TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT SOYDAN PAKSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1999)
|
|
Karar Tarihi: 13/7/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
1. Murat
Soydan PAKSOY
|
|
|
2. Dursun
DEMİR
|
|
|
3. Güneş
AKSAN
|
|
|
4. Fulya
GENÇOĞLU
|
|
|
5.
Sebahattin DEMİR
|
|
|
6. Halil
İbrahim DEMİR
|
|
|
7. Muharrem
DEMİR
|
|
|
8. Türkan
TERZİ
|
|
|
9. Özhan
DEMİR
|
|
|
10. Ali Rıza
DEMİR
|
|
|
11. Gökhan
DEMİR
|
|
|
12. Bedia
KÖKTÜRK
|
|
|
13. Olcay
AKSAN
|
|
|
14. Tayfun
ÖZYUVALI
|
|
|
15. Jülide
AKSÜT
|
Vekili
|
:
|
Av. Habib KARATAŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili
istemiyle açılan davada lehe hükmedilen nispi vekâlet ücretinin Yargıtay karar
düzeltme aşamasında maktu olarak değiştirilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
5. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nufüs
İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan Bedia
Köktürk'ün 16/3/2012 tarihinde Ali Rıza Demir'in ise 3/6/2012 tarihinde vefat
ettiği tespit edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular İstanbul ili Kadıköy ilçesinde bulunan dava
konusu taşınmazda hissedar olduklarını, davalı İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin kamulaştırma işlemi yapmaksızın taşınmazın bir kısmını yol ve
kaldırıma dönüştürdüğünü, el atılan bölümle ilgili kamulaştırma bedelinin
ödenmediğini belirterek farklı tarihlerde Kadıköy 2., 4. ve 5. Asliye Hukuk
Mahkemelerinin E.2010/435, E.2010/482 ve E.2012/47 sayılı dosyalarında
kamulaştırmasız el atmadan doğan alacak davası açmışlardır.
8. Kadıköy 4. ve 5. Asliye Hukuk Mahkemeleri, aralarında hukuki
ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyaların Kadıköy 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2010/435 sayılı dosyasında birleştirilmesine ve yargılamanın bu
dosya üzerinden yürütülmesine karar vermişlerdir.
9. Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 28/6/2012 tarihli ve
E.2010/435, K.2012/372 sayılı kararıyla asıl ve birleşen dosyalarda davaların
kısmen kabulüne, davacılar lehine 45.956,70 TL nispi vekâlet ücretine
hükmedilmesine karar vermiştir.
"...
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi gereğince davacılar vekili için takdir olunan
45.956,70.-TLnisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine.
..."
10. Bu arada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun
7/11/2012 tarihli ve 606 sayılı kararı ile Kadıköy Adliyesi kapatılmış, dosya
İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesine devredilmiştir.
11. Davalı idarenin temyizi üzerine karar, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 12/3/2013 tarihli ve E.2012/17890, K.2013/4219 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
12. Davalı idarenin karar düzeltme yoluna başvurması üzerine
Daire 11/11/2013 tarihli ve E.2013/14272, K.2013/19157 sayılı kararıyla onama
ilamını kaldırmış, mahkeme hükmünü, harç, vekâlet ücreti ve yargılama gideri
açısından düzelterek onamıştır. İlamın ilgili kısmı şöyledir:
"...
2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununun geçici 6. maddesinde değişiklik yapan ve 11/6/2013 tarihinde
yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile"kamulaştırmasız
el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her
türlü vekalet ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak
belirlenir. ... açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır." hükmünün
getirilmiş olduğu gözetildiğinde, harç ve vekalet ücretininmaktu
olarak hüküm altına alınması gerektiğinden;
...
b) Vekalet ücretine ilişkin 7. bendindeki
(45.956,70-TL nispi) rakamve kelimesinin
çıkartılmasına yerine (1.200,00-TL maktu) rakam ve kelimesinin yazılmasına,
...
hükmün böylece
DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
..."
13. Karar düzeltme ilamı, başvuruculara 14/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş; 12/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kanun’a 18/6/2010 tarihli
ve 5999 sayılı Kanun’la ilave edilen geçici 6. maddenin, 24/5/2013 tarihli ve
6487 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle eklenen yedinci fıkrası ile onuncu
fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme
ve icra harçları ile her türlü vekâlet ücretleri bedel tespiti davalarında
öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.
…
…Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya
kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu
maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır.”
