TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DELİL İLDAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2498)
|
|
Karar Tarihi: 12/7/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Okan
TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
Delil İLDAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Keleş
ÖZTÜRK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hastalık dolayısıyla usulüne uygun olarak savunmanın
alınmamış ve aleyhteki delillere karşı beyanda bulunulamamış olması
nedenleriyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesinin; kötü
muameleye dayalı olarak kollukta verilen ve sonradan inkâr edilen ifadelerin
hükme esas alınması ve kararların uygun biçimde gerekçelendirilmemesi
nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının; davanın uzun sürede
sonuçlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli mahkemelerde
yapılan yargılamalarla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/2/2014 tarihinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/5/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 23/1/2016 tarihli yazısında, başvuru
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
1. Başvuruya Konu Ceza
Yargılaması
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, MLKP silahlı terör örgütüne yönelik soruşturma
kapsamında 15/3/1996 tarihinde gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucu 24/3/1996 tarihinde Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğünde müdafii olmaksızın verdiği ifadesinde MLKP terör örgütünün askerî
kanadında görev yaptığını, diğer bazı kişilerle birlikte örgütün Suriye'deki
kampına giderek siyasi ve askerî eğitim aldığını, örgütün Gazi Mahallesi
sorumlusu olduğunu, Cemal, Tarık ve Cemil
kod adlarını kullandığını ve bir döviz bürosunun soyulması, belediye otobüsünün
yakılması ve polis otosunun taranması ile Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü ve bir
parti binasına ateş açılması eylemlerine katıldığını belirtmiştir.
9. Başvurucu 29/3/1996 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği
ifadesinde gözaltında işkence gördüğünü, gözleri kapalıyken bazı belgelerin
kendisine imzalattırıldığını ve üzerine atılı eylemleri işlemediğini ileri
sürmüştür.
10. İstanbul 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde (DGM) yapılan
sorgusunda başvurucu, kolluktaki ifadesinin baskı altında alındığını ve kabul
etmediğini söylemiştir. Sorgusu yapılan diğer kişiler de kollukta alınan
beyanlarını reddetmiştir. Bu kişilerden, K.B. (gözaltı tarihi: 15/3/1996), Y.A.
(gözaltı tarihi: 5/3/1996), B.P., H.M. ve F.E. işkence, baskı veya zora dayalı
ifade verdiklerini, S.B. tecavüz tehditi ve korkusu altında ifadesini
imzaladığını, H.O. kendisine vurulduğunu, İ.Ç. kolluğun kötü muamelerini protesto
ettiğini söylemiştir. Mahkeme 29/3/1996 tarihinde, başvurucunun ve diğer
kişilerin tutuklanmasına karar vermiştir.
11. Şikâyetleri üzerine başvurucunun ve diğer şüphelilerin
muayene edildikleri anlaşılmaktadır.
12. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tabipliğinin düzenlediği
29/3/1996 tarihli raporda, başvurucunun sağ elinin iki parmağında ağrı ve
uyuşukluk şikâyeti ve belin her iki yanında ağrı şikâyeti bulunduğu
belirtilmiştir.
13. Adli Tabipliğin raporunda, başvurucuyla aynı gün muayene
edilen İ.Ç., B.P., Y.A., F.E., H.O., A.O., A.H.P., S.K., A.A. (gözaltı tarihi:
24/3/1996), H.M., D.Ş., S.B. ve A.Y.nin vücutlarının çeşitli yerlerinde ağrı ve
uyuşukluk şikâyetlerinin olduğu, sıyrıklar, eski ekimoz bulunduğu ve İbrahim
Ç.nin dişlerinden birinin sallandığı not edilmiştir.
