TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ÖZYURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2250)
|
|
Karar Tarihi: 17/5/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
ÖZYURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yasal düzenlemenin statüsündeki öğretim üyelerini de
kapsadığı ileri sürülmesine rağmen sağlık hizmetleri tazminatından
yararlandırılmaması ve bu işleme karşı açılan davanın da reddedilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının; yargılama sırasında davada görevli raportörün üç kez
değişmesi, duruşmaya katılan başkan ve üyelerle kararı veren heyetin tamamının aynı
kişilerden oluşmaması, talep ve iddiaların kararda karşılanmadığından kararın
gerekçesiz olması, bariz takdir hatası yapılarak hakkaniyete uygun karar
verilmemesi ve yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 1/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
10/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 24/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu veteriner hekim üsteğmen iken Gülhane Askeri Tıp
Akademisi (GATA) Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalında
24/2/1993 tarihinde öğrenimini tamamlayarak doktora unvanına sahip olmuş ve
Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığınca 12/4/1993 tarihinde asli
ihtisas alanı mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji uzmanı veteriner hekim
olarak değiştirilmiştir.
9. Başvurucu 16/2/1996 tarihinde GATA Temel Tıp Bilimleri Bölüm
Başkanlığı Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümüne yardımcı doçent
olarak atanmış, 23/11/1998 tarihinde "tıbbi mikrobiyoloji" dalında
"Doçentlik Bilim Sınavı"nda başarılı olarak
28/6/2000 tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığı Mikrobiyoloji
ve Klinik Mikrobiyoloji Servisine öğretim üyesi olarak atanmıştır. 20/8/2013
tarihinde profesör olan başvurucu hâlen aynı servisin bölüm başkanı olarak
görev yapmaktadır.
10. Başvurucu 30/7/2010 tarihinde yürürlüğe giren 21/1/2010
tarihli ve 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun ek 17 nci maddesine eklenen (Ç) fıkrası uyarınca sağlık
hizmetleri tazminatından yararlanmak üzere 1/10/2010 tarihinde GATA Haydarpaşa
Eğitim Hastanesi Komutanlığına başvurmuş; Komutanlık 4/10/2010 tarihinde
başvurucunun bu düzenlemeden yararlanamayacağı gerekçesiyle talebi
reddetmiştir.
11. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatının ödenmemesi
işleminin iptali ve ödenmesi gerektiğini ileri sürdüğü tazminatın faiziyle
birlikte ödenmesi istemleriyle 30/11/2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
12. AYİM Üçüncü Dairesi yargılama sırasında 23/6/2011 ve
29/12/2011 tarihlerinde verdiği ara kararları ile davacının tamamladığı doktora
eğitiminin aynı bilim dalında tıpta uzmanlık mevzuatına göre yapılan uzmanlık
eğitimine eş değer olup olmadığını ve doktora eğitimine sahip mikrobiyoloji ve
klinik mikrobiyoloji uzmanı ile tıpta uzmanlık mevzuatına göre eğitimini
tamamlamış mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji uzmanı arasında bilimsel
yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluk açısından bir fark bulunup bulunmadığı
hususunda Yüksek Öğretim Kurumundan (YÖK) görüş istenilmesine karar vermiştir.
13. YÖK Başkanlığının cevap yazısı ekinde Üniversitelerarası
Kurulun 26/3/2012 tarihli toplantısında verilen karar Mahkemeye gönderilmiştir.
Toplantıda verilen karar şöyledir:
"1. Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji
bilim dalındaki Doktora eğitimi akademik bir eğitim olup belirli ders kredileri
ile doktora yeterlilik sınavı, doktora tezi, tez savunması gibi belirli
kriterlerle belirlenmiş bir eğitimdir. Aynı bilim dalındaki tıpta uzmanlık
eğitimi ise hasta hizmeti sunmak üzere düzenlenmiş bir eğitim olup bu alandaki
laboratuvar becerilerinin öğretilmesine dayanmaktadır ve kendi bilim dalı
dışında yapmaları gereken zorunlu rotasyonları vardır. 2. Tıpta uzmanlık
mevzuatına göre eğitimini tamamlamış olan klinik mikrobiyoloji uzmanının bir
laboratuvar açma yetkisi var iken doktora yapanın böyle bir yetkisi
bulunmamaktadır. Tıpta uzmanlık diploması Sağlık Bakanlığından verilmekte olup
mecburi hizmet yükümlülüğü doğurmaktadır. Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji
uzmanı uzmanlık öğrencisi sorumlusu olabilirken doktora unvanı sahipleri
uzmanlık öğrencisi sorumlusu olamaz. 3. Veteriner hekimlerin, Mikrobiyoloji ve
Klinik Mikrobiyoloji bilim dalında tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzmanlık
eğitimi yapmaları mümkündür. Tıpta uzmanlık ve doktora eğitiminin diplomaları
açısından farklılıklarına rağmen tıpta uzmanlık Eğitimi Tüzüğü'nde yer alan
dallarda doktora yapanların öğretim üyesi olmaları halinde bu ayrımın
gözetilmeyeceğine oy çokluğu ile karar verildi."
