TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA ÖZYURT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2250)
Karar Tarihi: 17/5/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Mustafa ÖZYURT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yasal düzenlemenin statüsündeki öğretim üyelerini de kapsadığı ileri sürülmesine rağmen sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılmaması ve bu işleme karşı açılan davanın da reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılama sırasında davada görevli raportörün üç kez değişmesi, duruşmaya katılan başkan ve üyelerle kararı veren heyetin tamamının aynı kişilerden oluşmaması, talep ve iddiaların kararda karşılanmadığından kararın gerekçesiz olması, bariz takdir hatası yapılarak hakkaniyete uygun karar verilmemesi ve yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 1/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 10/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 24/12/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu veteriner hekim üsteğmen iken Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalında 24/2/1993 tarihinde öğrenimini tamamlayarak doktora unvanına sahip olmuş ve Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığınca 12/4/1993 tarihinde asli ihtisas alanı mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji uzmanı veteriner hekim olarak değiştirilmiştir.
9. Başvurucu 16/2/1996 tarihinde GATA Temel Tıp Bilimleri Bölüm Başkanlığı Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümüne yardımcı doçent olarak atanmış, 23/11/1998 tarihinde "tıbbi mikrobiyoloji" dalında "Doçentlik Bilim Sınavı"nda başarılı olarak 28/6/2000 tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığı Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Servisine öğretim üyesi olarak atanmıştır. 20/8/2013 tarihinde profesör olan başvurucu hâlen aynı servisin bölüm başkanı olarak görev yapmaktadır.
10. Başvurucu 30/7/2010 tarihinde yürürlüğe giren 21/1/2010 tarihli ve 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun ek 17 nci maddesine eklenen (Ç) fıkrası uyarınca sağlık hizmetleri tazminatından yararlanmak üzere 1/10/2010 tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığına başvurmuş; Komutanlık 4/10/2010 tarihinde başvurucunun bu düzenlemeden yararlanamayacağı gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
11. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatının ödenmemesi işleminin iptali ve ödenmesi gerektiğini ileri sürdüğü tazminatın faiziyle birlikte ödenmesi istemleriyle 30/11/2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
12. AYİM Üçüncü Dairesi yargılama sırasında 23/6/2011 ve 29/12/2011 tarihlerinde verdiği ara kararları ile davacının tamamladığı doktora eğitiminin aynı bilim dalında tıpta uzmanlık mevzuatına göre yapılan uzmanlık eğitimine eş değer olup olmadığını ve doktora eğitimine sahip mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji uzmanı ile tıpta uzmanlık mevzuatına göre eğitimini tamamlamış mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji uzmanı arasında bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluk açısından bir fark bulunup bulunmadığı hususunda Yüksek Öğretim Kurumundan (YÖK) görüş istenilmesine karar vermiştir.
13. YÖK Başkanlığının cevap yazısı ekinde Üniversitelerarası Kurulun 26/3/2012 tarihli toplantısında verilen karar Mahkemeye gönderilmiştir. Toplantıda verilen karar şöyledir:
"1. Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji bilim dalındaki Doktora eğitimi akademik bir eğitim olup belirli ders kredileri ile doktora yeterlilik sınavı, doktora tezi, tez savunması gibi belirli kriterlerle belirlenmiş bir eğitimdir. Aynı bilim dalındaki tıpta uzmanlık eğitimi ise hasta hizmeti sunmak üzere düzenlenmiş bir eğitim olup bu alandaki laboratuvar becerilerinin öğretilmesine dayanmaktadır ve kendi bilim dalı dışında yapmaları gereken zorunlu rotasyonları vardır. 2. Tıpta uzmanlık mevzuatına göre eğitimini tamamlamış olan klinik mikrobiyoloji uzmanının bir laboratuvar açma yetkisi var iken doktora yapanın böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Tıpta uzmanlık diploması Sağlık Bakanlığından verilmekte olup mecburi hizmet yükümlülüğü doğurmaktadır. Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı uzmanlık öğrencisi sorumlusu olabilirken doktora unvanı sahipleri uzmanlık öğrencisi sorumlusu olamaz. 3. Veteriner hekimlerin, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji bilim dalında tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzmanlık eğitimi yapmaları mümkündür. Tıpta uzmanlık ve doktora eğitiminin diplomaları açısından farklılıklarına rağmen tıpta uzmanlık Eğitimi Tüzüğü'nde yer alan dallarda doktora yapanların öğretim üyesi olmaları halinde bu ayrımın gözetilmeyeceğine oy çokluğu ile karar verildi."
