TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NECATİ ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/20535)
|
|
Karar Tarihi: 7/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Necati
ARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Kemal
ŞİMŞEK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, komiser yardımcısı olarak görev yapan başvurucunun
yeni atanan amirleri tarafından kendisine yapılan psikolojik baskıya yönelik
Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı suç duyurusunun sonuçsuz kalmasının maddi ve
manevi varlığın korunması hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 2008 yılından 2014 yılına kadar İstanbul Terörle
Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğü Bilgi Teknolojileri Büro Amirliğinde büro amir
yardımcısı olarak görev yapmıştır.
10. Başvurucu, TEM Şube Müdürlüğünde Bilgi Teknolojileri Büro
Amirliğinde komiser olarak görevli olduğu sırada İstanbul TEM Şube Müdürlüğü
üst yönetimince sistemli ve kasıtlı bir şekilde meslekten atma, cezaevine
gönderilme tehditleri ile psikolojik baskı, yıldırma ve pasifize
etmeye yönelik davranışlara maruz kaldığını ve mesnetsiz bir suçlama ile
görevinden uzaklaştırıldığını belirterek kendisine karşı görevi kötüye kullanma,
işkence yapma ve gizliliğin ihlali suçlarının işlendiği iddiasıyla 20/5/2014
tarihli dilekçe ile suç duyurusunda bulunmuştur.
11. Başvurucunun şikâyeti üzerine İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen soruşturma
sonucunda Başsavcılığın 13/10/2014 tarihli kararı ile kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Olay tarihinde şikayetçi Necati
Arslan'ın İstanbul TEM Şube Müdürlüğünde Bilgi Teknolojileri Büro Amirliğinde
komiser olarak görevli olduğu,
...
Şüpheli ... müdür sıfatı ile tayini çıkan bir
kısım görevlilerle ilgili bu görevlilerin bilgisayarlarında inceleme yapmasını
şikayetçiden istediği şüphelinin talimatların şikayetçi tarafından zamanında ve
doğru şekildeyerine getirilmemesi üzerine bürodaki
şube arşiv kayıtlarının bulunduğu servise giriş yetkisinin kaldırılıp başka bir
personelin görevlendirildiği veşikayetçininNöbetçi
Büro amirliğine gönderildiği,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/41637
soruşturma nolu dosyasında şikayetçi ve 75 kişinin
şüpheli sıfatı ile soruşturuldukları [şüphelilerin] soruşturmada görev
yaptıkları, şikayetçinin bu soruşturma kapsamıncamahkemeye
sevk edilip serbest bırakıldığı, idariyöndenPolis
Başmüfettişleri tarafından yapılan idari tahkikat sonucunda görevden
uzaklaştırıldığı anlaşılmakla,
Şüphelilerin üzerlerine atılıGörevi
Kötüye Kullanma, Gizliliğin İhlali ve İşkence yapma suçlarını işlediklerine
dair şikayetçininmücerret iddiası dışında haklarında
dava açılmasını gerektirir nitelikte delil olmadığından kovuşturma yapılmasına
yer olmadığına..."
12. Başvurucu tarafından belirtilen karara karşı yapılan itiraz,
İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2014 tarihli kararı ile kovuşturmaya
yer olmadığına dair verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile
reddedilmiştir. Ret kararı 5/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 31/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 7/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. 2008 yılından 2014 yılına kadar İstanbul TEM Şube Müdürlüğü
Bilgi Teknolojileri Büro Amirliğinde büro amir yardımcısı olarak görev
yaptığını, kamuoyunda 17 Aralık sonrası adlandırılan süreçte İstanbul TEM Şube
Müdürlüğüne yeni atanan üst yönetimce sistematik psikolojik baskıya (mobbing) maruz kaldığını, sonrasında 22/2/2014 tarihinde
Boğaziçi Köprüleri Koruma Şube Müdürlüğüne atandığını, 26/2/2014 tarihinde
görevden uzaklaştırılmasına karar verildiğini, daha sonra 15/5/2014 tarihinde
Tunceli İl Emniyet Müdürlüğüne atandığını, 11/8/2014 tarihinde ise İçişleri
Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunca verilen 2014/70 sayılı karar ile meslekten
ihraç edildiğini, bu süre içinde kendisine yönelik psikolojik baskı yapıldığını
belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile 20. maddesinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlalinin
tespitine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
17. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye” tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla insan onurunun korunması özel olarak
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
18. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye
tabi tutulma yasağı, mutlak bir nitelik taşımakta olup bu kapsamda öncelikle
kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin hiçbir şekilde kişilerin beden ve
ruh bütünlüğüne zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
19. Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek
tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen
fiilleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi
gereken bir kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin
alınmaması durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
20. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate
alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve
ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin
gerginlik ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde tutulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83).