14. AYİM 3. Dairesi 6/6/2013 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin
(Ç) fıkrasının birinci bendi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında
bulunan subaylardan öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip,
uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen
dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara sağlık hizmetleri tazminatı
ödenmesinin öngörüldüğü, bu unvanlardan herhangi birisine sahip olmayan sağlık
personeli ile tabip ve diş tabibi olmayan öğretim üyesi sağlık personelinin
tazminat ödenecek personel kapsamına alınmadığı, ayrıca Anayasa Mahkemesinin
16/7/2010 tarihli ve E.2010/29, K.2010/90 sayılı kararında sağlık hizmetleri
tazminatının GATA'da öğretim üyesi olarak görev yapmanın değil tabip olma
statüsünün bir sonucu olduğuna, sivil ve askeri tabipler ile tabip olmayan
ancak temel tıp bilimlerinde uzman olanların aynı hukuksal konumda
bulunmadıklarından düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olmadığına karar
verildiği dikkate alındığında, öğretim üyesi veteriner hekim subay statüsünde
olan davacıya tabip veya diş tabibi olmadığı halde sırf öğretim üyesi statüsüne
sahip olduğu için 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci
bendinde yer alan tablonun (öğretim üyesi, tabip-diş tabibi/uzman tabip)
başlıklı birinci sütununda sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine yasal olarak
imkân bulunmadığı, diğer yandan yukarıda zikredilen Üniversitelerarası Kurul
görüşünden de anlaşılacağı üzere, tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi
arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu gibi her iki eğitim
sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların
birbirinden farklı olduğu, bu farklılıklar karşısında doktora (bilim doktoru)
unvanına sahip veteriner hekim subayların tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman
olmaları ve bu unvanı kullanabilmeleri için zorunlu olan bir uzmanlık belgesine
sahip olmamaları ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ile aynı
bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluklara sahip olmamaları nedeniyle
tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde kabul edilmemelerinin
ve bu statüye göre sağlık hizmetleri tazminatı almalarının hukuken mümkün olmadığı,
bu itibarla doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim üyesi, veteriner
hekim subay statüsünde olan davacının tabip veya diş tabibi veya tıpta uzmanlık
mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde olmaması nedeniyle Anayasa'ya aykırı
olduğu iddia edilen 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının
birinci bendinin öznesi konumunda olmadığı, dolayısıyla davacının yasa koyucu
tarafından düzenlenmeyen bir hukuki durum ile ilgili Anayasa'ya aykırılık
iddiasında bulunduğu, başka bir deyişle davacının "Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre
uzman olanlar haricinde kalan diğer sağlık personeline sağlık hizmetleri
tazminatı ödenmesine ilişkin düzenleme yapılmasının" Anayasa'ya aykırı
olduğunu iddia ettiği ve Anayasa'ya aykırılık iddiasının yasa koyucunun
düzenlemediği bir alana ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
...926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin (Ç)
fıkrasının birinci bendinde kimlere hangi oranlarda sağlık hizmetleri tazminatı
ödeneceği açıkça düzenlenmiştir. Doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim
üyesi veteriner hekim subay statüsünde olan ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre
uzman olmayan davacıya 926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının
birinci bendi uyarınca sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine imkân
bulunmadığından, davalı idarece davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi
işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
...Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında
eşitlik ilkesinin eylemsel değil hukuksal eşitlik olduğu, eşitlik ilkesiyle
aynı durumda olan kişilere aynı hukuki kuralların uygulanmasının amaçlandığı,
farklı statüde bulunanlara farklı hükümlerin uygulanabileceği kabul
edilmektedir. 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun'un ek 17.
maddesine eklenen (Ç) fıkrasında davacının statüsüne sağlık hizmeti tazminatı
ödenmesini yasaklayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak özlük haklarının
kanuniliği ilkesi gereği davacı, statüsü sağlık hizmetleri tazminatı
ödenecekler arasında sayılmadığı için bu haktan yararlanamamaktadır.
Dolayısıyla burada eşitliğe aykırı bir düzenleme söz konusu olmayıp eksik
düzenlemeden bahsedilebilir...
Yukarıda açıklamalar çerçevesinde Anayasa'ya
aykırılık iddiası değerlendirildiğinde; söz konusu yasa hükmünün iptal
edilmesinin dahi davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini sağlamayacağı,
yasama erkinin düzenlemediği, suskun kaldığı bir alanın, Anayasa'ya aykırı
olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürülebilmesinin (açılmış olan davada
uygulanma kabiliyeti bulunan bir kural bulunmaması) sebebiyle mümkün
bulunmadığı kanaatine varıldığından davacının ve AYİM Başsavcılığının
Anayasa'ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir."
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
26/12/2013 tarihli ve E.2013/1617, K.2013/1586 sayılı karar ile reddedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Anayasa Mahkemesinin 17/5/2012 tarihli
ve E.2011/90, K.2012/71 sayılı kararında da belirttiği üzere, yasa koyucu
çalışana ek ücret veya benzeri bir ödeme yapılmasını öngörürken, hizmetin
niteliği ve niceliğine göre düzenleme yapma yetkisine sahiptir. Ayrıca kamu
kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplere tazminat ödenip ödenmemesi veya
hangi unvanlara ne miktarda ödeneceği hususlarının da Anayasa çerçevesinde
kanun koyucunun takdir yetkisi içinde olduğu aşikardır.
Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen
kararında diş tabipleri açısından yaptığı değerlendirmede; Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli diğer tabiplerle aynı hukuki statüde olduklarının ve
dolayısıyla aynı kurallara tabi olmaları gerektiğinin söylenemeyeceğini, bu
durumun Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olmadığını belirtmiştir.
Davacının kararın düzeltilmesi istemini içeren
dilekçesinde ileri sürdüğü sebeplerin yerinde görülmemesi, taleplerinin kararda
karşılanmış olması, düzeltilmesi istenen kararda çelişki olmadığı gibi kararın
kanuna ve usule uygun bulunması nedeniyle karar düzeltme isteminin
reddine..."
16. Nihai karar başvurucuya 4/2/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 20/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine 5947 sayılı Kanun'un
12. maddesiyle eklenen (Ç) fıkrası şöyledir:
"Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında
bulunan ve aşağıda rütbeleri belirtilen personelden öğretim üyesi tabip,
öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve
tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre
uzman olanlara hizalarında gösterilen oranları geçmemek üzere orgeneral
aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda
sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir.
(Ek paragraf: 2/1/2014-6514/16 md.) Öğretim üyesi tabip ve öğretim üyesi diş tabipleri
için rütbe ve dereceleri itibarıyla belirlenmiş olan sağlık hizmetleri
tazminatı oranları, 100 puan artırılmak suretiyle uygulanır.
