TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KAHRAMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2388)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa KAHRAMAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile
yapılan imar planında, taşınmazının bulunduğu alanda akaryakıt istasyonu
kurulmasına izin verildiğini, Antalya Valiliği tarafından açılan ve fer’i müdahil olarak katıldığı davada Antalya 2. İdare
Mahkemesince kararın iptal edildiğini, temyiz üzerine Danıştay tarafından
Antalya Valiliğinin taraf ehliyeti olmadığı halde bu yönden değerlendirme
yapılmaksızın hükmün onandığını belirterek, Anayasa'nın 123. ve 127.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin
tespiti ile Derece Mahkemesi ve Danıştay kararlarının ortadan kaldırılmasını,
tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/6/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
İkinci Bölümün 14/7/2014 tarihli ara kararı gereğince, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 12/9/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya
tebliğ edilmiş, başvurucu süresi içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı
beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Antalya Büyükşehir Belediye Meclisinin 16/4/2008 tarih ve
178 sayılı kararıyla, Antalya ili, Merkez Muratpaşa
190 numaralı, imar paftasında 10548 ada ile 10552 ada sayılı parsellerin konut
alanından ticaret alanına ve akaryakıt, LPG servis istasyonu alanına
dönüştürülmesine yönelik olarak 1/5000 nazım imar planı değişikliği yapılmasına
karar verilmiştir.
8. Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye
Başkanlığına karşı söz konusu kararın iptali istemiyle 9/5/2008 tarihinde Antalya
2. İdare Mahkemesinde dava açılmış, başvurucu, 7/8/2008 tarihinde davalı idare
yanında davaya fer’i müdahil olmuştur.
9. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 12/2/2009 tarih ve
E.2008/783, K.2009/213 sayılı kararıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca alt ölçekli
imar planının üst ölçekli planlara aykırı olamayacağı, olayda, üst ölçekli imar
planı olan 1/25000 ölçekli nazım imar planında dava konusu edilen yerin
kullanım şeklinin “konut yerleşim bölgesi”
olarak belirlendiği ve bu planda herhangi bir değişiklik yapılmadığı, bu
durumda, alt ölçekteki plan olan 1/5000 ölçekli nazım imar planında söz konusu
yerin kullanım şeklinin ticaret ve akaryakıt, LPG servis istasyonu alanı olarak
değiştirilmesi yönünde alınan kararın, alt ölçekli planın üst ölçekli planla uyumlu
olması kuralına, planlama ilke ve esaslarına, imar mevzuatı hükümlerine aykırı
olduğu, davalı idare tarafından plan notunda konut alanlarına hizmet veren
sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yer alabileceğinin düzenlendiği iddia
edilmişse de arazi kullanım şekillerinin plan notu ile değiştirilmesinin mümkün
olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
10. Başvurucu ve davalı Antalya Büyükşehir Belediye
Başkanlığının temyizi üzerine, Danıştay 6. Dairesinin 24/4/2013 tarih ve
E.2010/6299, K.2013/2831 sayılı kararıyla, Mahkemece verilen kararın dayandığı
gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep
olmadığından hüküm onanmış, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar
düzeltme yolunun açık olduğuna karar verilmiştir.
11. Davalı idare ve müdahil sıfatıyla başvurucu karar
düzeltme isteminde bulunmuşlar, Danıştay 6. Dairesinin 4/12/2013 tarih ve
E.2013/8038, K.2013/7860 sayılı ilâmıyla; onama kararının davalı İdareye
24/6/2013 tarihinde tebliğ edildiği, ancak 15 günlük karar düzeltme süresi
geçirildikten sonra 6/9/2013 tarihinde karar düzeltme isteminde bulunulduğu
anlaşıldığından davalı İdarenin karar düzeltme isteminin süre aşımı nedeniyle
reddine; başvurucu müdahilin ise davada taraf olmadığı, davalı idare yanında
davaya katıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin
atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 68. maddesine göre
müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma
vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan
her türlü usul işlemlerini yapabileceği, müdahilin davalı yanında davaya
katıldığı, ancak davalı süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunmadığından
müdahilin karar düzeltme isteminin incelenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle
başvurucunun karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine karar
verilmiştir.
