TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
DİLAN ÖGÜZ CANAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/20411)
Karar Tarihi: 30/11/2017
R.G. Tarih ve Sayı: 9/2/2018-30327
Başkanvekili
:
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Yunus HEPER
Başvurucu
Dilan ÖGÜZ CANAN
Vekili
Av. Hasan ALICI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, düzenlenen bir toplantıda slogan atıldığı ve pankart açıldığı iddiasıyla açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 6/4/2017 tarihinde yapılan toplantıda verilecek kararın Bölümlerin önceden vermiş olduğu kararlarla çelişebileceği anlaşıldığından başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formunda ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayların geçtiği tarihte yirmi yaşındadır ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrencidir.
10. 12/9/2008 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür Merkezinin açılış merasimine Başbakan ve bazı üst düzey siyasetçiler ile devlet adamları katılmıştır. Açılış merasimi 12 Eylül 1980 tarihinde ordunun yönetime el koymasının yıl dönümüne denk gelmiştir. Aradan geçen otuz yılı aşkın süreye rağmen her yıl çeşitli anma toplantıları ve gösteriler ile 12 Eylül Darbesi çeşitli toplum kesimlerince hatırlanmaya ve kınanmaya devam edilmektedir.
11. Başvurucu ile birlikte başvuru evraklarından sayısı bilinemeyen bir grup öğrenci açılış töreni yapılan kültür merkezinin dışında toplanarak pankartlar taşımış ve sloganlar atmıştır. İddianameye göre protestocu grup ellerinde "AKP dışarı", "üniversiteler bizimdir, liboşa yobaza bırakmayız", "12 Eylül çoçuğu doğum gününü başka yerde kutla" şeklinde pankartlar taşımış ve sloganlar atmıştır. Bu ilk grup polisin uyarısı üzerine dağılmıştır.Kısa bir süre sonra, dağılan ilk gruptakilerle aynı kişiler olup olmadıkları tam olarak belirli olmayan yeni bir grup toplanmış ve slogan atmaya başlamıştır. İddianameye göre bu ikinci gruptakilerin ellerindeki pankartlarda "235. yılda İTÜ'de dönüm noktası fotoğrafın sağındaki insan, İTÜ Açılış töreni baş konuşmacısı", "Bir AKP Hükümeti filmi büyük işgal... AKP'nin üniversite işgalinin hikayesi", "İTÜ medrese, Rektörlük AKP şubesi değildir", "İTÜ öğrenci kollektifi" yazmaktadır. İddianameye göre protestocu grup polisin dağılın uyarısına uymamış ve Üniversitenin özel güvenlik elemanlarının talebi üzerine polis gruba müdahale etmiştir.
12. Başvurucu; ilk derece mahkemesindeki savunmasında Kültür Merkezinin önünde iki ayrı grup tarafından gösteri yapıldığını, ilk grubun polis uyarısı üzerine dağılmasının ardından kendisinin de içinde olduğu ikinci grubun geldiğini fakat bir uyarı yapılmadan polis tarafından kendilerine müdahale edildiğini, gözaltına alınmalarının ardından gece 23.00 sıralarında serbest bırakıldıklarını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesine sunulan evraklarda başvurucunun gözaltına alındığına ilişkin bir bilgi yer almamaktadır.
13. Başvurucu ile birlikte toplam on sekiz kişi hakkında kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenlemek ve bunlara katılmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Sarıyer 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/11/2010 tarihli kararıyla başvurucu ile birlikte tüm sanıkların 1 yıl 6 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi 7/11/2011 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmıştır. Yapılan yargılama sonunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi 19/12/2013 tarihli kararıyla başvurucunun bir kez daha hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Başvurucunun yargılama aşamalarında savunmasının alınmadığı, bu hususun da savunma hakkının kısıtlanması sonucuna yol açabileceği değerlendirilerek İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi 12/2/2014 tarihli kararı ileilk derece mahkemesinin kararını bir kez daha kaldırmıştır.
14. Yeniden yapılan yargılama sonucunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/11/2014 tarihli kararıyla, eyleminin 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında açılan ceza davasının ertelenmesine karar verilmiştir. Karar başvurucuya 28/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun "Yasaklara aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
17. 2911 sayılı Kanun’un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden... veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) 12 nci madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
18. 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili bölümü şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine..
