|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
ALPASLAN YILDIRIM BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/20301)
|
Karar Tarihi: 11/5/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Alpaslan
YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Ulukan MADEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçilik alacağı davasında usul ve kanuna aykırı
karar verilmesi, esaslı iddiaların kararda tartışılmaması ve yargılamanın uzun
sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2/8/2007-25/3/2009 tarihleri arasında P.. Spor Giyim Sanayi ve Ticaret A.Ş. isimli işyerinde
(İşveren) mağaza müdürü olarak çalışmıştır.
9. İşveren, mağazalardan sorumlu koordinatörünün yaptığı
denetimde, başvurucunun müdür olduğu şubede ürünlerin satışında şirketin
belirlediği oranın dışında indirim uygulandığını belirterek Büyükçekmece 2.
Noterliğinin 25/3/2009 tarihli ihtarnamesi ile başvurucunun iş akdini
sonlandırmıştır.
10. Başvurucu, iş akdinin haklı bir neden olmaksızın
feshedildiğini belirterek 21/4/2009 tarihinde Bakırköy 8. İş Mahkemesinde
(Mahkeme) kıdem ve ihbar tazminatı talebinde bulunmuştur.
11. Mahkemenin 1/6/2012 tarihli kararında, dinlenen davalı
tanıkların beyanlarına göre mağaza müdürü olan davacının defolu ürünlerde %70 oranında
indirim yapma hakkının bulunduğu, davalı İşveren tarafından defolu malların
fiyatının kimler tarafından belirleneceğine ilişkin belge ibraz edilmediği,
davacının defolu olmayan malı defolu gibi göstererek satması eyleminin herhangi
bir belge ile kanıtlanmadığı, davalı İşverenin ileri sürdüğü fesih gerekçesini
ispat edemediği, bu nedenle feshin haklı nedene dayanmadığı belirtilerek
davanın kısmen kabulüne, davalı tarafın kazanç kaybı nedeniyle uğradığı zarara
ilişkin talebinin de reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 25/3/2013
tarihli ilamında belirtilen "Tüm dosya
kapsamı, tanık beyanları, faturalar, davacının savunması bir bütün halinde
değerlendirildiğinde; davacının iş sözleşmesinin doğruluk ve bağlılıkla
bağdaşmayan davranışlarda bulunması, işverenin güvenini kötüye kullanması
nedeniyle davalı tarafından 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun
25/II-e maddesi gereğince haklı sebeple feshedildiği anlaşılmakta olup,
davacı-karşı davalı tarafından davalı-karşı davacıya karşı açılan alacak
davasında davacı lehine kıdem ve ihbar tazminatına hükmedilmesi hatalı olup
bozmayı gerektirmiştir.
2-Davalı-karşı davacı vekilinin karşı davası
ile, davacının toplam onbeş faturada elliüç adet üründe olması gerekenin üzerinde indirim
yaptığı ve haksız kazanç elde edildiğinin tespit edilmesi sebebiyle uğranılan
zarar miktarının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep ettiği, mahkemece
şirket kayıtları ve defterleri, faturaları üzerinde inceleme yapılması ve ayrıntılı
ve denetime elverişli zarar tespitine yönelik bilirkişi raporu alınması
gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucunda karşı-davanın reddine karar
verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle bozulmuştur.
13. Bozma ilamına uyan Mahkemenin 25/6/2014 tarihli kararında, davacınındoğruluk ve güven ile bağdaşmayan davranışlarda
bulunması, İşverenin güvenini kötüye kullanması ve davalı tarafından haklı
sebeple sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle davacı lehine kıdem ve ihbar
tazminatına hükmedilmesinin hatalı olduğu, davacının toplam 15 faturada 53 adet
üründe olması gerekenin üzerinde indirim yapıp haksız kazanç elde etmesi sebebi
ile uğranan zarar miktarının şirket kayıtları defterleri faturaları üzerinde
inceleme yapıldıktan sonra davacıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği
gerekçesi ile dosyanın Yargıtayca bozularak iade
edildiği, uyulan bozma ilamı doğrultusunda davalı İşveren tarafından
uğranıldığı iddia edilen zarar miktarının tayin ve tespiti amacıyla resen
görevlendirilen mali müşavir bilirkişi K.Ç. marifetiyle bilirkişi incelemesi
yapıldığı, bilirkişinin 06/01/2014 ve 30/03/2014 tarihli raporlarına itibar
edildiği belirtilerek davanın reddine karşı davanın kısmen kabulüne karar
verilmiştir.
14. Temyiz üzerine karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 5/11/2014
tarihli kararı ile onanmıştır.
15. Onama kararı 3/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 11/5/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
17. Başvurucu, Yargıtay bozma kararının soyut ve gerekçesiz
olduğunu, Mahkemenin de hiçbir somut gerekçe belirtmeden bozma kararına
uyduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
18. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte yandan Anayasa'nın 36.
maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
19. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
20. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
21. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi
gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan
tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın
esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
22. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
23. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt”
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
24. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
25. Somut olayda Mahkemenin asıl davanın kısmen kabulüne, karşı
davanın reddine yönelik verdiği karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 25/3/2013
tarihli kararında ayrıntılı değerlendirme yapılmak suretiyle bozulmuş,
Mahkemece bozma ilamında belirtilen gerekçe benimsenerek asıl davanın reddine,
karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargılamanın bütünü gözönüne alındığında, taraflarca dosyaya sunulan ve
toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek
tüm iddia ve savunmaların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında tartışıldığı (bkz.
§§ 11-12), bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin
İddia
27. Başvurucu, dava ve İşveren tarafından yapılan soruşturma
dosyasında aynı işyerinde çalışan işçilerin beyanlarının işten çıkarma tehdidi
altında alındığını,yargılamanın
usulüne uygun adil bir şekilde yürütülmediğini belirterek Anayasa'nın 36. ve
49. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 49. maddesinde
güvence altına alınan çalışma hakkının ihlal edildiği iddiasının, işçilik
alacağı davasının koşulları açısından mahkemece yapılan değerlendirmelerin
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini
somut olay çerçevesinde değerlendirmek suretiyle asıl davanın reddine, karşı
davanın kısman kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk
kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
32.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri
nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin
sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No:2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B.
No:2012/397, 17/11/2014, § 25).
35. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin
Kılıç, § 58).
36. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Bakırköy 8. İş Mahkemesinde
21/4/2009 tarihinde açılan işçilik alacağı davasında Mahkemece 1/6/2012
tarihinde asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine karar verildiği;
temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 25/3/2013 tarihli kararıyla hükmün
bozulduğu, bozma ilamına uyan Mahkemece 25/6/2014 tarihinde asıl davanın
reddine, karşı davanın kısmen kabulüne karar verildiği; kararın aynı Dairenin
5/11/2014 tarihli kararıyla onandığı anlaşılmıştır. Anılan ilkeler ve Anayasa
Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut
olayda yaklaşık 5 yıl 7aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak
gerekir.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
38.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
39. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 3.000 TL manevi tazminata
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
40. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
41. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya taleple bağlı kalınarak net 3.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. a) Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
b) Yargılamanın
sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan toplam
2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bakırköy 8. İş Mahkemesine (E.2013/494,
K.2014/238 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/5/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.