TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEVZAT TURGUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2189)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Nevzat
TURGUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
ERASLAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2014 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 11/7/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK mülga
250. madde ile görevli) 2008/2400 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen
soruşturma kapsamında 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 13/10/2008 tarihli ve
2008/98 Sorgu sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/10/2008 tarihli ve
E.2008/1303 sayılı iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma,
korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, tehlikeli
maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, kamu malına zarar
verme, toplantı ve yürüyüşlere silah veya benzeri aletlerle katılma suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine
kamu davası açılmıştır.
9. Dava, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli) E.2008/253 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak
görülmüştür. Mahkemenin 13/4/2010 tarihli ve E.2008/253, K.2010/58 sayılı
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay
hapis, patlayıcı madde bulundurma ve nakletme suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 820
TL adli para, mala zarar verme suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezaları ile
cezalandırılmasına ve tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
10. Başvurucu anılan kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 21/5/2012 tarihli ve E.2012/2157, K.2012/6593 sayılı ilamı ile
başvurucu hakkında patlayıcı madde muhafaza etme suçundan verilen mahkûmiyet
hükmünün onanmasına, silahlı terör örgütüne üye olma ve mala zarar verme
suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin ise "iddianamenin kapsamı, suç tarihi, oluş şekli ve suç tarihinde
yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 302/1. maddesinin düzenleniş biçimi
nazara alındığında, içerisinde şoför bulunan belediye otobüsüne molotof kokteyli atarak yanmasına sebebiyet veren sanığın,
öldürmeye teşebbüs şeklinde sübuta eren, silahlı terör örgütünün amaçladığı
suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vehamet arz
eden eylemi nedeniyle, hakkında TCK'nın 302/1-2, 82, 35. maddeleri uyarınca da
dava açılması temin edildikten sonra her iki dava birleştirilip deliller bir
bütün olarak değerlendirilerek ve geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri
içtima hükümleri de nazara alınıp sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve
tayini gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması" gerekçesiyle
bozulmasına karar verilmiştir.
11. Bozma kararı verilen suçlar yönünden yargılamaya İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/120 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.
12. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK mülga
10. madde ile görevli) 26/03/2013 tarihli ve E.2013/132 sayılı iddianamesi ile
başvurucunun ilk iddianamede açıklanan olaya ilişkin eyleminin, devletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarını da
oluşturduğundan bahisle anılan suçlardan cezalandırılması istemiyle İstanbul
22. Ağır Ceza Mahkemesine (TMK mülga 10. madde ile görevli) kamu davası
açılmıştır. Anılan Mahkemenin 17/4/2013 tarihli ve E.2013/80, K.2013/31 sayılı
kararı ile davanın İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/120 sayılı dosyası
ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
13. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/1/2014 tarihli ve
E.2012/120, K.2014/7 sayılı kararı ile başvurucunun devletin birliğini ve ülke
bütünlüğünü bozma suçundan müebbet hapis, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan 10
yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme hükümle
birlikte "verilen ceza miktarı ve
tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak" başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
14. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet kararını 21/1/2014
tarihinde temyiz etmiştir.
15. Başvurucu 13/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 18/6/2014 tarihli ve
E.2014/4043, K.2014/7352 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında kasten öldürmeye
teşebbüs suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına, devletin birliğini ve
ülke bütünlüğünü bozma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün ise "TCK'nın 302/1. maddesinde düzenlenen devletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun; faili, mağduru, izlediği süreci,
ihlal ettiği hukuki yararı aynı olan ve daha hafif neticesi kendi neticesiyle
birlikte aynı kasta bağlı harekete tek bir nedensellik bağı ile bağlı bulunan
silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından geçitli bir suç olduğu
gözetildiğinde; TCK'nın 302/1. maddesine aykırılık suçunu işlediği dosya
kapsamına uygun şekilde kabul edilen sanığın silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 13.04.2010 tarihli hüküm ile TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5.
maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı ve söz konusu
hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi
üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda sanığın vahamet arz eden
eyleminin TCK'nın 302/1. maddesi kapsamında kaldığı belirtilerek bozulduğu,
kazanılmış hak ilkesi gereğince sanık hakkında devletin birliğini ve ülke
bütünlüğünü bozma suçundan hükmolunan müebbet hapis cezasının, CMUK'nın 326/son maddesi uyarınca TCK'nın 314/2, 3713
sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca önceden hükmolunmuş olan 6 yıl 3 ay hapis
cezasına indirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" gerekçesiyle
tayin olunan müebbet hapis cezasının 6 yıl 3 ay hapis cezasına indirilmesi
suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Nitelikli hâller" kenar
başlıklı 82. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Kasten öldürme suçunun;
...
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya
bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,
...
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
18. 5237 sayılı Kanun'un "Tehlikeli
maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi"
kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Yetkili makamlardan gerekli izni
almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici,
sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi
imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden,
muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır."
19. 5237 sayılı Kanun'un "Devletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" kenar başlıklı 302.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Devlet topraklarının tamamını veya bir
kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin
bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği
altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik
bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından,
kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu
istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu yargılama boyunca aynı matbu gerekçelerin
tekrarlanması suretiyle tutukluluğun yaklaşık 5 yıl 5 aydır devam ettiğini belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hakkındaki yargılamanın özel bir
karmaşıklığa sahip olmamasına rağmen uzun süre boyunca sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tahliyesine karar verilmesi ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, yargılama boyunca matbu gerekçelerle tutukluğun
devamına karar verildiğini, tutukluluk hâlinin yaklaşık 5 yıl 5 aydır devam
ettiğini ileri sürmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
25. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
26. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada İlk
Derece Mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel
başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir.
Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının
kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve
Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33).
27. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
28. Somut olayda başvurucu 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış
ve 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılandığı davada İlk Derece
Mahkemesinin 13/4/2010 tarihli kararı ile başvurucunun patlayıcı madde
bulundurma ve nakletme suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 820 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiş ve anılan suçtan verilen mahkûmiyet hükmü
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/5/2012 tarihli ilamı ile onanarak
kesinleşmiştir. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen
15/10/2012 tarihli ve 2012/7-5096 İlamat sayılı müddetnameye göre başvurucunun anılan mahkûmiyet kararının
infazı kapsamında koşullu salıverilme tarihi 22/11/2015, hak ederek tahliye
tarihi ise 6/12/2016’dır.
29. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2010 tarihli kararı
ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve mala zarar verme
suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri temyiz incelemesi sonunda bozulmuş ise
de İlk Derece Mahkemesince 21/1/2014 tarihinde başvurucunun yeniden
mahkûmiyetine karar verilmesi ve bu kararın da temyiz mercii tarafından
18/6/2014 tarihli ilamla onanarak kesinleşmesi karşısında, anılan suçlar
yönünden verilen bozma kararının, başvurucunun tutulmasının niteliği üzerinde
bir etkisi bulunmamaktadır.
30. Bu belirlemelere göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı
olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin ilk mahkûmiyet
kararının verildiği 13/4/2010 tarihinde sona ermiştir.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bir suç isnadına bağlı
olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir. Bu sebeple
başvurunun bu kısmının zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın özel bir karmaşıklığa
sahip olmamasına rağmen uzun süre boyunca sonuçlandırılmadığını ileri
sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
34. Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların
da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır.
İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama
aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik
incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer
(B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 31).
35. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35).
36. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun gözaltına
alındığı) 9/10/2008 tarihi ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün
kesinleştiği 18/6/2014 tarihi arasında geçen süre yaklaşık 5 yıl 8 aydır.
37. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın
özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
38. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem
hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun
karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında
karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen
suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi
deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir.
Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu
açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği
yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını
kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve
yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014,
§§ 52, 53).
