iddialarına da makul bir gerekçe ile yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı
koşulların detaylı şekilde incelenmediği anlaşılmıştır. Bu nedenlerle idare ve
Derece Mahkemesi kararlarının özel hayatın gizliliği hakkına ve haberleşme
hürriyetine müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe
içermediği sonucuna ulaşılmıştır.
94. Son olarak müdahalenin ölçülü olup olmadığı incelenmelidir.
Başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik
müdahalenin ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde, söz konusu e-postaların
içeriğinde yer alan bilgilerin niteliği ile bu bilgilerin kullanılış şekline ve
anılan bilgilerin dayanak alınması sonucu uygulanan yaptırımın ağırlığına
bakılarak bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
95. Başvurucunun sadece taraflarınca bilinen gönül ilişkisini
gösteren duygusal içerikli mesajlar yazması şeklindeki eyleminin devlet
memurluğundan çıkarılma cezasıyla cezalandırılması, niteliği ve ağırlığı
bakımından güdülen meşru amaçla orantısızdır. Dolayısıyla söz konusu eylemin
daha önce hiçbir disiplin cezası bulunmayan, ödül ve takdirleri bulunan
başvurucunun en ağır disiplin yaptırımıyla cezalandırılmasında, sınırlandırma
ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan
bireyin kaybı arasında adil bir dengenin sağlanmadığı, başvurucunun özel
hayatına ve haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna
varılmıştır.
96. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 22.
maddelerinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
97. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
98. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına ve 500.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
99. Başvuruda Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına
alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
100. Özel hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
101. Başvurucu manevi tazminat talep etmişse de yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyanın AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine karar
verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
102. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ve
haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesine
(Anılan Dairenin 19/2/2014 tarihli ve E.2013/438, K.2014/265 sayılı kararına
ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.