TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
DİLAN ÖGÜZ CANAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/20411)
|
|
Karar Tarihi: 30/11/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 9/2/2018-30327
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Dilan ÖGÜZ
CANAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
ALICI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, düzenlenen bir toplantıda slogan atıldığı ve pankart
açıldığı iddiasıyla açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı
verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
7. Birinci Bölüm tarafından 6/4/2017 tarihinde yapılan
toplantıda verilecek kararın Bölümlerin önceden vermiş olduğu kararlarla
çelişebileceği anlaşıldığından başvurunun Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin
(3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formunda ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayların geçtiği tarihte yirmi yaşındadır ve
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrencidir.
10. 12/9/2008 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Kültür
Merkezinin açılış merasimine Başbakan ve bazı üst düzey siyasetçiler ile devlet
adamları katılmıştır. Açılış merasimi 12 Eylül 1980 tarihinde ordunun yönetime
el koymasının yıl dönümüne denk gelmiştir. Aradan geçen otuz yılı aşkın süreye
rağmen her yıl çeşitli anma toplantıları ve gösteriler ile 12 Eylül Darbesi
çeşitli toplum kesimlerince hatırlanmaya ve kınanmaya devam edilmektedir.
11. Başvurucu ile birlikte başvuru evraklarından sayısı
bilinemeyen bir grup öğrenci açılış töreni yapılan kültür merkezinin dışında
toplanarak pankartlar taşımış ve sloganlar atmıştır. İddianameye göre
protestocu grup ellerinde "AKP
dışarı", "üniversiteler bizimdir,
liboşa yobaza bırakmayız",
"12 Eylül çoçuğu doğum gününü başka yerde kutla"
şeklinde pankartlar taşımış ve sloganlar atmıştır. Bu ilk grup polisin uyarısı
üzerine dağılmıştır.Kısa bir
süre sonra, dağılan ilk gruptakilerle aynı kişiler olup olmadıkları tam olarak
belirli olmayan yeni bir grup toplanmış ve slogan atmaya başlamıştır.
İddianameye göre bu ikinci gruptakilerin ellerindeki pankartlarda "235. yılda İTÜ'de dönüm noktası fotoğrafın
sağındaki insan, İTÜ Açılış töreni baş konuşmacısı", "Bir AKP Hükümeti filmi büyük işgal... AKP'nin
üniversite işgalinin hikayesi", "İTÜ medrese, Rektörlük AKP şubesi
değildir", "İTÜ öğrenci kollektifi" yazmaktadır.
İddianameye göre protestocu grup polisin dağılın uyarısına uymamış ve
Üniversitenin özel güvenlik elemanlarının talebi üzerine polis gruba müdahale
etmiştir.
12. Başvurucu; ilk derece mahkemesindeki savunmasında Kültür
Merkezinin önünde iki ayrı grup tarafından gösteri yapıldığını, ilk grubun
polis uyarısı üzerine dağılmasının ardından kendisinin de içinde olduğu ikinci
grubun geldiğini fakat bir uyarı yapılmadan polis tarafından kendilerine müdahale
edildiğini, gözaltına alınmalarının ardından gece 23.00 sıralarında serbest
bırakıldıklarını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesine sunulan evraklarda
başvurucunun gözaltına alındığına ilişkin bir bilgi yer almamaktadır.
13. Başvurucu ile birlikte toplam on sekiz kişi hakkında kanuna
aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenlemek ve bunlara katılmak
suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Sarıyer 3. Asliye
Ceza Mahkemesinin 5/11/2010 tarihli kararıyla başvurucu ile birlikte tüm sanıkların
1 yıl 6 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, Beyoğlu 1. Ağır Ceza
Mahkemesi 7/11/2011 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesinin kararını
kaldırmıştır. Yapılan yargılama sonunda İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi
19/12/2013 tarihli kararıyla başvurucunun bir kez daha hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
Başvurucunun yargılama aşamalarında savunmasının alınmadığı, bu hususun da
savunma hakkının kısıtlanması sonucuna yol açabileceği değerlendirilerek
İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi 12/2/2014 tarihli kararı ileilk
derece mahkemesinin kararını bir kez daha kaldırmıştır.
