TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERKAN GÜNGÖR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/20224)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Serkan GÜNGÖR
|
Vekili
|
:
|
Av. Ercan KANAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk ve
tutukluluğa ilişkin itiraz incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması ve bu
incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturma kapsamında 25/6/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve terör örgütüne
üye olma suçundan 29/6/2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince
tutuklanmıştır.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 10/11/2011 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve resmî belgede
sahtecilik suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır.
10. İddianamede başvurucunun ve diğer şüphelilerin Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nı zorla değiştirip yerine Marksist-Leninist ilkelere
dayalı bir sistem getirme amacında olan Maoist Komünist Partisi (MKP) ve
Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) terör örgütünün üyesi oldukları,
yakalama öncesinde bu örgüt içerisinde Tunceli kırsalında silahlı faaliyet
yürüttükleri, örgütsel eylem ve faaliyetlerini yurt dışında sürdürmeye karar
vermeleri üzerine yurt dışına illegal yollardan çıkmaya çalıştıkları, bu amaçla
göçmen kaçakçılığını kendisine iş ve meslek edinen ve geçimini bu yolla
sağlayan şüpheli H.Ö. ile anlaştıkları, bu amaçla İstanbul Silivri'de bir
benzin istasyonunda buluştukları esnada kolluk görevlilerince yakalandıkları ve
üzerlerinde başkaları adına düzenlenmiş sahte kimliklerin ele geçirildiği
belirtilmiştir.
11. Dava, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/339 sayılı
dosyasında görülmeye başlamıştır.
12. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 22/11/2010 tarihinde
tensip incelemesi yapılmış ve yapılan inceleme sonucunda diğer şüphelilerle
birlikte başvurucunun "Suç vasfı, delil
durumu, isnad edilen suçun mahiyeti, suçun CMK 100. maddesinde gösterilen
suçlardan olduğu" gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir.
13.Başvurucu, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/339
sayılı dosyasında tutuklu iken Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü
başka bir soruşturma kapsamında Tekirdağ 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 11/1/2011
tarihli kararı ile başvurucunun Malatya'da hazır edilmek üzere tutuklanmasına
karar verilmiştir.
14. Başvurucunun ifadesi Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca
10/3/2011 tarihinde alınmıştır.
15. İfade alma işlemi sırasında 9/1/2000 tarihinde Tunceli ili
Ovacık ilçesi Yenikonak isimli köyde Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist
(TKP ML/TİKKO) örgüt üyelerinin bulunduğu evde meydana gelen ve altı güvenlik
görevlisinin şehit olduğu, altı güvenlik görevlisinin de yaralandığı olaya ve
yine 30/1/1999 tarihinde Tunceli ili Hozat ilçesi Aliboğazı mevkiinde meydana
gelen ve bir güvenlik görevlisinin şehit olduğu, beş güvenlik görevlisinin de
yaralandığı olaya ilişkin başvurucunun da anılan eylemlere katıldığına dair
tanık ifadeleri başvurucuya okunmuş ve bunlarla ilgili savunması istenmiştir.
16. Başvurucu ifadesinde yasadışı yollardan Yunanistan'ın Atina
şehrine gitmek isterken İstanbul Silivri'de bir dinlenme tesisinde durduğu
sırada kolluk görevlilerince yakalandığını, hâlen İstanbul'da MKP terör
örgütüne üye olmak suçundan yargılandığını, üzerine atılı suçu işlemediğini
beyan etmiştir.
17. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
kapsamında başvurucu 11/3/2011 tarihinde "...üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, atılı suç için kanunda
öngörülen cezanın üst sınırı, delillerin tamamının toplanmamış olması, kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması..."
gerekçeleriyle anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçundan
tutuklanmıştır.
18. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 7/5/2011 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında "Devletin
anayasal düzenini zorla değiştirmeye teşebbüs" suçundan Malatya
3. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede olay
tutanaklarından ve eylemlere katılan diğer örgüt üyelerinin beyanlarından yola
çıkılarak başvurucunun iki eyleme de katıldığı belirtilmiştir.
19. Bu dava (CMK mülga 250. madde ile görevli) Malatya 3. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2011/49 sayılı dosyasında görülmeye başlamıştır.
20. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 3/6/2011 tarihli ilk
duruşmada "...atılı suçun niteliği,
mevcut delil durumu, tutuklulukta geçirdiği süre, tutuklamadan beklenen gayenin
adli kontrol hükümleri ile karşılanamayacak olması..."
hususlarını dikkate alarak başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
21. 22/9/2011 tarihli duruşmada bu gerekçelere ek olarak
başvurucunun yakalandığı koşullara ve kaçma şüphesine dayanılarak tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
22. E.2010/339 sayılı dosyada İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi
16/11/2011 tarihinde başvurucu yönünden dosyanın tefrikine karar vermiştir.
Tefrik edilen dosya İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/181 sayılı esasına
kaydedilmiştir.
23. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 18/11/2011 tarihinde E.2011/181
sayılı dosyanın Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/49 sayılı dosyasıyla
birleştirilmesine karar vermiştir.
24. 18/10/2012 tarihli duruşmada Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi "...sanığın üzerine atılı suçun niteliği,
sanığın üzerine atılı suçun cezasının yasadaki alt ve üst sınırı, tanıkların
kolluk ve aşama beyanları ile tanık Ö.A.nın beyanları ve tüm dosya içeriği ile
mevcut delil durumu nazara alınarak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların bulunması, tutuklulukta geçirdiği süre, tutuklamadan beklenen gayenin
adli kontrol hükümleri ile karşılanamayacak olması, sanığın yakalanarak
gözaltına alındığı hususu da dikkate alındığında ve sanığın üzerine atılı suçun
yasadaki cezasının alt ve üst sınırlarına göre kaçma şüphesi hususları dikkate
alınarak..." başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
25. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 13/3/2014 tarihine kadar aynı
gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
26. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 13/3/2014 tarihinde 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. madde ile görevli
mahkemelerin kapatılması üzerine dava dosyasının Tunceli Ağır Ceza Mahkemesine
devredilmesine karar vermiştir.
27. Dosyanın devredildiği Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi 14/5/2014
tarihli ilk duruşmada "...tüm dosya
içeriğine göre, sanığın atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini
gösteren delillerin bulunması, sanığın dosyaya yansıyan eylemi, kaçma,
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapma olasılığının bulunması nedeniyle tutuklama nedenlerinin
varlığı, sanığın eylemi için öngörülen ceza miktarı, sanığın CMK'nun 100/3.
maddesinde sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı
nedeniyle de tutuklama nedenlerinin bulunması, sanığın hakkında CMK'nun 109.
maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı,
tutuklama şartlarının oluştuğu ve halen devam ettiği, tutuklamanın bu aşamada
ölçülü olduğu" gerekçeleriyle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
28. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi 11/6/2014, 2/7/2014, 6/8/2014,
3/9/2014, 1/10/2014, 21/11/2014 tarihli duruşmalarda aynı gerekçelerle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
29. 11/6/2014, 2/7/2014, 6/8/2014, 3/9/2014, 1/10/2014
tarihlerinde tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara yapılan itirazlar
Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin sırasıyla 7/7/2014, 22/8/2014, 16/9/2014,
14/10/2014 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir.
30. Başvurucu son olarak 21/11/2014 tarihli duruşmada verilen
tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itiraz etmiş, itirazı Erzincan Ağır
Ceza Mahkemesinin 28/11/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
31. Ret kararı 18/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
32. Başvurucu 26/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
33. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi 19/12/2014, 22/12/2014 tarihli
duruşmalarda da ilk duruşmada gösterdiği gerekçelerle tutukluluğun devamına
karar vermiştir.
34. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi 9/1/2015 tarihli kararı ile
başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir
ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet
Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüse yönelik vahim
nitelikli eylemlerinden dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası,resmî
evrakta sahtecilik suçundan 4 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasınave
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
35. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet kararı Yargıtay
16. Ceza Dairesinin 17/3/2016 tarihli ilâmıyla onanmıştır.
IV.İLGİLİ HUKUK
36. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde
302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
37.5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir.
...
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince
verilen kararlara itiraz edilebilir."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
39.5271 sayılı Kanun'un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya
adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.)
103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler
hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu
süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
40. 5271 sayılı Kanun'un
"Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri
göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar
verilir.