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.”
B. Uluslararası Hukuk
19. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri (B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30) kararına bakılabilir.
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mevcut başvuruya benzer Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006) kararında bir gösterinin sadece mevzuata uygun olmamasının barışçıl şekilde toplanma özgürlüğünün kullanılmasına müdahale edilmesini haklı kılmayacağına karar vermiştir. Oya Ataman/Türkiye kararına konu olayda İnsan Hakları Derneği üyesi bir avukat olan başvurucunun da içinde bulunduğu kırk elli kişilik bir grubun İstanbul Sultanahmet Parkı'nda F Tipi cezaevlerini protesto eden basın açıklaması ve devamında yarım saat süren gösteri yürüyüşüne, izinsiz gösteri yapıldığı ve kamu düzeninin bozulduğu gerekçesiyle polis müdahale etmiştir. AİHM, müdahaleyi orantısız bularak 11. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu grubun trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike oluşturduğunu gösteren bir delil bulunmadığını ve yetkililerin düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam veremediğini belirten AİHM'e göre "Göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığı hallerde, Sözleşmenin 11. maddesi tarafindan güvence altına alınan özgürlüğün içeriğinin boşalmaması için, kamu makamlarının barışçıl toplanmalara belirli bir hoşgörüyle yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır." (Oya Ataman/Türkiye,§ 42).
21. Ayrıca derhâl tepki gösterilmesi gereken kimi durumlarda kanunlarda öngörülen bildirim sürelerine uymak her zaman mümkün olmayabilmektedir. Hemen gerçekleştirilmediği takdirde güncelliğini yitirecek bu tür acele toplantılara ilişkin bir kararında (Bukta ve diğerleri/Macaristan, B. No: 25691/04, 17/10/2007) AİHM, bu konuyu incelemiştir. Bir oteldeki resepsiyona katılacağı bildirilen başbakanı protesto etmek için barışçıl biçimde toplanan ancak yasal zorunluluk olan üç gün öncesinden bildirme koşuluna uymadıkları gerekçesiyle toplantıları dağıtılan başvurucuların toplantı özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla yaptıkları başvuruyu inceleyen AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM'e göre "politik bir olaya gösteri şeklinde derhal tepki verilmesinin haklı görülebileceği özel koşullarda, barışçıl toplanmaya katılanların yasadışı hareketleri olmadığı halde sadece ön bildirim yapılmamış olması nedeniyle toplantıyı yasaklamak, barışçıl toplanma hakkına orantısız bir kısıtlama oluşturur." (Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; bir gösteriye katılması nedeniyle gözaltına alınması, uzun süren yargılama sürecinde iki kez mahkûm edilmesi ve sonuç olarak hakkında bir mahkûmiyet hükmü kurulmasa bile üç yıl denetim altına alınması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
27. Başvurucunun protesto gösterisi yapan grupla birlikte gözaltına alınarak grubun dağıtılmasının toplanma hakkına yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Bununla birlikte toplanma hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki muamelelerin de hak üzerinde “sınırlayıcı” etkisi gözetilmelidir. Başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda ceza verilmemiş olsa bile başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınması toplanma hakkına yönelik bir müdahale kabul edilmelidir (Toplanma hakkına bu hakkın kullanımından sonra vaki müdahaleler için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 47; toplantı hakkına bu hakkın kullanımı sırasında yapılan müdahaleler için bkz. Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 53; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 72).
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
30. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
31. Başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik polis müdahalesinin ve başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenerek onun denetimli serbestlik altına alınmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden “kamu düzeninin korunması”na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
32. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
33. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, §§ 53-55; ifade özgürlüğü bağlamında ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılması gerekir.
34. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 66). O hâlde mevcut başvurunun Anayasa’nın 26. maddesinin ışığında ve 34. maddesi uyarınca incelenmesi gerekir.
