TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DENİZ ALTINBAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2033)
|
|
Karar Tarihi: 26/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Deniz
ALTINBAŞ
|
|
|
2. Yağmur
AKGÜL
|
|
|
3. Toprak
AKGÜL
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmet
ALTINBAŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, boşanma davası sonrasında çocukların soyadını
değiştirme talebiyle velayet hakkı sahibi anne tarafından açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkıyla bağlantılı olarak
ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Birinci başvurucu, 10/6/2005 tarihinde doğan ve ikiz kardeş
olan diğer başvurucuların annesidir.
9.Birinci başvurucu, Ankara 8. Aile Mahkemesinin 23/6/2006
tarihli ilamı ile boşanmış ve müşterek çocukların velayeti kendisine
verilmiştir.
10. Birinci başvurucu, Ankara 5. Aile Mahkemesine verdiği
11/10/2012 tarihli dilekçe ile 21/6/1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı
Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş
olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” şeklindeki
düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli kararı ile iptal edildiğini
ve bahsedilen iptal hükmü sonrasında velayeti annesine verilen çocuğun
soyadının anne tarafından değiştirilmesinin önünde bir engel kalmadığını
belirterek çocuklarının soyadının, boşandığı eşinin soyadı olan “Akgül” yerine
“Altınbaş” olarak değiştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
11. Ankara 5. Aile Mahkemesinin 13/2/2013 tarihli kararı ile söz
konusu dava reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, 2525 sayılı Kanun'un 4.
maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine
rağmen yerine yeni bir düzenlemenin yapılmadığı, meri mevzuat hükümleri
gereğince boşanan eşlerin çocuklarının babanın soyadını taşıyacağı
belirtilmiştir.
12. Karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17/12/2013 tarihli ilamı
ile onanmıştır.
13. Nihai karar 27/1/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucular 17/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Soyadı” kenar başlıklı 321. maddesi
şöyledir:
“Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; (…)
soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa
çocuk onun bekârlık soyadını taşır.”
16. 4721 sayılı Kanun’un “Adın
değiştirilmesi” kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
“Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden
istenebilir.
Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur.
Ad değişmekle kişisel durum değişmez.
Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden
başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.”
17. 2525 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli
ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilen 4. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk
anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.”
B. Uluslararası Hukuk
18. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 23. maddesi şöyledir:
"1. Aile, toplumun doğal ve temel
birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.
2. Evlenebilecek yaşta bulunan erkeklerle
kadınlara, evlenme ve bir aile kurma hakkı tanınacaktır.
3. Evlenmek niyetinde olan eşlerin tam ve
özgür rızası olmaksızın hiçbir evlilik bağı kurulamaz.
4. Bu Sözleşme'ye
Taraf Devletler, eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona
ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli
tedbirleri alacaklardır. Evlilik sona erdiğinde, çocuklar için gerekli olan
koruyucu hükümler öngörülmesi sağlanacaktır."
19. 25/6/1985 tarihli ve 18792 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 18/12/1979tarihli Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’nin “Aile içi eşitlik”
kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Taraf Devletler kadınlara karşı
evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün
önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak
kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır:
…
g) Soyadı, meslek ve iş seçme hakları da
dahil, karı ve koca olarak aynı kişisel haklara sahip olma;"
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz."
21. Sözleşme’nin “Ayrımcılık
yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din,
siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa
aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 8.
maddesinin ad ve soyadı konusunda açık bir hüküm içermediğini belirtmekle
beraber, kişinin kimliğinin ve aile bağlarının belirlenmesinde kullanılan bir
araç olması nedeniyle belirli bir dereceye kadar diğer kişilerle ilişki kurmayı
da içeren özel hayata ve aile hayatına saygı hakkıyla ilgili olduğunu ve bir
kamu hukuku konusu olarak toplumun ve devletin adların düzenlenmesi konusuyla
ilgilenmesinin bu unsuru özel hayat ve aile hayatı kavramlarından uzaklaştırmayacağını
kabul etmektedir. AİHM’e göre soyadı, mesleki bağlamın yanı sıra bireylerin
özel ve aile hayatında diğer insanlarla sosyal, kültürel ya da diğer türden
ilişkiler kurabilmesi için önemli olup, onları dış dünyaya tanıtma fonksiyonunu
üstlenmektedir (Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, §
24; Stjerna/Finlandiya, B. No: 18131/91, 25/11/1994,
§ 37; Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, §
29).