14. Yeniden yapılan yargılama sonucunda İstanbul 55. Asliye Ceza
Mahkemesinin 28/11/2014 tarihli kararıyla, eyleminin 2/7/2012 tarihli ve 6352
sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucu
hakkında açılan ceza davasının ertelenmesine karar verilmiştir. Karar
başvurucuya 28/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’nun "Yasaklara
aykırı hareket" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri
yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar,
fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir
yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
17. 2911 sayılı Kanun’un "Kanuna
aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23.
maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun
biçimde bildirim verilmeden... veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün
ve saatten önce veya sonra;
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı
maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik
çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve
boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü
zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve
topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri
üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini
gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik
taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu
nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci
madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen
yerler dışında,
e) 20 nci
maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki
yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile
Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına
çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına
çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19
uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen
erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) 12 nci
madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri
Kanuna aykırı sayılır."
18. 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkralarının ilgili bölümü şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın
yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup;
temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla
olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine..
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi
kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl
içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme
kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç
işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu
takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.”
B. Uluslararası Hukuk
19. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu
verildiği bir karar için Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri (B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§
25-30) kararına bakılabilir.
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mevcut başvuruya
benzer Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01,
5/12/2006) kararında bir gösterinin sadece mevzuata uygun olmamasının barışçıl
şekilde toplanma özgürlüğünün kullanılmasına müdahale edilmesini haklı
kılmayacağına karar vermiştir. Oya
Ataman/Türkiye kararına konu olayda İnsan Hakları Derneği üyesi bir
avukat olan başvurucunun da içinde bulunduğu kırk elli kişilik bir grubun
İstanbul Sultanahmet Parkı'nda F Tipi cezaevlerini protesto eden basın
açıklaması ve devamında yarım saat süren gösteri yürüyüşüne, izinsiz gösteri
yapıldığı ve kamu düzeninin bozulduğu gerekçesiyle polis müdahale etmiştir.
AİHM, müdahaleyi orantısız bularak 11. maddenin ihlal edildiğine karar
vermiştir. Söz konusu grubun trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni
için tehlike oluşturduğunu gösteren bir delil bulunmadığını ve yetkililerin
düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam veremediğini
belirten AİHM'e göre "Göstericilerin
şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığı hallerde, Sözleşmenin 11. maddesi tarafindan güvence altına alınan özgürlüğün içeriğinin
boşalmaması için, kamu makamlarının barışçıl toplanmalara belirli bir
hoşgörüyle yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır." (Oya Ataman/Türkiye,§ 42).
21. Ayrıca derhâl tepki gösterilmesi gereken kimi durumlarda
kanunlarda öngörülen bildirim sürelerine uymak her zaman mümkün
olmayabilmektedir. Hemen gerçekleştirilmediği takdirde güncelliğini yitirecek
bu tür acele toplantılara ilişkin bir kararında (Bukta ve diğerleri/Macaristan, B. No: 25691/04, 17/10/2007) AİHM,
bu konuyu incelemiştir. Bir oteldeki resepsiyona katılacağı bildirilen
başbakanı protesto etmek için barışçıl biçimde toplanan ancak yasal zorunluluk
olan üç gün öncesinden bildirme koşuluna uymadıkları gerekçesiyle toplantıları
dağıtılan başvurucuların toplantı özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla
yaptıkları başvuruyu inceleyen AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM'e göre "politik bir olaya gösteri şeklinde derhal tepki
verilmesinin haklı görülebileceği özel koşullarda, barışçıl toplanmaya
katılanların yasadışı hareketleri olmadığı halde sadece ön bildirim yapılmamış
olması nedeniyle toplantıyı yasaklamak, barışçıl toplanma hakkına orantısız bir
kısıtlama oluşturur." (Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; bir gösteriye katılması nedeniyle gözaltına
alınması, uzun süren yargılama sürecinde iki kez mahkûm edilmesi ve sonuç
olarak hakkında bir mahkûmiyet hükmü kurulmasa bile üç yıl denetim altına
alınması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, ifade
özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız
ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
27. Başvurucunun protesto gösterisi yapan grupla birlikte
gözaltına alınarak grubun dağıtılmasının toplanma hakkına yönelik bir müdahale
olduğu açıktır. Bununla birlikte toplanma hakkının sadece kullanılması
sırasında değil kullanılmasından sonraki muamelelerin de hak üzerinde
“sınırlayıcı” etkisi gözetilmelidir. Başvurucu hakkında açılan kamu davası
sonucunda ceza verilmemiş olsa bile başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik
tedbiri altına alınması toplanma hakkına yönelik bir müdahale kabul edilmelidir
(Toplanma hakkına bu hakkın kullanımından sonra vaki müdahaleler için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 47; toplantı hakkına bu hakkın kullanımı sırasında yapılan müdahaleler için
bkz. Osman Erbil, B. No:
2013/2394, 25/3/2015, § 53; Gülşah Öztürk ve
diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 72).
