TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YILMAZ BENEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2087)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Yılmaz BENEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Suat
EREN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2014 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/5/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık herhangi bir görüş beyan etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından
uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 14/1/2010 tarihinde yakalanmış ve
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/1/2010 tarihli ve 2010/17 Sorgu sayılı kararıyla
suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan
tutuklanmıştır.
8.İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianameyle
örgüt kurmak veya üye olmak, örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti
yapmak suçunu işledikleri iddiasıyla başvurucu ve diğer altı şüpheli hakkında
kamu davası açılmıştır.
9.Söz konusu iddianamede yer alan ifadeler şöyledir:
"... şüpheli
Yılmaz'ın liderliğinde İstanbul genelinde uyuşturucu esrar ticaretiyapıldığının,
şüphelilerin esrar ticaretinikolayca
gerçekleştirebilmek için örgüt teşkil ettiklerinin, esrarın Van ilinden
teminini şüpheli H.'nin sağladığının, İstanbul'a
getirilen esrarın şüpheli K.C'nin işyerinde zulalanıp
saklandığının, bu uyuşturucunun M.C. isimli baba-oğul şüpheliler ve E.K.
tarafından satılarak piyasaya sürüldüğünün, şüpheli Y.'nin
tüm bu süreci organize ettiğinin,örgüt mensuplarının
daha önce de benzer şekilde esrar ticareti yaptıklarının, şüphelilerin
uyuşturucu suçundan sabıkalı geçmişleri veiletişim
tespit tutanaklarına konukendi aralarında yaptıkları
görüşmelerden anlaşıldığı(...)
Yapılan fiziki takip sonrasında 5 adet üzeri
sarı renkli koli bantlarıyla sarılmış paketler halinde daralı
ağırlığı 10.280 gr.gelen toz halde uyuşturucu maddesiele geçirilmiş,(...) akabinde Yılmaz Benek'in M.C'ye teslim ettiği
uyuşturucu maddesini aldığı, ... Gıda Pazarına gidilerek burada yapılan
aramada, gıda pazarının içerisinde sürmeli bir kapıyla bölünmüş bölümde beyaz
renkli naylon çuvallar ve sarı renkli karton koliler içerisinde 149 adet üzeri
sarı renkli koli bantlarıyla sarılmış paketler halinde 267.147 gr. uyuşturucu
maddesi toplu halde, 7 adet 44,7 gr.ağırlığında
şeffaf naylon bant ve gazete kağıtlarına sarılmış paketçikler içerisinde
uyuşturucu maddesi satışa hazır vaziyette; ele geçirildiği, (...) [anlaşılmıştır.]
[belirtilen nedenlerle] şüpheli
Yılmaz'ınörgüt kurma veyönetme,
şüpheliler H., M. C. (baba ve oğul), K. ve E.'nin
örgüt üyesi olma, tüm bu şüphelilerin esrar ticaretiyapma,
şüpheli M.'nin uyuşturucunakline
yardımcı olmak suretiyle uyuşturucu ticareti suçuna iştirak etmeksuçundan
cezalandırılmalarına..."
10. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşma 15/7/2010
tarihinde yapılmış, bu celsedetutuklu olandört sanığın savunmaları alınmış, Cumhuriyet
savcısından dosyanın esası hakkında mütalaa istenmiş, başvurucu ile birlikte
yargılanan iki sanık hakkında çıkarılan yakalama müzekkerelerinin beklenmesine
karar verilmiştir.
11. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ilk davada toplam
on iki duruşma yapılmış, 3. duruşmada başvurucu ve diğer sanıklara Cumhuriyet
savcısının mütalaasına karşı beyanda bulunmak için talepleri üzerine süre
verilmiştir. Başvurucu 4. duruşmada savunmasını yapmış ancak iki sanık hakkında
çıkarılan yakalama müzekkeresine cevap verilmediği için duruşma ertelenmiştir.
12. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/12/2011 tarihli 7.
duruşmasında hakkında yakalama kararı verilen sanıklardan birinin savunması
alınmış, Cumhuriyet savcısından dosyanın esası hakkında yeniden mütalaa
istenmiş ve bir sanık hakkında çıkarılan yakalama müzekkeresinin dönüşünün
beklenmesine karar verilmiştir.
13. Mahkemece7. duruşmadan hüküm tarihi olan 12. duruşmaya kadar
bir sanık hakkında çıkarılan yakalama müzekkeresinin dönüşünün beklenmesine
karar verilmiş, son duruşmada ise bu sanık hakkındaki
davanın tefrikine ve başka bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir.
14. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonucunda
14/3/2013 tarihli ve E.2010/36, K.2013/51 sayılı kararıyla başvurucunun suç
işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek suçundan 1 yıl 8 ay hapis, örgüt
faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan 15 yıl hapis
ve 15.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin
devamına hükmetmiştir.
15. Bu karar, başvurucuya duruşmada tefhim edilmiştir.
16. Başvurucu 12/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Başvurucunun temyizi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararı,
Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13/2/2014 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma
kararının gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"...suç işlemek amacıyla
örgüt kurma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde: ...somut
olayda örgüt oluşturmak için sanık sayısı yeterli ise de, sanıkların suç işleme
iradelerinde devamlılık ve aralarında hiyerarşik ilişki saptanamamasınedeniyle
5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen "suç işlemek amacıyla örgüt
kurma" ve "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma"
suçlarının unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında bu suçlardan
beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,
(...) suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş bir
örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma" suçundan
kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde: Yargılama sürecindeki işlemlerin
kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların
toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı,
vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere
dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin
saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile aşağıda belirtilen dışında
yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen
diğer itirazların reddine, ancak; “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “suç
işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma” suçlarıylailgili
(C) bölümündeki bozma nedenine göre, koşulları bulunmadığı halde sanıkların
cezalarının TCK‘nın 188. maddesinin 5. fıkrası uyarınca artırılması, nedeniyle
hükümlerin bozulmasına[karar verilmiştir.]"