21. Yukarıda yer verilen tespitlerden de anlaşılacağı üzere
doğası gereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat
deneyimlerinin kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi ve kişide stres,
üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması, bu etkileri açısından özellikle
küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkün olmakla birlikte
belirtilen eylemlerin Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet veya
haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için
mağdurun subjektif niteliklerinin yanı sıra
muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel
ve ruhsal etkiler açısından önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (Işıl Yaykır, B.
No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).
22. Belirtilen tespitler ışığında somut olay incelendiğinde
başvurucunun görev yaptığı TEM Şube Müdürlüğüne yeni atanan üst yönetimce
sistematik psikolojik baskıya (mobbing) maruz
kaldığını ve daha sonrasında başka Şubelere ve Tunceli İline atandığını ve
görevden uzaklaştırılarak meslekten ihraç edildiğini, bu süre içinde kendisine
yönelik psikolojik baskı yapıldığını belirterek Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiği iddiasıyla başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu
tarafından iddia edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve
yoğunluk derecesi gibi unsurların değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun
hakkında yürütülen idari soruşturma nedeniyle farklı şubede ve ilde
görevlendirilmesinin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği
fiziksel ve ruhsal etkilerin -başvurucunun yaşı ve mesleki statüsü de nazara
alındığında- Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez. Dolayısıyla
başvurucunun iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ileAnayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında kalmaktadır.
23. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
24. Bedensel ve ruhsal bütünlüğe yönelik eylem ve davranışların
suç teşkil etmesi durumunda cezai bir soruşturma konusu olmakla birlikte bu
eylem ve davranışlar tazminat hukuku kapsamında da dava konusu olabilmektedir.
Konuya ilişkin içtihatlar dikkate alındığında mağdurun kamu görevlisi olması
veya özel hukuk hükümlerine göre çalışmasına bağlı olarak idari yargı veya adli
yargıda açacağı dava yoluyla zararını giderme imkânı bulunmaktadır (YHGK,
E.2012/9-1925, K.2013/1407, 25/9/2013; Danıştay Sekizinci Dairesi,
E.2008/10606, K.2012/1736, 16/4/2012). Ceza hukukunda ancak kanunda açıkça
belirtilen eylemler suç olabilirken tazminat hukukunda haksız fiil için böyle
bir sınırlama bulunmamaktadır. Ceza hukukunda taksire dayalı sorumluluk
istisnai nitelik taşımasına rağmen kasten veya taksirle başkalarına verilen
zarar nedeniyle tazminat sorumluluğu kapsamında giderim imkânının daha yüksek
olduğu, ceza yargılamasında objektif sorumluluğa yer verilmezken tazminat
davalarında objektif sorumluluk ilkesinin etkin şekilde uygulandığı ve aynı
maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanıldığı
görülmektedir. Tazminat sorumluluğunda asıl gayenin zarar görenin zararının
telafi edilmesi olduğu dikkate alındığında bu yolun daha yüksek başarı şansı
sunabilecek etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, §
44).
25. Somut olayda manevi bütünlüğe ve mahremiyet alanına ait
unsurlara karşı yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak başvurucu
tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazara
alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili
başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.