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
30. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un
geçici 1. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
31. Başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik polis
müdahalesinin ve başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenerek onun denetimli
serbestlik altına alınmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan sebeplerden “kamu düzeninin korunması”na
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
32. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik
toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde
olmalıdır (Sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer,
B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No:
2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin
böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
33. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007;
sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve
Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, §§ 53-55; ifade özgürlüğü
bağlamında ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§
53, 54; Tansel Çölaşan, §§ 54,
55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72).
Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru
amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı hakkı
arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına bakılması gerekir.
34. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin
ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya
gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, ifade
özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir
toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de
geçerlidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman
Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 66). O hâlde mevcut başvurunun
Anayasa’nın 26. maddesinin ışığında ve 34. maddesi uyarınca incelenmesi
gerekir.
(a) İfade Özgürlüğü
35. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinin birinci
fıkrasında, koruma altına alınan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun
temel dayanaklarından ve demokratik toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini
gerçekleştirmesinin başlıca şartlarından birini oluşturduğunu her zaman
vurgulamıştır. Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade
edilebildiği özgür bir tartışma ortamında ulaşılabilir. Dolayısıyla toplumsal
ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve
serbestçe ifadesine bağlıdır (İnternet ortamında ifade özgürlüğünün önemine
ilişkin bkz. Yaman Akdeniz ve diğerleri,
B. No: 2014/3986, 2/4/2014, §§ 25, 26, sanatsal ifade özgürlüğünün önemine
ilişkin bkz. Fatih Taş [GK], B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 66, 104; bir siyasetçinin basın açıklamasında
ileri sürdüğü düşüncelere ilişkin bkz. Mehmet
Ali Aydın, §§ 74, 84).
(b)Toplanma Hakkı
36. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin "silahsız ve
saldırısız", başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi
için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır.
Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere
şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak;
çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya
çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla
kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde
olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu
olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 79; Osman Erbil, § 45; toplantı
hakkı ile ifade özgürlüğünün birlikte ele alındığı değerlendirmeler için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 115-117).
37. Toplanma hakkı demokratik toplumun en temel değerleri
arasında yer alır. Demokratik bir toplumda mevcut düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı ve
diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma
niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl
toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplanma hakkının amacı, şiddete
karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün
hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur (Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68).
38. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma
durumları dışında toplanma özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici
nitelikli radikal tedbirler demokrasiye zarar verir. Bu nedenle barışçıl
amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplanma hakkını kullanırken kamu düzeni
açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin
sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
39. Anayasa Mahkemesi, toplanma hakkının bildirim usulüne
bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı
toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını
güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak
olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Derhâl tepki verilmesinin
haklı olduğu özel durumlar hariç bildirim usulünün uygulanmasının amacı,
toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 81; Osman Erbil, § 52; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122;
katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara
ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil,
§§ 65, 67; Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 119).
40. Buradan çıkan sonuca göre toplanma özgürlüğünün
kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri
taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri
alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve
gerekliliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda
yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun
kabulü gerekir.Alınan bu tedbirlere aykırı, barışçıl
olmayan toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması
veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir ( Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 81; toplanma hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir
müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru
için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri,
§§ 76-86).
41. Buna karşın bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasalarda
belirtilen usullere tam olarak uyulmadan düzenlenmesi tek başına toplantı veya
yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde halka açık yerde
yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belirli derecede bir
karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu durumların varlığı toplanma
hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali
Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah
Öztürk ve diğerleri, § 69).
42. Bundan başka alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların
barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine
müsaade edilemez. Güvence altına alınan toplanma hakkını kullanırken kamu
güçlerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri,
§ 76).
(c) Ödev ve Sorumluluklar
43. "Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12.
maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken
sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi,
hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan
bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev
ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya
özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında
bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde
bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip
oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir.
