|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
ABDURRAHMAN YANIK VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/2449)
|
Karar Tarihi: 18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1.
Abdurrahman YANIK
|
|
|
2. Mehmet
ZIRIĞ
|
|
|
3.Mehmet
Emin GÖZHAN
|
|
|
4. Mehmet
Harun SABUNCU
|
|
|
5. Nevzat
YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Arzu
PAMUKÇU YÖRDEM
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun makul
süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; savunma
hakkının kısıtlanması ve yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedenleriyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Mehmet Hasan Sabuncu haricindeki başvurucular
Anayasa Mahkemesine başvurdukları tarihte Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)
üyesidir.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen KCK Kent
Meclisi yapılanması soruşturması kapsamında başvurucu Mehmet Zırığ 17/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış; 20/9/2011
tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
Başvurucular Abdurrahman Yanık, Mehmet Emin Gözhan,
Nevzat Yılmaz 28/2/2011 tarihinde gözaltına alınmış; 29/2/2012 tarihinde aynı
suçtan tutuklanmışlardır. Başvurucu Mehmet Harun Sabuncu ise 20/9/2012
tarihinde aynı suçtan tutuklanmıştır. Tutuklama kararlarında mahkemeler; terör
örgütüne üye olma suçundan başvurucular hakkında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların bulunması, yüklenen suçun niteliği, atılı suçun
katalog suçlardan olması gerekçelerine dayanmıştır.
10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 11/1/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucu Mehmet Zırığ'ın terör
örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası
açmıştır. İddianamede başvurucuyla ilgili olarak;
- PKK terör örgütünün talimatı doğrultusunda kurulan (Kürdistan
Demokratik Topluluğu/Türkiye Meclisi) bünyesinde faaliyet gösteren yasa dışı
Cizre Kale Mahalle Meclisinin kuruluş toplantısına katıldığı,
-30/1/2011 ve 11/3/2011 tarihlerinde gerçekleştirilen Cizre Kent
Meclisi toplantısına katıldığı ve burada konuşma yaptığı,
-Kent meclislerine düzenlenen operasyonlar kapsamında yapılan
aramalar sonucu elde edilen dokümanda siyasi parti, belediye meclisi, il genel
meclisi, nur, dağkapı, gabar,
cuder şeklinde bölümlere ayrılan kısımlarda faaliyet
yürüten şahısların yazılı olduğu, başvurucunun da CUDER başlığının altında
isminin yazılı olduğu,
- 7/4/2011 tarihinde Hatay'ın Hassa ilçesi kırsalında güvenlik
güçleri ile silahlı çatışmaya giren yedi terör örgütü mensubunun ölü olarak ele
geçirilmesini protesto etmek amacı ile terör örgütünün almış olduğu kararlar
doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerde aktif olarak rol aldığı,
-15/5/2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesi kırsalında
güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaya giren on iki terör örgütü mensubunun ölü
olarak ele geçirilmesini protesto etmek amacıyla terör örgütünün almış olduğu kararlar
doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlere katıldığı,
-18/4/2011 tarihinde KCK/TM yapılanması ile ilgili olarak
19/4/2011 tarihinde düzenlenecek duruşma öncesinde tutuklu bulunanların
tutukluluk durumlarını protesto etmek amacı ile terör örgütünün almış olduğu
kararlar doğrultusunda gerçekleştirilen eylemler esnasında güvenlik güçleri ve