14. Başvurucu ve diğer şüpheliler hastaneye sevk edilmişlerdir.
Hastanede yapılan muayenelerinin ardından Adli Tabipliğin düzenlediği 1/4/1996
tarihli raporda, tespit edilen bulguların başvurucu ve İ.Ç.nin beş gün; B.P.,
F.E., A.H.P. ve D.Ş.nin üç gün; A.O.nun bir gün iş güç kaybına yol açtığı
değerlendirilmiştir. H.A., S.K. ve A.Y. ile ilgili olarak gün tayinine gerek
olmadığı belirtilmiştir. Y.A. bakımından ağrı ve hissizlik şikâyetiyle ilgili
patolojik bir bulguya rastlanmadığı, testislerindeki ağrıya yönelik olarak ise
üroloji servisindeki muayenesinden sonra rapor verilebileceği
değerlendirilmiştir.
15. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 23/7/1996 tarihinde,
başvurucu ve diğer on üç sanık hakkında anayasal düzeni cebren yıkmaya teşebbüs
etme, silahlı terör örgütü üyeliği veya örgüte yardım suçlarından dava
açmıştır.
16. Başvurucu cezaevinde önce açlık grevine, kırk beşinci günün
ardından ise ölüm orucuna başlamıştır. Başvurucu 28/7/1996 tarihinde hastaneye
kaldırılmıştır.
17. İstanbul Tıp Fakültesinin 4/9/1996 tarihli raporunda, açlık
grevinin sonucunda wernicke-korsakoff hastalığının
oluştuğu tespit edilmiştir. Raporda, hastalığın etkileri arasında yürütücü
işlevlerde bozukluk ve bellek kusuru sayılmıştır.
18. 8/11/1996 tarihli raporda, hastaneden çıkarılmasından bir ve
iki ay sonra yapılan kontrollerde başvurucunun denge bozukluğunun aynen devam
ettiği, zihinsel açıdan hafif bir düzelme olduğu sonucuna varılmıştır.
19. Başvurucu 8/11/1996, 20/1/1997, 26/3/1997 ve 30/7/1997
tarihli celselere rahatsız olması, katılmayı istememesi nedeniyle veya
belirlenemeyen bir nedenle katılmamıştır. Başvuru formunda, rahatsızlığı
nedeniyle duruşmalarda bulunulamadığı ileri sürülmüştür.
20. 20/1/1997 tarihli celsede dinlenen B... Döviz Bürosunun sahibi
M.Y., gasp eylemini altı kişinin gerçekleştirdiğini, bu kişilerden birini
poliste teşhis ettiğini, zaman geçtiği için tam hatırlayamadığını fakat teşhis
ettiği kişinin sanık K.B.ye benzediğini söylemiştir. Tanık Ş.Y. ise gasp
olayına katılan beş altı kişiden, kendisine silahı dayayıp yere yatmasını
söyleyen kişinin başvurucu olduğunu belirtmiştir. Kolluktaki ifadelerinde,
M.Y.nin K.B.yi, Ş.Y.nin başvurucuyu teşhis ettiği anlaşılmaktadır.
21. İstanbul 4 No.lu DGM, 13/10/1997 tarihli celsede hazır
bulunan başvurucunun savunma yapacak ve ayağa kalkacak durumda olmadığını
gözlemlemiştir.
22. Mahkeme 22/12/1997 tarihli celsede, başvurucunun cezai
ehliyetinin bulunup bulunmadığına ve mevcut hâliyle savunma yapacak durumda
olup olmadığına dair rapor alınmasına karar vermiştir.
23. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Gözlem İhtisas Dairesinin
19/3/1998 tarihli raporunda, açlık grevinden önce başvurucunun herhangi bir
psikiyatrik geçmişinin bulunmadığı, açlık grevi sonrasında beyin hasarı
geliştiği, soyut düşünme yeteneğinin ve yargılamasının bozulduğu, rahatsızlığın
iyileşme sürecinde olduğu belirtilmiştir. Raporda, suç öncesi ve sırasında
herhangi bir akıl hastalığı veya zayıflığı bulunmadığından başvurucunun
cezaisorumluluğunun tam olduğu, rahatsızlığının açlık grevine bağlı geliştiği,
mevcut durumu itibarıyla savunma yapamayacağı, sağlık durumunun bir yıl sonra
tekrar değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Adli Tıp KurumuBaşkanlığı 4. İhtisas Kurulu 27/5/1998
tarihli raporunda, başvurucunun cezai ehliyetine ilişkin yukarıda ulaşılan
sonuca katılmıştır. 3. İhtisas Kurulu 24/7/1998 tarihinde, rahatsızlığının
başvurucuyu sürekli bakıma muhtaç bıraktığı, cezaevinde tutulmasının sakıncalı
olduğu ve tutulmasının bir yıl süreyle tehirinin uygun olduğu yönünde görüş
bildirmiştir.
25. Mahkeme 26/10/1998 ve 23/12/1998 tarihli celselerde
başvurucunun savunmasının hazır edildiği zaman alınmasına karar vermiştir.
26. İstanbul 4 No.lu DGM 24/3/1999 tarihinde, mevcut raporları
ve duruşmada gözlemlenen hâlini dikkate alarak başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
27. Başvurucu müdafii 28/2/2001 tarihli celsede, başvurucunun
hâlen ifade verecek durumda olmadığını belirtmiştir.
28. Başvurucu 7/10/2002 tarihli celseye gelmiş fakat
rahatsızlığının devam ettiğini, savunma yapacak bir durumda bulunmadığını ve
söyleyecek başka bir şeyin olmadığını belirtmiştir.
29. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasının ardından
davanın görülmesine İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir.
30. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde
ile görevli), 6/6/2007 tarihli ve E.1996/312, K.2007/211 sayılı kararıyla
savunmasının alınmadığı gerekçesiyle başvurucu hakkındaki davanın tefrikine;
sanıklar K.B. ve Y.A.nın anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme
suçundan müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Diğer
sanıklar hakkındaki davalar zamanaşımı nedeniyle düşürülmüş veya sanıkların
beraatına hükmedilmiştir.
31. Bu kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 25/12/2008
tarihinde usule ilişkin nedenlerle bozulduğu, Mahkemenin E.2009/58 sayılı
dosyaya kaydedilen davada 21/4/2010 tarihinde önceki hükümdeki gibi karar
verdiği ve Yargıtayın 21/7/2011 tarihli ilamıyla kararı düzelterek onadığı
anlaşılmaktadır.
32. Başvurucu hakkındaki dava, İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2007/365 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
33. Bu Mahkemedeki ilk iki celseye gelen olmamıştır.
34. Başvurucu müdafii 17/9/2008 tarihli celseye mazeret
dilekçesi göndermiş ve adresi araştırılan başvurucunun hâlen eski adresinde
ikamet ettiğini ve rahatsızlığının sürdüğünü bildirmiştir.
35. Başvurucu 23/2/2009 tarihli celsede hâlen rahatsız olduğunu,
kendisine okunan ifadeleri, olayları ve şahısları hatırlamadığını ileri
sürmüştür. Mahkeme, başvurucunun tedavisinin sürüp sürmediğinin ilgili
hastaneden sorulmasına ve E.1996/312 sayılı ana dosyanın Yargıtaydan dönüşünün
beklenmesine karar vermiştir.
36. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 17/6/2009 tarihinde wernicke-korsakoff hastalığına ilişkin
olarak Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına karar vermiştir.
37. 14/2/2011 tarihli celsede raporun aldırılamadığı yönünde
gelen yazı okunmuştur.Mahkeme, araştırılan hususun cezai ehliyetin tespitine
değil cezaevinde kalıp kalmamaya ilişkin olduğu gerekçesiyle ara kararından
geri dönmüştür. Duruşmada bu kez bozma sonrası E.2009/58 sayıya kaydedilen ana
dosyanın Yargıtaydan dönüşünün beklenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
38. E.2009/58 sayılı ana dosyanın Yargıtaydan dönmesinin
ardından 16/5/2012 tarihli celsede Cumhuriyet Savcılığından mütalaa talep
edilmiştir.