12. Anılan karar, 7/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu, 24/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi şöyledir:
“1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet,
üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri,
feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti,
yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların
mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak
hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle:
5/4/1990 - 3622/11 md.;
Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı
ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim
tarafından re'sen yapılır.
2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi
uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.”
15. 19/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 53. maddesi şöyledir.
“Hakkı veya borcu bir
davanın neticesine bağlı olan üçüncü şahıs iki taraftan birine iltihak için
davaya müdahale edebilir.”
16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 51. maddesi şöyledir:
“Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre
belirlenir.”
17. 6100 sayılı Kanun’un 66. maddesi şöyledir:
“(1) Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan
taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir.”
18. 6100 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1) Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak
bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın
yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve
açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.
(2) Mahkeme,
katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ
eder.”
19. 3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Meclis kararlarının kesinleşmesi” kenar
başlıklı 23. maddesi şöyledir
“Belediye başkanı, hukuka aykırı gördüğü
meclis kararlarını, gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere beş gün
içinde meclise iade edebilir.
Yeniden görüşülmesi istenilmeyen kararlar ile
yeniden görüşülmesi istenip de belediye meclisi üye tam sayısının salt
çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşir.
Belediye başkanı, meclisin ısrarı ile
kesinleşen kararlar aleyhine on gün içinde idarî yargıya başvurabilir.
Kararlar kesinleştiği tarihten itibaren en geç
yedi gün içinde mahallin en büyük mülkî idare amirine gönderilir. Mülkî idare
amirine gönderilmeyen kararlar yürürlüğe girmez.
(İptal beşinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin
4/2/2010 tarihli ve E.: 2008/27, K.: 2010/9 sayılı Kararı ile.)
Kesinleşen meclis kararlarının özetleri yedi gün içinde
uygun araçlarla halka duyurulur.”
20. 10/7/2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun “Meclis kararlarının kesinleşmesi” kenar
başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Büyükşehir
belediye başkanı, hukuka aykırı gördüğü belediye meclisi kararlarını, yedi gün
içinde gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere belediye meclisine
iade edebilir.
Yeniden görüşülmesi istenilmeyen kararlar ile
yeniden görüşülmesi istenip de büyükşehir belediye meclisi üye tam sayısının
salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşir.
Büyükşehir belediye başkanı, meclisin ısrarı
ile kesinleşen kararlar aleyhine (...)(2) idarî
yargıya başvurabilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 6/3/2008-5747/3 md.) Büyükşehir belediye meclisi ve ilçe belediye meclisi
kararları, kesinleştiği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde mahallin en
büyük mülkî idare amirine gönderilir. Mülkî idare amirine gönderilmeyen
kararlar yürürlüğe girmez.
(İptal beşinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin
4/2/2010 tarihli ve E.: 2008/28, K.: 2010/30 sayılı Kararı ile.)
(Mülga
altıncı fıkra: 6/3/2008-5747/3 md.)
(Mülga yedinci fıkra: 6/3/2008-5747/3 md.)
Büyükşehir kapsamındaki ilçe (…) (1) belediye
meclisleri tarafından alınan imara ilişkin kararlar, kararın gelişinden
itibaren üç ay içinde büyükşehir belediye meclisi tarafından nazım imar plânına
uygunluğu yönünden incelenerek aynen veya değiştirilerek kabul edildikten sonra
büyükşehir belediye başkanına gönderilir. (Ek cümle: 6/3/2008-5747/3 md.) Üç ay içinde büyükşehir belediye meclisinde
görüşülmeyen kararlar onaylanmış sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 4/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/2/2014 tarih ve 2014/2388
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, Antalya
Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla yapılan 1/5000 ölçekli imar planında
taşınmazının bulunduğu yerde akaryakıt ve LPG istasyonu kurulmasına izin
verildiğini, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı
aleyhine açılan iptal davasına müdahil olarak katıldığını, Mahkemece, imar
planının 1/25000 ölçekli üst imar planına aykırı olduğu zira taşınmazın
bulunduğu kısmın konut alanı olarak gösterildiği gerekçesiyle iptal edildiğini,
Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla 5393 sayılı Kanun'un 23.