(a) İfade Özgürlüğü
35. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında, koruma altına alınan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve demokratik toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin başlıca şartlarından birini oluşturduğunu her zaman vurgulamıştır. Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade edilebildiği özgür bir tartışma ortamında ulaşılabilir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (İnternet ortamında ifade özgürlüğünün önemine ilişkin bkz. Yaman Akdeniz ve diğerleri, B. No: 2014/3986, 2/4/2014, §§ 25, 26, sanatsal ifade özgürlüğünün önemine ilişkin bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 66, 104; bir siyasetçinin basın açıklamasında ileri sürdüğü düşüncelere ilişkin bkz. Mehmet Ali Aydın, §§ 74, 84).
(b)Toplanma Hakkı
36. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin "silahsız ve saldırısız", başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak; çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45; toplantı hakkı ile ifade özgürlüğünün birlikte ele alındığı değerlendirmeler için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 115-117).
37. Toplanma hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer alır. Demokratik bir toplumda mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
38. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplanma özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler demokrasiye zarar verir. Bu nedenle barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplanma hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
39. Anayasa Mahkemesi, toplanma hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlar hariç bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; Osman Erbil, § 52; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).
40. Buradan çıkan sonuca göre toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir.Alınan bu tedbirlere aykırı, barışçıl olmayan toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir ( Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplanma hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
41. Buna karşın bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasalarda belirtilen usullere tam olarak uyulmadan düzenlenmesi tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belirli derecede bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu durumların varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69).
42. Bundan başka alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine müsaade edilemez. Güvence altına alınan toplanma hakkını kullanırken kamu güçlerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76).
(c) Ödev ve Sorumluluklar
43. "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi, hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir.
44. Bundan sonra Anayasa Mahkemesinin yapması gereken, başvuruya konu müdahaleye olayın bütünlüğü içinde bakmak, keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için barışçıl bir toplantıya katılanlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun makul gerekçelere dayanılarak gösterilip gösterilmediğini ve müdahalenin “ölçülü” olup olmadığını belirlemektir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, Başbakan ile birlikte siyasetçi, üst düzey bürokrat ve üniversite öğretim elemanlarından oluşan bir gruba yönelik tertip edilen protesto gösterisinin engellenmesi, söz konusu gösteriye katılan başvurucunun gözaltına alınması ve hakkında üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının belirlenmesidir.
46. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir. Anılan kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür (bkz. § 16). 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde "kanuna aykırı" olacağı sayılmıştır (bkz. § 17). İlk derece mahkemesinin kararlarından anlaşılabildiği kadarıyla başvuruya konu gösteri, Kanun'da yer alan usullere uygun biçimde bildirim verilmeden yapıldığı ve toplantının dağıtılması gerektiği polis tarafından bildirildiği hâlde göstericilerin kendi rızaları ile dağılmadıkları için Kanun'a aykırıdır.
47. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların cezalandırılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır.
48. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır(Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).
49. İlk olarak Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemeyeceği hatırlanmalıdır (bkz. § 43). Bu sebeple ilk derece mahkemesinin başvuruya konu gösterinin usulüne uygun bir şekilde bildirimde bulunulmadan yapıldığı yönündeki gerekçesi, tek başına ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemez.
50. İlk derece mahkemesi, ikinci olarak polisin gösterinin sonlandırılmasını istemesine rağmen göstericilerin dağılmamalarını kanuna aykırı bulmuş ve hükmüne esas almıştır. Somut olayda gösterinin yapıldığı yere oldukça yakın bir yerde Başbakan ile birlikte başka bazı siyasetçiler ve devlet adamlarının bir açılış töreni için bulunmaları nedeniyle olağandan daha fazla güvenlik önlemi alınması anlaşılabilir bir durumdur. Üstelik olay günü 12 Eylül Darbesi'nin yıl dönümüdür ve olağan olarak ülke çapında pek çok toplantı veya gösteri yapılmaktadır. Askerî rejim zamanında yapılanlardan dolayı öfkelerini resmî kanallara yönlendirmek isteyen kimi aşırılık yanlısı gruplar da şiddet olaylarına sebebiyet verebilmekte, toplantı ve gösterileri barışçıl olmaktan çıkarabilmektedir. Dolayısıyla böyle zamanlarda daha geniş güvenlik önlemlerinin alınması, onların daha sıkı gözetim altındabulundurulması ve göstericilerin kurallara uyması için daha titiz davranılması da kabul edilebilir uygulamalar olacaktır.