araçlarına taşlı, sapanlı, molotoflu saldırıda
bulunan grup içinde bulunduğu belirtilmiştir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 8/2/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucu Mehmet Harun Sabuncu'nun terör örgütüne üye olma
suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. İddianamede
başvurucuyla ilgili olarak;
- PKK/KCK-TM bünyesinde faaliyet gösteren Cizre ilçesinde
kurulan Kale Mahalle Meclisinin kuruluşuna katıldığı, mahalle meclisi
toplantısında Kent Meclisi Sözleşmesi'nin ikinci bölümünün yemin kısmında geçen
örgütsel yemin edilirken ayağa kalkarak yemine katıldığı,
- Cizre BDP ilçe binasından elde edilen dokümanlarda, Kent
meclislerine bağlı olarak örgütün amaç ve stratejileri doğrultusunda kurulan ve
bu amaçla faaliyet yürüten mahalle meclislerinden Cizre İlçesi Alibey Mahallesi Meclisi içinde faaliyet yürüttüğü ve Alibey Mahallesi'nin karşısında isminin ve telefon
numarasının bulunduğu,
- 11/3/2011 tarihinde Cizre ilçesi Nur Mahallesi Gal Sokak üzerinde bulunan BDP İlçe Teşkilatı binası içinde
gerçekleşen Cizre Kent Meclisi toplantısına katıldığı (Toplantı esnasındaki bir
konuşmasından anlaşıldığı ileri sürülüyor),
- 29/5/2011 tarihinde gerçekleşen Cizre Kent Meclisi
toplantısında alınan yoklamada Harun Sabuncu
şeklinde isminin okunduğu,
- 30/1/2011 Cizre Nur Mahallesi Gal
Sokak üzerinde bulunan BDP İlçe Teşkilatı binası içinde gerçekleşen Kent
Meclisi toplantısında adının Alibey Mahallesi’nden Harun Sabuncu şeklinde okunduğu
belirtilmiştir.
12. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 6/4/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucu Abdurrahman Yanık'ın terör örgütüne üye olma,6/10/1983
tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme
suçlarından cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır.
İddianamede başvurucuyla ilgili olarak;
- KCK/TM bünyesinde faaliyet gösteren Cizre Kent Meclisi
toplantılarına 30/1/2011 ve 29/5/2011 tarihlerinde katıldığı (yoklamada isminin
okunduğu ve "burada" dediği),
- Cizre BDP ilçe binasından elde edilen dokümanlara göre Cizre
Kent Meclisine bağlı olarak kurulan Yafes Mahalle
Meclisi içinde görev yaptığı ve Yafes Mahalle Meclisi
yönetimi ile Yafes Mahalle Meclisine bağlı olarak
çalışan Ş. Bari komünü sözcüsü olduğu,
- 11/1/2011 tarihinde Cizre ilçesinde KCK davasında tutuklu
bulunanlara ve ayrıca örgütün diğer taleplerine dikkat çekmek amacıyla
gerçekleştirilen, terör örgütü lehine sloganların atıldığı, güvenlik güçlerine
saldırıların gerçekleştiği ve bir emniyet mensubunun yaralandığı eylemlere
katıldığı,
- 6/2/2011 tarihinde terör örgütünün propagandasına dönüşen,
güvenlik güçlerine taşlı sopalı ve molotoflu
saldırıların gerçekleştiği BDP'nin siyaset
akademisinin açılışına katıldığı,
- 17/2/2011 tarihinde terör örgütü tarafından örgüt ile
iltisaklı internet siteleri aracılığıyla yapılmış olan çağrılar doğrultusunda
Abdullah Öcalan'ın Kenya’da yakalanarak Türkiye'ye getirilmesini protesto etmek
amacıyla yapılan ve Abdullah Öcalan lehine sloganların atıldığı, emniyet
kuvvetlerine ve araçlarına yönelik olarak sapanlı, taşlı, sopalı, molotoflu ve havai fişekli saldırıların gerçekleştiği, bir
adet zırhlı resmî aracın zarar gördüğü, bir polis memurunun yaralandığı
eylemlere katıldığı,
- 26/3/2011 tarihinde Cizre'de terör örgütü lehine sloganların
atıldığı, emniyet kuvvetlerine, araçlarına ve kamu kurum ve kuruluşları
binalarına yönelik olarak sapanlı, taşlı, sopalı, molotoflu
ve havai fişekli saldırıda bulunulan eyleme katıldığı,
- 7/4/2011 tarihinde güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaya
giren ve çatışmada öldürülen yedi terör örgütü mensubunun ölü olarak ele
geçirilmesini protesto etmek amacı ile terör örgütünün almış olduğu kararlar
doğrultusunda gerçekleştirilen ve BDP binasının önünde toplanan grubun içinde
olduğu ve grupla birlikte hareket ederek eyleme katıldığı,
- 3/6/2011 tarihinde Cizre'de terör örgütünün talimatı
doğrultusunda Yüksek Seçim Kurulunun Bağımsız Diyarbakır Milletvekili M.H.D.nin milletvekilliğini düşürmesini protesto etmek amacıyla
kamu kurumları ile güvenlik güçleri ve araçlarına taşlı, molotoflu
saldırılarda bulunma şeklindeki eylemlere ve terör örgütünün propagandasına
dönüşen eylemlere aktif olarak katıldığı,
- 9/10/2011 tarihinde Cizre'de terör örgütünün talimatı
doğrultusunda Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılış yıl dönümünü protesto
etmek amacıyla düzenlenen ve terör örgütü lehine sloganların atıldığı, güvenlik
güçlerine karşı taşlı sapanlı, molotoflu saldırıların
gerçekleştiği eyleme katıldığı,
- 29/10/2011 tarihinde Cizre'de Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Irak'ın kuzeyinde faaliyet gösteren terör örgütüne yönelik operasyonlarını,
Abdullah Öcalan'ın İmralı’da avukatları ile yapmış olduğu görüşmelerin
kısıtlanmasını, askerî operasyonlar sonucu terör örgütü mensuplarının öldürülmesini
ve güvenlik güçlerince yapılan KCK/TM operasyonları sonucu gerçekleştirilen
tutuklamaları protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen birçok cadde ve sokakta
lastik yakma, barikat kurarak yol kapatma, terör örgütü lehine slogan atma,
güvenlik güçleri ve araçlarına taşlı, sapanlı, molotoflu,
havai fişekli, saldırıların gerçekleştirildiği eyleme katıldığı, terör örgütü
lehine slogan atıp yol kapatan grupla birlikte hareket ettiği ve grubu
yönlendirdiği belirtilmiştir.
13. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 9/4/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucu Mehmet Emin Gözhan'ın terör
örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası
açılmıştır. İddianamede başvurucuyla ilgili olarak;
- KCK/TM bünyesinde faaliyet gösteren 30/1/2011 ve 29/5/2011
tarihlerinde gerçekleştirilen Cizre Kent Meclisi toplantısına katıldığı
(yoklamada isminin okunduğu ve "burada" dediği),
- Cizre BDP ilçe binasından elde edilen dokümanların yapılan
incelemesinde; başvurucunun Cizre Kent Meclisine bağlı olarak kurulan Sur
Mahalle Meclisi içinde görev yaptığı, ideolojik alandan sorumlu olduğu ve Sur
komününün sözcüsü olduğu,
-26/3/2011 tarihinde Cizre'de terör örgütü lehine sloganlar
atıldığı, emniyet kuvvetlerine, araçlarına ve kamu kurum ve kuruluşları
binalarına yönelik olarak sapanlı, taşlı, sopalı, molotoflu
ve havai fişekli saldırıda bulunulan eyleme katıldığı,
- 7/4/2011 tarihinde güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaya
giren yedi terör örgütü mensubunun ölü olarak ele geçirilmesini protesto etmek
amacı ile terör örgütünün almış olduğu kararlar doğrultusunda gerçekleştirilen
ve BDP binasının önünde toplanan grubun içinde olduğu ve grupla birlikte
hareket ederek eyleme katıldığı belirtilmiştir.
