logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İbrahim Ünal [2.B.], B. No: 2014/2554, 17/5/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM ÜNAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2554)

 

Karar Tarihi:17/5/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

İbrahim ÜNAL

Vekili

:

Av. Mehmet GÜLCÜ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi ile bir kısım talebin gerekçesiz reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. İkinci Bölüm 17/5/2016 tarihinde yaptığı toplantıda, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesi (2) numaralı fıkrası uyarınca başvuru hakkında ivedilikle karar verilmesini gerekli görerek Bakanlık cevabı beklenmeden başvurunun incelenmesine karar vermiştir.

III.OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Arkadaş olan maktul ile başvurucu 7/11/2011 tarihinde Ayvalık Sarımsaklı'dakiG... Bar'da karşılaşmışlardır. Başvurucu ve maktul anılan bara X-Ray cihazından geçerek girmişlerdir.

8.Başvurucu çağırdığı ticari taksi ile evine gitmek üzere ayrılmış, maktul ise kendi aracıyla ayrılmıştır. Taksi şoförü E.Y.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"Olay tarihi itibar[ıyla] daha önceden tanıdığım İbrahim veÜ. ile yanındaki kişileri gece saat 01.00civarlarında G... Bara getirdim. Yaklaşık yarım saat 45 dakika sonra beni taksi durağından tekrar aradılar. G... bara giderek İbrahim'i, Ü.yü ve C.yi aldım. Bu sırada C. [ölen]ve E. de diskodan çıkıyorlardı, 500-600 metre kadar gittikten sonra C.nin içinde bulunduğu araç selektör yaktı, ben durdum. Aracı E. kullanıyordu, İbrahim ile C. görüştü, daha sonra araçtaki benim aracımdakiler C.nin bulunduğu araca bindiler. Ben de durağa döndüm. Yaklaşık 30-35 dakika kadar sonra 7-8 el kadar silah sesi duydum. Ancak gidip bakmadım."

9. Kolluğa yazılan yazıya verilen cevapta 7/11/2011 tarihinde anılan bara silahla bir kimsenin girmediği belirtilmiştir.

10. Burhaniye Cumhuriyet Başsavcılığının 7/2/2012 tarihli ve E.2012/135 sayılı iddianamesiyle başvurucunun kasten insan öldürme, olası kasıtla yaralama ve ruhsatsız silah taşıma suçlarını işlediği iddiasıyla aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

11. Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi 2/10/2012 tarihli ve E.2012/71, K.2012/370 sayılı kararıyla başvurucunun kasten öldürme suçundan on beş yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme olası kasıtla yaralama ve ruhsatsız silah taşıma suçlarına ilişkin olarak ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.

12.Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Dosya kapsamındaki tüm bilgi, belge, tutanak, otopsi raporu, mağdura ait rapor, bilirkişi raporları ve mağdur, katılan, sanık ve tanık beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde;

Maktul C. A. ile sanık İbrahim Ünal'ın arkadaş oldukları, olay tarihinde sanık ve maktulün beraber Ayvalık Sarımsaklı'da ki ... Bar'da dosya kapsamında beyanlarına başvurulan bir kısım tanıklar ile birlikte eğlendikleri, bardan çıktıktan sonra Küçükköy Beldesi .... Mahallesi Millet Caddesi üzerinde saat 04.00 sıralarında maktul ile sanık İbrahim arasında hesap ödenmesinden dolayı tartışma çıktığı vebu tartışma esnasında sanık İbrahimin yanında taşıdığı Ayvalık Adli emanetinin 2011/280 sırasında kayıtlı ruhsatsızsilah ile maktul C. ye 4-5 el ateş ettiği ve akabinde olay yerinden kaçtığı, sol uyluk üst dış yandan, sol kasıktan, sağ uyluk üst anterolateralden ve sağ uyluk arka lateral üstten olmak üzere 4 mermi çekirdeğinin isabet ettiği maktulün Balıkesir Devlet Hastenesinde hayatını kaybettiği, (...),

Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi'nin 12/12/2011 tarih 2011/1034 protokol nolu otopsi raporunda da belirtildiği üzere, maktulün ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmalarına bağlı A-V Femoralis ile A-V Profunda Femoralis yaralanmaları neticesinde gelişen kanamaya ve hipovolemik şok sonucu meydana geldiği ve otopsi bulgularında kişinin vücuduna; sol uyluk üst dış yandan, sol kasıktan, sağ uyluk üst anterolateralden ve sağ uyluk arka lateral üstten olmak üzere toplam 4 (dört) adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet etmiş olduğu ve 4.2 numara ile tariflenen sol kasıktan, 8 no ile tariflenen sağ uyluk arka lateral üstten giren mermilerin; yukarıda tariflenen trajeleri boyunca büyük damar yaralanmalarına yol açtığından müstakilen ve müştereken ölümcül nitelikte olduklarını, 1 no ile tariflenen sol uyluk üst dış yan ve 5 no ile tariflenen sağ uyluk üst anterolateralden giren mermileri ise sadece derin adele seyirle vücudu terkettiklerinden hayati tehlike yapmaksızın, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralanmalara yol açtığı,

(...)