TAZMİNAT ORANLARI (%)
|
RÜTBELER
|
Öğretim Üyesi Tabip/ Uzman Tabip
|
Tabip/Tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman
olanlar
|
Uzman Diş Tabibi
|
Diş Tabibi
|
General/Amiral
|
585
|
455
|
390
|
260
|
Kıdemli Albay
|
550
|
425
|
365
|
230
|
Albay
|
545
|
415
|
360
|
220
|
Yarbay
|
515
|
380
|
345
|
215
|
Kıdemli Binbaşı
|
500
|
370
|
340
|
210
|
Binbaşı
|
500
|
370
|
340
|
210
|
Kıdemli Yüzbaşı
|
460
|
320
|
305
|
175
|
Yüzbaşı
|
460
|
320
|
305
|
175
|
Kıdemli Üsteğmen
|
420
|
280
|
285
|
165
|
Üsteğmen
|
420
|
280
|
285
|
165
|
Teğmen
|
380
|
250
|
280
|
160
|
Asteğmen
|
370
|
240
|
270
|
130
|
Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli
sivil öğretim üyesi tabiplere ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve
diş tabiplerine aşağıda belirtilen oranları geçmemek üzere en yüksek devlet
memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan
miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir. (Ek cümleler: 22/1/2015 - 6586/61 md.) Diğer kamu
kurum ve kuruluşları kadrolarında 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tabi olarak istihdam edilen tabip ve diş tabiplerinden Gülhane
Askerî Tıp Akademisinde tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık eğitimi alanlara ve
bu Kanunun ek 26 ncı maddesi kapsamında, Türk Silâhlı Kuvvetlerine bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında
görevlendirilen öğretim üyesi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş
tabiplerine de sağlık hizmetleri tazminatı ödenir. Bunlardan tıpta ve diş
hekimliğinde uzmanlık eğitimi alanlara, kurumlarınca döner sermaye
gelirlerinden ödenenler de dâhil olmak üzere herhangi bir ad altında ek ödeme
yapılmaz. Ek 26 ncı madde
kapsamında görevlendirilenlere ödenecek sağlık hizmetleri tazminatına ilişkin
hususlar aşağıda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde ayrıca belirlenir.
TAZMİNAT ORANLARI (%)
|
DERECE
|
Öğretim Üyesi Tabip/ Uzman Tabip
|
Tabip/Tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman
olanlar
|
Uzman Diş Tabibi
|
Diş Tabibi
|
1
|
535
|
400
|
365
|
235
|
2-3
|
520
|
390
|
360
|
230
|
4-5
|
480
|
340
|
325
|
195
|
6-7
|
440
|
300
|
305
|
185
|
8-9
|
400
|
270
|
300
|
180
|
Sağlık hizmetleri tazminatının oranları ile
usul ve esasları, personelin rütbesi, unvanı, görevi, çalışma şartları ve
süresi, görev yeri ve özellikleri, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerivemeslekiuygulamaları veözellikarz
edenriskli bölümlerdeçalışmagibi
hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının görüşü, Genelkurmay
Başkanlığının uygun görüşü üzerine Milli Savunma
Bakanlığınca belirlenir.
Sağlık hizmetleri tazminatından yararlanan
personele, 17/11/1983 tarihli ve 2957 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, 10/6/1985 tarihli ve 3225 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin ek 9 uncu maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz.
(Ek fıkra: 22/1/2015 -
6586/61 md.) Bu fıkraya göre yapılacak ödeme, ilgili
mevzuatı uyarınca ödenmekte olan zam, tazminat, ödenek, döner sermaye ödemesi,
ikramiye, ücret ve her ne ad altında olursa olsun yapılan benzeri ödemelerin
hesabında dikkate alınmaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, yasal düzenlemenin kendi statüsündeki öğretim
üyelerini de kapsadığını belirtmesine rağmen sağlık hizmetleri tazminatından
yararlandırılmaması ve bu işleme karşı açılan davanın da reddedilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının; yargılama sırasında dosyanın raportörünün üç kez değişmesi,
duruşmaya katılan başkan ve üyelerle kararı veren heyetin tamamının aynı
kişilerden oluşmaması, talep ve iddiaların kararda karşılanmadığından kararın
gerekçesiz olması, bariz takdir hatası yapılarak hakkaniyete uygun karar
verilmemesi ve yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlallerin tespiti,
yeniden yargılama ve tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesine
ilişkin ihlal iddiası mülkiyet hakkı kapsamında, diğer ihlal iddiaları ise adil
yargılanma hakkı kapsamında ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
1. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine ilişkin
30/7/2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926
sayılı Kanun'un ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrası hükmünün kendi
statüsündeki öğretim üyelerini de kapsadığı ve sivil hastanelerde görev yapan
aynı statüdeki öğretim üyelerine döner sermaye ödemesi de yapıldığı hâlde bu
tazminattan yararlandırılmadığını, başvurduğu idari ve yargısal süreçlerden de
bir sonuç alamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
23. Bakanlık görüş yazısında mülkiyet hakkının mevcut mal, mülk
ve varlıkları koruyan bir güvence olduğu, belli durumlarda bir ekonomik değer
veya icrası mümkün bir alacak iddiasını elde etmeye yönelik meşru bir
beklentinin de mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabileceği, somut olayda ise
AYİM Üçüncü Dairesi tarafından doktora unvanına sahip öğretim üyesi veteriner
hekim subay statüsünde olan başvurucuya ilgili yasal düzenleme kapsamında
olmadığından sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine yasal olanak bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddedildiği belirtilmiştir.
24. Başvurucu, cevap dilekçesinde mülkiyet kavramının Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından geniş yorumlandığını belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edilmeye devam edildiğini ifade etmiştir.
25. Öncelikle başvurucunun başvuruya konu olayda Anayasa ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup
bulunmadığının tartışılması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 25).
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
27. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
28. Belirli durumlarda bir "ekonomik değer" veya
icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik "meşru
bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde
ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın ortaya çıkardığı, ulusal mevzuatta
belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren
yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip
nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece
ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı
meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
29. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında
olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde
iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma ise mevzuat
hükümleri ve yargı kararları ile yapılabilecektir (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845,
20/11/2014, § 37).
30. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26).