51. Bununla beraber -tekrar etmek gerekirse- eldekine benzer başvurularda, her hâlde toplanma hakkına müdahaleyi haklı kılacak olan, kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun gösterilmesi gerekir. Dolayısıyla olayların meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilemediği, temel haklara müdahale teşkil eden her kamu gücü eylem ve işleminin temel hak ve özgürlükleri ihlal etme riski bulunmaktadır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 89).
52. Mevcut başvuruya konu olan benzer bir toplantıya müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşıladığı oranda demokratik bir toplumda gerekli olabileceği kabul edilebilir. Mevcut başvuruda; ne iddianamede ne de derece mahkemelerinin kararlarında söz konusu protesto gösterisinin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
53. Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve cezaların kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin veya katılımcıların bu anayasalhaklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir ( Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 92).
54. Mevcut başvuruda protesto gösterisi yapan iki grup olduğu, ilk grubun polis uyarısıyla dağılması üzerine ikincisinin toplandığı ve bu ikinci grubun herhangi bir uyarı olmaksızın dağıtıldığı anlaşılmaktadır. İddianame ve derece mahkemesi kararına göre dağıtılan ikinci grup ile polis uyarısı üzerine dağılan ilk grup farklı kimselerden oluşmaktadır. Üstelik başvurucunun içinde bulunduğu grubun gösterinin barışçıl özelliğini ortadan kaldıracak bir davranışa girdiği de belirtilmemiştir (bkz. § 11).
55. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin veya basın açıklamasının ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir. Özellikle başvuruya konu olayda olduğu gibi protesto gösterisi üniversite kampüsünde gerçekleştirilmiş ve katılanlar da üniversite öğrencisi ise -üniversitelerin fikirlerin serbestçe ifade edildiği ve çarpıştığı yerlerin başında gelen yerler olması nedeniyle- gösterilecek müsamahanın çok daha fazla olması gerekir. Dahası söz konusu gösteri 12 Eylül Darbesi'nin yıl dönümünde yapılmıştır. Bu çok önemli olayın yıl dönümünde bireylerin ve grupların toplumsal ve siyasal meselelere ilişkin kanaatlerini toplantı ve gösteri yapmak gibi çeşitli araçlarla açıklamalarının engellenmesi demokratik toplumun temellerini tahrip eder.
56. Sonuç olarak mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Gösterinin polis zoruyla dağıtılmasının, başvurucunun gözaltına alınmasının ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Buna göre Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA ve Recai AKYEL bu görüşe katılmamışlardır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
61. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
62. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 6 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
63. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2014/39) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının vemakul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA ve Recai AKYEL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/39 esas sayılı dava dosyasına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/11/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
1. 12.09.2008 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezinde, merkezin ve üniversitenin öğretim yılının açılışı için bir tören düzenlenmiştir. Törene üst düzey bazı devlet adamları ve siyasilerin yanı sıra Başbakan da katılmıştır.
2. Dosya içeriğinde yer alan belgelerden, internette bir forum sitesinde (olayın meydana geldiği) 12.09.2008 tarihinde İTÜ’ nün açılış töreni olacağının, Başbakan’ın da buraya davet edildiğinin ve her yıl yapılanın aksine öğrencilerin bu yılki törene alınmayacağının duyurulduğu ve öğrencilerin o gün yapılması planlanan basın açıklamasına davet edildiği ve basın açıklamasının metnine yer verildiği ve başvurucunun haberdar olup olmadığı bilinmemekle beraber düzenlenen toplantıya katılanlardan bazılarının forum sitesinde yapılan duyurulardan haberdar oldukları anlaşılmıştır.
