TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
OSMAN SOFU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/208)
Karar Tarihi: 8/11/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Abuzer YAZICIOĞLU
Başvurucu
Osman SOFU
Vekili
Av. Celal ÜLGEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; uygulanan idari para cezasına yapılan itirazın, cezanın yasal şartları araştırılmadan, imara aykırılığı gerçekleştiren faili tespite yönelik yeterli araştırma yapılmadan, talep ve itirazlar dikkate alınmadan reddine karar verilmesi nedenleriyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2013 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1955 doğumlu olan ve İstanbul’da yaşayan başvurucu, Sosyal Sigortalar Kurumundan emeklidir. Başvurucu, idari para cezasına konu taşınmazın bitişiğindeki 12 parsel numaralı taşınmazın maliki olduğunu belirtmektedir.
9. Maltepe Belediye Başkanlığınca (Belediye), 11 parsel numaralı taşınmaz üzerinde bulunan yapının bitişiğindeki 12 parsel numaralı bina ile aralarındaki duvarın yıkılması suretiyle birleştirilmesi işleminin imara aykırılığı nedeniyle yapı sahibi olarak başvurucu hakkında 14/2/2011 tarihli yapı durdurma tutanağı düzenlenmiştir.
10. Belediyenin 1/3/2011 tarihli ve 272 sayılı kararıyla, söz konusu imara aykırı yapı nedeniyle 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesine göre başvurucuya 17.114,97 TL idari para cezası uygulanmıştır.
11. Başvurucu; idari yaptırıma tabi tutulan 11 sayılı parselin maliki olmadığı, idari yaptırım miktarının gerçek duruma uygun tespit edilmediği ve miktarının fahiş olduğu gerekçeleriyle para cezasına itiraz etmiştir. Başvurucu itirazını, sunduğu evrak ile yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesine dayandırmıştır.
12. İstanbul 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme), başvurucunun itirazına karşı ilgili idarenin yazılı görüşünü almıştır. İdare, başvurucunun idari para cezası uygulanan 11 parsel numaralı taşınmazdaki dükkânla birleştirilen 12 parsel numaralı taşınmazın maliki olduğunu, ara duvarların yıkılması suretiyle ortaya çıkan ve genişletilmiş olan dükkânın maliki olduğunu ileri sürmüştür.
13. Mahkeme 24/9/2012 tarihli kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:
"… Olayda, uyuşmazlığın çözümü için Mahkememizin 03.08.2011 gün ve E:2011/1015 sayılı ara kararı ile mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş ve 08.12.2011 tarihinde yapılan keşif sonucu hazırlanan bilirkişi raporunda özetle; "yapı tatil tutanağı ile ortaya konulan tespitlerin fiili duruma uygun olduğu, mevcut haliyle yapının ruhsat projesine aykırı olduğu, davalı idarece ruhsata aykırı kısımlar dikkate alınarak verilen imar para cezası miktarı belirlenirken, yapı sınıfının doğru olarak tespit edildiği, cezayı artıran nedenlerin yerinde olduğu, ancak, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca cezayı artıran nedenlerden "çevre ve görüntü kirliliğine sebebiyet verme" durumunun, mevcut olmadığı, zira ruhsata aykırılığın bina içerisinde olduğu ve binanın dışarıdan görülebilecek unsurlarında herhangi bir değişiklik olmadığından, somut olayda bu yönden cezayı artırma nedeninin gerçekleşmediği, dolayısıyla bu gerekçeyle cezanın %20 oranında artırılmasının yerinde olmadığı, ceza miktarı belirlenirken cezayı artıran söz konusu madde(42. maddenin 13. bendi) gözardı edildiğinde, hesaplanacak ceza miktarının 16.164,14-TL olması gerektiği belirtilmiştir.
Bu durumda, yukarıda açıklaması yer alan bilirkişi raporundaki tespitler, hüküm tesisi için yeterli olup, mevcut ruhsata aykırılık nedeniyle, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca davacıya verilecek imar para cezası miktarının 16.164,14-TL olarak belirlenmesi gerektiğinden, dava konusu encümen kararının 950,83-TL’lik kısmının hukuka aykırı, 16.164,14-TL’lik kısmının ise hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, imar para cezası miktarı belirlenirken 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca aykırılıktan etkilenen alan dikkate alındığından, davacının bu yönündeki itirazlarına itibar edilmemiştir."
14. Başvurucu, itirazın karara bağlanabilmesi için imara aykırı yapıyı yapan kişinin belirlenmesi gerekirken sadece davalı Belediye tarafından sunulan evraka bakılarak dosya üzerinden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, söz konusu taşınmazın maliki olmadığı ve yaklaşık yedi yıl önce gerçekleştirilen değişiklikten kendisinin sorumlu tutulamayacağı gerekçeleriyle karara itiraz etmiştir.
15. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 22/5/2013 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesinin kararında 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda sayılan bozma nedenlerinin bulunmadığını, itiraz dilekçesinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmediğini belirterek itirazı reddetmiştir.
16. Başvurucunun karar düzeltme talebi de 2577 sayılı Kanun’un 54. maddesinde yazılı sebeplerden hiçbirine uymadığı ve yerinde bulunmadığı gerekçesiyle aynı Mahkemece reddedilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucuya 29/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
19. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar” kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (...) (3) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.”
20. 3194 sayılı Kanun’un “İdari müeyyideler” kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır:
…”
B. Yargı Kararları
21. Danıştay Birinci Dairesinin 22/6/2011 tarihli ve E.2011/552, K.2011/962 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden; … taşınmazlara ilişkin olarak yapı ruhsatı, temel üstü vizesi ve yapı yeri krokisi düzenlenmesine ilişkin işlemlerin 3194 sayılı İmar Kanunu ile … Belediyesi İmar Yönetmeliği’ne aykırı olduğu ancak bu konuyla ilgili eylemlerin mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102 nci maddesine göre zamanaşımına uğradığı belirtilerek ilgililer hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiş ise de, ilgililer tarafından gerçekleştirilen imar mevzuatına aykırı eylemlerin temadi ettiği hususunun göz ardı edildiği, ayrıca ön incelemeye konu eylemlerle kişiler arasındaki illiyet bağının irdelenmediği, ilgililerin hangi işlemleri tesis ettikleri ya da hangi eylemler nedeniyle sorumlu tutulduklarının ayrıştırılmadığı, … anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, … kısmen soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararının kaldırılmasına, … oybirliğiyle karar verildi.”
22. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 29/5/2007 tarihli ve E.2006/228, K.2007/5060 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
“5237 Sayılı TCY.nın 184. maddesinin 12.10.2004 tarihinde yürürlüğe girmiş olması ve sanık tarafından ruhsatsız olarak yapılan inşaatın mühürlenerek durdurulduğuna ilişkin 11.11.2004 tarihinde belediye görevlilerince tutanak düzenlendiğinin anlaşılması karşısında, hukuki kesinti gerçekleşinceye kadar eylemin temadi edeceği ve yargılama sırasında yapılan keşifte dış sıva boya yapılıp pencerelerin takıldığı, dolayısıyla inşaata devam edilmekte olduğu belirlenmiş olmakla binanın anılan maddenin 6. fıkrası uyarınca yürürlük tarihinden önce tamamlanmış yapı niteliğinde olmadığı gözetilerek, tutanak düzenleyicilerin yöntemince dinlenmesi ve tutanak tarihinde inşaatın faal halde bulunup bulunmadığına dair görgüleri etraflıca sorulup tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmayla ve oluşa uygun düşmeyen bilirkişi raporu doğrultusunda suçun, maddenin yürürlük tarihinden önce işlendiğinden sözedilerek beraat kararı verilmesi,
Yasaya aykırı … görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, … oybirliğiyle karar verildi.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, ruhsata aykırı yapının ortaya çıkış tarihinde yürürlükte olmayan mevzuata göre idari para cezası uygulanmasının suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olduğunu ve Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
25. Bakanlık görüşünde, suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık iddiası yönünden açıklama yapılmamıştır.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
27. Suç ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarından olup Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı kabul edilmektedir. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).
28. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı olarak hareket etmeleri; yasama organının suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarınıbelirgin bir şekilde çizmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33).
29. Ceza yaptırımına ilişkin düzenlemelerin öngörülebilirliği ve erişilebilirliği noktasındaki öncelikli ölçüt, mahkemelerin yorumunu ve hangi eylemlerin ne tür bir cezayla karşılık bulduğunu, gerektiğinde hukuki bir yardımla kişilerin bilebilmelerini sağlamasıdır. Bu bağlamda tüm ayrıntıların düzenleme içinde yer alması şart olmayıp bazı muhtemel belirsizliklerin yargısal yorumla zamanla açıklanıp aydınlatılması imkân dâhilindedir. Bu noktada önemli olan yorumla ulaşılan sonucun, eylemin özü açısından tutarlı ve makul şekilde kabul edilebilir olmasıdır (Efendi Yaldız, B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 34).
30. Bu bağlamda öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması her zaman tercih edilmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun -işin doğası gereği- yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Murat Daş, B. No: 2013/3063, 26/6/2014, § 41).
31. Somut olayda başvurucu hakkında 2004 yılında tamamlanan bina ile ilgili olarak 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesi uygulanmak suretiyle aynı Kanun’un 32. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle idari para cezası verilmiştir. İdari yaptırıma konu eylemi tanımlayan 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesinde herhangi bir değişiklik olmasa da yaptırım düzenlemesini içeren aynı Kanun’un 42. maddesi, Anayasa Mahkemesinin 17/4/2008 tarihli kararı ile iptal edildiğinden 9/12/2009 tarihli ve 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yeniden düzenlenmiştir. Yeni düzenleme, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girdiği 5/3/2009 tarihinden yaklaşık dokuz ay sonra gerçekleştirilmiştir.
32. Diğer taraftan başvurucu hakkında düzenlenen yapı tatil belgesi 14/2/2012 tarihli olup yasal değişiklikten sonraya rastlamaktadır. İlk derece mahkemeleri, idari para cezasına konu imara aykırı yapı 2004 yılında tamamlansa da imara aykırılığın devam ettiği değerlendirmesine dayalı olarak itirazı sonuçlandırmıştır.