31. Başvuruya konu somut davada başvurucu 926 sayılı Kanun'un ek
17. maddesine5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile eklenen (Ç) fıkrası
kapsamında sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılmadığını belirterek
Mahkemeden bu idari işlemin iptali ile ödenmeyen tazminatın verilmesi yönünde talepte
bulunmuştur.
32. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkının “sağlık hizmetleri tazminatı” verilmesine ilişkin olarak
bireylere bir güvence sağlamadığı açıktır. Bununla birlikte bireyler, ancak
belirtilen tazminat ödemesinin yapılması konusunda kanuni düzenleme veya
içtihatlarda yeterli dayanağın olması hâlinde bu yöndeki talepleri mülkiyet
hakkı kapsamında kabul edilerek güvencelerden yararlandırılabilir. Öyleyse bu
aşamada değerlendirilmesi gereken husus, başvurucunun talep ettiği dönemde
sağlık hizmetleri tazminatı ödemesinden yararlandırılması gerektiği iddiasının
kanuni düzenlemeler veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği,
böylece başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence
hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup
oluşturmadığıdır.
33. Başvurucunun dayandığı kanun maddesinde Türk Silahlı
Kuvvetleri kadrolarında bulunan öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi,
uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında
belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara sağlık
hizmetleri tazminatı ödeneceği hüküm altına alınmıştır (bkz. § 18). Başvurucu
veteriner hekim subay olup Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümünde
doktora yapmıştır ve GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığında profesör
kadrosunda hâlen görev yapmaktadır. Başvurucunun doktora yaptığı dalın tıpta
uzmanlık mevzuatında belirtilen dallardan olduğu tartışma konusu değildir. Somut
olayda temel sorun, sağlık hizmetleri tazminatı talep eden başvurucunun bu
tazminat ödemesinin düzenlendiği anılan Kanun maddesinde belirtilen tıpta
uzmanlık mevzuat hükümlerine göre uzman kabul edilip edilmeyeceğidir. Diğer bir
deyişle başvurucunun tıpta uzmanlık mevzuat hükümlerine göre uzmanlık
yaptığının kabul edilmesi hâlinde bu Kanun maddesi kapsamında sağlık hizmetleri
tazminatı ödenmesi söz konusu olabilecektir.
34. Başvurucu, öncelikle görev yaptığı GATA Haydarpaşa Eğitim
Hastanesi Komutanlığına sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi yönünde talepte
bulunmuş ancak başvurucunun statüsünün anılan Kanun maddesi kapsamında
sayılmadığı gerekçesiyle başvurucunun bu talebi reddedilmiştir. Başvurucunun
söz konusu idari işleme karşı açtığı davada AYİM Üçüncü Dairesi, başvurucunun
statüsünün belirtilen yasa maddesinde sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi
gereken "tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat
hükümlerine göre uzman olma" kapsamında olup olmadığını araştırmıştır. Bu amaçla
verilen ara karar doğrultusunda Üniversitelerarası Kuruldan alınan görüşü
irdeleyen Mahkeme, tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında aşama ve
kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu ve her iki eğitim sonunda alınan unvan
ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların birbirinden farklı
olduğu tespitlerini gözeterek bu farklılıklara rağmen öğretim üyesi olması
hâlinde bu ayrımların gözetilmeyeceği yönündeki Kurul görüş sonucuna itibar
etmemiş ve söz konusu farklılıklar nedeniyle doktora unvanına sahip veteriner
hekim subayların tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmaları ve bu unvanı
kullanabilmeleri için zorunlu olan bir uzmanlık belgesine sahip olmamaları ve
tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ile aynı bilimsel yeterlilik,
görev, yetki ve sorumluluklara sahip olmamaları gerekçesiyle başvurucunun tıpta
uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde kabul edilmesinin ve bu
statüye göre sağlık hizmetleri tazminatı almasının hukuken mümkün olmadığı
kanaatiyle davanın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla AYİM, başvurucunun
statüsündeki kişilerin, anılan yasa maddesi çerçevesinde "sağlık
hizmetleri tazminatı" ödenebilecek kişiler kapsamında olmadığını
belirlemiştir. Başvurucu, bunun aksini ortaya koyan başka bir yargısal içtihat
ise sunamamıştır.
35. Öte yandan başvurucu, sivil hastanelerde çalışan benzer
statüdeki kişilere döner sermaye ödemesi yapıldığı, ayrıca aynı hastanede
çalışan tabiplere de sağlık hizmetleri tazminatı ödendiği hâlde kendi
statüsündeki kişilere sağlık hizmetleri tazminatı ödenmediğini belirterek
mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının da ihlal edildiğini
ileri sürmektedir. Ancak başvuruya konu yasa maddesinde bulunan Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli diş tabiplerine diğer tabiplere nazaran daha az ödeme
yapılması yönündeki düzenlemenin iptali istemiyle ilgili Anayasa Mahkemesinin
17/5/2012 tarihli ve E.2011/90, K.2012/71 sayılı kararı şöyledir:
"...
Yasa koyucu Anayasa'ya aykırı olmamak
koşuluyla bir uzmanlık alanında çalışanlara diğerlerine göre sunulan hizmet,
hizmeti sunan kamu görevlisinin unvanı ve diğer özelliklerini gözeterek daha
fazla tazminat ödemeyi uygun görebilir. Kamu kurum ve kuruluşlarında görev
yapan tabiplere tazminat ödenmesinin öngörülüp öngörülmemesi kadar bunun hangi
uzmanlık alanı veya unvana göre ne oranda uygulanacağının belirlenmesi de
Anayasa çerçevesinde Yasa koyucunun takdir yetkisi içindedir.
Diş tabipliği mesleği tabiplik mesleğinin bir
kolu olmakla beraber diğer tıp uzmanlıklarından ayrılmaktadır. Diş tabiplerinin
diğer tabiplerden farklı fakültelerden mezun olmaları, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanun'da tabipler ve diş tabipleri için ayrı bölümler bulunması,
diş tabiplerinin uzmanlık sınavının (DUS) tıpta uzmanlık sınavından (TUS) ayrı
yapılması bu farklılığı göstermektedir. Bu durumda TSK'da görevli diş
tabiplerinin her zaman ve her koşulda TSK'da görevli diğer tabiplerle aynı
hukuki statüde oldukları ve dolayısıyla aynı kurallara tabi olmaları gerektiği
söylenemez.