3. Törenin başladığı esnada, Kültür Merkezinin önünde ellerinde “AKP dışarı”, “Üniversiteler bizimdir, liboşa, yobaza bırakmayız”, ”12 Eylül Çocuğu doğum gününü başka yerde kutla” şeklinde pankartlar bulunan ve benzer sloganlar atan bir grup toplanmıştır. Bu grup polisin uyarı ve müdahalesi üzerine dağılmış, ardından kısa bir süre sonra saat 10.40 sıralarında, dağıtılan ilk gruptakilerle aynı kişiler olup olmadıkları anlaşılamayan ve sloganlar atan yeni bir grup gelmiştir. Bu grubun elinde de “235. Yılda İTÜ’de dönüm noktası fotoğrafın sağındaki insan, İTÜ Açılış Töreni Baş Konuşmacısı, “Bir AKP Hükümeti Filmi, Büyük İşgal …. AKP’nin üniversite işgalinin hikayesi…”, “İTÜ Medrese, Rektörlük AKP Şubesi değildir” şeklinde pankartlar bulunmaktadır.
4. Grup yürüyüş yapmamış, sadece belirtilen şekilde tören yapılan Merkezin önünde toplanmış, sloganlar atıp, basın açıklaması yapmıştır. Polis de gruba bir şiddet uygulamamış, dağılmaları uyarısında bulunmuş, dağılmamaları ve üniversitenin özel güvenlik elemanlarının talebi üzerine toplantının gerçekleştirilebilmesi için yerine getirilmesi gereken yasal gerekliliklerin yerine getirilmemiş olması ve ortaya çıkan güvenlik ve kamu düzeni kaygısı nedeniyle başvurucunun da aralarında yer aldığı on sekiz kişi hakkında, kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenleme ve bunlara katılma suçundan dolayı kamu davası açılması için işlem yapmıştır.
5. Yapılan yargılamalar sonucunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28/11/2014 tarihli kararıyla, eyleminin 02/07/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında açılan ceza davasının ertelenmesine karar verilmiştir.
6. Başvurucu, özellikle ve özetle “düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü” nün yargılama konusu yapılmış olmasının verilen hükmün içeriğinden bağımsız olarak Anayasal haklarını ihlal ettiğini, ayrıca bir mahkûmiyet hükmü içermese bile isnat edilen suçun, “düşünce ve kanaati açıklama yöntemleri ile işlenmiş bir suç olarak kabul edildiğini, bunun da anayasal haklarını ihlâl ettiğini ileri sürmüştür.
7. Mahkememizce, başvurucunun makul sürede yargılanmasına ilişkin olanı dışındaki şikayetlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiş, bu görüşe tarafımızca da katılınmıştır.
8. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl edildiğine ilişkin iddia bağlamında yapılan inceleme sonucu, Mahkememizin çoğunluğunca, başvurucunun anılan hakkına yapılan müdahalelerin (polis müdahalesinin ve verilen mahkeme kararının) kanunilik ölçütünü taşıdığı, meşru bir amacının bulunduğu, bu yönlerden bir ihlâl olmadığı, ancak söz konusu müdahalenin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
9. Aşağıda açıklayacağımız nedenlerle bu sonuca katılmıyoruz.
10. Anayasa Mahkemesi’nin önceki içtihadı ile uyumlu olarak toplanma hakkına müdahale edildiği durumlarda devlet kurumlarının olayların meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunu veya bozulma tehlikesinin bulunduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermesi gerektiği kabul edilmiş ve mevcut olayda toplantı hakkına müdahalenin gerekçesinin yeterli gerekçe ile gösterilemediği sonucuna varılmıştır. Bizce Anayasa Mahkemesi sayın çoğunluğunca olayın koşulları eksik değerlendirilmiştir.
11. Dosya içeriğinden;
- Toplantıyı organize edenlerin üniversitenin açılış gününde yapılacak olan törenin hangi tarihte ve nerede yapılacağından ve yapılacak olan törene Başbakan’ın katılacağından önceden haberdar oldukları, ancak yetkili makamlara gösteri ve toplantıya ilişkin bir bildirimde bulunmadıkları
- Polis ve özellikle de üniversitenin özel güvenlik görevlilerince, gösterinin, gösteriye katılanların açtıkları pankartlar ve attıkları sloganlarla (pankart ve sloganların içeriği nedeniyle herhangi bir işlem yapılmamış olsa da) gerçekleştirilmekte olan törenin huzur ve sükûn içerisinde, güvenli bir ortamda gerçekleştirilmesini engelleyecek boyuta ulaştığının değerlendirildiği ve bu nedenle göstericilerin önce uyarıldığı, dağılmamaları üzerine de “yasal işlem başlatma” şeklinde müdahalede bulundukları,
- Polis tarafından toplantıya katılanlara şiddet uygulandığına ilişkin bir iddia ve tespitin bulunmadığı anlaşılmıştır.
