TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2183)
Karar Tarihi: 30/6/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Ahmet KAYA
Vekili
Av. Mustafa ERASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2014 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 19/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 23/7/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/7274 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 14/4/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 14/4/2008 tarihli ve 2008/119 Sorgu sayılı kararı ile kasten öldürme suçundan tutuklanmıştır.
8. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 20/1/2009 tarihli ve 2009/30 sayılı fezlekesi ile başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
9. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 30/1/2009 tarihli ve E.2009/4335 sayılı iddianamesiyle başvurucunun kasten öldürme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2009/56) kamu davası açılmıştır.
10. Bakırköy Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/10 sayılı dosyasının, başvurucunun yargılanmakta olduğu dava dosyası ile birleştirildiği anlaşılmıştır.
11. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesin 26/9/2011 tarihli ve E.2009/56, K.2011/379 sayılı kararı ile başvurucunun kasten öldürme suçundan 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve "verilen netice hürriyet bağlayıcı ceza miktarı ve kaçma şüphesi nedeniyle" tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir.
13.Başvurucu 13/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/3/2014 tarihli ve E.2013/6157, K.2014/1642 sayılı ilamı ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, yargılama boyunca matbu gerekçelerle tutukluğun devamına karar verildiğini, tutukluluk hâlinin yaklaşık altı yıldır devam ettiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hakkındaki yargılamanın özel bir karmaşıklığa sahip olmamasına rağmenuzun süre boyunca sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesi ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, yargılama boyunca matbu gerekçelerle tutukluğun devamına karar verildiğini, tutukluluk hâlinin yaklaşık altı yıldır devam ettiğini ileri sürmüştür.
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
21. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
22. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
23 Somut olayda başvurucu 14/4/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılandığı davada İlk Derece Mahkemesinin 26/9/2011 tarihli kararı ile başvurucunun 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, anılan mahkûmiyet hükmü Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/3/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararını verdiği 26/9/2011 tarihinde sona ermiştir.
24. Açıklanan nedenlerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın özel bir karmaşıklığa sahip olmamasına rağmen uzun süre boyunca sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
27. Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
28. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
29. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun gözaltına alınıp tutuklandığı) 14/4/2008 tarihi ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 18/3/2014 tarihi arasında geçen süre yaklaşık 5 yıl 11 aydır.
30. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
31. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 52, 53).
32. Somut olayda başvurucu 14/4/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve aynı tarihte tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında kasten öldürme suçunu işlediğinden bahisle kamu davası açılmıştır. Aynı olaya ilişkin yaşı küçük sanıklar (suça sürüklenen çocuklar) hakkında Bakırköy Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, başvurucunun yargılandığı dosya ile birleştirilmiştir. Yargılamayı yürüten Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi 16/4/2009, 3/6/2009 ve 9/7/2009 tarihli celselerde sanık savunmaları ile müşteki ve tanık beyanlarını almıştır. Başvurucunun 3/6/2009 tarihli celsede müdafii aracılığıyla suç tarihinde 18 yaşından küçük olduğunu ileri sürmesi üzerine Mahkemenin bu hususun tespitine yönelik olarak tahkikatı genişlettiği ve başvurucunun yaşının tespitine yönelik sürecin 14/5/2010 tarihli Adli Tıp Kurumu (ATK) raporu ile tamamlandığı, anılan raporda başvurucunun suç tarihinde 19 yaşını bitirmiş 20 yaşı içerisinde olduğunun tespit edildiği görülmektedir. 8/6/2010 tarihli celsede Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü Mahkemeye bildirdiği, Mahkemenin aynı celsede bu kez iddianamede yazılı doğum tarihine göre olay tarihinde 18 yaşından küçük olduğu belirtilen maktulün yaşının tespiti için mezarının açılmasına karar verdiği anlaşılmıştır. Mahkeme 21/9/2010 tarihli celsede mezarın açılması hususundan vazgeçilip vazgeçilmeyeceği yönünde karar vermek üzere dosyayı incelemeye almış; 4/11/2010 tarihli celsede maktulün nüfusa tesciline esas doğum tutanağının celbine karar vermiş; 27/1/2011 tarihli celsede ise mezarın açılmasına gerek görmeyerek esas hakkındaki görüşünün (yeniden) bildirilmesi için dosyayı Cumhuriyet savcısına tevdi etmiştir. Mahkemenin bir sonraki celsede bu kez maktulün mezarının açılması yönündeki ara kararını yinelediği ve sonrasında da maktulün yaşının tespiti için Adli Tıp Kurumundan (ATK) rapor istenmesine karar verdiği, söz konusu ATK raporunun 30/6/2011 tarihinde düzenlendiği, raporda maktulün ölüm tarihinde 22 yaş ve üzerinde olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Raporun okunduğu 22/9/2011 tarihli celsede Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşlerinde değişiklik yapılmasını gerektirir (yeni) bir delil elde edilemediğinden 8/6/2010 tarihli celsedeki görüşlerini tekrar ettiğini bildirmiştir. Mahkemenin 26/9/2011 tarihli kararı ile başvurucu ile birlikte birleşen dosyadaki yaşı küçük iki sanıktan biri hakkında mahkûmiyet yönünde, diğer yaşı küçük sanık hakkında ise beraat yönünde hüküm tesis ettiği ve bu hükmün temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/3/2014 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği görülmektedir.
33. Davada yer alan sanık sayısı, davanın tek bir olaya ilişkin olması, başvurucuya yönelik yalnızca adam öldürme suçlamasında bulunulması, birleşen dosyadaki yaşı küçük sanıkların da başvurucu ile birlikte aynı eylem nedeniyle yargılanması olguları, başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olmadığını ortaya koymaktadır. Yargılamayı yürüten Mahkemenin kısa bir süre içinde, olayın meydana geliş şekline ilişkin delilleri topladığı ve başvurucu tarafından (gerçeğe aykırı bir şekilde) ileri sürülen yaşının küçük olduğuna ilişkin iddiayı aydınlattığı görülmektedir. Bununla birlikte Mahkemenin, isnat konusu eylemin niteliğinin tespitinde belirleyici bir husus olan maktulün yaşının tespiti yönünden, esasa ilişkin delillerin toplanmasından ve Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirmesinden sonra tahkikatı genişlettiği, bu hususta açıklanan ara kararların özenli bir şekilde sürdürülmemesi ve yerine getirilmemesi nedeniyle yargılamanın geciktiği, yargılamadaki 2 yıl 6 aylık sürenin de temyiz incelemesinde geçtiği dikkate alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında, 5 yıl 11 ay devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
35. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
36. Başvurucu 40.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
37. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
38. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.