Ayrıca başvuru gerekçelerinde kıyaslama
yapılan döner sermaye ücreti ile sağlık hizmeti tazminatı aynı ödeme biçimi
olmadıklarından aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Döner sermaye,
üretilen hizmete ve elde edilen gelire bağlı yapılan değişken bir ödemedir.
Yapılacak ödemeler, ilgili sağlık kuruluşunun dağıtabileceği aylık döner
sermaye miktarına, tabibin teşhis veya tedavi amaçlı işlem sayısına,
yönetmelikle her işlem için belirlenen puana bağlı olarak değişmektedir. Bunun
yanında sağlık hizmetleri tazminatı yönetmelikle belirlenen sabit oranlı kesin
bir ödeme türüdür.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kurallar,
Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
..."
36. Yine 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı
Kanun'un Ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrasının ikinci bendinin iptali
istemiyle ilgili Anayasa Mahkemesinin 16/7/2010 tarihli ve E.2010/29, K.2010/90
sayılı kararı da şöyledir:
".
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa'nın 12.
maddesi ile 926 sayılı Yasa'nın Ek 17. Maddesine eklenen (Ç) fıkrasının ikinci
bendinin, sivil kadrolarda çalışan öğretim üyesi tabiplere tazminat ödenmesine
ilişkin olduğu, bu düzenlemenin GATA'da, tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen
temel tıp bilimlerine ait dallarda doktora yapan öğretim üyelerini kapsamadığı
belirtilerek kuralın Anayasa'nın 2., 10., 55., 130., 131. ve 132. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Fıkranın iptali istenen ikinci bendinde yasakoyucu, TSK kadrosunda görevli sivil öğretim üyesi
tabipler ile uzman veya uzman olmayan tabip ve diş tabiplerine en yüksek devlet
memuru aylığına endeksli olarak, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini
öngörmüştür. Yasakoyucu ayrıca, bu kişilerin unvan ve
statülerine bağlı bir oran saptayarak, ödenecek tazminat miktarının hizalarında
gösterilen oranları geçemeyeceğini belirtmiştir.
Dava konusu kural, askeri hastanelerde çalışan
tüm sivil tabipleri içine alacak bir düzenleme niteliğindedir. Yasakoyucu, bu kuralda askeri hastanelerde çalışan öğretim
üyelerinin yanında, 657 sayılı Yasa'ya göre çalışan tabiplerin de sağlık
hizmetleri tazminatından yararlanmasını öngörmüştür. Bu açıdan bakıldığında
unvanı veya statüsü ne olursa olsun, dava konusu kuralın kapsamı dışında kalan
sivil tabip olmadığı açıktır. Ayrıca bu kuralla getirilen sağlık hizmetleri
tazminatının, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil personelin,
hekim sıfatıyla hastalara verdikleri sağlık hizmeti koşuluna bağlı bir ödeme
olduğu da anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen eşitlik
ilkesi, aynı hukuki durumda bulunanlar için söz konusudur. Aynı durumda
bulunanların aynı, ayrı durumda bulunanların ayrı kurallara bağlanması eşitlik
ilkesini zedelemez. Yukarıda da ifade edildiği gibi, sağlık hizmetleri
tazminatı, GATA'da öğretim üyesi olarak görev yapmanın değil 'tabip' olma
statüsünün bir sonucudur. Sivil ve askeri tabipler ile tabip olmayan ancak
temel tıp bilimlerinde doktora yapmış olanlar aynı hukuksal konumda
bulunmadıklarından düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğundan söz
edilemez.
."
37. AİHM de Vilho Eskelinen ve
diğerleri/Finlandiya (B.
No: 63235/00, 19/4/2007, §§ 93-96) kararında, başka bir birime atanan polis
memurlarına ek tazminat verilmemesi başvurusu yönünden mülkiyet hakkına konu
olabilecek bir meşru beklentinin mevcut olmadığı gerekçesiyle ihlal olmadığına
karar vermiştir. AİHM'in ayrımcılık yasağı kapsamında
mülkiyet hakkının değerlendirildiği bir kamu kuruluşundan emekli olan
başvurucunun yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi
hakkındaki Fabian/Macaristan (B. No: 78117/13, 15/12/2015,
§§ 25-34) kararında ise özel ve kamu sektörlerinden emekli olanlar ile kamu
sektöründen emekli olanların kendi aralarında, makul ve haklı bir sebep de
bulunmadan farklı uygulama yapılarak kamu sektöründen emekli olan bazı
kişilerin yaşlılık aylıklarından kesinti yapılması ayrımcılık yasağının ihlali
olarak görülmüştür. Ancak başvuru konusu olayda başvurucunun özlük hakları
bakımından bir kesintinin, dolayısıyla başvurucunun meşru beklentisine konu
olabilecek aylığında bir azalmanın söz konusu olmadığı açıktır. Nitekim AİHM,
mülkiyet hakkının ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak incelenebilmesi için
öncelikle Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi kapsamında korunmasıgereken bir mülkiyet
hakkının mevcut olması gerektiğini belirtmektedir (Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya, §§
94, 95; Guberina/Hırvatistan,
B. No: 23682/13, 22/3/2016, § 75).
38. Somut olayda ise başvurucunun sağlık hizmetleri
tazminatından yararlanabileceği yönünde açık bir kanun hükmü bulunmadığı gibi
başvurucu, iddiasını destekler yerleşik bir yargı içtihadı da ortaya
koyamamıştır.