14. AYİM 3. Dairesi 6/6/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan subaylardan öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesinin öngörüldüğü, bu unvanlardan herhangi birisine sahip olmayan sağlık personeli ile tabip ve diş tabibi olmayan öğretim üyesi sağlık personelinin tazminat ödenecek personel kapsamına alınmadığı, ayrıca Anayasa Mahkemesinin 16/7/2010 tarihli ve E.2010/29, K.2010/90 sayılı kararında sağlık hizmetleri tazminatının GATA'da öğretim üyesi olarak görev yapmanın değil tabip olma statüsünün bir sonucu olduğuna, sivil ve askeri tabipler ile tabip olmayan ancak temel tıp bilimlerinde uzman olanların aynı hukuksal konumda bulunmadıklarından düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olmadığına karar verildiği dikkate alındığında, öğretim üyesi veteriner hekim subay statüsünde olan davacıya tabip veya diş tabibi olmadığı halde sırf öğretim üyesi statüsüne sahip olduğu için 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendinde yer alan tablonun (öğretim üyesi, tabip-diş tabibi/uzman tabip) başlıklı birinci sütununda sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine yasal olarak imkân bulunmadığı, diğer yandan yukarıda zikredilen Üniversitelerarası Kurul görüşünden de anlaşılacağı üzere, tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu gibi her iki eğitim sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların birbirinden farklı olduğu, bu farklılıklar karşısında doktora (bilim doktoru) unvanına sahip veteriner hekim subayların tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmaları ve bu unvanı kullanabilmeleri için zorunlu olan bir uzmanlık belgesine sahip olmamaları ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ile aynı bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluklara sahip olmamaları nedeniyle tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde kabul edilmemelerinin ve bu statüye göre sağlık hizmetleri tazminatı almalarının hukuken mümkün olmadığı, bu itibarla doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim üyesi, veteriner hekim subay statüsünde olan davacının tabip veya diş tabibi veya tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde olmaması nedeniyle Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilen 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendinin öznesi konumunda olmadığı, dolayısıyla davacının yasa koyucu tarafından düzenlenmeyen bir hukuki durum ile ilgili Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunduğu, başka bir deyişle davacının "Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar haricinde kalan diğer sağlık personeline sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine ilişkin düzenleme yapılmasının" Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia ettiği ve Anayasa'ya aykırılık iddiasının yasa koyucunun düzenlemediği bir alana ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
...926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendinde kimlere hangi oranlarda sağlık hizmetleri tazminatı ödeneceği açıkça düzenlenmiştir. Doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim üyesi veteriner hekim subay statüsünde olan ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmayan davacıya 926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendi uyarınca sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine imkân bulunmadığından, davalı idarece davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
...Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında eşitlik ilkesinin eylemsel değil hukuksal eşitlik olduğu, eşitlik ilkesiyle aynı durumda olan kişilere aynı hukuki kuralların uygulanmasının amaçlandığı, farklı statüde bulunanlara farklı hükümlerin uygulanabileceği kabul edilmektedir. 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrasında davacının statüsüne sağlık hizmeti tazminatı ödenmesini yasaklayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak özlük haklarının kanuniliği ilkesi gereği davacı, statüsü sağlık hizmetleri tazminatı ödenecekler arasında sayılmadığı için bu haktan yararlanamamaktadır. Dolayısıyla burada eşitliğe aykırı bir düzenleme söz konusu olmayıp eksik düzenlemeden bahsedilebilir...
Yukarıda açıklamalar çerçevesinde Anayasa'ya aykırılık iddiası değerlendirildiğinde; söz konusu yasa hükmünün iptal edilmesinin dahi davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini sağlamayacağı, yasama erkinin düzenlemediği, suskun kaldığı bir alanın, Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürülebilmesinin (açılmış olan davada uygulanma kabiliyeti bulunan bir kural bulunmaması) sebebiyle mümkün bulunmadığı kanaatine varıldığından davacının ve AYİM Başsavcılığının Anayasa'ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir."
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli ve E.2013/1617, K.2013/1586 sayılı karar ile reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Anayasa Mahkemesinin 17/5/2012 tarihli ve E.2011/90, K.2012/71 sayılı kararında da belirttiği üzere, yasa koyucu çalışana ek ücret veya benzeri bir ödeme yapılmasını öngörürken, hizmetin niteliği ve niceliğine göre düzenleme yapma yetkisine sahiptir. Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplere tazminat ödenip ödenmemesi veya hangi unvanlara ne miktarda ödeneceği hususlarının da Anayasa çerçevesinde kanun koyucunun takdir yetkisi içinde olduğu aşikardır.
Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen kararında diş tabipleri açısından yaptığı değerlendirmede; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli diğer tabiplerle aynı hukuki statüde olduklarının ve dolayısıyla aynı kurallara tabi olmaları gerektiğinin söylenemeyeceğini, bu durumun Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olmadığını belirtmiştir.
Davacının kararın düzeltilmesi istemini içeren dilekçesinde ileri sürdüğü sebeplerin yerinde görülmemesi, taleplerinin kararda karşılanmış olması, düzeltilmesi istenen kararda çelişki olmadığı gibi kararın kanuna ve usule uygun bulunması nedeniyle karar düzeltme isteminin reddine..."
16. Nihai karar başvurucuya 4/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 20/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesiyle eklenen (Ç) fıkrası şöyledir:
"Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan ve aşağıda rütbeleri belirtilen personelden öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara hizalarında gösterilen oranları geçmemek üzere orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir.
(Ek paragraf: 2/1/2014-6514/16 md.) Öğretim üyesi tabip ve öğretim üyesi diş tabipleri için rütbe ve dereceleri itibarıyla belirlenmiş olan sağlık hizmetleri tazminatı oranları, 100 puan artırılmak suretiyle uygulanır.
TAZMİNAT ORANLARI (%)
RÜTBELER
Öğretim Üyesi Tabip/ Uzman Tabip
Tabip/Tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar
Uzman Diş Tabibi
Diş Tabibi
General/Amiral
585
455
390
260
Kıdemli Albay
550
425
365
230
Albay
545
415
360
220
Yarbay
515
380
345
215
Kıdemli Binbaşı
500
370
340
210
Binbaşı
Kıdemli Yüzbaşı
460
320
305
175
Yüzbaşı
Kıdemli Üsteğmen
420
280
285
165
Üsteğmen
Teğmen
250
160
Asteğmen
240
270
130
Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil öğretim üyesi tabiplere ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine aşağıda belirtilen oranları geçmemek üzere en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir. (Ek cümleler: 22/1/2015 - 6586/61 md.) Diğer kamu kurum ve kuruluşları kadrolarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak istihdam edilen tabip ve diş tabiplerinden Gülhane Askerî Tıp Akademisinde tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık eğitimi alanlara ve bu Kanunun ek 26 ncı maddesi kapsamında, Türk Silâhlı Kuvvetlerine bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görevlendirilen öğretim üyesi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine de sağlık hizmetleri tazminatı ödenir. Bunlardan tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık eğitimi alanlara, kurumlarınca döner sermaye gelirlerinden ödenenler de dâhil olmak üzere herhangi bir ad altında ek ödeme yapılmaz. Ek 26 ncı madde kapsamında görevlendirilenlere ödenecek sağlık hizmetleri tazminatına ilişkin hususlar aşağıda belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde ayrıca belirlenir.
DERECE
1
535
400
235
2-3
520
4-5
480
325
195
6-7
440
300
185
8-9
180
Sağlık hizmetleri tazminatının oranları ile usul ve esasları, personelin rütbesi, unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, görev yeri ve özellikleri, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerivemeslekiuygulamaları veözellikarz edenriskli bölümlerdeçalışmagibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının görüşü, Genelkurmay Başkanlığının uygun görüşü üzerine Milli Savunma Bakanlığınca belirlenir.
Sağlık hizmetleri tazminatından yararlanan personele, 17/11/1983 tarihli ve 2957 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, 10/6/1985 tarihli ve 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 9 uncu maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz.
(Ek fıkra: 22/1/2015 - 6586/61 md.) Bu fıkraya göre yapılacak ödeme, ilgili mevzuatı uyarınca ödenmekte olan zam, tazminat, ödenek, döner sermaye ödemesi, ikramiye, ücret ve her ne ad altında olursa olsun yapılan benzeri ödemelerin hesabında dikkate alınmaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, yasal düzenlemenin kendi statüsündeki öğretim üyelerini de kapsadığını belirtmesine rağmen sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılmaması ve bu işleme karşı açılan davanın da reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılama sırasında dosyanın raportörünün üç kez değişmesi, duruşmaya katılan başkan ve üyelerle kararı veren heyetin tamamının aynı kişilerden oluşmaması, talep ve iddiaların kararda karşılanmadığından kararın gerekçesiz olması, bariz takdir hatası yapılarak hakkaniyete uygun karar verilmemesi ve yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlallerin tespiti, yeniden yargılama ve tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesine ilişkin ihlal iddiası mülkiyet hakkı kapsamında, diğer ihlal iddiaları ise adil yargılanma hakkı kapsamında ayrı başlıklar altında incelenmiştir.
1. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine ilişkin 30/7/2010 tarihinde yürürlüğe giren 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrası hükmünün kendi statüsündeki öğretim üyelerini de kapsadığı ve sivil hastanelerde görev yapan aynı statüdeki öğretim üyelerine döner sermaye ödemesi de yapıldığı hâlde bu tazminattan yararlandırılmadığını, başvurduğu idari ve yargısal süreçlerden de bir sonuç alamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüş yazısında mülkiyet hakkının mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvence olduğu, belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacak iddiasını elde etmeye yönelik meşru bir beklentinin de mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabileceği, somut olayda ise AYİM Üçüncü Dairesi tarafından doktora unvanına sahip öğretim üyesi veteriner hekim subay statüsünde olan başvurucuya ilgili yasal düzenleme kapsamında olmadığından sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine yasal olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği belirtilmiştir.
24. Başvurucu, cevap dilekçesinde mülkiyet kavramının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından geniş yorumlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edilmeye devam edildiğini ifade etmiştir.
25. Öncelikle başvurucunun başvuruya konu olayda Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 25).
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
27. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
28. Belirli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın ortaya çıkardığı, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
29. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma ise mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılabilecektir (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
30. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26).
31. Başvuruya konu somut davada başvurucu 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile eklenen (Ç) fıkrası kapsamında sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılmadığını belirterek Mahkemeden bu idari işlemin iptali ile ödenmeyen tazminatın verilmesi yönünde talepte bulunmuştur.
32. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkının “sağlık hizmetleri tazminatı” verilmesine ilişkin olarak bireylere bir güvence sağlamadığı açıktır. Bununla birlikte bireyler, ancak belirtilen tazminat ödemesinin yapılması konusunda kanuni düzenleme veya içtihatlarda yeterli dayanağın olması hâlinde bu yöndeki talepleri mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilerek güvencelerden yararlandırılabilir. Öyleyse bu aşamada değerlendirilmesi gereken husus, başvurucunun talep ettiği dönemde sağlık hizmetleri tazminatı ödemesinden yararlandırılması gerektiği iddiasının kanuni düzenlemeler veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği, böylece başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup oluşturmadığıdır.