33. Bu durumda somut olay bakımından idari yaptırıma konu imara aykırılığın devamlı olup olmadığı ve bu süreçte yasal değişikliklerin yaptırım konusu olaya uygulanması hususlarının mahkemelerce yorumlanması söz konusudur. İlk derece mahkemesinin şikâyete konu ilamının, anılan yasa hükümlerinin nasıl yorumlandığı hakkında başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içerdiği değerlendirilmektedir.
34. Bu bağlamda başvurucu hakkında düzenlenen idari para cezasının dayanağı eylemin niteliği belirlenmek suretiyle 3194 sayılı Kanun’un 32. ve 42. maddelerinin uygulandığı, başvurucunun itirazlarını yargı makamlarına ulaştırdığı ve itirazların yasal düzenlemenin yorumundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu; hakkında düzenlenen 14/2/2011 tarihli yapı tatil tutanağında yapı maliki olarak gösterildiğini, kendisinin 11 parsel numaralı taşınmazın maliki olmamasına rağmen yapı sahibi araştırılmadan idarenin tespiti esas alınarak karar verildiğini, bu yöndeki itirazlarının araştırılmadığını, bu nedenlerle cezaların şahsiliği ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
37. Bakanlık, benzer konularla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin Düzgit Yalova Gemi İnşa Sanayi A.Ş. (B. No: 2013/8756, 15/4/2015) başvurusuna ilişkin kararına atıfla o dosyada bildirilen görüşleri tekrar ettiğini ve yeniden görüş bildirmeye gerek görülmediğini bildirmiştir.
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun cezaların şahsiliği ilkesi kapsamındaki iddiaları, yargılama sırasındaki taleplerinin karşılanmaması ve yeterli araştırma yapılmaması ile ilgili olduğundan başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında taraflara, iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında taraflara uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
41. Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır (Mehmet Çelikkıran, B. No: 2013/9648, 20/1/2016 § 36).
42. Aynı biçimde tanıkların dinlenmek üzere çağrılmasının veya birtakım belgelerin istenmesinin uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Mahkemeler, somut davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği delillerin toplanması talebini reddedebilir. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden veya birtakım belgelerin dosya içerisine getirtilmesi talebini kabul ettiremediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu delillerin ne ölçüde önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için niçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme ve diğer taleplerini desteklemelidir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 54; Ahmet Gökhan Rahtuvan, B. No: 2014/4991, 20/6/2014, §§ 67, 68).
43. Sonuç olarak herhangi bir yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 27).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Başvurucu, idari para cezasına ve ilk derece mahkemesinin kararına karşı yaptığı itirazlarda, ruhsata aykırı yapının idari para cezası uygulanmasından yaklaşık yedi yıl önce yapıldığını ve taşınmazın maliki olmadığını ısrarlı biçimde ileri sürmüş ve tapu kaydı ibraz etmiştir. Belediyenin ise başvurucunun yapı maliki olduğunu belirttiği anlaşılmaktadır. Başvurucu, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için ruhsata aykırı yapı sahibinin olay tarihi itibarıyla tespit edilmesini talep etmiştir.
45. Mahkeme, ruhsata aykırı yapıdaki değişikliklere ve uygulanan idari para cezasının hesaplanma biçimine vurgu yaparak olay yerindeki tespitlerle örtüşmeyen ceza miktarının kısmen iptaline karar vermiştir. Fakat mahkeme, yargılamaya konu işlem tarihinden yaklaşık yedi yıl önce gerçekleştiği tespit edilen imara aykırılığa bağlı olarak idari para cezasına konu yapının sahibini ve imara aykırı yapıyı yapan kişiyi belirleme noktasında başvurucu taleplerini karşılamamıştır. Başvurucunun dosyaya sunduğu tapu kaydı ve bitişik taşınmazla ilgili uygulanan yaptırım tutanağı ile ortaya çıkan çelişki giderilmemiştir. İlk derece mahkemesi kararını inceleyen kanun yolu mercii ise imara aykırı yapının ortaya çıkış tarihi ile yasal mevzuatın yürürlük tarihi arasındaki hukuki sorunu karşı oy olarak tartışmış ve diğer hususlarda ilk karardaki tespitleri benimseyerek onama kararı vermiştir.
46. Başvurucunun, idari para cezasının uygulandığı yapı sahibinin tespiti, tapu kaydı ile yapı tatil tutanağındaki çelişkinin giderilmesi ve bitişik taşınmazla ilgili idari para cezası uygulanmış olması gerektiği yönündeki itirazlarının, karar sonucunu etkileyecek ve başvurucu aleyhine dezavantajlı bir durum meydana getirecek nitelikte olduğu, bu durumun hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğuracağı sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucu yeniden yargılama yapılması ve 30.000 TL manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
50. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik başvuru açısından ihlal tespitinin yeterli tatmin sağladığı değerlendirildiğinden adil yargılanma hakkına yapılan müdahale nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.