44. Bundan sonra Anayasa Mahkemesinin yapması gereken, başvuruya
konu müdahaleye olayın bütünlüğü içinde bakmak, keyfî uygulamalardan ve usulsüz
sınırlandırmalardan kaçınılması için barışçıl bir toplantıya katılanlara ceza
vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun
makul gerekçelere dayanılarak gösterilip gösterilmediğini ve müdahalenin
“ölçülü” olup olmadığını belirlemektir.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
45. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, Başbakan ile birlikte
siyasetçi, üst düzey bürokrat ve üniversite öğretim elemanlarından oluşan bir
gruba yönelik tertip edilen protesto gösterisinin engellenmesi, söz konusu
gösteriye katılan başvurucunun gözaltına alınması ve hakkında üç yıl denetimli
serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının belirlenmesidir.
46. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere
dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Anılan kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini
düzenleyenlere, bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi
öngörülmüştür (bkz. § 16). 2911 sayılı Kanun'un
"Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar
başlıklı 23. maddesinde uzun bir liste hâlinde toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinin hangi hâllerde "kanuna aykırı" olacağı sayılmıştır
(bkz. § 17). İlk derece mahkemesinin kararlarından anlaşılabildiği kadarıyla
başvuruya konu gösteri, Kanun'da yer alan usullere uygun biçimde bildirim verilmeden
yapıldığı ve toplantının dağıtılması gerektiği polis tarafından bildirildiği
hâlde göstericilerin kendi rızaları ile dağılmadıkları için Kanun'a aykırıdır.
47. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının
somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği
meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut
başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların
cezalandırılması gibi verilen bir ceza hükmünün anayasal bir hakka müdahale
oluşturduğu durumlarda vaki müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır.
48. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması
nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir
müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra
denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü nedeniyle kamu
düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin ortaya çıkıp çıkmadığı ya
da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp
taşımadığı olacaktır(Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88).
49. İlk olarak Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne uygun
olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığını
temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemeyeceği
hatırlanmalıdır (bkz. § 43). Bu sebeple ilk derece mahkemesinin başvuruya konu
gösterinin usulüne uygun bir şekilde bildirimde bulunulmadan yapıldığı
yönündeki gerekçesi, tek başına ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul
edilemez.
50. İlk derece mahkemesi, ikinci olarak polisin gösterinin
sonlandırılmasını istemesine rağmen göstericilerin dağılmamalarını kanuna
aykırı bulmuş ve hükmüne esas almıştır. Somut olayda gösterinin yapıldığı yere
oldukça yakın bir yerde Başbakan ile birlikte başka bazı siyasetçiler ve devlet
adamlarının bir açılış töreni için bulunmaları nedeniyle olağandan daha fazla
güvenlik önlemi alınması anlaşılabilir bir durumdur. Üstelik olay günü 12 Eylül
Darbesi'nin yıl dönümüdür ve olağan olarak ülke çapında pek çok toplantı veya
gösteri yapılmaktadır. Askerî rejim zamanında yapılanlardan dolayı öfkelerini
resmî kanallara yönlendirmek isteyen kimi aşırılık yanlısı gruplar da şiddet
olaylarına sebebiyet verebilmekte, toplantı ve gösterileri barışçıl olmaktan
çıkarabilmektedir. Dolayısıyla böyle zamanlarda daha geniş güvenlik
önlemlerinin alınması, onların daha sıkı gözetim altındabulundurulması
ve göstericilerin kurallara uyması için daha titiz davranılması da kabul
edilebilir uygulamalar olacaktır.
51. Bununla beraber -tekrar etmek gerekirse- eldekine benzer
başvurularda, her hâlde toplanma hakkına müdahaleyi
haklı kılacak olan, kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin
bulunduğunun gösterilmesi gerekir. Dolayısıyla olayların meydana geldiği sırada
kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun ilgili ve
yeterli bir gerekçe ile gösterilemediği, temel haklara müdahale teşkil eden her
kamu gücü eylem ve işleminin temel hak ve özgürlükleri ihlal etme riski
bulunmaktadır (Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası ve diğerleri, § 89).