maddesinin beşinci fıkrasının iptal edilmesinden sonra davacı Valiliğin dava
ehliyeti kalmadığını, Danıştay tarafından bu hususun dikkate alınmadığını, Danıştayın benzer konularda Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı doğrultusunda hukuki durumun tespiti ile ehliyet yönünden davanın reddi
gerektiğini belirterek bozma kararları verdiğini, ancak aleyhine verilen iptal
kararını onadığını, 1/25000 ölçekli imar planının plan notunda, ihtiyaç
duyulduğunda 1/5000 ölçekli imar planlarında gösterilmek kaydıyla konut
alanlarına hizmet veren sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yer
alabileceğinin düzenlendiğini, dolayısıyla imar planı değişikliğinin anılan
plan notuna uygun olduğunu, bu yüzden olayda üst plan alt plan uyuşmazlığı
bulunmadığını, Derece Mahkemelerinin plan notundaki bu düzenlemeyi dikkate
almadığını, yeterince inceleme yapmadan karar verdiklerini, bilirkişi
incelemesi ve keşif yapılmadığını, davacı Antalya Valiliğinin karar düzeltme
isteminin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine kendisi
tarafından süresinde yapılan karar düzeltme isteminin incelenmeksizin
reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 123. ve 127. maddelerinde yer alan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, Danıştay onama kararının gerekçesiz olduğunu ve
Danıştay tarafından karar düzeltme talebinin reddedildiğini belirterek,
Anayasa’nın 123. ve 127. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini
ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Başvurucunun anılan iddiaları, Danıştay onama kararının gerekçesiz olması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında kabul
edilerek bu yönden değerlendirme yapılmıştır. Başvurucunun, Antalya 2. İdare
Mahkemesince yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan iptal kararı verildiğine
yönelik ihlal iddiaları ise yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı
iddiası kapsamında ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
24. Başvurucu, Danıştay onama kararının gerekçesiz olduğunu
belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
25. Başvurucunun, Danıştay onama kararının gerekçesiz olması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurucunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
26. Başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiası, gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının esas
yönünden incelenmesinden sonra değerlendirilmiştir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir
Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal davasına müdahil olarak katıldığını,
Mahkemece, imar planının 1/25000 ölçekli üst imar planına aykırı olduğu zira
taşınmazın bulunduğu kısmın konut alanı olarak gösterildiği gerekçesiyle iptal
edildiğini, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla 5393 sayılı
Kanun'un 23. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edilmesinden sonra davacı
Valiliğin dava ehliyeti kalmadığını, Danıştay tarafından bu hususun dikkate
alınmadığını, Danıştayın benzer konularda Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda hukuki durumun tespiti ile ehliyet
yönünden davanın reddi gerektiğini belirterek bozma kararları verdiğini, ancak
aleyhine verilen iptal kararını onadığını belirterek, gerekçeli karar hakkı
kapsamında Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
28. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının ihlali iddiası
kapsamında değerlendirildiğini, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir
Belediye Başkanlığı aleyhine Antalya 2. İdare Mahkemesinde açılan davada
delillerin ve hukuk kurallarının yorumlanması sonucu davanın reddine karar
verildiğini, başvurucunun, davalı İdare yanında müdahil olarak davaya
katıldığını, hükmün Danıştay tarafından onandığını, müdahilin karar düzeltme
isteminin incelenmeksizin reddedildiğini, Danıştayın,
“uygulama imar planı değişikliği işleminin
iptali ile ilgili açılan iptal davalarında, alt ölçekli imar planının üst
ölçekli imar planına uygun olması gerektiği” şeklindeki yerleşik
içtihadını uyguladığını, bireysel başvurunun bu yönlerden değerlendirilmesi
gerektiğini, başvurucunun, Anayasa’nın 123. ve 127. maddelerinin ayrıca
incelenmesine gerek olmadığını bildirmiştir.
29. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı, başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, Antalya Valiliğinin dava açma ehliyetinin
bulunmadığını, mülkiyet hakkını ilgilendiren bir davada müdahil olarak yer
alması ve müdahil olduğu için karar düzeltme isteminin ve diğer taleplerinin
reddedilmesinin adil yargılanma ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini
belirtmiştir.
30. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin
her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
32. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
33. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede
yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında,
ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
gerek Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
34. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B.
No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre
değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir
gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No:
2012/1034, 20/3/2014, § 33).