23. AİHM içtihadına göre ayrımcılık yasağı, nesnel ve makul bir
gerekçe olmaksızın, konuyla ilgili olarak benzer durumda olan kişilere farklı
muamelede bulunulması şeklinde tanımlanmaktadır. AİHM, Sözleşme’nin 14.
maddesinin diğer bağımsız maddeler tarafından güvence altına alınan hak ve
özgürlüklerin kullanılmasında ayrımcılığa karşı koruma sağladığını ancak her
farklı muamelenin bu maddeye aykırı olmayacağını, eş değer ya da benzer bir
konumdaki diğer bireylere imtiyazlı muamele yapıldığının ve bu farkın
ayrımcılık teşkil ettiğinin kanıtlanmasının gerekli olduğunu, bu kapsamda
farklı bir muamelenin 14. maddeye aykırı olması için nesnel ve makul bir
nedeninin olmaması gerektiğini, böyle bir nedenin varlığının demokratik
toplumlarda geçerli olan ilkelere göre değerlendirileceğini, bu bağlamda
Sözleşme’nin güvenceye aldığı bir hakkın kullanımındaki farklı bir muamelenin
meşru bir amacı olmasının da yeterli olmadığını belirtmektedir. AİHM'e göre
kullanılan yöntem ile gerçekleştirilmesi istenilen amaç arasında makul bir
oransal bağ olması da zorunludur. Mahkeme, taraf devletlerin benzer durumlar
arasındaki farklılıkların hangi hâllerde farklı bir muameleyi gerekli kıldığını
belirlemede bir dereceye kadar takdir hakkına sahip olduğunu, bununla birlikte
önemli bir ayrımcılık temeli olan cinsiyete dayalı farklı bir muamelenin Sözleşme’ye uygun olduğunun kabul edilebilmesi için çok
geçerli nedenler sunulması gerektiğini vurgulamaktadır (Ünal Tekeli/Türkiye, B. No: 29865/96,
16/11/2004, §§ 49-53; Zarb Adami/Malta, B.
No: 17209/02, 20/6/2006, §§ 71-74).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 26/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucular, boşanma davası sonrasında müşterek çocukların velayetininbirinci başvurucu olan anneye verildiğini,
çocukların anneyle birlikte yaşadıklarını, annenin soyadının çocukların soyadı
olarak kullanılması konusunda çocukların üstün yararının bulunduğunu
belirtmişlerdir. Başvurucular, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra
velayeti annesine verilen çocukların soyadının anne tarafından
değiştirilmesinin önünde bir engel kalmadığını ancak soyadı değişikliği
talebiyle açılan davanın reddedildiğini, birinci başvurucunun velayeti
kendisinde olan çocuklarının soyadını değiştirememesi ve babanın soyadı
belirleme hakkı bulunmasına rağmen velayet hakkına sahip olan annenin bu haktan
istifade edememesi nedeniyle eşitlik ilkesi ile kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
26. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesinin konu ile
ilgili kararlarına atıflar yapılmıştır. Bakanlık görüşüne karşı verilen
cevapta, başvuru dilekçesinde yer alan hususlar tekrar edilmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
28. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve
geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı
kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile
bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına
karşılık gelmektedir. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir
unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan
biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı
olan soyadının da kişinin manevi varlığı kapsamında olduğu açıktır. Cinsiyet,
doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler ile
bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkının yanı sıra isim
hakkı da Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında
değerlendirilmektedir (AYM, E.2011/34, K.2012/48, 30/3/2012; E.2009/85,
K.2011/49, 10/3/2011; Hayriye Özdemir,
B. No: 2013/3434, 25/6/2015, § 41). Bununla birlikte somut başvuruda olduğu
gibi velayet hakkı tevdi edilen çocukların soyadının birinci başvurucunun kendi
soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebi, velayet hakkı ve bu kapsamdaki
yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğundan Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan aile hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınması gereken bir
hukuki değerdir. Bu bağlamda, eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiası da
bulunduğundan somut başvurunun Anayasa'nın 20. maddesiyle bağlantılı olarak
Anayasa'nın 10. maddesi çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Anayasa Mahkemesi, boşanmış eşlerin çocuklarının soyadının
belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması bakımından kadın ve erkek
arasında farklı şekilde gerçekleştirilen işlemlere yönelik uyuşmazlıkların konu
edildiği başvuruları detaylı şekilde ele almış ve genel ilkeleri belirleyerek
bir sonuca ulaşmıştır (Nurcan Yolcu
[GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015; Gülbu Özgüler [GK], B. No: 2013/7979, 11/11/2015).