39. Bu durumda başvuru konusu olayda başvurucunun 926 sayılı
Kanun'un ek 17. maddesine5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile eklenen (Ç)
fıkrası hükümlerine göre sağlık hizmetleri tazminatı ödemesinden yararlanması
yönündeki talebinin yürürlükteki kanun hükümleri veya konuyla ilgili yargı
içtihatları tarafından desteklenmediği ve mülkiyet hakkı kapsamında meşru
beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta olmadığı anlaşılmış;
dolayısıyla başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet
hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlaline İlişkin İddia
a. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
41. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatı talebinin reddi
işleminin iptali istemiyle AYİM Üçüncü Dairesinde açtığı davada bariz takdir
hatası yapılarak hakkaniyete uygun bir karar verilmediğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzeri konularda
görüş bildirildiğinden ayrıca bir görüş bildirilmesine gerek olmadığı
belirtilmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet
Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
45. Başvuru konusu olayda başvurucunun sağlık hizmetlerinden
yararlandırılması talebi GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığınca
1/10/2010 tarihinde reddedilmiş; bu idari işlemin iptali istemiyle açılan
davada AYİM Üçüncü Dairesi 6//6/2013 tarihli kararıyla doktora (bilim doktoru)
unvanına sahip öğretim üyesi veteriner hekim subay statüsünde olan ve tıpta
uzmanlık mevzuatına göre uzman olmayan davacıya 926 sayılı Kanun'un ek 17.
maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendi uyarınca sağlık hizmetleri tazminatı
ödenmesine imkân bulunmadığından davalı idarece davacıya sağlık hizmetleri
tazminatı ödenmemesi işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar vermiştir (bkz. § 14). Başvurucunun karar düzeltme talebi
de aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir (bkz. § 15).
46. 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine 5947 sayılı Kanun'un
12. maddesiyle eklenen (Ç) fıkrasının birinci bendinde, sağlık hizmetleri tazminatından
yararlandırılma koşulları ve hangi personele bu tazminat ödemesi yapılacağı
hüküm altına alınmıştır. Anılan kanun hükmünde Türk Silahlı Kuvvetleri
kadrolarında görevli sivil öğretim üyesi tabiplere ve 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman
diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi
öngörülmüş; tazminat oranlarına ilişkin tabloda da tıpta uzmanlık mevzuatına
göre uzman olanlara ödenecek tazminata ilişkin oranlar gösterilmiştir.
47. Uyuşmazlık, veteriner hekim olup mikrobiyoloji ve klinik biyoloji alanında doktora yapan
başvurucuya anılan hükme göre sağlık hizmetleri tazminatı ödenip ödenmemesi
hususuna ilişkindir. AYİM Üçüncü Dairesi, konu hakkında Üniversitelerarası
Kuruldan görüş istemiş, Kurulun sonuç itibarıyla bir ayrım yapılmayacağı
yönündeki görüşüne karşın bu görüş yazısında tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora
eğitimi arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu, her iki
eğitim sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve
sorumlulukların birbirinden farklı olduğu, bu farklılıklar karşısında doktora
(bilim doktoru) unvanına sahip veteriner hekim subayların tıpta uzmanlık
mevzuatına göre uzman olmaları ve bu unvanı kullanabilmeleri için zorunlu olan
bir uzmanlık belgesine sahip olmamaları ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman
olanlar ile aynı bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluklara sahip
olmamaları gerekçeleriyle ve özlük haklarının kanuniliği ilkesi gereği 5947
sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine eklenen
(Ç) fıkrasında davacının statüsünün sağlık hizmetleri tazminatı ödenecekler
arasında sayılmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli
kararda, anılan yasa hükmünün iptali istemine ilişkin yapılan başvuru üzerine
Anayasa Mahkemesince verilen bu yasa hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığı
hakkındaki karara da yer verilmiştir. AYİM Üçüncü Dairesinin söz konusu
gerekçeleri dikkate alındığında hukuk kurallarının yorumuna ilişkin bu kararda
bariz takdir hatası bulunduğundan söz edilemez.
48. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece mahkemelerince
hukuk kurallarının yorumunda isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
49. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara
etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece
Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
50. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
b. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatından
yararlandırılmaması işlemine karşı açtığı davada AYİM tarafından verilen ara
kararı doğrultusunda Üniversitelerarası Kuruldan alınan görüşe niçin itibar
edilmediğinin gerekçelendirilmediğini ve karar düzeltme talebinin de gerekçesiz
olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
52. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzeri konularda
görüş bildirildiğinden ayrıca bir görüş bildirilmesine gerek olmadığı
belirtilmiştir.
53. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır."
54. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de hak arama özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli,
B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
55. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı
fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla
kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir
şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
56. Somut olayda her ne kadar başvurucu, AYİM tarafından
Üniversitelerarası Kurul görüşüne itibar edilmeme gerekçelerinin
gösterilmediğini ileri sürmüş ise de AYİM 3. Dairesinin 6/6/2013 tarihli
kararının gerekçesi incelendiğinde Kurul görüşünün etraflı bir şekilde
irdelendiği ve bu görüşten hareketle tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi
arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu, ayrıca her iki eğitim
sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların
birbirinden farklı olduğu sonucuna varılarak başvurucunun talebi hakkında
değerlendirme yapılmış ve başvurucunun davasının reddedilmesinin maddi ve
hukuki nedenleri değerlendirilerek hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir
kanaate varılmıştır (bkz. § 14). Bu kararda ayrıca başvurucunun ilgili yasal
düzenlemenin iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurulması talebinin
karşılanmaması nedenlerinin de ayrıntılı olarak tartışıldığı görülmektedir.
Başvurucunun karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli
kararıyla itiraza konu ilk kararın gerekçesine atıf yapılarak ve ayrıca kamu
kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplere tazminat ödenip ödenmemesi veya
hangi unvanlara ne miktarda ödeneceği hususlarının Anayasa çerçevesinde kanun
koyucunun takdir yetkisi içinde olduğu belirtilip bu yöndeki bir Anayasa
Mahkemesi kararına da yer verilerek reddedilmiştir (bkz. § 15).
57. Bu durumda yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın
sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışıldığı ve verilen
kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun
yolu incelemesi sonucunda verilen kararın da gösterilen gerekçe ve karar
sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında, gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğinden bahsedilemez.
58. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
c. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
59. Başvurucu, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi istemiyle
açtığı davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
61. Başvurucu, AYİM Üçüncü Dairesinde görülen yargılama
sırasında raportörün üç defa değiştirilmesi, duruşmaya katılan üyeler yerine
başka üyelerin katıldığı Heyetçe karar verilmesi ve talebine rağmen karar
düzeltme aşamasında duruşma yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
62. Bakanlık, bu konu hakkında bir görüş bildirmemiştir.
63. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı
birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
64. Başvuru konusu olayda başvurucu sağlık hizmetleri
tazminatından yararlandırılmaması işlemine karşı açtığı davada AYİM Üçüncü
Dairesince karar düzeltme aşamasında talebine rağmen duruşma yapılmamasından
şikâyet etmektedir.
65. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın
açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak
yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Yargılamanın açıklığı ilkesi bu
yönüyle hukuk devletini gerçekleştirmenin en önemli araçlarından biridir.
Yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma
haklarının güvencesini oluşturur. Ancak bu, her türlü yargılamanın mutlaka
duruşmalı yapılması zorunluluğunun bulunduğu anlamına gelmez. Adil yargılama
ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi
amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma
yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz.
Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar
verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde
adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
66. Başvurucu, davanın reddine karar verilmesi üzerine yapmış
olduğu duruşmalı karar düzeltme isteminin kabul edilmiş olması durumunda Mahkeme
önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine veya iddialarını
ispata yarar hangi delilleri ibraz edeceğine ilişkin olarak da herhangi bir
açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun yargılamanın sonucunu
etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemeyeceğinden
salt karar düzeltme aşamasında duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlaline yol açıldığı söylenemez.
67. Öte yandan başvurucu yargılama sırasında raportörün
değiştirilmesi nedeniyle yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini ileri
sürmekte ise de raportörler, daire başkanı gözetiminde kendilerine havale
edilen davaları inceler, düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak bildirir, karar
taslaklarını ve tutanakları hazırlar. Dolayısıyla dava dosyası hakkında karar
verecek heyet ile birlikte çalışır ve heyet adına inceleme yaparak uyuşmazlığın
çözümüne katkı sağlarlar. Raportör düşüncelerinin daire üyelerini
etkileyebilecek kanaatleri taşıması mümkün olmakla birlikte bu düşünceler mahkemenin
iç işleyişine ilişkin ve nihai kararın verilmesi sürecinde hazırlanan bir görüş
olup raportörler bu görevi mahkeme veya daire başkanını temsilen yerine
getirmektedirler. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının
bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesi, davanın tarafları arasındaki
çelişmeli yargıyı güvence altına almakta olup bu ilke, mahkemenin iç işleyişine
ilişkin usuller yönünden uygulanamaz (Muharrem
Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 52).
68. Somut başvuruya konu davada AYİM Üçüncü Dairesince, raportör
hâkimin açıklamaları dinlenildikten ve dava dosyası incelendikten sonra kararın
verildiği görülmektedir. Buna göre, raportörün açıklamalarından sonra dava
dosyasını inceleyen Daire başkanı ve dört üyeden oluşan mahkeme heyeti
tarafından dava hakkında karar verilmiştir. Mevcut davada, raportörün ön
yargılı davranmasına neden olacak düşünce sunduğunu gösteren herhangi bir unsur
ise bulunmamaktadır. Bu durumda yargılama sırasında çeşitli gerekçelerle
raportörün değişmesi, adil yargılanma hakkının ihlali sonucuna yol açmaz.
69. Son olarak başvurucu, duruşmaya katılan AYİM Üçüncü Dairesi
üyeleri yerine duruşmaya katılmayan üyelerin karara katılarak oy kullanmaları
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir
unsuru olarak yasa ile kurulmuş bir mahkeme tarafından davanın dinlenilmesini
isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Bu hak, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının da zımni bir unsuru olmakla
beraber (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004), yargılamayı yapan mahkemenin
yasayla kurulması gerekliliği Anayasa’nın 37. maddesinde ayrı ve açık bir
hükümle düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği
mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin
kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim
güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No:2013/1780, 20/22014, § 77).
71. Yargılama sırasında duruşmada yer alan bir hâkimin yargılama
sonuçlanıncaya kadar aynı mahkemede görev yapması yargı sisteminin işleyişi
bakımından mümkün olmayıp Anayasa ve Sözleşme hükümleri de böyle bir güvence
sağlamamaktadır. Nitekim başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlık, ilgili kanun
hükümleri çerçevesinde kurulmuş olan mahkemede yine daha önceden belirlenmiş
usul kurallarına göre yürütülmüş ve sonuçlandırılmış olup mahkemenin
bağımsızlığını ve tarafsızlığını şüpheye düşürecek herhangi bir somut sebep de
ileri sürülmeden hükmün de verilmeyip açıklanmadığı bir duruşmaya katılan
başkan ve üyelerle kararı veren heyetin tamamının aynı kişilerden oluşmaması
tek başına adil yargılanma hakkı bakımından bir sorun teşkil etmez.
72. Somut olayda başvurucunun açtığı iptal davasında kendisine
delillerini sunma imkânı sağlanmış, duruşma açılmış, tarafların delilleri
toplanmış, ilgili uzman mercilerden görüş sorulmuş, bu görüşlere itiraz imkânı
tanınmış; başvurucu da bu çerçevede tüm delillerini ibraz etmiş ve kanuni hâkim
güvencesine de uygun olarak ilgili kanun hükümleri çerçevesinde kurulmuş bir
mahkemede yine daha önceden belirlenmiş usul kurallarına göre yapılan yargılama
neticesinde tüm dosya kapsamına göre AYİM Üçüncü Dairesi tarafından ilgili
hukuk kuralları yorumlanmak suretiyledavanın reddine
karar verilmiştir.
73. Bu kapsamda başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı ve başvuruya
konu yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında başvurucuya karşı tarafça
ileri sürülen veya dava dosyasına intikal eden dava malzemesine ulaşma, bunları
tetkik ile beyan ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilerek yargılamaya aktif
katılımının temin edildiği, sonuç olarak ileri sürülen iddialar bakımından açık
ve görünür bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
74. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
75. Başvurucu açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılamaması
nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
76. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzeri konularda
görüş bildirildiğinden ayrıca bir görüş bildirilmesine gerek olmadığı
belirtilmiştir.
77. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, § 18), Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
78. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
79. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince kamu
hukuku alanına dâhil olan ancak
sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici
olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda
belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar
verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da
uygulanacaktır (Selahattin Akyıl,
B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
80. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili makul süre
değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarihtir (Güher Ergun
ve diğerleri, § 50). Ancak bazı özel durumlarda uyuşmazlığın ortaya
çıktığı daha önceki bir tarih de başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir.
Bu durum özellikle yargısal süreç öncesinde ilgili idareye müracaat edilmesinin
söz konusu olduğu başvurular bakımından geçerlidir (Selahattin Akyıl, § 45). Somut başvuru açısından bu tarih,
başvurucunun görev yaptığı GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığına
müracaat ettiği 1/10/2010'dur.
81. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin
AYİM Üçüncü Dairesi tarafından reddedildiği 26/12/2013'tür.
82. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu
konuda karar verilmiştir (Selahattin Akyıl).
Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulumamaktadır.
83. Somut olayda başvurucu 1/10/2010 tarihinde sağlık hizmetleri
tazminatından yararlandırılması istemiyle GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi
Komutanlığına başvurmuş, bu talebinin 4/10/2010 tarihinde reddedilmesi üzerine
de bu işleme karşı 30/11/2010 tarihinde iptal davası açmıştır. AYİM Üçüncü
Dairesinde görülen yargılama sırasında Üniversitelerarası Kurula iki defa yazı
yazılmış, 26/12/2012 tarihli görüş yazısı geldikten sonra 6/6/2013 tarihinde
davanın reddine karar verilmiş, başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Daire
tarafından 26/12/2013 tarihinde reddedilmiştir.
84. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın tek
dereceli bir yargılama sisteminde toplam 3 yıl 2 ay 25 gün sürdüğü; hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında ve başvurucuya atfedilebilecek yargılamanın uzamasına yol açılan
bir kusurunun da bulunmadığı gözetildiğinde özlük haklarına ilişkin bu davada
tek dereceli yargılamada geçen yaklaşık 3 yıl 3 aylık süre bakımından makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
86. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
87. Başvurucu ihlallerin tespit edilmesi, yeniden yargılamaya ve
ihlal iddiasına konu sağlık hizmetleri tazminatlarının yasal faizi ile birlikte
ödenmesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
88. Başvuruda yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte
başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate
alındığında başvurucunun da manevi tazminat talebinde bulunmaması nedeniyle
ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
89. Başvurucunun maddi tazminat talebi yönünden ise Anayasa
Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağının bulunması
gerekmektedir. Ancak başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olduğu
görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
90. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının
ihlaline ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Yargılamanın sonucunun
adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve
oyçokluğuyla,
3. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
Engin YILDIRIM'ın karşıoyu
ve oyçokluğuyla,
4. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
5. Diğer ihlal iddialarının ise açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
OYBİRLİĞİYLE
17/5/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığı
Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji servisinin bölüm başkanı olarak görev
yapmaktadır. Şikâyetinin özünü sağlık hizmetleri tazminatının kendisine
ödenmemesi ve konuyla ilgili yargı kararlarının adil yargılanma hakkını ihlal
ettiği iddiaları oluşturmaktadır.
2. Başvurucu, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine ilişkin
5947 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun’un ek 17. maddesine
eklenen (Ç) fıkrası hükmünün kendi statüsündeki öğretim üyelerini de
kapsadığını ve sivil hastanelerde görev yapan aynı statüdeki öğretim üyelerine
döner sermaye ödemesi yapıldığı halde bu tazminattan yararlandırılmadığını
belirtmektedir.
3. Üniversitelerarası Kuruldan (ÜAK) alınan görüşte tıpta
uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında bazı farklılıklar olmasına rağmen
ilgili kişinin öğretim üyesi olması halinde bu farklılıkların gözetilmeyip, her
iki eğitimin de eşit sayılacağı sonucuna ulaşılmıştır.
4. AYİM, ÜAK raporunda ifade edilen tıpta uzmanlık eğitimi ile
doktora eğitimi arasındaki farklılıkları dikkate alarak başvurucunun sağlık
hizmetleri tazminatı almasının hukuken mümkün olmadığı kanaatiyle davanın
reddine karar vermiştir.
5. AYİM, raporun sonucunu neden benimsemediğini yeterli bir
şekilde gerekçelendirmeyerek sadece raporda belirtilen farklılıkları göz önüne
almıştır. ÜAK raporunun sonucuna itibar edilmemesi, kanımca, bariz bir takdir
hatası içermektedir. Bu durum başvurucunun ayrımcı bir işleme tabi tutulması
sonucunu doğurmuştur.
6. Yasa koyucu, farklı hukuksal konumda olan kişileri farklı
yaptırımlara tâbi tutabilir. Bununla birlikte, askerlik hizmet ve
gerekliliklerinin farklılık arz etmesi, farklı muamele yapılması için sağlam
bir gerekçe oluşturmaz. Askerlik görevinin kendine has özellikleri asker kişiler
ile sivil kişiler arasında farklı muameleye neden olan her durumun anayasal
açıdan meşrulaştırılmasının bir gerekçesi olmamalıdır. Asker ve sivil kişiler
arasında elbette farklılıklar vardır ama bunlar asker kişiler aleyhine temel
hak ve özgürlükler anlamında eşitsizlik yaratmak için kullanılmamalıdır.
7. Özellikleri ve görevleri arasında her hangi
bir fark olmayan veterinerlik fakültesi mezunu mikrobiyoloji ve klinik
mikrobiyoloji öğretim üyelerinin sivil olanlarının sağlık hizmetleri tazminatını
alabilirken asker şahıs olanlarının alamaması açık bir ayrımcılık ve
eşitsizliktir.
8. Anayasa’nın 10. maddesi ile birlikte değerlendirildiğine 36.
maddedeki adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı yönünden ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır.