TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN SOFU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/208)
|
|
Karar Tarihi: 8/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Abuzer
YAZICIOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Osman SOFU
|
Vekili
|
:
|
Av. Celal
ÜLGEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; uygulanan idari para cezasına yapılan itirazın,
cezanın yasal şartları araştırılmadan, imara aykırılığı gerçekleştiren faili
tespite yönelik yeterli araştırma yapılmadan, talep ve itirazlar dikkate
alınmadan reddine karar verilmesi nedenleriyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesi
ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2013 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1955 doğumlu olan ve İstanbul’da yaşayan başvurucu, Sosyal
Sigortalar Kurumundan emeklidir. Başvurucu, idari para cezasına konu taşınmazın
bitişiğindeki 12 parsel numaralı taşınmazın maliki olduğunu belirtmektedir.
9. Maltepe Belediye Başkanlığınca (Belediye), 11 parsel numaralı
taşınmaz üzerinde bulunan yapının bitişiğindeki 12 parsel numaralı bina ile
aralarındaki duvarın yıkılması suretiyle birleştirilmesi işleminin imara
aykırılığı nedeniyle yapı sahibi olarak başvurucu hakkında 14/2/2011 tarihli
yapı durdurma tutanağı düzenlenmiştir.
10. Belediyenin 1/3/2011 tarihli ve 272 sayılı kararıyla, söz
konusu imara aykırı yapı nedeniyle 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanunu’nun 42. maddesine göre başvurucuya 17.114,97 TL idari para cezası
uygulanmıştır.
11. Başvurucu; idari yaptırıma tabi tutulan 11 sayılı parselin
maliki olmadığı, idari yaptırım miktarının gerçek duruma uygun tespit
edilmediği ve miktarının fahiş olduğu gerekçeleriyle para cezasına itiraz
etmiştir. Başvurucu itirazını, sunduğu evrak ile yapılacak keşif ve bilirkişi
incelemesine dayandırmıştır.
12. İstanbul 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme), başvurucunun
itirazına karşı ilgili idarenin yazılı görüşünü almıştır. İdare, başvurucunun
idari para cezası uygulanan 11 parsel numaralı taşınmazdaki dükkânla
birleştirilen 12 parsel numaralı taşınmazın maliki olduğunu, ara duvarların
yıkılması suretiyle ortaya çıkan ve genişletilmiş olan dükkânın maliki olduğunu
ileri sürmüştür.
13. Mahkeme 24/9/2012 tarihli kararı ile başvurucunun itirazını
reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:
"… Olayda, uyuşmazlığın çözümü için Mahkememizin
03.08.2011 gün ve E:2011/1015 sayılı ara kararı ile mahallinde keşif ve
bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş ve 08.12.2011 tarihinde yapılan
keşif sonucu hazırlanan bilirkişi raporunda özetle; "yapı tatil tutanağı
ile ortaya konulan tespitlerin fiili duruma uygun olduğu, mevcut haliyle
yapının ruhsat projesine aykırı olduğu, davalı idarece ruhsata aykırı kısımlar
dikkate alınarak verilen imar para cezası miktarı belirlenirken, yapı sınıfının
doğru olarak tespit edildiği, cezayı artıran nedenlerin yerinde olduğu, ancak,
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca cezayı artıran nedenlerden
"çevre ve görüntü kirliliğine sebebiyet verme" durumunun, mevcut
olmadığı, zira ruhsata aykırılığın bina içerisinde olduğu ve binanın dışarıdan görülebilecek
unsurlarında herhangi bir değişiklik olmadığından, somut olayda bu yönden
cezayı artırma nedeninin gerçekleşmediği, dolayısıyla bu gerekçeyle cezanın %20
oranında artırılmasının yerinde olmadığı, ceza miktarı belirlenirken cezayı
artıran söz konusu madde(42. maddenin 13. bendi) gözardı
edildiğinde, hesaplanacak ceza miktarının 16.164,14-TL olması gerektiği
belirtilmiştir.
Bu durumda, yukarıda açıklaması yer alan
bilirkişi raporundaki tespitler, hüküm tesisi için yeterli olup, mevcut ruhsata
aykırılık nedeniyle, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca davacıya
verilecek imar para cezası miktarının 16.164,14-TL olarak belirlenmesi
gerektiğinden, dava konusu encümen kararının 950,83-TL’lik kısmının hukuka
aykırı, 16.164,14-TL’lik kısmının ise hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, imar para cezası miktarı
belirlenirken 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca aykırılıktan
etkilenen alan dikkate alındığından, davacının bu yönündeki itirazlarına itibar
edilmemiştir."