18. Bozma sonrası davanın İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
2014/245 sırasına kaydı yapılmış ve 4/4/2014 tarihli tensip tutanağı ile"suçun niteliği, mevcut delil durumu, sanıkların tutukta
geçirdikleri süre, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin Bozma kararı dikkate
alındığında tutukluluk halinin ölçülü olmayacağı anlaşıldığından"
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
19. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/6/2014 tarihli 1.
duruşmasında suç yerinin Bakırköy yargı sınırları içinde olduğu gerekçesiyle
dava dosyasının Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmiştir.
20. Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/243 sırasına
kaydedilen davanın 25/11/2014 tarihli 2. duruşmasında Mahkeme, başvurucunun suç
işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek suçundan beraatine;
uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 9 yıl 2 ay hapis ve 7.500 TL adli para
cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
21. Söz konusu karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiş olup
dava temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler,
örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç
suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç
kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte
üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri
ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden,
başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden,
bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.(1)(2)
(Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu
veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren
veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz."
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarındakuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83)
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
25.5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini
isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar,
bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 7/1/2010
tarihinden itibaren tutuklu bulunduğunu, tutukluluğun devamına dair kararların
kanuna aykırı olduğunu,tutukluluğun
ve yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek Anayasa'nın 19. ve 36.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat ve tahliye talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi
aşması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ile makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun
şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası ve 36. maddesinin
birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1- Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair kararların kanuna
aykırı olduğunu, 4 yıl 1 aylık tutukluluk süresinin makul olmadığını ileri sürmüştür.
30.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
31. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan
başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her
aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur. Bireysel
başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§§ 19, 20).
32. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla- kişinin tutukluluk hâli devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
33. Ancak başvuran hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet
kararı verilmiş ise bireysel başvuru açısından talep, hukuka aykırılığın
tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları
bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru
yapılmalıdır (Korcan Pulatsü, § 31).
34. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
35. Bu kapsamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma
durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun, ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir
(Mehmet Emin Kılıç, B. No:
2013/5267, 7/3/2014, § 28).
36. Somut olayda başvurucu isnat edilen suçlar nedeniyle
17/1/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen ilk derece
yargılaması, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince 14/3/2013 tarihinde verilen
mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır. Başvurucunun hakkında verilen hükümle
birlikte tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz edip etmediği dosya
kapsamından anlaşılamamaktadır.
37. Başvurucunun, isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında
mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede bir suç isnadına bağlı
olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararından sonra geçen
sürenin mahkûmiyet sonrası tutma kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
38. Bu belirlemeler karşısında bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun -İlk Derece
Mahkemesinin nihai kararına yönelik bir itiraz başvurusundabulunulmadığından-
kararın tebliğ edildiği 14/3/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekirken 12/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu
sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvuru yollarının tüketildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede
Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu; dört yılı aşkın bir süreden beri tutuklu olarak
yargılanmakta olduğunu, Mahkemenin 14/3/2013 tarihinde kararını verdiğini ve bu
kararı temyiz ettiğini, hakkındaki yargılamanın devam ettiğini ve bu nedenle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
43. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
44. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca
kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanısıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul
sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç
işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai
alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde
iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek
niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın fiilin adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucu 14/1/2010 tarihinde
uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna katıldığı gerekçesiyle gözaltına alınmış
ve 17/1/2010 tarihinde tutuklanmış, 4/4/2014 tarihinde ise tahliye edilmiştir.
Hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, örgüt faaliyeti
çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapmak suçlarından adli soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da
hapis cezasını gerektirir şekildetanımlanmıştır. Bu
çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B..E,§ 32).
46. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural
olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi
tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun
bahse konu suçlar kapsamında göz altına alındığı ve böylece isnattan haberdar
olduğu anlaşılan 14/1/2010'dur. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin
nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların
yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve
diğerleri, § 52; B.E,
§ 34). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi,
yargılama devam ettiğinden inceleme/yazım tarihi olan 9/5/2016'dır.
47. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucunun gözaltına alınmaya başladığı
14/1/2010 tarihi ile İstanbul9. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2013 tarihli kararı
arasında geçen süre 3 yıl 2 aydır. Başvurucunun yargılandığı davada, ilk
savunma Mahkemece 15/7/2010 tarihli celsede alınmıştır. Yargılama İlk Derece
Mahkemesince bozulmadan önce toplam olarak on iki celsede tamamlanmıştır.
Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 10 ay 29 gün sürmüştür. Bozma sonrası
yargılama süresi ise karar tarihi 8/6/2016 dikkate alındığında yaklaşık 6 yıl 5
aydır. Yargılama hâlihazırda ilk derece mahkemesi aşamasında devam etmektedir.
48. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
49. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın
mahiyeti nedeniyle icrası, gereken usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu
yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak
bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı, ayrıca başvurunun söz konusu davada 3 yıl 3 ay 21 gün süre
ile tutuklu yargılandığı ve yaklaşık 6 yıl 5 aydır devam eden yargılama süresinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
54. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında yargılama
süresi dikkate alınarak başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.