TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.T. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2252)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13.7.2016 - 29769
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
A.T.
|
Vekili
|
:
|
Av. Tülin
UYAR BALCIOĞLU
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Sabah gazetesinde ve gazetenin internet sitesinde
yer alan bir haberde gerçeğe aykırı bilgilere yer verilmesi nedeniyle şeref ve
itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2014 tarihinde Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 31/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
30/9/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 7/10/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla tıp profesörü unvanıyla
bir üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
9. Sabah gazetesinin
20/4/2011 tarihli nüshasında ve gazetenin “www.sabah.com.tr”
isimli internet sitesinde “Kadın profesörle
hastasına restoranda ‘aşk’ baskını” başlıklı bir haber
yayımlanmıştır. Söz konusu haberde, başvurucunun görev yaptığı üniversitede
tedavi gören hastası ile yemek yediği bir restoranda hastasının eşi ve diğer
bazı yakınlarının saldırısına uğradığı iddia edilmiştir. Bahsi geçen haber
şöyledir:
“… bir balık lokantasında 12 Nisan akşamı yaşanan olayda, doktoru olan
… Üniversitesi Tıp Fakültesi …Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.
A.T. ile yemek yiyen lösemi hastası Ö.Y., eşi, annesi ve babasının restorana
geldiğini görünce hemen dışarı çıktı. A.T. de peşinden gitti. İddiaya göre,
anne A.Y. ile gelini D.Y. profesöre saldırdı. Bu sırada dizlerinden yaralanan
A.T.’nun gözlüğü kırıldı. Restoran çalışanları duruma
müdahale ederek, polise haber verdi.
İki çocuk annesi D.Y., 5 yıldır evli olduğu eşinin 7 Mart 2010’da
lösemi tedavisi görmeye başladığını, ve A.T.’nun eşine karşı özel ilgisi olduğunu gözlemlediğini
belirterek şunları söyledi: ‘Kontrol için profesörle birlikte Ankara’ya
gittikten sonra eşim evi terk edip benden boşanmak istediğini söyledi. Kabul
ettim. Ancak ailesi karşı çıktı. Aile toplantısı yaptık. Eşim bir hata
yaptığını, ancak doktorun kendisini <Senin tedavini benden başka yapabilecek
kimse yok. Boşanmıyorsan dosyayı sekreterime bırakıyorum> dediğini söyledi.
Tedavide sıkıntı yaşayacağından korktuğumuz için bunlara katlandım.’
D.Y., kadın profesörün lösemi hastası eşini, sigara ve alkole
alıştırdığını da iddia etti. Baba M.Y. da profesör A.T.’nun,
oğlunu tehdit ederek kendine bağladığını öne sürdü. Baba ve anne, oğulları ile
profesör hakkında suç duyurusunda bulundu.
‘Aramızda
İlişki Yok’
…Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan Ö.Y. ise
evde ailesiyle tartıştığı ve morali bozuk olduğu için doktorunu aradığını,
birlikte yemek yedikleri sırada annesiyle eşinin doktora saldırdığını, babasının
da doktorun başına vurduğunu belirterek sadece işyeri çalışanlarından şikâyetçi
oldu.
Kendisine yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul
etmeyen A.T. de olay gecesi Ö.Y.’nin arayıp konuşmak
istediğini belirterek, ‘Hepsinden şikâyetçiyim’ dedi. Taraflar hakkında kasten
yaralama, hakaret, tehdit ve mala zarar verme suçlarından işlem yapıldı.”
10. Başvurucu, bahsi geçen haber nedeniyle kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 27/4/2011 tarihinde Antalya 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
11. Antalya 4. Asliye
Hukuk Mahkemesi, Sabah gazetesinde ve internet sitesinde yayımlanan haberin
görünür gerçekliğe uygun olduğu gerekçesiyle 9/3/2012 tarihli kararı ile
davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
Mahkememize tarafların iddiaları doğrultusunda
tüm deliller ve dokümanlar toparlanmış gösterilen tanıklar tek tek
dinlenmiştir. Dinlenen davacı tanıkları Mahkememize, davacının hastalarının
hepsine ilgi gösteren, yakınlık gösteren, iyi bir hekim olduğunu
anlatmışlardır. C. Başsavcılığından celp edilen ceza dosyalarının tetkikinde;
gazetenin ve internet sitesinin bildirdiği olayın esas itibarı ile gerçekleşmiş
olduğu, ceza soruşturmasının devam ettiği, 2011/24584 soruşturma no.lu dosyada
dava dışı Ö.Y.’ın C. Savcısı huzurunda verdiği
13/7/2011 tarihli beyanında açıkça ‘… aramızda duygusal bir yakınlaşma oldu.