14. Başvurucu, itirazın karara bağlanabilmesi için imara aykırı
yapıyı yapan kişinin belirlenmesi gerekirken sadece davalı Belediye tarafından
sunulan evraka bakılarak dosya üzerinden karar verilmesinin hukuka aykırı
olduğu, söz konusu taşınmazın maliki olmadığı ve yaklaşık yedi yıl önce
gerçekleştirilen değişiklikten kendisinin sorumlu tutulamayacağı gerekçeleriyle
karara itiraz etmiştir.
15. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 22/5/2013 tarihli kararı ile
ilk derece mahkemesinin kararında 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nda sayılan bozma nedenlerinin bulunmadığını, itiraz
dilekçesinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın bozulmasını sağlayacak
nitelikte görülmediğini belirterek itirazı reddetmiştir.
16. Başvurucunun karar düzeltme talebi de 2577 sayılı Kanun’un
54. maddesinde yazılı sebeplerden hiçbirine uymadığı ve yerinde bulunmadığı
gerekçesiyle aynı Mahkemece reddedilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucuya 29/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
19. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak
başlanan yapılar” kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan
yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve
eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (...) (3)
tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine,
belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı
mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.”
20. 3194 sayılı Kanun’un “İdari
müeyyideler” kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına
aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş
günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir
sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler
uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine,
yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen
ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine,
durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal
emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde
hesaplanan idari para cezaları uygulanır:
…”
B. Yargı Kararları
21. Danıştay Birinci Dairesinin 22/6/2011 tarihli ve E.2011/552,
K.2011/962 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden; … taşınmazlara
ilişkin olarak yapı ruhsatı, temel üstü vizesi ve yapı yeri krokisi
düzenlenmesine ilişkin işlemlerin 3194 sayılı İmar Kanunu ile … Belediyesi İmar
Yönetmeliği’ne aykırı olduğu ancak bu konuyla ilgili eylemlerin mülga 765
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102 nci maddesine göre
zamanaşımına uğradığı belirtilerek ilgililer hakkında soruşturma izni
verilmemesine karar verilmiş ise de, ilgililer tarafından gerçekleştirilen imar
mevzuatına aykırı eylemlerin temadi ettiği hususunun göz ardı edildiği, ayrıca
ön incelemeye konu eylemlerle kişiler arasındaki illiyet bağının irdelenmediği,
ilgililerin hangi işlemleri tesis ettikleri ya da hangi eylemler nedeniyle
sorumlu tutulduklarının ayrıştırılmadığı, … anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, … kısmen soruşturma izni
verilmemesine ilişkin kararının kaldırılmasına, … oybirliğiyle karar verildi.”
22. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 29/5/2007 tarihli ve E.2006/228,
K.2007/5060 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
“5237 Sayılı TCY.nın
184. maddesinin 12.10.2004 tarihinde yürürlüğe girmiş olması ve sanık
tarafından ruhsatsız olarak yapılan inşaatın mühürlenerek durdurulduğuna
ilişkin 11.11.2004 tarihinde belediye görevlilerince tutanak düzenlendiğinin
anlaşılması karşısında, hukuki kesinti gerçekleşinceye kadar eylemin temadi
edeceği ve yargılama sırasında yapılan keşifte dış sıva boya yapılıp
pencerelerin takıldığı, dolayısıyla inşaata devam edilmekte olduğu belirlenmiş
olmakla binanın anılan maddenin 6. fıkrası uyarınca yürürlük tarihinden önce
tamamlanmış yapı niteliğinde olmadığı gözetilerek, tutanak düzenleyicilerin
yöntemince dinlenmesi ve tutanak tarihinde inşaatın faal halde bulunup
bulunmadığına dair görgüleri etraflıca sorulup tespit edilerek sonucuna göre
karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmayla ve oluşa uygun düşmeyen
bilirkişi raporu doğrultusunda suçun, maddenin yürürlük tarihinden önce
işlendiğinden sözedilerek beraat kararı verilmesi,
Yasaya aykırı … görüldüğünden HÜKMÜN
BOZULMASINA, … oybirliğiyle karar verildi.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Suç ve Cezaların
Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, ruhsata aykırı yapının ortaya çıkış tarihinde
yürürlükte olmayan mevzuata göre idari para cezası uygulanmasının suç ve
cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olduğunu ve Anayasa'nın 38. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
25. Bakanlık görüşünde, suç ve cezaların kanuniliği ilkesine
aykırılık iddiası yönünden açıklama yapılmamıştır.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın “Suç ve
cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği
zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
27. Suç ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu
unsurlarından olup Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer
aldığı kabul edilmektedir. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve
özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve
cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup bu kapsamda
kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı
keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak
suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması
sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).
28. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme
yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi,
kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu
doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu
ilkeye saygılı olarak hareket etmeleri; yasama organının suç ve cezalara
ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarınıbelirgin bir
şekilde çizmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye
dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza
hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve
cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33).
29. Ceza yaptırımına ilişkin düzenlemelerin öngörülebilirliği ve
erişilebilirliği noktasındaki öncelikli ölçüt, mahkemelerin yorumunu ve hangi
eylemlerin ne tür bir cezayla karşılık bulduğunu, gerektiğinde hukuki bir
yardımla kişilerin bilebilmelerini sağlamasıdır. Bu bağlamda tüm ayrıntıların
düzenleme içinde yer alması şart olmayıp bazı muhtemel belirsizliklerin
yargısal yorumla zamanla açıklanıp aydınlatılması imkân dâhilindedir. Bu
noktada önemli olan yorumla ulaşılan sonucun, eylemin özü açısından tutarlı ve
makul şekilde kabul edilebilir olmasıdır (Efendi
Yaldız, B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 34).
30. Bu bağlamda öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması her zaman
tercih edilmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen
aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan
değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği-
yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık
formüllerdir (Murat Daş,
B. No: 2013/3063, 26/6/2014, § 41).
31. Somut olayda başvurucu hakkında 2004 yılında tamamlanan bina
ile ilgili olarak 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesi uygulanmak suretiyle aynı
Kanun’un 32. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle idari para cezası
verilmiştir. İdari yaptırıma konu eylemi tanımlayan 3194 sayılı Kanun’un 32.
maddesinde herhangi bir değişiklik olmasa da yaptırım düzenlemesini içeren aynı
Kanun’un 42. maddesi, Anayasa Mahkemesinin 17/4/2008 tarihli kararı ile iptal
edildiğinden 9/12/2009 tarihli ve 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yeniden
düzenlenmiştir. Yeni düzenleme, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe
girdiği 5/3/2009 tarihinden yaklaşık dokuz ay sonra gerçekleştirilmiştir.
32. Diğer taraftan başvurucu hakkında düzenlenen yapı tatil
belgesi 14/2/2012 tarihli olup yasal değişiklikten sonraya rastlamaktadır. İlk
derece mahkemeleri, idari para cezasına konu imara aykırı yapı 2004 yılında
tamamlansa da imara aykırılığın devam ettiği değerlendirmesine dayalı olarak
itirazı sonuçlandırmıştır.
33. Bu durumda somut olay bakımından idari yaptırıma konu imara
aykırılığın devamlı olup olmadığı ve bu süreçte yasal değişikliklerin yaptırım
konusu olaya uygulanması hususlarının mahkemelerce yorumlanması söz konusudur.
İlk derece mahkemesinin şikâyete konu ilamının, anılan yasa hükümlerinin nasıl
yorumlandığı hakkında başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak
anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içerdiği değerlendirilmektedir.
34. Bu bağlamda başvurucu hakkında düzenlenen idari para
cezasının dayanağı eylemin niteliği belirlenmek suretiyle 3194 sayılı Kanun’un
32. ve 42. maddelerinin uygulandığı, başvurucunun itirazlarını yargı
makamlarına ulaştırdığı ve itirazların yasal düzenlemenin yorumundan
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; hakkında düzenlenen 14/2/2011 tarihli yapı tatil
tutanağında yapı maliki olarak gösterildiğini, kendisinin 11 parsel numaralı
taşınmazın maliki olmamasına rağmen yapı sahibi araştırılmadan idarenin tespiti
esas alınarak karar verildiğini, bu yöndeki itirazlarının araştırılmadığını, bu
nedenlerle cezaların şahsiliği ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
37. Bakanlık, benzer konularla ilgili olarak Anayasa
Mahkemesinin Düzgit Yalova Gemi İnşa Sanayi A.Ş. (B. No:
2013/8756, 15/4/2015) başvurusuna ilişkin kararına atıfla o dosyada bildirilen görüşleri
tekrar ettiğini ve yeniden görüş bildirmeye gerek görülmediğini bildirmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun cezaların şahsiliği ilkesi
kapsamındaki iddiaları, yargılama sırasındaki taleplerinin karşılanmaması ve
yeterli araştırma yapılmaması ile ilgili olduğundan başvurunun adil yargılanma
hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri
ışığında taraflara, iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında taraflara uygun
imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya
hakkaniyetsizlik iddiaları yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
41. Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir davada bilirkişi
raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir.
Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi
hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir
biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre
tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde
inceleme görevi vardır (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016 § 36).
42. Aynı biçimde tanıkların dinlenmek üzere çağrılmasının veya
birtakım belgelerin istenmesinin uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kural
olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Mahkemeler, somut
davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği
delillerin toplanması talebini reddedebilir. Dolayısıyla bir sanığın bazı
tanıkları dinletemediğinden veya birtakım belgelerin dosya içerisine
getirtilmesi talebini kabul ettiremediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp
ayrıca bu delillerin ne ölçüde önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için
niçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme ve diğer taleplerini
desteklemelidir (Atila Oğuz Boyalı,
B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 54; Ahmet
Gökhan Rahtuvan, B. No: 2014/4991,
20/6/2014, §§ 67, 68).
43. Sonuç olarak herhangi bir yargılamada geçerli olan delil
sunma ve inceleme yöntemlerinin uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu
yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel
anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için taraflara tanık
delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun
imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya
hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi
gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,
§ 27).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
44. Başvurucu, idari para cezasına ve ilk derece mahkemesinin
kararına karşı yaptığı itirazlarda, ruhsata aykırı yapının idari para cezası
uygulanmasından yaklaşık yedi yıl önce yapıldığını ve taşınmazın maliki
olmadığını ısrarlı biçimde ileri sürmüş ve tapu kaydı ibraz etmiştir.
Belediyenin ise başvurucunun yapı maliki olduğunu belirttiği anlaşılmaktadır.
Başvurucu, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için ruhsata aykırı yapı
sahibinin olay tarihi itibarıyla tespit edilmesini talep etmiştir.
45. Mahkeme, ruhsata aykırı yapıdaki değişikliklere ve uygulanan
idari para cezasının hesaplanma biçimine vurgu yaparak olay yerindeki
tespitlerle örtüşmeyen ceza miktarının kısmen iptaline karar vermiştir. Fakat
mahkeme, yargılamaya konu işlem tarihinden yaklaşık yedi yıl önce gerçekleştiği
tespit edilen imara aykırılığa bağlı olarak idari para cezasına konu yapının
sahibini ve imara aykırı yapıyı yapan kişiyi belirleme noktasında başvurucu
taleplerini karşılamamıştır. Başvurucunun dosyaya sunduğu tapu kaydı ve bitişik
taşınmazla ilgili uygulanan yaptırım tutanağı ile ortaya çıkan çelişki
giderilmemiştir. İlk derece mahkemesi kararını inceleyen kanun yolu mercii ise
imara aykırı yapının ortaya çıkış tarihi ile yasal mevzuatın yürürlük tarihi
arasındaki hukuki sorunu karşı oy olarak tartışmış ve diğer hususlarda ilk
karardaki tespitleri benimseyerek onama kararı vermiştir.
46. Başvurucunun, idari para cezasının uygulandığı yapı
sahibinin tespiti, tapu kaydı ile yapı tatil tutanağındaki çelişkinin
giderilmesi ve bitişik taşınmazla ilgili idari para cezası uygulanmış olması
gerektiği yönündeki itirazlarının, karar sonucunu etkileyecek ve başvurucu
aleyhine dezavantajlı bir durum meydana getirecek nitelikte olduğu, bu durumun
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal
edilmesi sonucunu doğuracağı sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye
alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucu yeniden yargılama yapılması ve 30.000 TL manevi
tazminat taleplerinde bulunmuştur.
50. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul
2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik başvuru
açısından ihlal tespitinin yeterli tatmin sağladığı değerlendirildiğinden adil
yargılanma hakkına yapılan müdahale nedeniyle tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.