(2)
Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde
şüpheli tarafından da istenebilir.
(3)
Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar
arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar
verir."
41. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler."
42. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2)
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır
ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir
ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara
bağlanır."
43.5271 sayılı Kanun’un "İtirazın
Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma
yapılması" kenar başlıklı 270. maddesi şöyledir:
"(1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile
cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa
bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde
bunların yapılmasını da emredebilir.
(2)
(Ek: 11/4/2013-6459/20 md.) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz
üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli,
sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde
görüşünü bildirebilir."
44. 5271 sayılı Kanun'un "Karar"
kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak
üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutukluluk ve Tutukluluğa İtiraz
İncelemelerinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu; davanın görüldüğü mahkemede yapılan tutukluluk
incelemeleri sırasında ve tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazlarının
incelemesi sırasında alınan savcılık görüşünün kendisine bildirilmediğini,
dolayısıyla bu görüşleri değerlendirme imkânından yoksun bırakıldığını,
böylelikle tutukluluk ve tutukluluğa itiraz incelemeleri sırasında silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmediğini belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
47. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
48. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Tutukluluk
İncelemeleri Yönünden
49. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır.
Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla
hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra
tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı
yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122-123).
50. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre
şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi
durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı
kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından, bu incelemeler Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No:
2013/6160, 2/12/2015 § 24).
51. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu belgelerden
tutuklulukla ilgili incelemelerin yapıldığı mahkeme kararlarına ilişkin
şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine yönelik olduğu sonucuna
varılmıştır.
52. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca mahkemeler
tarafından resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına
dâhil değildir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemeleri
sırasında alınan Savcılık görüşünden haberdar edilmediği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Tutukluluğa İtiraz
İncelemeleri Yönünden
54. Başvurucu, başvuru dilekçesinde spesifik olarak hangi
tutukluluğa itirazın reddi kararından şikâyetçi olduğunu belirtmemiştir. Ancak
Anayasa Mahkemesine sunmuş olduğu belgelerde 8/4/2014, 7/7/2014, 22/8/2014,
16/9/2014, 14/10/2014, 28/11/2014 tarihlerinde itirazın reddi kararları yer
almaktadır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri bu kararlarla sınırlı olarak
incelenecektir.
(1) 8/4/2014,
7/7/2014, 22/8/2014, 16/9/2014 ve 14/10/2014 Tarihlerinde Tutukluluğa İtirazın
Reddi Kararları Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir.
56. Tutukluluğa itirazın incelenmesi sırasında alınan Savcılık
görüşünün bildirilmediği şikâyeti, itirazın reddi kararının öğrenilmesinden
sonra otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel başvuruya konu edilebilir.
Ancak itirazın reddedilmesine bağlı şikâyetlerin her bir itirazın reddi kararı
açısından ayrı ayrı süre yönünden incelenmesi gerekir. Zira bu durumda devam
eden bir müdahale söz konusu değildir. İtirazın reddedilmesiyle birlikte
müdahale sona ermektedir. Bu durumda bireysel başvurunun her bir itirazın reddi
kararının tebliğ edilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
57. Somut olayda 8/4/2014 tarihli itirazın reddi kararı
15/4/2014 tarihinde,7/7/2014 tarihli itirazın reddi kararı 14/7/2014 tarihinde,
16/9/2014 tarihli itirazın reddi kararı 23/9/2014 tarihinde, 14/10/2014 tarihli
itirazın reddi kararı 22/10/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22/8/2014 tarihli itirazın reddi kararının ne zaman tebliğ edildiği tespit
edilememişse de bu itirazın reddi kararının da en geç 16/9/2014 tarihli
itirazın reddi kararının tebliğ edildiği 23/9/2014 tarihinde öğrenildiğinin
kabul edilmesi gerekir. Başvurucunun bu tarihlerden itibaren otuz günlük
başvuru süresi geçtikten sonra 26/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2)28/11/2014 Tarihli İtirazın Reddi Kararı
Yönünden
59. Tutukluluk hâline itirazda bulunulan bir davada Cumhuriyet
savcısı ve tutuklunun davaya katılma hakkı bulunmaktadır. Ayrıca tutukluluk
hâline itiraz başvurusunda Cumhuriyet savcısı ve tutuklu arasında silahların
eşitliği ilkesinin gözetilmesi gerekir (Firas
Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 76).