33. Başvurucunun dayandığı kanun maddesinde Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara sağlık hizmetleri tazminatı ödeneceği hüküm altına alınmıştır (bkz. § 18). Başvurucu veteriner hekim subay olup Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümünde doktora yapmıştır ve GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığında profesör kadrosunda hâlen görev yapmaktadır. Başvurucunun doktora yaptığı dalın tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallardan olduğu tartışma konusu değildir. Somut olayda temel sorun, sağlık hizmetleri tazminatı talep eden başvurucunun bu tazminat ödemesinin düzenlendiği anılan Kanun maddesinde belirtilen tıpta uzmanlık mevzuat hükümlerine göre uzman kabul edilip edilmeyeceğidir. Diğer bir deyişle başvurucunun tıpta uzmanlık mevzuat hükümlerine göre uzmanlık yaptığının kabul edilmesi hâlinde bu Kanun maddesi kapsamında sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi söz konusu olabilecektir.
34. Başvurucu, öncelikle görev yaptığı GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığına sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi yönünde talepte bulunmuş ancak başvurucunun statüsünün anılan Kanun maddesi kapsamında sayılmadığı gerekçesiyle başvurucunun bu talebi reddedilmiştir. Başvurucunun söz konusu idari işleme karşı açtığı davada AYİM Üçüncü Dairesi, başvurucunun statüsünün belirtilen yasa maddesinde sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi gereken "tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olma" kapsamında olup olmadığını araştırmıştır. Bu amaçla verilen ara karar doğrultusunda Üniversitelerarası Kuruldan alınan görüşü irdeleyen Mahkeme, tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu ve her iki eğitim sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların birbirinden farklı olduğu tespitlerini gözeterek bu farklılıklara rağmen öğretim üyesi olması hâlinde bu ayrımların gözetilmeyeceği yönündeki Kurul görüş sonucuna itibar etmemiş ve söz konusu farklılıklar nedeniyle doktora unvanına sahip veteriner hekim subayların tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmaları ve bu unvanı kullanabilmeleri için zorunlu olan bir uzmanlık belgesine sahip olmamaları ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ile aynı bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluklara sahip olmamaları gerekçesiyle başvurucunun tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar statüsünde kabul edilmesinin ve bu statüye göre sağlık hizmetleri tazminatı almasının hukuken mümkün olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla AYİM, başvurucunun statüsündeki kişilerin, anılan yasa maddesi çerçevesinde "sağlık hizmetleri tazminatı" ödenebilecek kişiler kapsamında olmadığını belirlemiştir. Başvurucu, bunun aksini ortaya koyan başka bir yargısal içtihat ise sunamamıştır.
35. Öte yandan başvurucu, sivil hastanelerde çalışan benzer statüdeki kişilere döner sermaye ödemesi yapıldığı, ayrıca aynı hastanede çalışan tabiplere de sağlık hizmetleri tazminatı ödendiği hâlde kendi statüsündeki kişilere sağlık hizmetleri tazminatı ödenmediğini belirterek mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvuruya konu yasa maddesinde bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli diş tabiplerine diğer tabiplere nazaran daha az ödeme yapılması yönündeki düzenlemenin iptali istemiyle ilgili Anayasa Mahkemesinin 17/5/2012 tarihli ve E.2011/90, K.2012/71 sayılı kararı şöyledir:
"...
Yasa koyucu Anayasa'ya aykırı olmamak koşuluyla bir uzmanlık alanında çalışanlara diğerlerine göre sunulan hizmet, hizmeti sunan kamu görevlisinin unvanı ve diğer özelliklerini gözeterek daha fazla tazminat ödemeyi uygun görebilir. Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplere tazminat ödenmesinin öngörülüp öngörülmemesi kadar bunun hangi uzmanlık alanı veya unvana göre ne oranda uygulanacağının belirlenmesi de Anayasa çerçevesinde Yasa koyucunun takdir yetkisi içindedir.
Diş tabipliği mesleği tabiplik mesleğinin bir kolu olmakla beraber diğer tıp uzmanlıklarından ayrılmaktadır. Diş tabiplerinin diğer tabiplerden farklı fakültelerden mezun olmaları, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'da tabipler ve diş tabipleri için ayrı bölümler bulunması, diş tabiplerinin uzmanlık sınavının (DUS) tıpta uzmanlık sınavından (TUS) ayrı yapılması bu farklılığı göstermektedir. Bu durumda TSK'da görevli diş tabiplerinin her zaman ve her koşulda TSK'da görevli diğer tabiplerle aynı hukuki statüde oldukları ve dolayısıyla aynı kurallara tabi olmaları gerektiği söylenemez.
Ayrıca başvuru gerekçelerinde kıyaslama yapılan döner sermaye ücreti ile sağlık hizmeti tazminatı aynı ödeme biçimi olmadıklarından aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Döner sermaye, üretilen hizmete ve elde edilen gelire bağlı yapılan değişken bir ödemedir. Yapılacak ödemeler, ilgili sağlık kuruluşunun dağıtabileceği aylık döner sermaye miktarına, tabibin teşhis veya tedavi amaçlı işlem sayısına, yönetmelikle her işlem için belirlenen puana bağlı olarak değişmektedir. Bunun yanında sağlık hizmetleri tazminatı yönetmelikle belirlenen sabit oranlı kesin bir ödeme türüdür.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kurallar, Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
..."
36. Yine 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrasının ikinci bendinin iptali istemiyle ilgili Anayasa Mahkemesinin 16/7/2010 tarihli ve E.2010/29, K.2010/90 sayılı kararı da şöyledir:
".
Dava dilekçesinde 5947 sayılı Yasa'nın 12. maddesi ile 926 sayılı Yasa'nın Ek 17. Maddesine eklenen (Ç) fıkrasının ikinci bendinin, sivil kadrolarda çalışan öğretim üyesi tabiplere tazminat ödenmesine ilişkin olduğu, bu düzenlemenin GATA'da, tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen temel tıp bilimlerine ait dallarda doktora yapan öğretim üyelerini kapsamadığı belirtilerek kuralın Anayasa'nın 2., 10., 55., 130., 131. ve 132. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Fıkranın iptali istenen ikinci bendinde yasakoyucu, TSK kadrosunda görevli sivil öğretim üyesi tabipler ile uzman veya uzman olmayan tabip ve diş tabiplerine en yüksek devlet memuru aylığına endeksli olarak, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini öngörmüştür. Yasakoyucu ayrıca, bu kişilerin unvan ve statülerine bağlı bir oran saptayarak, ödenecek tazminat miktarının hizalarında gösterilen oranları geçemeyeceğini belirtmiştir.
Dava konusu kural, askeri hastanelerde çalışan tüm sivil tabipleri içine alacak bir düzenleme niteliğindedir. Yasakoyucu, bu kuralda askeri hastanelerde çalışan öğretim üyelerinin yanında, 657 sayılı Yasa'ya göre çalışan tabiplerin de sağlık hizmetleri tazminatından yararlanmasını öngörmüştür. Bu açıdan bakıldığında unvanı veya statüsü ne olursa olsun, dava konusu kuralın kapsamı dışında kalan sivil tabip olmadığı açıktır. Ayrıca bu kuralla getirilen sağlık hizmetleri tazminatının, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil personelin, hekim sıfatıyla hastalara verdikleri sağlık hizmeti koşuluna bağlı bir ödeme olduğu da anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesi, aynı hukuki durumda bulunanlar için söz konusudur. Aynı durumda bulunanların aynı, ayrı durumda bulunanların ayrı kurallara bağlanması eşitlik ilkesini zedelemez. Yukarıda da ifade edildiği gibi, sağlık hizmetleri tazminatı, GATA'da öğretim üyesi olarak görev yapmanın değil 'tabip' olma statüsünün bir sonucudur. Sivil ve askeri tabipler ile tabip olmayan ancak temel tıp bilimlerinde doktora yapmış olanlar aynı hukuksal konumda bulunmadıklarından düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğundan söz edilemez.
."
37. AİHM de Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya (B. No: 63235/00, 19/4/2007, §§ 93-96) kararında, başka bir birime atanan polis memurlarına ek tazminat verilmemesi başvurusu yönünden mülkiyet hakkına konu olabilecek bir meşru beklentinin mevcut olmadığı gerekçesiyle ihlal olmadığına karar vermiştir. AİHM'in ayrımcılık yasağı kapsamında mülkiyet hakkının değerlendirildiği bir kamu kuruluşundan emekli olan başvurucunun yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi hakkındaki Fabian/Macaristan (B. No: 78117/13, 15/12/2015, §§ 25-34) kararında ise özel ve kamu sektörlerinden emekli olanlar ile kamu sektöründen emekli olanların kendi aralarında, makul ve haklı bir sebep de bulunmadan farklı uygulama yapılarak kamu sektöründen emekli olan bazı kişilerin yaşlılık aylıklarından kesinti yapılması ayrımcılık yasağının ihlali olarak görülmüştür. Ancak başvuru konusu olayda başvurucunun özlük hakları bakımından bir kesintinin, dolayısıyla başvurucunun meşru beklentisine konu olabilecek aylığında bir azalmanın söz konusu olmadığı açıktır. Nitekim AİHM, mülkiyet hakkının ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak incelenebilmesi için öncelikle Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında korunmasıgereken bir mülkiyet hakkının mevcut olması gerektiğini belirtmektedir (Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya, §§ 94, 95; Guberina/Hırvatistan, B. No: 23682/13, 22/3/2016, § 75).
38. Somut olayda ise başvurucunun sağlık hizmetleri tazminatından yararlanabileceği yönünde açık bir kanun hükmü bulunmadığı gibi başvurucu, iddiasını destekler yerleşik bir yargı içtihadı da ortaya koyamamıştır.
39. Bu durumda başvuru konusu olayda başvurucunun 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile eklenen (Ç) fıkrası hükümlerine göre sağlık hizmetleri tazminatı ödemesinden yararlanması yönündeki talebinin yürürlükteki kanun hükümleri veya konuyla ilgili yargı içtihatları tarafından desteklenmediği ve mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta olmadığı anlaşılmış; dolayısıyla başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddia
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
41. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatı talebinin reddi işleminin iptali istemiyle AYİM Üçüncü Dairesinde açtığı davada bariz takdir hatası yapılarak hakkaniyete uygun bir karar verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzeri konularda görüş bildirildiğinden ayrıca bir görüş bildirilmesine gerek olmadığı belirtilmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
45. Başvuru konusu olayda başvurucunun sağlık hizmetlerinden yararlandırılması talebi GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığınca 1/10/2010 tarihinde reddedilmiş; bu idari işlemin iptali istemiyle açılan davada AYİM Üçüncü Dairesi 6//6/2013 tarihli kararıyla doktora (bilim doktoru) unvanına sahip öğretim üyesi veteriner hekim subay statüsünde olan ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmayan davacıya 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesinin (Ç) fıkrasının birinci bendi uyarınca sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine imkân bulunmadığından davalı idarece davacıya sağlık hizmetleri tazminatı ödenmemesi işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir (bkz. § 14). Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir (bkz. § 15).
46. 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesiyle eklenen (Ç) fıkrasının birinci bendinde, sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılma koşulları ve hangi personele bu tazminat ödemesi yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan kanun hükmünde Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil öğretim üyesi tabiplere ve 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi öngörülmüş; tazminat oranlarına ilişkin tabloda da tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlara ödenecek tazminata ilişkin oranlar gösterilmiştir.
47. Uyuşmazlık, veteriner hekim olup mikrobiyoloji ve klinik biyoloji alanında doktora yapan başvurucuya anılan hükme göre sağlık hizmetleri tazminatı ödenip ödenmemesi hususuna ilişkindir. AYİM Üçüncü Dairesi, konu hakkında Üniversitelerarası Kuruldan görüş istemiş, Kurulun sonuç itibarıyla bir ayrım yapılmayacağı yönündeki görüşüne karşın bu görüş yazısında tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu, her iki eğitim sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların birbirinden farklı olduğu, bu farklılıklar karşısında doktora (bilim doktoru) unvanına sahip veteriner hekim subayların tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olmaları ve bu unvanı kullanabilmeleri için zorunlu olan bir uzmanlık belgesine sahip olmamaları ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar ile aynı bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumluluklara sahip olmamaları gerekçeleriyle ve özlük haklarının kanuniliği ilkesi gereği 5947 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun'un ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrasında davacının statüsünün sağlık hizmetleri tazminatı ödenecekler arasında sayılmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararda, anılan yasa hükmünün iptali istemine ilişkin yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince verilen bu yasa hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığı hakkındaki karara da yer verilmiştir. AYİM Üçüncü Dairesinin söz konusu gerekçeleri dikkate alındığında hukuk kurallarının yorumuna ilişkin bu kararda bariz takdir hatası bulunduğundan söz edilemez.
48. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece mahkemelerince hukuk kurallarının yorumunda isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
49. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
50. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılmaması işlemine karşı açtığı davada AYİM tarafından verilen ara kararı doğrultusunda Üniversitelerarası Kuruldan alınan görüşe niçin itibar edilmediğinin gerekçelendirilmediğini ve karar düzeltme talebinin de gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzeri konularda görüş bildirildiğinden ayrıca bir görüş bildirilmesine gerek olmadığı belirtilmiştir.
53. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
54. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
55. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
56. Somut olayda her ne kadar başvurucu, AYİM tarafından Üniversitelerarası Kurul görüşüne itibar edilmeme gerekçelerinin gösterilmediğini ileri sürmüş ise de AYİM 3. Dairesinin 6/6/2013 tarihli kararının gerekçesi incelendiğinde Kurul görüşünün etraflı bir şekilde irdelendiği ve bu görüşten hareketle tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında aşama ve kapsam yönünden farklılıklar bulunduğu, ayrıca her iki eğitim sonunda alınan unvan ve bilimsel yeterlilik, görev, yetki ve sorumlulukların birbirinden farklı olduğu sonucuna varılarak başvurucunun talebi hakkında değerlendirme yapılmış ve başvurucunun davasının reddedilmesinin maddi ve hukuki nedenleri değerlendirilerek hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir kanaate varılmıştır (bkz. § 14). Bu kararda ayrıca başvurucunun ilgili yasal düzenlemenin iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurulması talebinin karşılanmaması nedenlerinin de ayrıntılı olarak tartışıldığı görülmektedir. Başvurucunun karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli kararıyla itiraza konu ilk kararın gerekçesine atıf yapılarak ve ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplere tazminat ödenip ödenmemesi veya hangi unvanlara ne miktarda ödeneceği hususlarının Anayasa çerçevesinde kanun koyucunun takdir yetkisi içinde olduğu belirtilip bu yöndeki bir Anayasa Mahkemesi kararına da yer verilerek reddedilmiştir (bkz. § 15).
57. Bu durumda yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışıldığı ve verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın da gösterilen gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
58. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
59. Başvurucu, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesi istemiyle açtığı davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
61. Başvurucu, AYİM Üçüncü Dairesinde görülen yargılama sırasında raportörün üç defa değiştirilmesi, duruşmaya katılan üyeler yerine başka üyelerin katıldığı Heyetçe karar verilmesi ve talebine rağmen karar düzeltme aşamasında duruşma yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
62. Bakanlık, bu konu hakkında bir görüş bildirmemiştir.
63. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
64. Başvuru konusu olayda başvurucu sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılmaması işlemine karşı açtığı davada AYİM Üçüncü Dairesince karar düzeltme aşamasında talebine rağmen duruşma yapılmamasından şikâyet etmektedir.
65. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Yargılamanın açıklığı ilkesi bu yönüyle hukuk devletini gerçekleştirmenin en önemli araçlarından biridir. Yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma haklarının güvencesini oluşturur. Ancak bu, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğunun bulunduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
66. Başvurucu, davanın reddine karar verilmesi üzerine yapmış olduğu duruşmalı karar düzeltme isteminin kabul edilmiş olması durumunda Mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine veya iddialarını ispata yarar hangi delilleri ibraz edeceğine ilişkin olarak da herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemeyeceğinden salt karar düzeltme aşamasında duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlaline yol açıldığı söylenemez.
67. Öte yandan başvurucu yargılama sırasında raportörün değiştirilmesi nedeniyle yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini ileri sürmekte ise de raportörler, daire başkanı gözetiminde kendilerine havale edilen davaları inceler, düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak bildirir, karar taslaklarını ve tutanakları hazırlar. Dolayısıyla dava dosyası hakkında karar verecek heyet ile birlikte çalışır ve heyet adına inceleme yaparak uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlarlar. Raportör düşüncelerinin daire üyelerini etkileyebilecek kanaatleri taşıması mümkün olmakla birlikte bu düşünceler mahkemenin iç işleyişine ilişkin ve nihai kararın verilmesi sürecinde hazırlanan bir görüş olup raportörler bu görevi mahkeme veya daire başkanını temsilen yerine getirmektedirler. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesi, davanın tarafları arasındaki çelişmeli yargıyı güvence altına almakta olup bu ilke, mahkemenin iç işleyişine ilişkin usuller yönünden uygulanamaz (Muharrem Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 52).
68. Somut başvuruya konu davada AYİM Üçüncü Dairesince, raportör hâkimin açıklamaları dinlenildikten ve dava dosyası incelendikten sonra kararın verildiği görülmektedir. Buna göre, raportörün açıklamalarından sonra dava dosyasını inceleyen Daire başkanı ve dört üyeden oluşan mahkeme heyeti tarafından dava hakkında karar verilmiştir. Mevcut davada, raportörün ön yargılı davranmasına neden olacak düşünce sunduğunu gösteren herhangi bir unsur ise bulunmamaktadır. Bu durumda yargılama sırasında çeşitli gerekçelerle raportörün değişmesi, adil yargılanma hakkının ihlali sonucuna yol açmaz.
69. Son olarak başvurucu, duruşmaya katılan AYİM Üçüncü Dairesi üyeleri yerine duruşmaya katılmayan üyelerin karara katılarak oy kullanmaları nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak yasa ile kurulmuş bir mahkeme tarafından davanın dinlenilmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Bu hak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının da zımni bir unsuru olmakla beraber (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004), yargılamayı yapan mahkemenin yasayla kurulması gerekliliği Anayasa’nın 37. maddesinde ayrı ve açık bir hükümle düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No:2013/1780, 20/22014, § 77).
71. Yargılama sırasında duruşmada yer alan bir hâkimin yargılama sonuçlanıncaya kadar aynı mahkemede görev yapması yargı sisteminin işleyişi bakımından mümkün olmayıp Anayasa ve Sözleşme hükümleri de böyle bir güvence sağlamamaktadır. Nitekim başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlık, ilgili kanun hükümleri çerçevesinde kurulmuş olan mahkemede yine daha önceden belirlenmiş usul kurallarına göre yürütülmüş ve sonuçlandırılmış olup mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını şüpheye düşürecek herhangi bir somut sebep de ileri sürülmeden hükmün de verilmeyip açıklanmadığı bir duruşmaya katılan başkan ve üyelerle kararı veren heyetin tamamının aynı kişilerden oluşmaması tek başına adil yargılanma hakkı bakımından bir sorun teşkil etmez.
72. Somut olayda başvurucunun açtığı iptal davasında kendisine delillerini sunma imkânı sağlanmış, duruşma açılmış, tarafların delilleri toplanmış, ilgili uzman mercilerden görüş sorulmuş, bu görüşlere itiraz imkânı tanınmış; başvurucu da bu çerçevede tüm delillerini ibraz etmiş ve kanuni hâkim güvencesine de uygun olarak ilgili kanun hükümleri çerçevesinde kurulmuş bir mahkemede yine daha önceden belirlenmiş usul kurallarına göre yapılan yargılama neticesinde tüm dosya kapsamına göre AYİM Üçüncü Dairesi tarafından ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyledavanın reddine karar verilmiştir.
73. Bu kapsamda başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı ve başvuruya konu yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında başvurucuya karşı tarafça ileri sürülen veya dava dosyasına intikal eden dava malzemesine ulaşma, bunları tetkik ile beyan ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilerek yargılamaya aktif katılımının temin edildiği, sonuç olarak ileri sürülen iddialar bakımından açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
74. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
75. Başvurucu açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
76. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzeri konularda görüş bildirildiğinden ayrıca bir görüş bildirilmesine gerek olmadığı belirtilmiştir.
77. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
78. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
79. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince kamu hukuku alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
80. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 50). Ancak bazı özel durumlarda uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih de başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir. Bu durum özellikle yargısal süreç öncesinde ilgili idareye müracaat edilmesinin söz konusu olduğu başvurular bakımından geçerlidir (Selahattin Akyıl, § 45). Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun görev yaptığı GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığına müracaat ettiği 1/10/2010'dur.
81. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin AYİM Üçüncü Dairesi tarafından reddedildiği 26/12/2013'tür.
82. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda karar verilmiştir (Selahattin Akyıl). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulumamaktadır.
83. Somut olayda başvurucu 1/10/2010 tarihinde sağlık hizmetleri tazminatından yararlandırılması istemiyle GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığına başvurmuş, bu talebinin 4/10/2010 tarihinde reddedilmesi üzerine de bu işleme karşı 30/11/2010 tarihinde iptal davası açmıştır. AYİM Üçüncü Dairesinde görülen yargılama sırasında Üniversitelerarası Kurula iki defa yazı yazılmış, 26/12/2012 tarihli görüş yazısı geldikten sonra 6/6/2013 tarihinde davanın reddine karar verilmiş, başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 26/12/2013 tarihinde reddedilmiştir.
84. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın tek dereceli bir yargılama sisteminde toplam 3 yıl 2 ay 25 gün sürdüğü; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında ve başvurucuya atfedilebilecek yargılamanın uzamasına yol açılan bir kusurunun da bulunmadığı gözetildiğinde özlük haklarına ilişkin bu davada tek dereceli yargılamada geçen yaklaşık 3 yıl 3 aylık süre bakımından makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
86. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
87. Başvurucu ihlallerin tespit edilmesi, yeniden yargılamaya ve ihlal iddiasına konu sağlık hizmetleri tazminatlarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
88. Başvuruda yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında başvurucunun da manevi tazminat talebinde bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
89. Başvurucunun maddi tazminat talebi yönünden ise Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Ancak başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olduğu görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
90. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve oyçokluğuyla,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve oyçokluğuyla,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
5. Diğer ihlal iddialarının ise açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE
17/5/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığı Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji servisinin bölüm başkanı olarak görev yapmaktadır. Şikâyetinin özünü sağlık hizmetleri tazminatının kendisine ödenmemesi ve konuyla ilgili yargı kararlarının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiaları oluşturmaktadır.
2. Başvurucu, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesine ilişkin 5947 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile 926 sayılı Kanun’un ek 17. maddesine eklenen (Ç) fıkrası hükmünün kendi statüsündeki öğretim üyelerini de kapsadığını ve sivil hastanelerde görev yapan aynı statüdeki öğretim üyelerine döner sermaye ödemesi yapıldığı halde bu tazminattan yararlandırılmadığını belirtmektedir.
3. Üniversitelerarası Kuruldan (ÜAK) alınan görüşte tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasında bazı farklılıklar olmasına rağmen ilgili kişinin öğretim üyesi olması halinde bu farklılıkların gözetilmeyip, her iki eğitimin de eşit sayılacağı sonucuna ulaşılmıştır.
4. AYİM, ÜAK raporunda ifade edilen tıpta uzmanlık eğitimi ile doktora eğitimi arasındaki farklılıkları dikkate alarak başvurucunun sağlık hizmetleri tazminatı almasının hukuken mümkün olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar vermiştir.
5. AYİM, raporun sonucunu neden benimsemediğini yeterli bir şekilde gerekçelendirmeyerek sadece raporda belirtilen farklılıkları göz önüne almıştır. ÜAK raporunun sonucuna itibar edilmemesi, kanımca, bariz bir takdir hatası içermektedir. Bu durum başvurucunun ayrımcı bir işleme tabi tutulması sonucunu doğurmuştur.
6. Yasa koyucu, farklı hukuksal konumda olan kişileri farklı yaptırımlara tâbi tutabilir. Bununla birlikte, askerlik hizmet ve gerekliliklerinin farklılık arz etmesi, farklı muamele yapılması için sağlam bir gerekçe oluşturmaz. Askerlik görevinin kendine has özellikleri asker kişiler ile sivil kişiler arasında farklı muameleye neden olan her durumun anayasal açıdan meşrulaştırılmasının bir gerekçesi olmamalıdır. Asker ve sivil kişiler arasında elbette farklılıklar vardır ama bunlar asker kişiler aleyhine temel hak ve özgürlükler anlamında eşitsizlik yaratmak için kullanılmamalıdır.
7. Özellikleri ve görevleri arasında her hangi bir fark olmayan veterinerlik fakültesi mezunu mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji öğretim üyelerinin sivil olanlarının sağlık hizmetleri tazminatını alabilirken asker şahıs olanlarının alamaması açık bir ayrımcılık ve eşitsizliktir.
8. Anayasa’nın 10. maddesi ile birlikte değerlendirildiğine 36. maddedeki adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı yönünden ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.