52. Mevcut başvuruya konu olan benzer bir toplantıya müdahalenin
toplumsal bir ihtiyacı karşıladığı oranda demokratik bir toplumda gerekli
olabileceği kabul edilebilir. Mevcut başvuruda; ne
iddianamede ne de derece mahkemelerinin kararlarında söz konusu protesto
gösterisinin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu
veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme
yapılmamıştır.
53. Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye yapılacak
müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve cezaların
kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle
verildiğinin veya katılımcıların bu anayasalhaklarını
kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve
sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında,
iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir
( Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve
diğerleri, § 92).
54. Mevcut başvuruda protesto gösterisi yapan iki grup olduğu,
ilk grubun polis uyarısıyla dağılması üzerine ikincisinin toplandığı ve bu
ikinci grubun herhangi bir uyarı olmaksızın dağıtıldığı anlaşılmaktadır.
İddianame ve derece mahkemesi kararına göre dağıtılan ikinci grup ile polis
uyarısı üzerine dağılan ilk grup farklı kimselerden oluşmaktadır. Üstelik
başvurucunun içinde bulunduğu grubun gösterinin barışçıl özelliğini ortadan kaldıracak
bir davranışa girdiği de belirtilmemiştir (bkz. § 11).
55. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda
kamu makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir
ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin veya basın
açıklamasının ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir.
Özellikle başvuruya konu olayda olduğu gibi protesto gösterisi üniversite
kampüsünde gerçekleştirilmiş ve katılanlar da üniversite öğrencisi ise -üniversitelerin
fikirlerin serbestçe ifade edildiği ve çarpıştığı yerlerin başında gelen yerler
olması nedeniyle- gösterilecek müsamahanın çok daha fazla olması gerekir.
Dahası söz konusu gösteri 12 Eylül Darbesi'nin yıl dönümünde yapılmıştır. Bu
çok önemli olayın yıl dönümünde bireylerin ve grupların toplumsal ve siyasal
meselelere ilişkin kanaatlerini toplantı ve gösteri yapmak gibi çeşitli
araçlarla açıklamalarının engellenmesi demokratik toplumun temellerini tahrip
eder.
56. Sonuç olarak mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli
görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki
hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Gösterinin polis zoruyla dağıtılmasının,
başvurucunun gözaltına alınmasının ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı
verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının
Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru
amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Buna göre Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA ve Recai AKYEL bu görüşe katılmamışlardır.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi
birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç
isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
61. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
62. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 6 yıl 3 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
63. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2014/39) gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
68. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının vemakul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA ve Recai AKYEL'in karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/39 esas sayılı dava
dosyasına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/11/2017 tarihinde karar
verildi.
KARŞI OY
1. 12.09.2008 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Süleyman
Demirel Kültür Merkezinde, merkezin ve üniversitenin öğretim yılının açılışı için
bir tören düzenlenmiştir. Törene üst düzey bazı devlet adamları ve siyasilerin
yanı sıra Başbakan da katılmıştır.
2. Dosya içeriğinde yer alan belgelerden, internette bir forum
sitesinde (olayın meydana geldiği) 12.09.2008 tarihinde İTÜ’ nün açılış töreni
olacağının, Başbakan’ın da buraya davet edildiğinin ve her yıl yapılanın aksine
öğrencilerin bu yılki törene alınmayacağının duyurulduğu ve öğrencilerin o gün
yapılması planlanan basın açıklamasına davet edildiği ve basın açıklamasının
metnine yer verildiği ve başvurucunun haberdar olup olmadığı bilinmemekle
beraber düzenlenen toplantıya katılanlardan bazılarının forum sitesinde yapılan
duyurulardan haberdar oldukları anlaşılmıştır.
3. Törenin başladığı esnada, Kültür Merkezinin önünde ellerinde
“AKP dışarı”, “Üniversiteler bizimdir, liboşa, yobaza bırakmayız”, ”12 Eylül
Çocuğu doğum gününü başka yerde kutla” şeklinde pankartlar bulunan ve benzer
sloganlar atan bir grup toplanmıştır. Bu grup polisin uyarı ve müdahalesi
üzerine dağılmış, ardından kısa bir süre sonra saat 10.40 sıralarında,
dağıtılan ilk gruptakilerle aynı kişiler olup olmadıkları anlaşılamayan ve
sloganlar atan yeni bir grup gelmiştir. Bu grubun elinde de “235. Yılda İTÜ’de
dönüm noktası fotoğrafın sağındaki insan, İTÜ Açılış Töreni Baş Konuşmacısı,
“Bir AKP Hükümeti Filmi, Büyük İşgal …. AKP’nin üniversite işgalinin
hikayesi…”, “İTÜ Medrese, Rektörlük AKP Şubesi değildir” şeklinde pankartlar
bulunmaktadır.
4. Grup yürüyüş yapmamış, sadece belirtilen şekilde tören
yapılan Merkezin önünde toplanmış, sloganlar atıp, basın açıklaması yapmıştır.
Polis de gruba bir şiddet uygulamamış, dağılmaları uyarısında bulunmuş,
dağılmamaları ve üniversitenin özel güvenlik elemanlarının talebi üzerine
toplantının gerçekleştirilebilmesi için yerine getirilmesi gereken yasal
gerekliliklerin yerine getirilmemiş olması ve ortaya çıkan güvenlik ve kamu
düzeni kaygısı nedeniyle başvurucunun da aralarında yer aldığı on sekiz kişi
hakkında, kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenleme ve bunlara
katılma suçundan dolayı kamu davası açılması için işlem yapmıştır.
5. Yapılan yargılamalar sonucunda İstanbul 55. Asliye Ceza
Mahkemesi’nin 28/11/2014 tarihli kararıyla, eyleminin 02/07/2012 tarihli ve
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucu
hakkında açılan ceza davasının ertelenmesine karar verilmiştir.
6. Başvurucu, özellikle ve özetle “düşünce ve kanaat açıklama
özgürlüğü” nün yargılama konusu yapılmış olmasının verilen hükmün içeriğinden
bağımsız olarak Anayasal haklarını ihlal ettiğini, ayrıca bir mahkûmiyet hükmü
içermese bile isnat edilen suçun, “düşünce ve kanaati açıklama yöntemleri ile
işlenmiş bir suç olarak kabul edildiğini, bunun da anayasal haklarını ihlâl
ettiğini ileri sürmüştür.
7. Mahkememizce, başvurucunun makul sürede yargılanmasına
ilişkin olanı dışındaki şikayetlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiş, bu görüşe tarafımızca
da katılınmıştır.
8. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl
edildiğine ilişkin iddia bağlamında yapılan inceleme sonucu, Mahkememizin
çoğunluğunca, başvurucunun anılan hakkına yapılan müdahalelerin (polis
müdahalesinin ve verilen mahkeme kararının) kanunilik ölçütünü taşıdığı, meşru
bir amacının bulunduğu, bu yönlerden bir ihlâl olmadığı, ancak söz konusu
müdahalenin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
9. Aşağıda açıklayacağımız nedenlerle bu sonuca katılmıyoruz.
10. Anayasa Mahkemesi’nin önceki içtihadı ile uyumlu olarak
toplanma hakkına müdahale edildiği durumlarda devlet kurumlarının olayların
meydana geldiği sırada kamu düzeninin bozulduğunu veya bozulma tehlikesinin
bulunduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermesi gerektiği kabul
edilmiş ve mevcut olayda toplantı hakkına müdahalenin gerekçesinin yeterli
gerekçe ile gösterilemediği sonucuna varılmıştır. Bizce Anayasa Mahkemesi sayın
çoğunluğunca olayın koşulları eksik değerlendirilmiştir.
11. Dosya içeriğinden;
- Toplantıyı organize edenlerin üniversitenin açılış gününde
yapılacak olan törenin hangi tarihte ve nerede yapılacağından ve yapılacak olan
törene Başbakan’ın katılacağından önceden haberdar oldukları, ancak yetkili
makamlara gösteri ve toplantıya ilişkin bir bildirimde bulunmadıkları
- Polis ve özellikle de üniversitenin özel güvenlik
görevlilerince, gösterinin, gösteriye katılanların açtıkları pankartlar ve attıkları
sloganlarla (pankart ve sloganların içeriği nedeniyle herhangi bir işlem
yapılmamış olsa da) gerçekleştirilmekte olan törenin huzur ve sükûn içerisinde,
güvenli bir ortamda gerçekleştirilmesini engelleyecek boyuta ulaştığının
değerlendirildiği ve bu nedenle göstericilerin önce uyarıldığı, dağılmamaları
üzerine de “yasal işlem başlatma” şeklinde müdahalede bulundukları,
- Polis tarafından toplantıya katılanlara şiddet uygulandığına
ilişkin bir iddia ve tespitin bulunmadığı anlaşılmıştır.
12. Mevcut gösteri 12 Eylül Darbesi’nin yıl dönümünde
yapılmıştır. Her yıl aynı tarihte bazı gruplarca barışçıl olmayan toplantı ve
gösteriler tertiplendiği herkesin malûmudur. İkinci olarak başvurucuların
gösteri yaptığı yerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bulunmaktadır ve bazı özel
güvenlik koşulları nedeniyle Başbakanın güvenliği için alınan tedbirlerin biraz
daha derinleştirilmesi, arttırılması gerekmiş olabilir.
13. Bir üniversitenin öğretim yılının ve Kültür Merkezinin
açılışı gibi siyasal bir yönü bulunmayan bir törende, törenle ilgisi bulunmayan
ve törenin huzur ve sükûnunu sağlamakla görevli güvenlik görevlilerine heran için huzur ve güveni bozabileceği kaygısını üst
düzeyde hissettiren sloganların atıldığı, gerçekleştiriliş biçimi itibariyle de
yasaya uygun olmadığı değerlendirilen bir gösteri toplantısı
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca tamamen barışçıl bir amaca matuf olup, barışçıl
bir şekilde gerçekleştirilen açılış töreninin slogan atılmasıyla oluşan
durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmediği de söylenemez.
14. Olayda, güvenlik ihtiyacının üst seviyede olduğu bir
zamanda, polis, gösteri yapan topluluğa, hem güvenliği
hem de açılış töreninin huzur ve sükûn içerisinde yapılmasını teminen dağılmaları için önce uyarı yapmış, ancak
Başbakanın programının devam ettiği sırada göstericiler yeniden bir araya
gelmişlerdir. Başbakanın güvenliğini sağlamakla görevli polis de uyarıya rağmen
yeniden bir araya gelen topluluğu tehlike olarak değerlendirmiş ve gösteriye
müdahale etmiştir. Yaşandığı an itibariyle mevcut olayın koşullarını en iyi
analiz edecek olanlar kolluk görevlileridir ve eldeki başvuruya yansıyan olay
tutanaklarından, polisin, olayın meydana geldiği sırada kamu düzeninin
bozulduğunu veya bozulma tehlikesinin bulunduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe
ile gösterdiği sonuca ulaşılmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır.
15. Dolayısıyla, somut olaya bu açıklamalar ışığında
bakıldığında, tüm uyarılara rağmen dağılmayarak tehlike oluşturduğu
değerlendirilen gösterinin polis zoruyla dağıtılmasının ve gösteriye katıldığı
sabit olan başvurucu hakkında yasal işlem yapılmasının demokratik bir toplumda
gerekli olmadığının söylenemeyeceği kanaatindeyiz.
16. Öte yandan, başvurucu herhangi bir ceza ile
cezalandırılmamış, hakkında yapılan kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiş
ve ertelenen kovuşturmanın verildiği tarihten itibaren 3 yıl içinde aynı
kapsamda bir suç işlememesi hâlinde derdest davanın düşmesine, aynı süre içinde
aynı kapsamda bir suç işlemesi hâlinde ise kovuşturmaya devam olunacağına karar
verilmiştir. Bir başka söyleyişle başvurucu herhangi bir ceza ile
cezalandırılmamış, üç yıl süresince denetim altına alınmıştır. Bu sürenin
sonunda da başvurucu hakkında herhangi bir işlem yapılmayacaktır. Nitekim söz
konusu kararın verildiği tarihe (28.11.2014) göre üç yıllık süre işbu kararın
(Anayasa Mahkemesi kararının) verildiği tarih (30.11.2017) itibarıyla dolmuş
bulunmaktadır. Dosya içeriğinde aksine bir veri bulunmadığından söz konusu
davanın 30.11.2017 tarihi itibarıyla düştüğü sonucuna varılmaktadır.
Dolayısıyla anılan erteleme kararı nedeniyle başvurucu hakkında herhangi bir
adli işlem yapılmamış olmaktadır. Hâl böyle olunca da söz konusu tedbirin
gereksizliğinden ve ölçüsüzlüğünden söz edilemeyeceği kanaatine varılmaktadır.
17. Açıklanan nedenlerle somut olayda Anayasa’nın 34. maddesinde
güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl
edilmediğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, sayın
çoğunluğun bu kısma ilişkin görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Recai AKYEL
|