31. Söz konusu kararlarda özetle eşlerin evliliğin devamı
boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı
hukuksal konumda olduğu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun
soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması
bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele oluşturduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Mahkeme, Nurcan Yolcu kararında
bu sonuca varırken aşağıdaki gerekçelere dayanmıştır:
"49. Çocuğun bir aileye mensubiyetinin
belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların
güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir
menfaati bulunmakla birlikte, çocuğun soyadına ilişkin belirlemelerde yalnızca
babanın soyadının esas alınması ve bunun sürdürülmesi suretiyle öngörülen
farklılık karşında, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu
menfaatlerin tesisine nasıl bir olumsuz etkide bulunacağının yargısal
makamlarca açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra velayetin uyarlama
yapılan bir yetki olmasına bağlı olarak velayete ilişkin değişikler sonrasında
soyadının da değiştirilebilmesi yetkisi verilmesinin, nüfus kütüklerindeki
kaydın güvenilirliğini ve istikrarı zedeleyeceği gibi çocuğun ruh hâli üzerinde
de çok derin ve etkili travma yaratacağı ileri sürülmekle birlikte ilgili
yargısal makamların, çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun'un
27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece, çocuğun soyadının
değiştirilmesinin mümkün olmadığı ve bu kapsamda babanın evliliğin devamı süresince
veya sona ermesi durumunda, kendi soyadında yapacağı değişikliğin çocuğa
sirayeti suretiyle çocuğun soyadında değişikliğe neden olabileceği yönündeki
tespiti karşısında, söz konusu gerekçenin tatmin edici nitelikte olmadığı
açıktır.
50. Bu kapsamda, özellikle cinsiyete dayalı
farklı bir muamelenin söz konusu olması ve bu farklılığı haklı kılacak önemli
nedenlerin ortaya konulması gereğine rağmen belirtilen muamele farklılığını
haklı gösterecek nitelik ve kapsamda bir gerekçeye yer verilmemiş olması dikkate
değerdir.
51. Başvuruya konu yargı kararları açısından
da çocuğun soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması
bakımından kadın ve erkek arasında öngörülen farklı muamele makul şekilde
gerekçelendirilmediği gibi çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı
Kanun'un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının
değiştirilmesinin hiçbir koşulda mümkün olmadığı tespitlerine yer verilmek
suretiyle kadın eş için haklı nedenlerin bulunması durumunda dahi çocuğun soyadını
belirleme imkânı tanımayan söz konusu uygulamanın ölçülü olduğu da kabul
edilemez."
32. Somut olayda anılan değerlendirmelerden ve ulaşılan sonuçtan
ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle aile hayatına saygı hakkı ile birlikte
ele alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun
50. Maddesi Yönünden
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
35. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmesini talep etmiştir.
36. Başvuruda, Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan
aile hayatına saygı hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde
güvence alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
37. Aile hayatına saygı hakkıyla birlikte ele alınan ayrımcılık
yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Ankara 5. Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkıyla birlikte ele alınan ayrımcılık
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvuruda, Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan
aile hayatına saygı hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde
güvence alınan ayrımcılık yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. Aile Mahkemesine (13/2/2013
tarihli ve E.2012/1380, K.2013/187 sayılı karara ait dava dosyası ile
ilgilidir) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.