TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CÜNEYT KARATAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2069)
Karar Tarihi: 9/6/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucu
Cüneyt KARATAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itiraz incelemelerinde alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/2/2014 tarihinde Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/4/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık herhangi bir görüş beyan etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu; hakkında yürütülen soruşturma kapsamında çıkar amaçlı suç örgütüne yöneticilik yapmak, nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından 14/10/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 18/10/2011 tarihinde tutuklanmıştır.
8. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianameyle başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında örgütlü bir şekilde çok sayıda aracı sahte belgelerle kiralayıpbu araçları değişik il ve ilçelerde müştekilere sattıkları iddiasıyla suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu örgüte üye olma, resmî belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. İddianamede 135 müşteki, 59 suç ve 24 sanık bulunmaktadır. Haklarında dava açılan sanıklardan başvurucu ile birlikte 14 sanık ise tutukludur.
9. Söz konusu dava, Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E. 2012/408 sayılı sırasına kaydı yapılmış; 3/9/2012 tarihinde tensip incelemesi yapılmış ve yapılan inceleme sonucunda Mahkemece başvurucunun "...isnat edilen suçların niteliği ve delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması sebebiyle sanıkların delilleri karartma ve kaçma şüphesinin bulunduğu kanaatine varıldığından" tutukluluk hâlinin devamına, tutukluluk durumlarının incelemesinin 2/10/2012 ve 31/10/2012 tarihlerinde yapılmasına, duruşmanın 21/11/2012 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.
10. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/12/2012 tarihli celsesinde başvurucunun tahliye talebi "atılı suçların niteliği ve delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması karşısında sanıkların delilleri karartma ve kaçma şüphesinin bulunduğu adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olmayacağı" gerekçesiyle reddedilmiş ve tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
11. Mahkemenin 19/9/2013 tarihinde yapılan duruşmasında başvurucunun tahliye talebi "atılı suçların niteliği ve delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması karşısında sanıkların delilleri karartma ve kaçma şüphelerinin bulunduğu, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olmayacağı" gerekçesiyle reddedilmiştir.
12. Mahkemenin 3/1/2014 tarihinde yapılan duruşmasında başvurucu tahliye talebinde bulunmuş, Mahkemece başvurucunun talebi "atılı suçların niteliği ve delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması karşısında sanıkların delilleri karartma ve kaçma şüphelerinin bulunduğu, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olmayacağı" gerekçesiyle reddedilmiştir.
13. Başvurucu, tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan Savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğine ilişkin olarak başvuru dilekçesinin ekinde Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/10/2013 tarihli ve 2013/787 Değişik İş sayılı itiraz incelemesi kararını sunmuştur. Kararın incelenmesi neticesinde başvurucunun 19/9/2013 tarihli duruşmada tutukluluğun devamına ilişkin verilen karara itiraz ettiği, itirazı inceleyen Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesince Cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra 8/10/2013 tarihinde itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
14.Başvurucu bu karar üzerine 17/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 19/2/2014 tarihinde yapılan duruşmada başvurucununkurulan örgüte üye olmak suçundan 1 yıl 8 ay hapis, özel belgede sahtecilik suçundan ayrı ayrı 16 kez 1 yıl 3 ay hapis, güveni kötüye kullanma suçundan ayrı ayrı on beş kez 10 ay hapis ve 2.000 TL adli para cezası, kamu kurum ve kuruluşlarını aracı olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçundan ayrı ayrı 11 kez 2 yıl 6 ay hapis ve 10.000 TL adli para cezası, resmî belgede sahtecilik suçundan ayrı ayrı 7 kez2 yıl 6 ay hapis, resmî belgede sahtecilik suçundan ayrı ayrı iki kez 3 yıl 4 ay hapis, mala zarar verme suçundan 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
16. Başvurucunun, tutukluluğun devamı kararına itirazı üzerine Antalya4. Ağır Ceza Mahkemesi 10/3/2014 tarihli ve 2014/197 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun itirazını reddetmiştir. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde hüküm tarihine kadar on altı kez duruşma yapılmıştır.
17. Başvurucunun temyizi üzerine İlk Derece Mahkemesinin kararı, Yargıtay 21. Ceza Dairesinin 5/4/2016 tarihli kararıyla bozulmuştur.
18. Bozma sonrası davanın Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/109 sayılı sırasına kaydı yapılmış, 6/5/2016 tarihinde yapılan tensip incelemesinde başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
19.Dava İlk Derece Mahkemesi önünde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Ceza Kanunu’nun 157. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir."
