TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NEVZAT TURGUT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2189)
Karar Tarihi: 30/6/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Nevzat TURGUT
Vekili
Av. Mustafa ERASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2014 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 11/7/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) 2008/2400 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 13/10/2008 tarihli ve 2008/98 Sorgu sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/10/2008 tarihli ve E.2008/1303 sayılı iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, kamu malına zarar verme, toplantı ve yürüyüşlere silah veya benzeri aletlerle katılma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
9. Dava, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) E.2008/253 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak görülmüştür. Mahkemenin 13/4/2010 tarihli ve E.2008/253, K.2010/58 sayılı kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis, patlayıcı madde bulundurma ve nakletme suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 820 TL adli para, mala zarar verme suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
10. Başvurucu anılan kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/5/2012 tarihli ve E.2012/2157, K.2012/6593 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında patlayıcı madde muhafaza etme suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına, silahlı terör örgütüne üye olma ve mala zarar verme suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin ise "iddianamenin kapsamı, suç tarihi, oluş şekli ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 302/1. maddesinin düzenleniş biçimi nazara alındığında, içerisinde şoför bulunan belediye otobüsüne molotof kokteyli atarak yanmasına sebebiyet veren sanığın, öldürmeye teşebbüs şeklinde sübuta eren, silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vehamet arz eden eylemi nedeniyle, hakkında TCK'nın 302/1-2, 82, 35. maddeleri uyarınca da dava açılması temin edildikten sonra her iki dava birleştirilip deliller bir bütün olarak değerlendirilerek ve geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması" gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
11. Bozma kararı verilen suçlar yönünden yargılamaya İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/120 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.
12. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK mülga 10. madde ile görevli) 26/03/2013 tarihli ve E.2013/132 sayılı iddianamesi ile başvurucunun ilk iddianamede açıklanan olaya ilişkin eyleminin, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarını da oluşturduğundan bahisle anılan suçlardan cezalandırılması istemiyle İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesine (TMK mülga 10. madde ile görevli) kamu davası açılmıştır. Anılan Mahkemenin 17/4/2013 tarihli ve E.2013/80, K.2013/31 sayılı kararı ile davanın İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/120 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
13. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/1/2014 tarihli ve E.2012/120, K.2014/7 sayılı kararı ile başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan müebbet hapis, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme hükümle birlikte "verilen ceza miktarı ve tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak" başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
14. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet kararını 21/1/2014 tarihinde temyiz etmiştir.
15. Başvurucu 13/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 18/6/2014 tarihli ve E.2014/4043, K.2014/7352 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün ise "TCK'nın 302/1. maddesinde düzenlenen devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun; faili, mağduru, izlediği süreci, ihlal ettiği hukuki yararı aynı olan ve daha hafif neticesi kendi neticesiyle birlikte aynı kasta bağlı harekete tek bir nedensellik bağı ile bağlı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından geçitli bir suç olduğu gözetildiğinde; TCK'nın 302/1. maddesine aykırılık suçunu işlediği dosya kapsamına uygun şekilde kabul edilen sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 13.04.2010 tarihli hüküm ile TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı ve söz konusu hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda sanığın vahamet arz eden eyleminin TCK'nın 302/1. maddesi kapsamında kaldığı belirtilerek bozulduğu, kazanılmış hak ilkesi gereğince sanık hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan hükmolunan müebbet hapis cezasının, CMUK'nın 326/son maddesi uyarınca TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca önceden hükmolunmuş olan 6 yıl 3 ay hapis cezasına indirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" gerekçesiyle tayin olunan müebbet hapis cezasının 6 yıl 3 ay hapis cezasına indirilmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Nitelikli hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Kasten öldürme suçunun;
...
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
18. 5237 sayılı Kanun'un "Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi" kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır."
19. 5237 sayılı Kanun'un "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" kenar başlıklı 302. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu yargılama boyunca aynı matbu gerekçelerin tekrarlanması suretiyle tutukluluğun yaklaşık 5 yıl 5 aydır devam ettiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hakkındaki yargılamanın özel bir karmaşıklığa sahip olmamasına rağmen uzun süre boyunca sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesi ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, yargılama boyunca matbu gerekçelerle tutukluğun devamına karar verildiğini, tutukluluk hâlinin yaklaşık 5 yıl 5 aydır devam ettiğini ileri sürmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
25. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
26. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada İlk Derece Mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
27. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
28. Somut olayda başvurucu 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılandığı davada İlk Derece Mahkemesinin 13/4/2010 tarihli kararı ile başvurucunun patlayıcı madde bulundurma ve nakletme suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 820 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve anılan suçtan verilen mahkûmiyet hükmü Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/5/2012 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 15/10/2012 tarihli ve 2012/7-5096 İlamat sayılı müddetnameye göre başvurucunun anılan mahkûmiyet kararının infazı kapsamında koşullu salıverilme tarihi 22/11/2015, hak ederek tahliye tarihi ise 6/12/2016’dır.
29. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2010 tarihli kararı ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve mala zarar verme suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri temyiz incelemesi sonunda bozulmuş ise de İlk Derece Mahkemesince 21/1/2014 tarihinde başvurucunun yeniden mahkûmiyetine karar verilmesi ve bu kararın da temyiz mercii tarafından 18/6/2014 tarihli ilamla onanarak kesinleşmesi karşısında, anılan suçlar yönünden verilen bozma kararının, başvurucunun tutulmasının niteliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
30. Bu belirlemelere göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin ilk mahkûmiyet kararının verildiği 13/4/2010 tarihinde sona ermiştir.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir. Bu sebeple başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın özel bir karmaşıklığa sahip olmamasına rağmen uzun süre boyunca sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
34. Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
35. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
36. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun gözaltına alındığı) 9/10/2008 tarihi ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 18/6/2014 tarihi arasında geçen süre yaklaşık 5 yıl 8 aydır.
37. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
38. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 52, 53).
39. Somut olayda başvurucu 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/10/2008 tarihli iddianamesiyle açılan davada yargılamayı yürüten İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 13/4/2010 tarihli kararı ile başvurucunun işlediği sabit kabul edilen "... PKK-KONGRA/GEL terör örgütünün içerisinde yer alıp terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu, olay günü ... izinsiz toplantı yürüyüşüne katılarak molotof kokteyli atılması ve terör örgütü lehine slogan atma eylemlerine katılıp molotof kokteyli atmak suretiyle İETT otobüsüne zarar verdiği, üzerinde yapılan aramalarda örgütsel yapılanmaya ilişkin doküman ve belgelerin bulunduğu ..." eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve nakletme, mala zarar verme suçlarını oluşturduğu sonucuna vararak toplamda 12 yıl 11 ay hapis ve 820 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
40. Anılan kararın temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/5/2012 tarihli ilamı ile başvurucu hakkında patlayıcı madde muhafaza etme suçundan verilen 4 yıl 2 ay hapis ve 820 TL adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmü onanırken diğer suçlardan verilen mahkûmiyet hükümleri iddianamede belirtilen eyleme ilişkin bir kısım suçlardan dava açılmasının temin edilmesi ve sonra her iki davanın birleştirilip delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamına konu suçlara İlişkin İlk Derece Mahkemesindeki yargılama devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/3/2013 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarını (da) işlediği iddiasıyla İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesine açılan dava, bu yargılama dosyası ile birleştirilmiştir.
41. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 21/1/2014 tarihli kararı ile birleşen davadaki eylemleri de değerlendirerek başvurucunundevletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkemenin anılan suçlardan mahkûmiyet hükmü tesis ederken başvurucunun terör örgütü üyesi olma eyleminin devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu içerisinde erimesi nedeniyle bu suçtan ayrıca cezalandırılamayacağı, kamu malına zarar verme eylemi yönünden ise suça konu eylemin daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürmeye teşebbüs suçunu da oluşturması nedeniyle fikri içtima gereği ayrı bir hüküm tesis edilmediği, somut olayda daha önce açılmayan ve yargılama konusu olmayıp hüküm kurulmayan bir davadan dolayı ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkın söz konusu olmayacağı şeklinde değerlendirmelerde bulunduğu görülmektedir.
42. Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 18/6/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay ilamında kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden başvurucunun 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İlk Derece Mahkemesinin kabul ve uygulaması yerinde bulunmuş, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu yönünden ise ceza süresi bakımından kazanılmış hak bulunduğu belirtilerek müebbet hapis cezası 6 yıl 3 ay hapse indirilmiştir.
43. Davada sanık olarak yalnızca başvurucunun bulunması ve davanın tek bir olaya ilişkin olması, başvuruya konu yargılamanın karmaşık bir nitelikte olmadığını ortaya koymaktadır. Yargılama sürecindeki gecikmenin genel olarak soruşturma mercilerinin ve derece mahkemelerinin olayın hukuki nitelendirmesi bakımından farklı değerlendirmelerde bulunmaları dolayısıyla yaşandığı, bu kapsamda başvurucu hakkında açılan ve asıl dava dosyası ile birleştirilen ikinci davanın da aynı maddi olaya ilişkin olduğu görülmektedir. Karmaşık nitelikte bulunmayan davada yargılamadaki 2 yıl 6 aylık sürenin de temyiz incelemesinde geçtiği dikkate alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında 5 yıl 8 ay devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
46. Başvurucu 40.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
47. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.