39. Somut olayda başvurucu 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış
ve 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 22/10/2008 tarihli iddianamesiyle açılan davada yargılamayı
yürüten İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 13/4/2010 tarihli kararı ile
başvurucunun işlediği sabit kabul edilen
"... PKK-KONGRA/GEL terör örgütünün içerisinde yer alıp terör örgütünün
amaç ve hedefleri doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu, olay günü ... izinsiz
toplantı yürüyüşüne katılarak molotof kokteyli
atılması ve terör örgütü lehine slogan atma eylemlerine katılıp molotof kokteyli atmak suretiyle İETT otobüsüne zarar
verdiği, üzerinde yapılan aramalarda örgütsel yapılanmaya ilişkin doküman ve
belgelerin bulunduğu ..." eylemlerinin silahlı terör örgütüne
üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve nakletme, mala zarar verme suçlarını
oluşturduğu sonucuna vararak toplamda 12 yıl 11 ay hapis ve 820 TL adli para
cezaları ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
40. Anılan kararın temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 21/5/2012 tarihli ilamı ile başvurucu hakkında patlayıcı madde
muhafaza etme suçundan verilen 4 yıl 2 ay hapis ve 820 TL adli para cezasına
ilişkin mahkûmiyet hükmü onanırken diğer suçlardan verilen mahkûmiyet hükümleri
iddianamede belirtilen eyleme ilişkin bir kısım suçlardan dava açılmasının
temin edilmesi ve sonra her iki davanın birleştirilip delillerin bir bütün
olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Yargıtay bozma
ilamına konu suçlara İlişkin İlk Derece Mahkemesindeki yargılama devam ederken
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/3/2013 tarihli iddianamesi ile başvurucu
hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve adam öldürmeye
teşebbüs suçlarını (da) işlediği iddiasıyla İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesine
açılan dava, bu yargılama dosyası ile birleştirilmiştir.
41. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 21/1/2014 tarihli kararı ile
birleşen davadaki eylemleri de değerlendirerek başvurucunundevletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından
mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkemenin anılan suçlardan mahkûmiyet hükmü
tesis ederken başvurucunun terör örgütü üyesi olma eyleminin devletin birliğini
ve ülke bütünlüğünü bozma suçu içerisinde erimesi nedeniyle bu suçtan ayrıca
cezalandırılamayacağı, kamu malına zarar verme eylemi yönünden ise suça konu
eylemin daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürmeye teşebbüs suçunu da
oluşturması nedeniyle fikri içtima gereği ayrı bir hüküm tesis edilmediği,
somut olayda daha önce açılmayan ve yargılama konusu olmayıp hüküm kurulmayan
bir davadan dolayı ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkın söz konusu
olmayacağı şeklinde değerlendirmelerde bulunduğu görülmektedir.
42. Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 18/6/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay
ilamında kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden başvurucunun 10 yıl hapis
cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İlk Derece Mahkemesinin kabul ve
uygulaması yerinde bulunmuş, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu
yönünden ise ceza süresi bakımından kazanılmış hak bulunduğu belirtilerek
müebbet hapis cezası 6 yıl 3 ay hapse indirilmiştir.
43. Davada sanık olarak yalnızca başvurucunun bulunması ve
davanın tek bir olaya ilişkin olması, başvuruya konu yargılamanın karmaşık bir
nitelikte olmadığını ortaya koymaktadır. Yargılama sürecindeki gecikmenin genel
olarak soruşturma mercilerinin ve derece mahkemelerinin olayın hukuki
nitelendirmesi bakımından farklı değerlendirmelerde bulunmaları dolayısıyla
yaşandığı, bu kapsamda başvurucu hakkında açılan ve asıl dava dosyası ile
birleştirilen ikinci davanın da aynı maddi olaya ilişkin olduğu görülmektedir.
Karmaşık nitelikte bulunmayan davada yargılamadaki 2 yıl 6 aylık sürenin de
temyiz incelemesinde geçtiği dikkate alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında
5 yıl 8 ay devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
45. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
46. Başvurucu 40.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
47. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.