60. Silahların eşitliği, başvurucunun soruşturma dosyasına
ulaşabilmesine imkân verilmesini gerektiren bir ilkedir. Cumhuriyet savcısının
görüşlerine etkili bir şekilde cevap verebilme imkânı, kural olarak
başvurucunun söz konusu belgelere ulaşması hâlinde mümkün olabilir. Bu
gerekliliğin hangi şekilde yerine getirileceğini belirlemek kanun koyucuya ait
olmakla beraber tarafların beyanlarının birbirlerine bildirilmesi ve bu
beyanlara cevap verebilme imkânına sahip olmaları gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 77).
61. Somut olayda başvurucu Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinin
21/11/2014 tarihli tutukluluk hâlinin devamına dair kararınaitiraz etmiştir.
İtiraz mercii olan Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi 28/11/2014 tarihli kararıyla
başvurucunun itirazını reddetmiştir. Başvuru formu ve eklerinde Mahkemenin
Cumhuriyet savcısından görüş sorduğuna ya da Savcılık tarafından Mahkemeye
görüş bildirildiğine dair bilgi ya da belge sunulmamıştır. Ayrıca itirazın
reddine ilişkin kararda Savcılıktan görüş sorulduğu veya Savcılığın Mahkemeye
görüş bildirildiği yönünde bir ifadeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla anılan
kararın verilmesi sürecinde Savcılıktan görüş alındığı ve bu görüşün
başvurucuya bildirilmediği yönünde bir olgu tespit edilememiştir.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluk ve Tutukluluğa
İtiraz İncelemelerinin Duruşmasız Olarak Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu; hakkındaki davanın görüldüğü mahkemede yapılan
tutukluluk incelemeleri sırasında duruşma açılmadığını ve tutukluluğun dosya
üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlarla devam ettirildiğini,
ayrıca tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazların incelemesi sırasında
duruşma yapılmadığını ve itirazların dosya üzerinden gerçekleştirilen inceleme
sonunda reddedildiğini, böylelikle tutukluluk ve tutukluluğa itiraz
incelemeleri sırasında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine
riayet edilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
64.Başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
i. Tutukluluk
İncelemeleri Yönünden
65. Başvurucunun tutuklulukla ilgili incelemelerin yapıldığı
mahkeme kararlarına ilişkin şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine
yönelik olduğu sonucuna varılmıştır.
66. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca Mahkemeler
tarafından resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin
kapsamına dâhil değildir.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemeleri
duruşmasız olarak yapıldığı iddiasının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Tutukluluğa İtiraz
İncelemeleri Yönünden
68. Başvurucu, başvuru dilekçesinde spesifik olarak hangi tutukluluğa
itirazın reddi kararından şikâyetçi olduğunu belirtmemiştir. Ancak Anayasa
Mahkemesine sunmuş olduğu belgelerde 8/4/2014, 7/7/2014, 22/8/2014, 16/9/2014,
14/10/2014, 28/11/2014 tarihli itirazın reddi kararları yer almaktadır. Bu
nedenle başvurucunun şikâyetleri bu kararlarla sınırlı olarak incelenecektir.