14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 10/4/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucu Nevzat Yılmaz'ın terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede
başvurucuyla ilgili olarak;
- KCK-TM bünyesinde faaliyet gösteren Cizre Kent Meclisinin
30/1/2011, 11/3/2011 ve 29/5/2011 tarihlerinde gerçekleştirilen toplantılarına
katıldığı,
- Cizre BDP binasından elde edilen dokümanların yapılan
incelemesinde; Cizre Kent Meclisine bağlı olarak kurulan Sur Mahalle Meclisi
içinde siyasal alanda görev yaptığı, Sur Mahalle Meclisi içinde olduğu ve aynı
zamanda Meclisin sözcüsü olduğu,
- 7/4/2011 tarihinde güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaya
giren ve çatışmada öldürülen yedi terör örgütü mensubunun ölü olarak ele
geçirilmesini protesto etmek amacı ile terör örgütünün almış olduğu kararlar
doğrultusunda gerçekleştirilen ve BDP binasının önünde toplanan grubun içinde
olduğu ve grupla birlikte hareket ederek eyleme katıldığı tespit edilmiştir.
15. İddianamelerde; DVD çözümleme tutanaklarına, olay tespit
tutanakları ve fotoğraflara, ele geçirilen dokümanlara, video ve görüntü tespit
tutanaklarına dayanılarak başvurucuların PKK terör örgütünün liderinin ve
yöneticilerinin talimatları doğrultusunda kurulan, terör örgütüne bağlı bir
yapılanma olduğu belirlenen başkanlık divanı, yürütmesi ve disiplin kurulundan
oluşan organları bulunan, terör örgütü yapılanmasının ana unsurlarından ve
demokratik özerkliği gerçekleştirmenin bir aracı olarak kabul ettikleri, kentte
bulunan tüm kurumların bağlı olduğu, vatandaşların devletin idari ve adli
kurumlarıyla irtibatı ortadan kaldırmayı amaç edinen Kent meclislerinin
toplantılarına bu özelliklerini bilerek ve üye sıfatıyla katıldıkları ileri
sürülmüştür.
16. Başvurucular Mehmet Zırığ,
Abdurrahman Yanık, Mehmet Emin Gözhan Nevzat Yılmaz
hakkındaki davalar Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin sırasıyla E.2012/45,
E.2012/174, E.2012/177, E.2012/182 sayılı dosyalarına; Mehmet Harun Sabuncu
hakkındaki dava ise Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/74 sayılı
dosyasına kaydedilmiştir.
17. Başvurucuların hakkındaki davalar daha sonra Diyarbakır 7.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/45 sayılı dosyasında birleştirilmiştir.
18. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 20/1/2014 tarihinde
başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Başvurucular bu
karara itiraz etmişlerdir.
19. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 23/1/2014 tarihinde
itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar, başvuruculara 11/2/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular 24/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
21. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2014 tarihinde
yetkisizlik kararı vererek dosyayı Şırnak Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi, E.2014/102 sayılı dava dosyasında 8/4/2014
tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı Cizre Ağır Ceza Mahkemesine
göndermiştir.
22. Cizre Ağır Ceza Mahkemesi, E.2014/63 sayılı dosyada 7/5/2014
tarihli kararıylakarşı yetkisizlik kararı vermiştir.
23. Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi ile Cizre Ağır Ceza Mahkemesi
arasında çıkan yetki uyuşmazlığı üzerine dosya Yargıtaya
gönderilmiş, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 26/9/2014 tarihli kararı ile Şırnak
Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar verilerek
dosya Şırnak Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
24. Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/673 sayılı dosyasında
yargılama devam ederken Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 5/1/2015 tarihli kararı ile
davanın Malatya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar verilmiştir.
25. Bu karar üzerine dosya Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2015/22 sayılı dosyasına kaydedilmiştir. Malatya 1. Ağır Ceza Ağır Mahkemesi
11/2/2015 tarihinde başvurucuların tahliyesine karar vermiştir.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir."
29. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
30. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör tanımı" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik,
ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
31. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da,
bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya
amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
32. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
33. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvurucular; terör örgütü ile organik bir bağlantıları
olmamasına rağmen hiçbir delil olmaksızın tutuklandıklarını, üzerlerine atılı
suçun unsurlarının oluşmadığını, parti üyesi olmaları nedeniyle partilerinin
toplantılarına katılmalarının suç oluşturmayacağını belirterek masumiyet
karinesinin, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
38. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
39. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
40. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
42. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
43. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
44. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Gülser Yıldırım
(2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
45. Başvurucular, PKK/KCK yapılanması soruşturması kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmışlardır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
46. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
47. Somut olayda başvurucular, PKK/KCK yapılanması kapsamında
Kent meclislerinde faaliyet göstermekle suçlanmışlardır. Bu suçlamaya ilişkin
olarak soruşturma makamlarınca teknik takip ve teknik izleme tutanakları,
arama, el koyma tutanakları, fotoğraflı görüntü ve ses kaydı çözüm tutanakları,
el konulan CD, DVD inceleme tutanakları, el konulan yazılı örgütsel doküman
içeriği gibi delillere dayanılmıştır. Bu delillere dayanan suçlamayla ilgili
olarak başvurucuların ifadeleri alınmış ve isnat edilen suç kapsamında
tutuklanmalarına karar verilmiştir. Dolayısıyla dava dosyasında başvurucuların
suç işlediklerine dair kuvvetli belirtilerin bulunduğu anlaşılmaktadır.
48. Diğer taraftan başvurucular hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
Başvurucuların tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma
suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri
arasında olup (bkz. §§ 29-33) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
49. Somut olayda mahkemelerce başvurucuların tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun
niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 9).
50. Dolayısıyla başvurucular hakkında verilen tutuklama
kararlarının içeriği dikkate alındığında dayanılan tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
51. Başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri
dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
52. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran
Duran, § 64).
53. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında derece mahkemeleri isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın
ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucuların tutuklanmasına karar vermiştir. Ölçülülük açısından
mahkemelerin bu sonuca varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
55. Başvurucular; uzun bir süredir tutuklu olduklarını, öznel
durumları dikkate alınmadan ve tutuklama nedenleri olmadan tutukluluklarının
devam ettirildiğini, tutukluluğun devamı kararlarının gerekçeden yoksun
olduğunu, aynı durumdaki başka sanıklar tahliye edilirken kendilerinin tahliye
edilmediğini, tutuklu kalmaları nedeniyle aile yaşamından mahrum
bırakıldıklarını belirterek Anayasa’nın 10., 19., 20., 36. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
b. Değerlendirme
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özünün
tutukluluğun uzun süredir devam etmesine yönelik olduğu anlaşıldığından bu
bölümdeki iddiaların tamamının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
kapsamında incelenmesi gerekir.
57. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
58. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutukluluğun kanunda
öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığını iddia eden başvurucunun devam
eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
59.Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45).
60. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 11/2/2015
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucuların tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna
göre başvurucuların tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde
görevli mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna
göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun
başvurucuların durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu
olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
olma niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
a. Başvurucuların İddiaları
62. Başvurucular; savunmalarının dikkate alınmadığını, SEGBİS
(Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) aracılığıyla dinlendikleri için etkili bir
savunma yapamadıklarını ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
63. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil
nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
64. Somut olayda başvurucular hakkındaki dava, ilk derece
mahkemesinde devam etmektedir. Dolayısıyla bu şikâyet bakımından olağan kanun
yolları tüketilmemiştir.
65. Açıklanan gerekçelerle yargısal başvuru yollarının tamamı
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
66. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
68. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden
ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
69. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
70. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın
mahiyeti nedeniyle icrası, gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu
yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak
bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı ve Mehmet Zırığ yönünden yaklaşık
7 yıl, Abdurrahman Yanık, Mehmet Emin Gözhan, Nevzat
Yılmaz yönünden yaklaşık 6 yıl 5 ay, Mehmet Harun Sabuncu yönünden yaklaşık 6
yıldır devam eden yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
72. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
73. Başvurucular, 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat
taleplerinde bulunmuşlardır.
74. Somut olayda başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
75. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında -yargılamadaki sanık sayısı da dikkate alınarak-başvurucu Mehmet Zırığ'a net 5.000 TL, diğer başvuruculara ayrı ayrı net
4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
76. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının
kısıtlandığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Mehmet Zırığ'a net 5.000
TL, diğer başvuruculara ayrı ayrı net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2015/22) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.