Yaklaşık 20-25 gün bu manada bir ilişki yaşadık, en son … balıkçıdaki olaydan
sonra ilişkimiz de bitti…’ şeklinde beyanda bulunduğu, yani basının verdiği
haberin yaşanan olaylara ilişkin olduğu, görünür gerçekliğe uygun olduğu
görülmüştür. Basın görünür gerçekliği kamuoyu ile paylaşmak görevini, hakkını
ve sorumluluğunu yürütmektedirler. Bu olayda yapılan haber görünür gerçekliğe
uygundur. Eğer davacı bu haber sebebiyle manevi tazminat talebinde bulunacak
ise haberi yayınlayan basından değil, yukarıdaki beyanı veren ve ilişkisi
olduğu iddia olunan Ö.Y.’dan, beyanlarıyla böyle bir
habere sebebiyet verdiği için manevi tazminat talebinde bulunmalıdır.
Ayrıntılarıyla incelenen ceza soruşturmasına ilişkin dosyadan edinilen kanaatle
davalı basın kuruluşunun yaptığı haberin olaya ve görünür gerçekliğe uygun
olduğu, maddi gerçeğin ceza mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda ortaya
çıkacağı kanaatine varıldığından,…davanın reddine…”
12. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13/6/2013
tarihli kararıyla hükmün usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle onanmasına
karar vermiştir.
13. Karar düzeltme istemi
ise aynı Dairenin 12/12/2013 tarihli kararı ile reddedilmiş ve anılan karar
başvurucu vekiline 29/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 19/2/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu;
i. Sabah Gazetesinin beşinci sayfasında ve internet
sitesinde yer alan “Kadın profesörle
hastasına restoranda ‘aşk’ baskını” başlıklı haberde gerçek dışı
iddialar nedeniyle mesleki kimlik ve onuruna tecavüz edildiğini, gerçekleşmiş
olan darp olayının kişilik haklarını zedeleyecek tarzda bir haber hâline
getirilerek hakaret ve iftiraya maruz bırakıldığını, basın yoluyla vuku bulan
haksız fiil nedeniyle öğrencilerinin, hastalarının ve tüm toplumun önünde şeref
ve haysiyetinin zedelendiğini ve açılan tazminat davasının reddedilmesi
sonucunda kişilik haklarına yapılan saldırıların müeyyidesiz kaldığını
belirterek, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın
korunması hakkının ihlal edildiğini,
ii. Yargılamanın İlk Derece Mahkemesi aşamasının reyini
önceden belli eden hâkim tarafından yürütüldüğünü, hâkimin reddi talebinin de
haksız olarak reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu ihlalin tespiti ile 20.000 TL manevi tazminata ve toplam 10.000 TL
yargılama masrafı ile vekâlet ücretine hükmedilmesini talep etmiştir.
Başvurucu ayrıca kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Anayasa'nın 17. Maddesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
18. Başvurucu, başvuruya konu haberde yer alan iddiaların gerçek
dışı olduğunu, olayın sadece bir darp olayı iken asılsız isnat ve iftiralarla
kişilik haklarının zedeleneceği şekilde bir haber hâline getirildiğini
belirtmiş; şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
19. Başvurucunun iddialarına karşı Bakanlık görüşünde,
i. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları
hatırlatılarak başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal
edildiğine dair şikâyetlerinin düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile
başvurucunun özel hayatı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanmadığı
açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
ii. AİHM'in ulusal mahkemelerin hakaret
içerikli, iftira niteliğinde ve aşağılayıcı bulduğu açıklamalarla karşı karşıya
geldiğinde, öncelikle söz konusu ifadelerin olgusal iddia olarak mı yoksa değer
yargıları olarak mı kategorize edileceğini incelediği hatırlatılmıştır.