21. 5237 sayılı Kanun'un 158. maddesinin (d) bendi şöyledir:
"(1) Dolandırıcılık suçunun;
...
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz."
22. 5237 sayılı Kanun'un 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un 207. maddesi şöyledir:
"(1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır."
24. 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin(1) ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarındakuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
26.5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucu, tutuklanmasının haksız olduğunu, tutukluluğa yaptığı itiraz incelemelerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, 2 yıl 4 ayı aşkın süredir tutuklu bulunduğunu, tutuklulukta makul sürenin aşıldığını ve tutukluluğa itiraz incelemelerinde alınan Savcılık görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itiraz incelemelerinde alınan Savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1. Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, tutukluluğun devamına yönelik yaptığı itiraz incelemesinde itiraz merciince Cumhuriyet savcısından alınan görüşün kendisine bildirilmediğini ileri sürmüştür.
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
32. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur. Bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, §§19, 20).
33. Somut olayda Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılama kapsamında tutuklu olan başvurucu 19/9/2013 tarihli duruşmada tutukluluğun devamına yönelik verilen karara itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra 8/10/2013 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde bir sonraki duruşma 8/11/2013 tarihinde yapılmıştır. İtiraz inceleme kararının başvurucuya tebliğ tarihi dosyadan anlaşılamamakta ise debaşvurucu, bireysel başvuru formunda başvuru yollarının tüketildiği tarih olarak Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/1/2014 tarihli duruşmada verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararını göstermiştir. Dolayısıyla bireysel başvurunun İlk Derece Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin verilen kararın öğrenildiği 3/1/2014 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 17/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmı hakkında süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. TutukluluğunMakul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
36. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
37. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
38. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
39. Öte yandan 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili değilse Mahkeme, somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata, B. No:2012/254, 6/2/2014, § 33).
40. Bununla birlikte başvuru yollarının tüketilmesi kuralının bir dereceye kadar esneklikle ve aşırı şekilcilikten uzak biçimde uygulanması gerekir. Buna ek olarak başvuru yollarının tüketilmesi kuralı mutlak olmadığı gibi otomatik olarak uygulanabilir nitelikte bir kural da değildir. Bu kurala uyulup uyulmadığının denetlenmesi sırasında her bir olayın özel şartlarına dikkat edilmesi gerekir. Yani bu kurala uyulup uyulmadığı denetlenirken başka şeylerin yanında hukuk sistemindeki biçimsel hukuk yollarının varlığı değil aynı zamanda bu yolların işlerlik kazandıkları genel hukuki ve siyasal bağlam ve ayrıca başvurucunun kişisel durumu da gerçekçi bir biçimde dikkate alınmak zorundadır. Son olarak davanın tüm koşulları çerçevesinde başvurucunun kendisinden başvuru yollarını tüketmek bağlamında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğini incelemesi gerekmektedir (Serdar Ziriğ [GK], B. No: 2013/7766, 2/7/2015, § 26).
41. "Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma" durumunda tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun, ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın, hakların kullanılmasına engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir (Serdar Ziriğ, § 27).
42. Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında İlk Derece Mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlini resen veya başvurucunun talebi üzerine incelemiş olduğu ve her defasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı yapılan itirazların da reddedildiği anlaşılmıştır. Tutukluluğun devamına karar verilen bir davada başvurucunun yaklaşık üç yıl süren bir tutuklulukta verilen son tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna başvurmasını beklemek aşırı şekilci bir yaklaşım olacaktır. Kaldı ki başvurucu 3/1/2014 tarihinde verilen tutuklamanın devamı kararına doğrudan itiraz etmemiş olsa da başvurucunun tutukluluk hâlinin devam ettiği anlaşılmaktadır.
43. Belirtilen nedenlerle başvurunun itiraz yoluna başvurulmadan yapıldığı gerekçesiyle kabul edilemezliğine karar verilmemelidir. Buna karşılık başvuru, her hâlükârda süresi içinde yapılması gerekir (bkz. § 31).
44. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
45. Somut olayda yargılama kapsamında tutuklu olan başvurucu, bireysel başvuru formunda başvuru yollarının tüketildiği tarih olarak Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/1/2014 tarihli duruşmada verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararı göstermiştir. Bu hâlde başvurucunun bu karara itiraz etmeden başvuruda bulunduğu dikkate alındığında ve başvuru yolunun tüketilmesinin gerekmediği (bkz. §§ 41, 42) söz konusu başvuruda 3/1/2014 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 17/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun devamı kararına itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün tebliğ edilmediğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerine BIRAKILMASINA 9/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.