39. Cumhuriyet savcısı 8/10/2012 tarihinde mütalaasını
sunmuştur. Başvurucu müdafii, başvurucunun henüz savunmasını yapamadığını
belirtmiş ve cezai ehliyeti hususunda rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkeme,
başvurucunun yazılan yazılara rağmen Adli Tıp Kurumuna gitmemesi nedeniyle
rapor alınamadığı ve daha önce ara kararıyla rapor alınmasına gerek görülmediği
gerekçeleriyle talebi reddetmiştir.
40. Başvurucu müdafii 29/1/2013 tarihli celsede başvurucunun
savunmasının alınmamış olması nedeniyle kendisinin de savunma yapmayacağını
söylemiştir.
41. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde
ile görevli) 29/1/2013 tarihli ve E.2007/365, K.2013/4 sayılı kararıyla
başvurucunun anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan
müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir.
42. Mahkeme, bir altın atölyesinin ve B... Döviz Bürosunun
gasbedilmesi, propaganda amacıyla bir radyonun basılması, bir inşaata bombalı
pankart asılması ile Kaymakamlığa ve bir parti binasına bomba ve silahla
saldırılması eylemlerine başvurucunun K.B. ve Y.A. ile birlikte katıldığı
sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme bu eylemlerin yasa dışı terör örgütü MLKP adına
anayasal düzeni silahlı halk ayaklanması yoluyla yıkmaya ve yerine Marksist
Leninist ilkelere dayalı bir devlet düzeni kurmaya yönelik, vahim ve amacı
gerçekleştirmeye uygun olduğunu değerlendirmiştir.
43. Ağır Ceza Mahkemesi kararını başvurucunun kolluktaki
ifadesine, başvurucu ve K.B.nin kaldığı evde ve bu kişilerin gösterdikleri
yerlerde gerçekleştirilen aramalarda silah, patlayıcı madde ve diğer bazı
malzemelerin ele geçirilmesine, bu malzemelerin örgüt tarafından
gerçekleştirilen eylemlerde kullanıldığına, K.B., Y.A. ve/veya başvurucuya
yaptırılan yer gösterme işlemlerine (E... Kuyumculuktaki gasp eylemi de dâhil
olmak üzere), radyo istasyonunun basılması eylemiyle ilgili K.B. ile
başvurucunun teşhis edildiğine dair tutanağa, İ.A.nın başvurucu hakkındaki
ifadelerine, C.D.T. ile Y.K.nın beyanlarına, A.H.B.nin çeşitli ifadeleri ile bu
kişinin K.B. ve başvurucu hakkında itirafçı olarak verdiği yazılı beyanına,
olay tutanaklarına ve dosyadaki diğer bilgilere dayandırmıştır. Mahkeme
kararında, Y.A. ve K.B. hakkında E.2009/58 sayılı dosyada verilen mahkûmiyet
hükmünün kesinleştiği de belirtilmiştir.
44. Gerekçeli kararda İ.A., A.H.B.nin ve B... Döviz Bürosunun
sahibi müşteki M.Y.nin ifadelerine yer verilmiş; diğer ifadelere atıf
yapılmıştır. İ.A.nın 1997 tarihli kolluk ifadesinde başvurucunun MLKP terör
örgütünün Gazi Mahallesi sorumlusu olduğunu, Taylan
ve Cemal kod adlarını
kullandığını ve bir derneğe molotof atılması eylemine birlikte katıldıklarını
söylediği anlaşılmaktadır. A.H.B.nin kolluktaki ifadesinde ve sonraki
beyanlarında başvurucunun örgüt içinde yer aldığını ve başvurucunun
kaymakamlığa ve parti binasına bomba atılması ve ateş açılması eyleminde yer
aldığını ifade ettiği belirtilmiştir. Müşteki M.Y.nin K.B.yi teşhis ettiği
görülmektedir.
45. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun Cumhuriyet
Savcılığındaki ve sonraki aşamalardaki beyanlarına itibar etmemiştir. Mahkeme,
kollukta sıcağı sıcağına verilen ifadeler ile kararına dayanak yaptığı
delillerin örtüştüğünü belirtmiş ve başvurucunun suçtan kurtulmak amacıyla
ifadesini inkâr ettiğini değerlendirmiştir.
46. Başvurucu; sağlık durumu itibarıyla savunması alınmaksızın
hüküm kurulduğunu, mahkûmiyetine esas ifadelerin baskı ve zora dayalı
alındığını ve sonraki aşamalarda inkâr edildiğini, ilgili görevlilerin kötü
muamele suçundan cezalandırıldığını fakat zamanaşımının dolması nedeniyle
davanın temyiz aşamasında düşürüldüğünü belirterek bu kararıtemyiz etmiştir.
47. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11/11/2013 tarihli ve E.2013/11360,
K.2013/13670 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararını düzeltmek suretiyle
onamıştır. Yargıtay, altın atölyesinde ve E... Kuyumculukta işlenen gasp
eylemlerine, radyo istasyonunun basılmasına ve bombalı pankart asma eylemlerine
başvurucunun katıldığını gösteren yeterli delil bulunmadığından bu kısımların
gerekçeden çıkartılmasına hükmetmiştir.
48. Yargıtay ilamı 28/1/2014 tarihinde başvurucu müdafiine
tebliğ edilmiştir.
49. Başvurucu 25/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
2. Kolluk Görevlileri
Hakkında Açılan Ceza Davası
50. Başvurucuyla birlikte gözaltına alınan İ.Ç., B.P., F.E.,
A.H.P., D.Ş., A.A., A.O. ve H.M.ye gözaltında tutuldukları 15/3/1996 ile
24/3/1996 tarihleri arasında kötü muamelede bulundukları iddiasıyla yedi polis
memuru hakkında 1997 yılında ceza davası açılmıştır.
51. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 20/9/2002 tarihli kararıyla
beş sanığın atılı suçtan hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir.
52. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 4/10/2004 tarihli ilamıyla
zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın düşürülmesine hükmetmiştir.
3. AİHM'e Yapılan Başvuru
53. Başvurucu, F.E., İ.Ç. ve B.P., kötü muamele gördükleri ve bu
hususta etkili bir yol bulunmadığı iddiasıyla 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur.
54. AİHM 30/6/2009 tarihli ve 16234/04 başvuru numaralı
kararıyla kötü muamele iddialarının sağlık raporuyla kanıtlandığını ve açılan
davanın zamanaşımından düştüğünü tespit etmiş; kötü muamele yasağının hem
esastan hem de usulden ihlal edildiğine karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
55. Başvurucunun cezalandırılmasına esas alınan anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçu Mahkemenin lehe kanun olduğunu
değerlendirdiği 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 146.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir.
56. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"İfade alma ve sorguda yasak usuller"
kenar başlıklı 148. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Şüphelinin ve
sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü
davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma,
bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
...
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza
ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez."
57. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri
takdir yetkisi" kenar başlıklı 217. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Yüklenen suç, hukuka
uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
58. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, savunmasını yapacak durumda olup olmadığına
ilişkin rapor alınması taleplerinin reddedildiğini, usulüne uygun biçimde
savunması alınmadığından yargılamanın esasına etkili delillerin sorulup
tartışılmadığını, soruşturmanın genişletilmesi taleplerini sunamadığını, eksik
soruşturmaya dayalı karar verildiğini, müdafi yokluğunda yasak sorgu
yöntemleriyle elde edilen ve sonraki aşamalarda inkâr edilen kolluktaki
ifadelere dayanıldığını, Mahkeme kararlarının uygun biçimde
gerekçelendirilmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve buna karşı
başvurabileceği bir yolun bulunmadığını belirterek adil yargılanma, gerekçeli
karar, makul sürede yargılanma ve etkili başvuru haklarının, silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ile doğrudan doğruyalık ilkelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca farklı yargılama usullerinin
izlenmesi nedeniyle bazı suçlara ilişkin davaların 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi uyarınca görev yapan mahkemelerde görülmesinin ve bu mahkemelerin
kaldırılmasının ardından sadece ilk derece mahkemeleri önünde görülmekte olan
davaların diğer mahkemelere devredilmesi nedenleriyle eşitlik ve hukuk devleti
ilkeleri ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi ile 20.068 TL maddi ve
80.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi ile görevli mahkemelerde yapılan yargılamalara ilişkin iddiasının
eşitlik ilkesi, usulüne uygun biçimde savunmasının alınmadığına ve delillere
karşı beyanlarının alınamadığına yönelik iddialarının silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılanma ilkesi, müdafi yokluğunda yasak usullerle alınan
kolluktaki ifadelerin mahkûmiyete esas alındığına ve Mahkeme kararlarının uygun
biçimde gerekçelendirilmediğine ilişkin iddialarının hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı; hakkındaki davanın uzun sürdüğüne ilişkin iddiasının makul
sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucu kimi suçlara ilişkin yargılamaların 5271 sayılı
Kanun'un 250. maddesi ile görevli mahkemelerde yürütüldüğü ve bu mahkemelerin
kapatılmasının ardından sadece bazı davaların normal ağır ceza mahkemelerine
devredildiği gerekçesiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 14. maddesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 33).
63. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun
kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir
temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene
dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
64. 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile kurulmuş ağır ceza
mahkemelerinin görev sahaları ve kapatılmalarının ardından hangi tür davaların
diğer mahkemelere devredileceği genel bir kanuni düzenlemeye dayanarak
belirlenmiştir (Deniz Seki, B.
No:2014/5170, 25/6/2015, § 56; Abdulvahap
Aydemir ve Yusuf Candemir, B. No: 2013/7349, 1/12/2015, § 53).
Başvurucu, kendisine hangi nedenle ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir
beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
66. Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesinin, hakkaniyete uygun ve makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
68. Başvurucu, kendisinin ve diğer kişilerin müdafi yardımından
faydalanmaksızın verdikleri, yasak sorgu usulleriyle alınan ifadelere hükümde
dayanılması ve kararların uygun gerekçe içermemesi nedeniyle hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
69. Müdafi yokluğunda alınan ifadelere dayanıldığı iddiasının
temyiz aşamasında ileri sürülmediği anlaşıldığından (bkz. § 46; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§
18-20), incelemenin kapsamı başvurucunun diğer şikâyetleriyle sınırlı
tutulmuştur.
70. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
71. Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı
olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme
bağlanmıştır.
72. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Bu kapsamda delillerin
elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe
doğurup doğurmadığı dikkate alınmalıdır (Güllüzar
Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60).
73. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan
hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla işkence ve kötü
muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması
da yargılamanın adilliğine yönelik ciddi sorunlar ortaya çıkarır. Zira işkence
ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar
verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir
tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu
yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Güllüzar Erman, § 64; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 178).
74. Hüküm kurulurken işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı
muamele ile toplanan delillere dayanılması hakkaniyete uygun yargılama hakkı
ile bağdaşmamaktadır. Ancak suç şüphesi altındaki kişinin yargılama sırasında
verdiği ikinci ikrarın, tek başına veya bunu doğrulayıcı tartışmasız
nitelikteki maddi delillerle birlikte mahkûmiyetine ve cezalandırılmasına
yeterli bulunduğu ve özellikle kullanılan yasak sorgu yöntemleri sonucunda
tartışmalı hâle gelen maddi deliller ile kişinin cezalandırılması arasındaki
nedensellik bağının kesildiği durumlarda salt işkence ve kötü muamele yasağına
aykırılık nedeniyle yargılamanın bütün olarak adil olmadığının kabul edilmesi
mümkün değildir. Yargılama kapsamında dayanılan diğer delillerin sıhhatine
bakılarak hakkaniyete uygun yargılama yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir(Güllüzar Erman, §§ 64, 65).
75. İkrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının
-kovuşturma aşamasında- çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından
irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın
soruşturma aşamasındaki ikrarını kötü muamele veya işkence altında verdiğini
belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle
bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup aksi yöndeki uygulamalar,
hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Güllüzar Erman, § 67; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Güneş/Türkiye,
B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
76. Sonuç olarak işkence ve kötü muamele altında toplanan
delillerin, mahkemenin ulaştığı vicdani kanaat üzerinde etkili olması ve bu
etkinin önemini ortadan kaldıracak derecede esaslı, güvenilir ve şüpheden uzak
başka delillere dayanılmamış olması yargılamanın bütün olarak adilliğini
zedelemektedir(Güllüzar Erman, §
66).
77. Somut olayda başvurucular ve diğer bazı şüpheliler 15/3/1996
ile 29/3/1996 tarihleri arasında gözaltında kalmışlar ve gözaltından
çıkarılmalarının ardından Cumhuriyet savcısına ve sorgu hâkimine verdikleri ifadelerinde
kötü muamele ve baskı iddialarını dile getirmişlerdir (bkz. §§ 7, 9, 10).
Yapılan muayeneleri sonucunda başvurucu, İ.Ç., B.P., F.E., A.H.P., D.Ş. ve
A.A.da bir ve beş gün arasında değişen sürelerde iş güç kaybına yol açacak
yaralanmalar ve bulgular saptanmıştır (bkz. §§ 12-14). Gözaltına alındıkları
tarihte bu kişilerin yaralanmalarının veya rahatsızlıklarının olduğunu gösteren
herhangi bir raporun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
78. Bu yaralanmalar nedeniyle yedi polis memuru hakkında ceza
davası açılmış; Mahkeme, beş sanığın kötü muamelede bulunmaktan mahkûmiyetine
karar vermiştir. Yargıtay 2004 yılında, açılan davaların zamanaşımının dolması
nedeniyle düşürülmesine hükmetmiştir (bkz. §§ 50-52). Başvurucu ve diğer üç
kişi, bunun üzerine AİHM'e başvurmuştur. AİHM 2009 yılındaki kararında, sağlık
raporlarındaki tespitlerin kötü muameleyi gösterdiğini ve açılan davanın da
uzun süren yargılama sonucunda düştüğünü belirterek esas ve usul yönünden kötü
muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 54).
79. Yukarıdaki dikkate alındığında başvurucunun ve yaralanma
bulguları tespit edilen diğer altı şüphelinin kollukta verdikleri ifadelerin
yasak sorgu yöntemi olan kötü muamele sonucunda elde edildiğine yönelik
kuvvetli işaretlerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Belirtilen tespitler, bu
kişilerle çakışan tarihlerde ve benzer koşullarda ifadeleri alınan diğer
şüphelilerin kötü muamele veya zor kullanıldığı iddialarının da Mahkemesince
değerlendirilmesini gerektirmektedir.
80. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucunun mahkûmiyetine
hükmederken başvurucuya, K.B. ve/veya Y.A.ya yaptırılan yer gösterme işlemleri
ile başvurucunun beyanlarını kararına esas almıştır. Mahkeme ayrıca İ.A.,
A.H.B. ve B... Döviz Bürosunun sahibi müşteki M.Y.nin ifadelerine, C.D.T. ile
Y.K.nın beyanlarına, arama sonucunda bulunan malzemelere, teşhis tutanağına
(Yargıtay tarafından hükümden çıkartılan eyleme ilişkin), olaylara ilişkin
tutanaklara ve genel biçimde dosyadaki diğer bilgi ve belgelere dayanmıştır
(bkz. §§ 43, 44).
81. 5271 sayılı Kanun'un 148. ve 217. maddelerinde yasak
usullerle alınan ifadelerin karara esas alınmayacağı düzenlenmiştir. Bununla
birlikte İlk Derece Mahkemesi kararında, kötü muamele iddiası nedeniyle
başvurucunun kolluk ifadesinin şüpheli hâle gelip gelmediğine yönelik bir
değerlendirme yapılmamıştır. Bu itibarla başvurucunun gözaltında maruz
bırakıldığı muamele sonucunda ifade verdiğini belirtmesinin, gözaltı çıkışında
düzenlenen raporda diğer bazı şüphelilerle birlikte başvurucuda iş gücü kaybına
yol açacak yaralanma ve bulguların tespit edilmesinin, açılan dava nihayetinde
zamanaşımından düşürülse dahi İlk Derece Mahkemesinin beş görevlinin
mahkûmiyetine hükmetmiş olmasının dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemenin suçtan kurtulmak amacıyla başvurucunun ifadesini değiştirdiğini
belirtmesi, mevcut başvurunun şartlarında yeterli bir açıklama sağlamamaktadır.
Öte yandan AİHM'in başvurucu ve diğer bazı sanıklara ilişkin ihlal kararı da
gözetildiğinde kötü muamele iddialarının Mahkeme tarafından açık biçimde
karşılanması ya da bu beyanlara kararda dayanılmaması gerekmektedir.
82. Beyanları başvurucunun cezalandırılmasına esas olan ve
başvurucuyla aynı tarihlerde gözaltında kalan K.B. ile Y.A.nın iddialarına
ilişkin olarak da herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.
83. Dolayısıyla kötü muamele altında alındığı ileri sürülen
beyanların mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılmasının yargılamanın bütün olarak
adilliğini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu bakımdan kararda gösterilen
diğer delillerin, şüpheli beyanların etkisini ortadan kaldıracak ağırlıkta
olduğu söylenemez.
84. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
b. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılanma İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
85. Başvurucu, uygun biçimde savunmasının alınmamış olması ve
aleyhindeki delillere karşı beyanda bulunamaması nedeniyle silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Başvurucunun yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi
hakkının ihlal edildiğine ilişkin yukarıda ulaşılan sonuç dikkate alınarak bu
başlık altında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
87. Başvurucu, ceza davasının uzun sürede sonuçlandırılması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
88. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesi
de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
89. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması
gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41-45).
90. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan,
B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
91. Somut başvuruya konu yargılama başvurucunun gözaltına
alındığı 15/3/1996 ile Yargıtayın onama ilamının verildiği 11/11/2013 tarihleri
arasında sürmüş, yani yargılama 17 yıl 7 ay 27 günde sonuçlanmıştır (bkz. §§ 7,
47).
92. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan,
§§ 24-44).
93. Başvuruya konu ceza davasının nisbeten karmaşık bir nitelik
taşıdığı, yargılamadaki uzamanın bir kısmının rahatsız olan başvurucunun
savunmasının alınabilmesine yönelik olduğu söylenebilir (bkz. §§ 16-28).
Bununla birlikte Adli Tıp Kurumunun 19/3/1998 tarihli raporunda başvurucunun
savunma yapacak durumda olmadığı ve sağlık durumunun bir yıl sonra tekrar
gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen bu hususta yeni bir inceleme
yaptırılmaksızın 29/1/2013 tarihine kadar hüküm kurulmadığı dikkate alındığında
17 yıl 8 aya yaklaşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır. Yaşanan gecikmenin esaslı biçimde başvurucunun yargılama
sürecindeki davranışlarından kaynaklandığını gösteren bir husus da
bulunmamaktadır.
94. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
95. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
96. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
97. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
98. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucunun yeniden yargılanmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
99. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve somut
başvurunun koşullarında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
100. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36 maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesine yönelik karar verilmesine YER
OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli)
dosyasının ilgili olduğu mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.