35. Kararların gerekçeli olması,
davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel
olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili
başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi
bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün
olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması
beklenemez (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
36. AİHM’e göre mahkemeler ve
yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (bkz. Higgins ve Diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952, 19/2/1998, § 42).
37. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanmakla beraber (B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53),
başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı
esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut
şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri
tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın
uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir.
38. Somut olayda, Antalya
Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı (Belediye) aleyhine
açılan davada, başvurucunun taşınmazının bulunduğu parsellerin konut alanından
ticaret alanına ve akaryakıt ve LPG servis istasyonuna dönüştürülmesine ilişkin
hazırlanan 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin kabulüne dair
Büyükşehir Belediye Meclisi kararının iptali talep edilmiştir. Başvurucu,
davalı Belediye yanında müdahil sıfatıyla davaya katılma talebinde bulunmuş,
Mahkemece 7/8/2008 tarihinde, 1086 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesi gereği
başvurucunun davalı yanında müdahil olma talebinin kabulüne karar verilmiştir.
39. Davaya müdahale, asli veya fer'i müdahale olmak üzere iki şekilde gerçekleşebilir. Bir
dava sonunda verilen hüküm, üçüncü bir kişinin hukuki durumunu etkileyebilir.
Bu hallerde, üçüncü kişinin o davaya katılmasında hukuki yararı vardır. Fakat
üçüncü kişi davaya bir taraf gibi katılamaz. Bilakis taraflardan birinin
yanında ve onun yardımcısı olarak davaya katılabilir. Bu durumda davaya katılan
üçüncü kişi fer’i müdahil olarak katılmış olur
(Yargıtay 16. H.D. E.2005/13089, K.2005/13834, K.T. 29/12/2005).
40. 2577 sayılı Kanun’un 31.
maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Kanun’un 68. maddesine göre, müdahil,
yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri
sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul
işlemlerini yapabilir.
41. Somut olayda davalı ve
başvurucu, davanın reddini istemiş, Mahkemece, 12/2/2009 tarihinde davanın
kabulüne ve davalı Belediye tarafından yapılan işlemin iptaline, başvurucunun
yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Karar, davalı Belediye ile başvurucu tarafından temyiz edilmiş, Danıştay
Altıncı Dairesince 24/4/2013 tarihinde, “Antalya
2. İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun
olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin
reddi ile kararın onanmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu
kararın tebliğini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın
düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 24/4/2013 tarihinde karar verildi”
şeklinde hüküm kurulmuştur.
42. Onama kararının tebliğinden
sonra davalı ve fer’i müdahilin ayrı ayrı
dilekçelerle karar düzeltme yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.
43. Karar düzeltme istemi
sonucu, Danıştay Altıncı Dairesi tarafından, davalı Belediyenin, onama
kararının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde
bulunmadığı gerekçesiyle karar düzeltme isteminin süre aşımı nedeniyle reddine
karar verilmiştir. Fer’i müdahil başvurucunun karar düzeltme isteminin
incelenmesinde ise fer’i müdahilin davada taraf
olmadığı, davalı Belediye yanında davaya katıldığı, ancak davalı süresi içinde
karar düzeltme isteminde bulunmadığından, davalının yanında müdahilin isteminin
incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle müdahil başvurucunun karar
düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
44. Yukarıda da belirtildiği
üzere, 6100 sayılı Kanun’un 51. maddesinde belirtilen dava ehliyeti, kişinin
bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme
ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir ve medeni
hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir (Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 14/3/2012 tarih ve E.2011/12-850, K.2012/147). İdari yargılamalarda
dava ehliyeti konusunda, 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesindeki atıf nedeniyle
6100 sayılı Kanun’un 51. maddesi uygulanmaktadır.
45. Dava ehliyeti dava şartıdır.
Dava şartı olduğu için karar kesinleşinceye kadar her aşamada taraflarca ileri
sürülebileceği gibi, mahkeme veya temyiz mercileri tarafından da yargılamanın
her aşamasında resen değerlendirilmesi gerekir.
46. 5216 sayılı Kanun’un 14.
maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve E.2008/28,
K.2010/30 sayılı iptal kararından önceki hali şöyledir:
“Mülkî idare amiri hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine
idari yargıya başvurabilir.”