iii. Ayrıca AİHM içtihatlarına göre, özel hayata müdahale
iddiasının basın yoluyla olması durumunda basın özgürlüğünde belli ölçüde
abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmanın mümkün olduğu, ancak bu özgürlüğün
ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek
şekilde iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kıldığı ve kötü niyetli
olarak gerçeğin çarpıtılmasının bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını
aştığını kabul etmek gerektiği hatırlatılmıştır.
20. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru formunda ileri
sürdüğü iddialarını tekrarlamıştır.
21. Anayasa Mahkemesinin benzer şikâyetlerdeki görevi, yargı
mercilerinin şeref ve itibar hakkı ile basın özgürlüğü arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurup
kurmadıklarını ve mahkemelerin başvuranı kabul edilemez bir eleştiriden
korumakta yetersiz kalıp kalmadıklarını denetlemektir. Bu yapılırken derece
mahkemelerinin gerekçeleri dikkate alınacaktır (A.T.,B. No: 2013/8482, 7/7/2015, §
16) .
22. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner
kararında (B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konmuştur. Daha sonra
aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir
[GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen
şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640,
15/4/2015, §§ 19-50).
23. Başvuruya konu gazete ve internet sitesindeki haber (bkz. §
9) nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale
edildiği kabul edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın
17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın
korunmasını isteme hakkı ile ulusal günlük gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde
güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak
Anayasa’nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması
gerekmektedir.
24. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif
yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır(Abdullah Doğtaş, B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref
ve itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan
yayınlara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir
Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner, § 42).
25. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının,
kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından kişisel olarak
yararlanmasına zarar verecek boyuta ulaşmış olup olmadığını somut olayın
şartlarına göre değerlendirir (Kadir Sağdıç,
§ 39; İlhan Cihaner, §§ 45, 56).
26. Öte yandan ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğünün, sadece toplum
tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve
fikirler için değil incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve
düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu
hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara
tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve anılan hakkın
sınırlandırılmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olması gerekir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 95; Kadir Sağdıç, § 48; İlhan Cihaner, §
55; benzer yöndeki AİHM kararı içinbkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49).
27. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, prensip
olarak başvurunun ihtilaflı sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26.
maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu sözlere konu olan kişi tarafından
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre
değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların
dengelenmesinde benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı
mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurması
gerekir.
28. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: yazının genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp
sağlamadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
herhangi bir kişi olup olmaması ve ünlülük derecesi vb.), haber veya makalenin
konusu, ilgili kişinin önceki davranışları, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
ile haber veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan
Cihaner, § 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
29. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvurucuyu aşırı bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadığı
incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük
ölçüde dava konusu yazının maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı
olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular ile değer
yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse
de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda
tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57;
İlhan Cihaner,
§ 64; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, §
46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte
yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını
ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini
ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya
konmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda
gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek
basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§
39-43).
30. Başvurucu; haber içeriğinde yer alan ifadelerin kendisine
yönelik iftira ve hakaret oluşturduğunu, yapılan haberle saygın bir bilim
insanı olmasının göz ardı edilip hukuka aykırı şekilde şeref ve haysiyetine
tecavüz edildiğini, meslektaşları, öğrencileri, hastaları ve toplum karşısında
küçük düşürüldüğünü iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesine göre
haberde verilen olayla ilgili olarak ceza soruşturması devam etmekte olup
gazetenin ve internet sitesinin bildirdiği olaylar yaşanmış ve aktarılan
ifadeler soruşturma aşamasında beyan edilmiştir. Mahkeme, basının görünür
gerçekliği kamuoyu ile paylaşmak görevini ve sorumluluğunu yürütmekte olduğunu
hatırlatmaktadır. İlk Derece Mahkemesi habere konu eylemlerin maddi olarak
gerçekliğinin ceza yargılaması sonucunda ortaya çıkacağını belirterek haberin
bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu gerekçesi ile davayı
reddetmiştir.
31. İlk olarak anılan gazetenin başvuruya konu haberinde dile
getirdiği ifadelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup
sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip
geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli
bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma işlevine, kamunun bu bilgi
ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
32. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, başvurucunun da
karıştığı darp eylemleri nedeniyle ceza soruşturmasının yürütüldüğü bir
dönemdir ve başvurucu, tıp profesörü unvanına sahip bir kamu görevlisidir. Bir
bütün olarak şikâyet konusu haber yazısında başvurucunun adının karıştığı bir
adli vakadan söz edilerek yürütülen soruşturma işlemlerinde beyan edilen
ifadelerden yararlanıldığı anlaşılmıştır. Daha sonra ceza davası da açıldığı
görülen olayla ilgili olarak soruşturma sürecindeki ifadeler habere aktarılmış,
başvurucunun evli olan hastası ile duygusal bir ilişki yaşaması nedeniyle
tartışma ve darp olaylarının yaşandığı şeklinde diğer kişilerin iddialarına yer
verilmiştir. Bu bakımdan söz konusu haberde sarf edilen sözlerin bir ölçüde
bilgilendirme değerinin bulunduğu ve genel yarar nitelikli tartışmaya katkı
sundukları kabul edilebilir. Ayrıca başvurucunun mesleği ile habere konu olan
darp olayları arasında illiyet bağının bulunmadığı da söylenemeyecektir. Bir
başka deyişle yaşanan olayların, başvurucunun salt özel hayatına ilişkin olarak
değil hasta-doktor arasındaki hizmet ilişkisi bağlamında haber yapıldığı
görülmektedir. Bu hususla ilgili olarak basının genel yarar nitelikli bütün
sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma işlevine, kamunun bu bilgi ve fikirleri
alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır. Ayrıca basında yer alan bilgilerin tüm
yönleriyle doğruluğunun ortaya konması beklenmemelidir.
33. Son olarak anılan haberin başlığında geçen sözlerin
seçiminde abartıya kaçılmadığı da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün
kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye
kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması
gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç,
§ 76; Radio France
ve diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37).
34. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemez. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına
ancak bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın
26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil aynı
zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, § 66; Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, §
57).
35. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, değer
yargılarına dayanan söz konusu haberdeki ifadelerin genel çıkarı ilgilendiren
bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş; ayrıca
haberin yapıldığı şartları da değerlendirmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya
konu haberde geçen olayın gerçekliği üzerinde durmuş ve yayınların yapıldığı
tarihte meydana gelen olayla yayının içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin
bozulmadığı, başvuruya konu haberde geçen olayın “görünür gerçekliğe uygun”
olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır. Nitekim başvurucu vekilinin de
gerçekleşen darp olayının varlığını açıkça kabul ettiği görülmektedir (bkz. §
17).
36. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin
farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere
uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık
bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
37. Başvurucu, yargılamanın hâkimin reddi taleplerinin
reddedilerek reyini önceden belli eden hâkim tarafından yürütüldüğünü ve
sonuçlandırıldığını belirtmiş; adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme,
... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.
"
39. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün "Bireysel başvuru formu ve ekleri" başlıklı 59.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde, bireysel başvuru formunda
bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği
ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamaların yer alacağı
belirtilmiştir.
40. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü
başvurucuya aittir. Somut başvuruya ilişkin başvuru formunda ise başvurucu,
hâkimin reyini önceden belli ettiği; tarafınca yapılan hâkimin reddi talebinin
ise reddedildiğini belirtmiş ancak hâkimin reyini ne şekilde önceden belli ettiği
ve hangi somut gerekçelerle reddi hâkim talebinde bulunduğu gibi adil
yargılanma hakkının somut olay bağlamında nasıl ihlal edildiğini ortaya koyacak
açıklama ve kanıtlamada bulunmadan Anayasa'nın 36. maddesine atıfta
bulunmuştur. Bu durumda başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.