(1) 8/4/2014,
7/7/2014, 22/8/2014, 16/9/2014, 14/10/2014 Tarihli Tutukluluğa İtirazın Reddi
Kararları Yönünden
69. Tutukluluğa itirazın incelenmesinin duruşmasız olarak
gerçekleştirildiği şikâyeti, itirazın reddi kararının öğrenilmesinden sonra
otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel başvuruya konu edilebilir. Ancak
itirazın reddedilmesine bağlı şikâyetlerin her bir itirazın reddi kararı
açısından ayrı ayrı süre yönünden incelenmesi gerekir. Zira bu durumda devam
eden bir müdahale söz konusu değildir. İtirazın reddedilmesiyle birlikte
müdahale sona ermektedir. Bu durumda bireysel başvurunun her bir itirazın reddi
kararının tebliğ edilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
70. Somut olayda 8/4/2014 tarihli itirazın reddi kararı
15/4/2014 tarihinde,7/7/2014 tarihli itirazın reddi kararı 14/7/2014 tarihinde,
16/9/2014 tarihli itirazın reddi kararı 23/9/2014 tarihinde, 14/10/2014 tarihli
itirazın reddi kararı 22/10/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22/8/2014 tarihli itirazın reddi kararının ne zaman tebliğ edildiği tespit
edilememişse de bu itirazın reddi kararının da en geç 16/9/2014 tarihli
itirazın reddi kararının tebliğ edildiği 23/9/2014 tarihinde öğrenildiğinin kabul
edilmesi gerekir. Başvurucunun bu tarihlerden itibaren otuz günlük başvuru
süresi geçtikten sonra 26/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
(2)
28/11/2014 Tarihli İtirazın Reddi Kararı Yönünden
72. Başvurucu, Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada
22/11/2014 tarihinde yapılan duruşmaya müdafii ile birlikte bizzat katılmış;
başvurucu müdafii, tutukluluğa ilişkin itirazlarını ve tahliye talebini sözlü
olarak mahkemeye bildirmiştir. Duruşma sonunda tahliye talebi kabul edilmeyerek
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş; anılan karara yönelik
itiraz Erzincan Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda
28/11/2014 tarihinde verilen kararla reddedilmiştir.
73. Dolayısıyla Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
başvurucunun ve müdafiinin katıldığı, tahliyeye ilişkin beyan ve taleplerinin
sözlü olarak alındığı, başvurucunun yüzüne karşı tutukluluğun devamına karar
verildiğinin açıklandığı tarih (22/11/2014) ile Erzincan Ağır Ceza Mahkemesince
başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazının duruşmasız olarak incelendiği tarih
(28/11/2014) arasında yalnızca altı günlük bir zaman dilimi bulunmaktadır.
74. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği kararlarda tutukluluğa
itiraz incelemesinin başvurucuların dinlenilmesinden bir ay iki gün sonra(Hikmet Yayğın, § 35); bir ay yirmi sekiz gün sonra (Mehmet Haberal, § 128) duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal etmediği sonucuna varmıştır.
75. Resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm
kararların bir başka mahkeme önünde itiraza konu edilebildiği ceza usul
sisteminde, başvuruya konu dava bakımından tüm itirazların duruşmalı
incelenmesi tutukluluk bakımından yargılamanın itiraz merciinde tekrar edilmesi
anlamına gelecektir. Bu durumda başvurucunun ve müdafiinin sözlü olarak
dinlenilmesinden ve tutukluluğun devamına ilişkin kararın tefhim edilmesinden
altı gün sonra yapılan itiraz incelemesinin duruşmasız olmasının silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal ettiği söylenemez.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu; tutukluluğun devamına karar veren Mahkemenin her
seferinde aynı matbu gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini,
tutukluluğun makul süreyi aştığını, ret kararlarında somut gerekçelerin
gösterilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
78. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
79. Başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
80. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların (devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak) tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu, bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânını sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı olanağı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
81. Somut olayda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulduktan sonra ilk derece mahkemesince 9/1/2015 tarihinde başvurucu
hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ve hükümle birlikte tutukluluğun
devamına karar verilmiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü, bireysel başvuru henüz
sonuçlanmadan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17/3/2016 tarihli ilamı ile onanarak
kesinleşmiştir. Başvurucu, mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 17/3/2016
tarihinden itibaren kural olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine dayanarak
tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Bununla birlikte başvuru konusu
olayın özelliği dikkate alındığında başvurucu açısından bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunmak için Kanun'da
öngörülen süre (bkz. § 45) geçmiş bulunmakta ve bu sürenin geçirilmesinde
başvurucuya herhangi bir kusur izafe edilememektedir. Kaldı ki başvuru tarihi
itibarıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi
gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı da açıktır (Benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Abdullah Akyüz
[GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 48, 49).
82. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tutukluluğun
makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
83. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
84. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasa'nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz.” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama
süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını
gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı ancak kişi
hürriyetine nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı
görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını
gözetmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu
yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından
değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu
ve olayların ortaya konması gerekir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61, 62).
85. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan neden veya nedenlerin bulunmadığının
tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk
hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki nedenlerin varlığı sona
erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla
yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya
silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı
da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan
Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
86. Kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının
yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla tutuklama tedbirine başvurulabilir.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ilgili
ve yeterli görüldüğü takdirde
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı,
organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin
işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu
unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda
bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya,
B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
87. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde esas olarak serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği
yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece
ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi
gerekir (Murat Narman,§§ 63, 64).
88. Hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir.
Diğer taraftan özgürlük hakkı adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle
organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye
neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 69).
89. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Savaş Çetinkaya, § 56).
90. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde
yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu
kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından
çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak
tutma hâline dönüşmektedir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 67).
91. Somut olayda başvurucu 25/6/2010 tarihinde gözaltına
alınması ile ilk derece mahkemesinin 9/1/2015 tarihli kararı ile hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmesi arasında 4 yıl 6 ay 15 gün bir suç
isnadına bağlı olarak tutulmuştur. Bu durumda makul süre açısından dikkate
alınması gereken tutukluluk süresi 4 yıl 6 ay 15 gündür.
92. Başvurucu resmî evrakta sahtecilik ve terör örgütüne üye
olma suçlarını işlediği iddiasıyla tutuklanmış hakkında bu suçlardan kamu
davası açılmıştır. Başvurucu daha sonra başka bir soruşturma kapsamında "Devletin anayasal düzenini zorla değiştirmeye teşebbüs"
suçundan tutuklanmış ve bu suçtan da hakkında kamu davası açılmıştır. Başvurucu
hakkındaki bu davalar daha sonra birleştirilmiştir. Başvurucunun isnat edilen
suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu tutukluluğa ilişkin
kararlarda açıkça belirtilmiştir. Başvurucu hakkında tutuklama ve tutukluluğun
devamı kararlarında atıf yapılan ve iddianamede gösterilen delillerin (§ 10,18)
içeriği dikkate alındığında tutukluluğun ön şartı olan kuvvetli suç şüphesi
yönünden Mahkeme kararlarının açıklayıcı ve yeterli olduğu görülmektedir.
93. Tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan
tutuklama nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma şüphesine,
yakalanma koşullarına, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat
edilen suça ilişkin yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar
arasında olmasına, adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağına ve tutuklama
tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 20, 24, 27, 28).
Başvurucunun yurtdışına kaçmak isterken sahte kimlikle yakalanmış olması
dikkate alındığında yakalama koşullarına atıf yapılması kaçma şüphesi açısından
yeterli bir gerekçe oluşturmaktadır. Öte yandan isnat edilen suçlamanın
niteliği ile bir bütün olarak soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların
özellikleri dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki
gerekçelerin, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu
haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu; dolayısıyla tutukluluk hâlinin
devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve yeterli
olduğu sonucuna varılmıştır.
94. Somut olayda başvurucunun 25/6/2010 tarihinde göz altına alındığı,
29/6/2010 tarihinde tutuklandığı, 10/10/2011 tarihinde hakkında iddianame
düzenlendiği, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama süresinde
başvurucu ve diğer beş sanığın savunma yapmak için süre talep ettiği,
başvurucunun ikinci duruşmada hazır edilemediği için savunma yapamadığı, üçüncü
duruşmada başvurucunun dosyanın Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyayla
birleştirilmesini ve savunmasını anılan mahkemede yapmak istediği, üçüncü
duruşmada davanın başvurucu yönünden Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki
dosyayla birleştirilmek üzere tefrikine karar verildiği anlaşılmıştır. Malatya
3. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama sürecinde on yedi duruşma yapıldığı, ilk
duruşmada başvurucu ve müdafiinin dosyaya gelen belgeler ve katılma talepleri hakkında
savunma yapmak için süre istediği, ikinci duruşmada başvurucunun savunmasını
yaptığı, mahkeme tarafından başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanıklar için
talimat yazıldığı, üçüncü duruşmada bazı tanıklar yönünden talimat cevabının
verildiği, bazı tanıklar yönünden adreslerinin tespit edilememesi nedeniyle
cevap verilemediği, bunun üzerine tekrar talimat yazıldığı, daha sonraki
celselerde bu talimatların cevabının beklendiği, altıncı duruşmada bazı
talimatların ikmal edildiği, başvurucunun talimatla alınan tanık beyanlarına
ilişkin savunma yaptığı ve bir tanığın ifadesinin çelişkili olduğunu ifade
etmesi üzerine bu tanığın ayrıntılı ifadesinin alınması için tekrar talimat
yazıldığı, sonraki duruşmalarda talimatların cevabının beklendiği, ikmal edilen
talimatlarda başvurucu tarafından ileri sürülen eksiklikler için müzekkereler
yazıldığı ve bunların cevabının beklendiği, on dördüncü duruşmada savcılığın
esas hakkındaki mütalaasını sunduğu, başvurucunun esas hakkındaki mütalaaya
karşı savunma yapmak için süre istediği, on beşinci duruşmada savcılığın ek
mütaala sunduğu, başvurucunun da tanık dinletme talebinde bulunduğu ve ek
mütaalaya karşı savunma için süre istediği, on altıncı duruşmada başvurucunun
gösterdiği tanıkların dinlendiği, gerekli usul işlemleri yapılmasına rağmen
talimatı ikmal edilemeyen bir tanığın dinlenmesinden vazgeçilmesine karar
verildiği, on yedinci duruşmada başvurucunun esas hakkında savunma yapmak için
süre istediği anlaşılmıştır. Dosyanın devredilmesinden sonra Tunceli Ağır Ceza Mahkemesinde
on duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda yazılan müzekkerelerin cevabının
beklendiği başvurucuya talebi üzerine savunma yapmak için süre verildiği,
dördüncü duruşmada başvurucu müdafiinin tevsii tahkikat talebinde bulunduğu,
dinlenemeyen bazı tanıkların dinlenmesini istediği, mahkemece taleplerinin
reddedildiği, beşinci duruşmada başvurucu müdafiinin taleplerini yenilediği
taleplerin reddedilmesi üzerine başvurucu müdafiinin reddi hakkim talebinde
bulunduğu, bu nedenle dosyanın red istemi hakkında karar vermek için Erzincan
Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, sonraki duruşmalarda başvurucunun savunma
yapmak için süre talep ettiği, sekizinciduruşmadamahkemece esas hakkındaki
savunmalarınıbildirmemeleri durumunda bu haklarından vazgeçmiş sayılacaklarının
başvurucu müdafilerine bildirilmesine, başvurucunun müdafilerinin duruşmaya
katılmamalarıdurumunda;zorunlu müdafi görevlendirilmesine karar verildiği,
dokuzuncu duruşmada, başvurucu müdafilerinin katılmaması nedeniyle başvurucuya
zorunlu müdafi tayin edildiği, bu müdafiye savunma yapması için süre verildiği,
onuncu duruşmada da başvurucunun mahkumiyetine karar verildiği tespit
edilmiştir. Bu tespitler gözönünde bulundurulduğunda yargılamayı yapan
Mahkemelerce genel olarak davanın yürütülmesinde bir özensizlik gösterildiği
tespit edilmemiştir. Bu itibarla genel olarak soruşturma ve kovuşturma
süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizlik olduğu söylenemez.
95. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate
alındığında yaklaşık 4 yıl 6 ay 15 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,§§ 50-64; Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459,
26/10/2016, §§50-64).
96. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
97. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
98. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
99. Ferat Yüksel (B.
No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında
Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla
31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak
Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir
olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup
bulunmadığı yönlerinden inceleyerek etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
100. Anılan kararda özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali
külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma
ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna
başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35,36).
101. Mevcut başvurularda söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluk incelemeleri sırasında alınan savcılık
görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz incelemesi sırasında alınan savcılık
görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın 8/4/2014, 7/7/2014, 22/8/2014, 16/9/2014,
14/10/2014 tarihlerindeki tutukluluğa itirazın reddi kararları yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğa itiraz incelemesi sırasında alınan savcılık
görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın 28/11/2014 tarihli itirazın reddi kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın 8/4/2014, 7/7/2014, 22/8/2014, 16/9/2014, 14/10/2014 tarihlerindeki
tutukluluğa itirazın reddi kararları yönünden
süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın 28/11/2014 tarihli itirazın reddi kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
8. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği haklarının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.