47. 5216 sayılı Kanun’un 14.
maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla
iptal edilmiş, iptal kararının Resmi Gazetede
yayımlanmasından itibaren bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
Anılan iptal kararı 21/6/2010 tarihli 27619 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanmış, bir yıllık süre ise 21/6/2011 tarihinde sona ermiştir.
İptal kararının yürürlüğe girmesi için kararlaştırılan bir yıllık sürede
herhangi bir düzenleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla anılan iptal
kararının yürürlüğe girdiği 21/6/2011 tarihinden itibaren mülki idare
amirlerinin, hukuka aykırı gördüğü büyükşehir belediyesi kararları aleyhine
idari yargıya başvurarak dava açması konusunda dava ehliyetinin bulunup
bulunmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Dava konusu olay ve karara
benzer nitelikteki davalarda Danıştay tarafından, 5393 sayılı Kanun’un 23.
maddesinin beşinci fıkrasının ve 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci
fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edildiği hususu değerlendirilerek karar
verildiği anlaşılmıştır. Nitekim Danıştay Altıncı Dairesi, 29/11/2010 tarih ve
E.2008/12077, K.2010/10560 sayılı kararında; “Danıştay
Altıncı Dairesinin 18/2/2008 tarihli E.2008/61 sayılı ve 12/3/2008 tarihli
E.2008/1528 sayılı kararları ile idarenin bütünlüğü ilkesinin sağlanmasına
yönelik olarak, merkezi idarece yerel yönetimler üzerinde Anayasa ile tanınan
ve çerçevesi çizilen idari vesayet yetkisinin, 5393 sayılı Kanun’un 23.
maddesinin beşinci fıkrası ve 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci
fıkrası ile yalnızca hukuka uygunluk denetimi şeklinde yargı eliyle
gerçekleştirilmesi yolundaki getirilen düzenlemeyle idarenin bütünlüğü ilkesinin
zayıflatıldığı, bu durumun ise Anayasa’nın 123. ve 127. maddelerine aykırı
olduğu sonucuna varılması üzerine Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sonucu,
Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve E.2008/27, K.2010/29 sayılı kararı ve
E.2008/28, K.2010/30 sayılı kararı ile başvuru doğrultusunda söz konusu
kuralların iptallerine, iptal edilen fıkraların dışındaki kısmın doğuracağı
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görülerek iptal kararının
Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine
karar verilerek, 22/6/2010 tarihli 27619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Bu durumda, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde,
görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate
alınarak çözümlenmeleri, Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı
olduğu gibi temyiz incelemesinin Anayasa’ya aykırılığı belirlenerek iptal
edilen kurallara göre yapılması mümkün olmadığından, İdare Mahkemesince söz
konusu karar göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden karar verilmesi
gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle Antalya 1. İdare Mahkemesi kararının
bozulmasına karar verilmiştir.” şeklinde sonuca ulaşmıştır.
49. Yine Danıştay Altıncı
Dairesi, 20/4/2012 tarih ve E.2009/8743, K.2012/1916 sayılı kararında; “5393 sayılı Kanun’un 23. maddesinin beşinci fıkrası
ile 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrası Anayasa Mahkemesinin
4/2/2010 tarih ve E.2008/27, K.2010/29 ve E.2008/28, K.2010/30 sayılı kararları
ile iptal edilmiştir. Bir kanunun Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırı
bulunarak iptal edilmesi halinde, bu tarihten önce açılmış ve görülmekte olan
davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp
çözümlenmesi Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine aykırı
düşecektir. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları, bu kararlardan önce
açılmış ve henüz sonuçlanmamış bakılmakta olan davalarda uygulanmalıdır. Bu
durumda, bakılmakta olan Antalya Valiliğinin, Antalya Büyükşehir Belediye
Meclisi kararının iptali istemiyle dava açabilmesinin yasal dayanağı ortadan
kalkmış olduğundan dava ehliyetinin de kalmadığının kabulü gerekir. Hal böyle
olunca, açıldığı tarih itibarıyla ‘dava ehliyeti’ sorunu bulunmayan iş bu
davanın, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı ile oluşan hukuki durum
nedeniyle ehliyet yönünden reddi gerektiğinden, dava konusu işlemin iptali
yolunda verilen idare Mahkemesi kararının bozulması gerekir.”
şeklinde sonuca ulaşmıştır.
50. 6100 sayılı Kanun’un 33.
maddesi şöyledir.
“Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.”
51. Başvuru konusu olayda, Antalya Valiliği tarafından
9/5/2008 tarihinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal
davasına başvurucu, 7/8/2008 tarihinde fer’i müdahil
olarak katılmıştır. Mahkemece 12/2/2009 tarihinde davanın kabulüne, dava konusu
işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın davalı ve başvurucu tarafından
temyizi üzerine Danıştay Altıncı Dairesince 24/4/2013 tarihinde hüküm
onanmıştır. Anılan tarihte, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararı ile
verilen 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptaline dair
karar yürürlüğe girmiştir.
52. Yukarıda anılan Kanun
hükümleri ve içtihatlar ışığında hukuk kurallarının mahkemeler tarafından resen
uygulanması gerektiği dikkate alındığında mülki idare amiri konumunda olan
Antalya Valiliğinin dava açma konusunda dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının
Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararı ile verilen 5216 sayılı Kanun’un
14. maddesinin beşinci fıkrasının iptali kararı doğrultusunda değerlendirilmesi
ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Nitekim benzer davalarda 5216
sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiği hususu dikkate
alınarak temyiz incelemesi yapıldığı anlaşılmıştır. Somut olayda ise Antalya 2.
İdare Mahkemesince verilen 12/2/2009 tarihli karar tarihinde 5216 sayılı
Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrası iptal edilmemişse de Danıştay
tarafından 24/4/2013 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sırasında 5216 sayılı
Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptaline dair karar yürürlüğe
girdiği halde Danıştay tarafından resen dikkate alınması gereken anılan iptal
kararının ve dava şartı olan davacının dava ehliyetinin değerlendirilmesi
gerekirken, bu konuda hiçbir tartışma ve değerlendirme yapılmaksızın hükmün
onandığı anlaşılmıştır.
53. O halde, Danıştay temyiz
incelemesi safhasında 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının
iptal edildiği ve bu madde ile mülki idare amirlerine verilen dava açma
yetkisinin iptal edildiği dikkate alındığında, Danıştay tarafından, Antalya
Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan
davanın dayanağı olan 5216 sayılı Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasının
iptal edildiği göz önünde bulundurularak, davacının, dava şartı olan ve davanın
her aşamasında resen gözetilmesi gereken dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı
değerlendirilerek, benzer konularda temyiz incelemesi sonucu verilen kararlar
ile karşılaştırma yapılarak ve bu hususların tamamı tartışılarak sonucuna göre
bir karar verilmesi gerekirken, bu konular değerlendirilmeksizin ve
tartışılmaksızın onama kararı verilmesinin başvurucunun gerekçeli karar hakkını
ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
54. Belirtilen nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
55. Başvurucu, Antalya Valiliği
tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal
davasına, davalı yanında müdahil olarak katıldığını, Mahkemece, imar planının
1/25000 ölçekli üst imar planına aykırı olduğu zira taşınmazın bulunduğu kısmın
konut alanı olarak gösterildiği gerekçesiyle iptal edildiğini, 1/25000 ölçekli
imar planının plan notunda, ihtiyaç duyulduğunda 1/5000 ölçekli imar
planlarında gösterilmek kaydıyla konut alanlarına hizmet veren sosyal ve teknik
alt yapı alanlarının yer alabileceğinin düzenlendiğini, dolayısıyla imar planı
değişikliğinin anılan plan notuna uygun olduğunu, bu yüzden olayda üst plan alt
plan uyuşmazlığı bulunmadığını, Derece Mahkemelerinin plan notundaki bu
düzenlemeyi dikkate almadığını, yeterince inceleme yapmadan karar verdiklerini,
bilirkişi incelemesi ve keşif yapılmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Başvurucunun, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik
yukarıda yer verilen ilkeler ışığında, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitini, Derece Mahkemesi ve Danıştay kararlarının
ortadan kaldırılmasını, 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini
talep etmiştir.
58. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesi halinde
hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olacağını
bildirmiştir.
59. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
60. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal
edildiği tespit edilmiş olmakla, 6216 sayılı Kanun'un (1) ve (2) numaralı
fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın
ilgili Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş olup, mevcut başvuruda
Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın
ilgili Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine karar verildiği için
başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
62. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun gerekçeli karar hakkı yönünden adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan
206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
4/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.