12. Mevcut gösteri 12 Eylül Darbesi’nin yıl dönümünde yapılmıştır. Her yıl aynı tarihte bazı gruplarca barışçıl olmayan toplantı ve gösteriler tertiplendiği herkesin malûmudur. İkinci olarak başvurucuların gösteri yaptığı yerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bulunmaktadır ve bazı özel güvenlik koşulları nedeniyle Başbakanın güvenliği için alınan tedbirlerin biraz daha derinleştirilmesi, arttırılması gerekmiş olabilir.
13. Bir üniversitenin öğretim yılının ve Kültür Merkezinin açılışı gibi siyasal bir yönü bulunmayan bir törende, törenle ilgisi bulunmayan ve törenin huzur ve sükûnunu sağlamakla görevli güvenlik görevlilerine heran için huzur ve güveni bozabileceği kaygısını üst düzeyde hissettiren sloganların atıldığı, gerçekleştiriliş biçimi itibariyle de yasaya uygun olmadığı değerlendirilen bir gösteri toplantısı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca tamamen barışçıl bir amaca matuf olup, barışçıl bir şekilde gerçekleştirilen açılış töreninin slogan atılmasıyla oluşan durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmediği de söylenemez.
14. Olayda, güvenlik ihtiyacının üst seviyede olduğu bir zamanda, polis, gösteri yapan topluluğa, hem güvenliği hem de açılış töreninin huzur ve sükûn içerisinde yapılmasını teminen dağılmaları için önce uyarı yapmış, ancak Başbakanın programının devam ettiği sırada göstericiler yeniden bir araya gelmişlerdir. Başbakanın güvenliğini sağlamakla görevli polis de uyarıya rağmen yeniden bir araya gelen topluluğu tehlike olarak değerlendirmiş ve gösteriye müdahale etmiştir. Yaşandığı an itibariyle mevcut olayın koşullarını en iyi analiz edecek olanlar kolluk görevlileridir ve eldeki başvuruya yansıyan olay tutanaklarından, polisin, olayın meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunu veya bozulma tehlikesinin bulunduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterdiği sonuca ulaşılmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır.
15. Dolayısıyla, somut olaya bu açıklamalar ışığında bakıldığında, tüm uyarılara rağmen dağılmayarak tehlike oluşturduğu değerlendirilen gösterinin polis zoruyla dağıtılmasının ve gösteriye katıldığı sabit olan başvurucu hakkında yasal işlem yapılmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığının söylenemeyeceği kanaatindeyiz.
16. Öte yandan, başvurucu herhangi bir ceza ile cezalandırılmamış, hakkında yapılan kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiş ve ertelenen kovuşturmanın verildiği tarihten itibaren 3 yıl içinde aynı kapsamda bir suç işlememesi hâlinde derdest davanın düşmesine, aynı süre içinde aynı kapsamda bir suç işlemesi hâlinde ise kovuşturmaya devam olunacağına karar verilmiştir. Bir başka söyleyişle başvurucu herhangi bir ceza ile cezalandırılmamış, üç yıl süresince denetim altına alınmıştır. Bu sürenin sonunda da başvurucu hakkında herhangi bir işlem yapılmayacaktır. Nitekim söz konusu kararın verildiği tarihe (28.11.2014) göre üç yıllık süre işbu kararın (Anayasa Mahkemesi kararının) verildiği tarih (30.11.2017) itibarıyla dolmuş bulunmaktadır. Dosya içeriğinde aksine bir veri bulunmadığından söz konusu davanın 30.11.2017 tarihi itibarıyla düştüğü sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla anılan erteleme kararı nedeniyle başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem yapılmamış olmaktadır. Hâl böyle olunca da söz konusu tedbirin gereksizliğinden ve ölçüsüzlüğünden söz edilemeyeceği kanaatine varılmaktadır.
17. Açıklanan nedenlerle somut olayda Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun bu kısma ilişkin görüşüne katılmıyoruz.
Üye