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 448. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri
etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
17. Başvurucular, hukuk güvenliği ilkesi gereği kanunların
sadece yürürlükte oldukları dönemde uygulanması gerektiğini, kanunların geriye
yürütülerek önceki kanun döneminde elde edilmiş haklara müdahale
edilemeyeceğini, yasama organının yetkisinin anayasal esaslarla
sınırlandırıldığını, bu sınırlardan birinin de kazanılmış haklara dokunulmaması
olduğunu, bu açıdan sonradan yapılan değişikliğin karara bağlanmış davalara
uygulanamayacağını, dava konusu olayda, yerel Mahkemenin karar tarihinde kanuna
uygun biçimde hüküm altına aldığı nispi vekâlet ücretinin, karar düzeltme
aşamasında kanun değişikliği gerekçe gösterilerek maktu vekâlet ücretine
dönüştürüldüğünü, kararın bu şekilde kesinleştiğini, hak arama özgürlüğünün
temel unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu, 6487 sayılı
Kanun'un 21. maddesi uyarınca 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinde yapılan
değişikliğin hak arama özgürlüğünü engellediğini, avukatlık ücretinin tespit ve
takdir yetkisinin Kanunla Türkiye Barolar Birliğine verildiğini, usul hukukunda
karar düzeltme nedenlerinin belirlendiğini, 6487 sayılı Kanun'un karar
düzeltmede gerekçe olarak gösterilemeyeceğini, kamulaştırmasız el atma
davalarının haksız fiile dayandıklarını, bu nitelikteki davalarda nispi vekalet
ücretinin uygulanmasının zorunlu olduğunu, Yargıtayın
onama kararından sonra vekâlet ücretinde değişiklik yapılmasının mülkiyet
hakkını da zedelediğini belirterek Anayasa’nın 2., 10., 35., 36. ve 40.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, Anayasa’nın 2., 10. ve 35.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
Başvurucuların şikâyetlerinin, lehlerine hükmedilen nispi vekâlet ücretinin
kanun değişikliğiyle maktuya çevrilmesi nedeniyle mağdur oldukları hususuna
ilişkin olup yargılama giderleri içinde yer alan vekâlet ücretinin maktuya
çevrilmesi ve devam eden davaya uygulanması konusu mahkemeye erişim hakkı
çerçevesinde değerlendirilmiştir.
19. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi üzerinden
yapılan incelemede başvuruculardanBedia Köktürk ve
Ali Rıza Demir'in bireysel başvuru tarihinden önce vefat ettiği anlaşıldığından
(bkz. § 5) adı geçen başvurucular yönünden incelemenin ayrı başlık altında
yapılması uygun görülmüştür.
a. Başvurucular Bedia Köktürk ve Ali Rıza Demir
Yönünden İnceleme
20. Başvurucular
vekili, kamulaştırmasız el atma davasında lehe hükmedilen nispi vekalet
ücretinin karar düzeltme aşamasında maktuya çevrilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un
45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla
medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava
ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24).
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34.
maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da
ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce
ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken bir
başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir
(Davut Kaya, Zöhre
Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).
24. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 43.
maddesi şöyledir:
"Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca
kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın
veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi
veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır."
25. 6098 sayılı Kanun'un 513. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme,
vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile
kendiliğinden sona ermiş olur."
26. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 28.
maddesine göre gerçek kişiler hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle
sona ermekte olup ölüm ile kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil
ehliyetine sahip olduklarından söz etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı
Kanun'un anılan hükümlerinden anlaşıldığı üzere ise hukuki işlemden doğan
vekâlet veren ile vekil arasında temsil yetkisine dair sözleşme,aksi kararlaştırılmadıkça veya işin
niteliğinden aksi anlaşılmadıkça tarafların birinin ölümü, ehliyetini
kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden son
bulacaktır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).
27. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi şöyledir:
"Bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine,
yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk
Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."
28. İçtüzük'ün 83. maddesi şöyledir:
“Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki
davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit
edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”
29. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir
kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü
amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk
düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının,
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda
bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu
gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31;
S.Ö., B. No: 2013/7087,
18/9/2014, § 28).
30. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö.,
§ 29).
31. Başvuru konusu olayda İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan davanın yargılaması devam ederken başvuruculardan Bedia
Köktürk 16/3/2012 tarihinde, Ali Rıza Demir'in ise 3/6/2012 tarihinde vefat
etmiş, başvurucular vekili tarafındanyargılamanın
tamamlanmasından sonra başvurucuların anayasal haklarının ihlal edildiği
iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucuların öldüğü hususnda bir bilgiye yer verilmemiştir.
32. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, § 30).
33. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
34. Bu durumda Avukat Habib Karataş aleyhine Anayasa Mahkemesini
yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi
ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 1.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi
gerekir.
b. Diğer Başvurucular Yönünden İnceleme
35. Başvurucular İlk Derece Mahkemesince lehlerine hükmedilen
nispi vekalet ücretinin Yargıtay tarafından kanun değişikliği gerekçe
gösterilerek maktuya düşürülmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Başvuru konusu kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin
ödenmesi davasında 28/6/2012 tarihli kararla asıl ve birleşen dosyalarda
davaların kısmen kabulüne, toplam 896.890,12 TL'nin davalı İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığından tahsiline, ayrıca 45.956,70 TL vekalet ücretinin
davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir. 6487 sayılı Kanun
ile 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik neticesinde
kamulaştırmasız el atma davalarında vekâlet ücretlerinin maktu olarak ödenmesi
düzenleme altına alınmıştır. Başvuru konusu davanın karar düzeltme aşamasında
yürürlüğe giren anılan düzenleme ve usul hükümlerinin derhâl uygulanmasına
yönelik ilke gereği başvurucular lehine hükmedilen nispi vekâlet ücreti,
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 11/11/2013 tarihli kararıyla 1.200 TL olarak
tespit edilmiş; bu şekilde İlk Derece Mahkemesi kararı kesinleşmiştir.
37. Anayasa Mahkemesi, kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan
tazminat davasında davacı lehine hükmedilen nispi vekalet ücretinin Yargıtay
karar düzeltme aşamasında Kanun değişikliği gerekçe gösterilerek maktuya
çevrilmesi sonucu yapılan bir başvuruyu mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde
değerlendirerek, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davalarında, el
atıldığı iddia edilen taşınmazın dava tarihine göre rayiç bedeli belirlenerek
bu bedelin taşınmaz malikine ödenmesine karar verildiğini, mahkemelerin temel
olarak bilirkişiler marifetiyle taşınmazın değerini tespit ettiğini, davanın
öngörülen vekâlet ücreti açısından karşılanamayacak nitelikte bir karmaşıklıklığa haiz olmadığını, ayrıca anılan düzenleme
ile davacılardan tahsil edilen harçların da bedel tespiti davalarında olduğu
gibi nispiden maktuya çevrilerek davacılar üzerindeki
yükün hafifletildiğini, bununla birlikte alınacak hukuki yardımın niteliği ve
maliyetinin vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki
olduğunu ve alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda
farklılıklar göstereceğinin açık olduğunu, kanun koyucunun vekâlet ücretini
karşı tarafa yüklemesindeki amacın, haksız yere dava açılmasına neden olanlara
yargılama giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul
edilebilir bir ücretin belirlenmesinin hakkaniyete uygun bir yargılama ve
mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmesi gerektiğini, mahkemelerce
hüküm verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmelerinin vekil ile
müvekkili bağlaması nedeniyle hükmedilen ücretin bireylerin mahkemeye erişim
haklarını engellemediği sürece Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesinin
söz konusu olamayacağını,başvurucu lehine hükmedilen
tazminat miktarı ve yargılama giderleri gözönünde
alındığında maktuya çevrilen vekâlet ücretinin, başvurucunun vekille dava
açmasını imkânsız hâle getirmediğini ya da aşırı derecede zorlaştırmadığını,
yine başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığını gibi mahkemeye erişim
hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığını belirterek başvurucunun
mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Mürsel Malkoç, B. No: 2013/9466,
27/10/2015).
38. Anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı
anlaşılan başvuru konusu olayda da başvurucuların lehine hükmedilen tazminat
miktarı ve yargılama giderleri gözönünde
bulundurulduğunda maktuya çevrilen vekâlet ücretinin, başvurucuların vekille
dava açmasını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı,
başvurucular üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı ve başvurucuların mahkemeye
erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucuların adil yargılanma hakkı
kapsamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale olmadığının açık
olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Bedia Köktürk ve Ali Rıza Demir yönünden
başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanılması nedeniyle REDDİNE,
2. Diğer başvurucular yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
C. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 1.000 TL disiplin para cezasının Avukat Habib
Karataş'tan TAHSİLİNE,
D. Kararın bir örneğinin İstanbul Barosu Başkanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.