Jandarma Genel Komutanlığı Bursa Bölge Kriminal Laboratuvar Amirliğinin 28/11/2011 tarih, 2011/473-483 uzmanlık numaralı uzmanlık raporunda; incelemek için gönderilen 1 adet E18687 seri nolu silahın 6136 sayılı yasaya göre atışa elverişli ve memnu evsafı haiz vahim nitelikte olmayan ateşli silah olduğu, ve olay yerinde bulunan dokuz adet kovan ve bir adet mermi çekirdeği gömleği parçasının inceleme konusu E18687 seri nolu silahtan atıldıklarının tespit edildiği anlaşılmıştır.

Her ne kadar sanık İbrahim aşamalardaki savunmalarında silahın kendisine ait olmadığını, silah taşımadığını, silahın maktule ait olduğunu ve olay anında maktulün silah çıkardığını ve tartışma esnasında maktulün elindeki silahın patladığını, kendisinin kesinlikle silaha dokunmadığını ateş etmediğini olayın kaza olduğunu, maktulün kendi kendini vurduğunu ileri sürmüş ise de, sanık İbrahim'in olay sonrasında maktulü ve olay esnasında yaralanan mağduru olay yerinde terk ederek hemen olay yerinden kaçması ve olaydan sonra uzunca bir süre geçtikten sonra sekiz gün sonra güvenlik güçlerine teslim olması, diğer sanık Ü.nün de olayda kullanılan silahı başka bir yere atarak onun da kaçması ve diğer sanık İbrahim ile aynı gün teslim olması, maktule ait otopsi raporunda belirtilen hususlarda birlikte dikkate alındığında sanık İbrahim'in kendisinin ateş etmediğini, maktulün kendi kendini vurduğunu, diğer mağdur C.nin de nasıl yaralandığını bilmediğini savunduğu bir olayda yardım etmek yerine hemen olay yerini terk ederek uzunca bir süre kaçması diğer sanık Ü.nün de aynı şekilde uzun bir süre kaçması ve silahı başka bir yere atması karşısında sanığın bu yöndeki savunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve suç ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu değerlendirilmiş ve bu sebeple sanığın bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiştir. (...) İşbu maddi kabul karşısında sanık İbrahim'in maktül C. A.yı kasten öldürmek suçundan eylemine uyan TCK.nun 81/1 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiş, sanık İbrahim'in aşamalardaki beyanlarında maktul ile hesap ödeme yüzünden tartıştıklarını ve bu tartışma esnasında maktulün kendisine küfür ettiğini, küfürlü konuştuğunu beyan etmesi ve dosya kapsamı itibarı ile alınan beyanlardan sanığın bu yöndeki savunmasını çürütecek her türlü şüpheden uzak kesin somut delil elde edilememesi nedeniyle şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanık İbrahim'in eylemini maktulden kaynaklanan haksız tahrikin etkisi altında gerçekleştirdiğinin kabulü gerekmiş ve bu sebeple sanık İbrahim'in cezasından TCK.nun 29. maddesi gereğince indirim yapılmasına, sanığın duruşmalardaki iyi hali lehine takdiri indirim sebebi kabul edilerek TCK.nun 62/1 maddesi gereğince cezasından 1/6 oranında indirim yapılmasına...

13. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17/12/2013 tarihli ve E.2013/3842, K.2013/7829 sayılı ilamıyla kasten insan öldürme suçu yönünden anılan Mahkeme kararının onanmasına, diğer suçlara ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının ise itiraz yasa yoluna tabi olması nedeniyle mahallinde değerlendirme yapılmak üzere inceleme dışı bırakılmasına karar vermiştir.

14. Nihai karar, başvurucu vekiline 17/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 21/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B.İlgili Hukuk

16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81., 29. ve 62. maddeleri.

IV.İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu; yargılandığı davada delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, öldürme olayında bir fiilinin bulunmadığını, ölenin kendisini gasbetmek için silah çektiğini, boğuşma sırasında maktulün elinde bulunan silahın ateş aldığını, bu nedenle hakkında meşru müdafaa ve meşru müdafaada sınırın aşılmasını düzenleyen 5237 sayılı Kanun'un 25. ve 27. maddelerinin uygulanması gerektiğini; ancak, Mahkemenin bunu gözardı ettiğini, ayrıca maktulün elbiseleri üzerinde atış mesafesinin tespiti konusunda inceleme yapılmadığını, olay mahallinde keşif icra edilmediğini, gerekçeli kararda bir tanığın elinde atış artığı bulunmasının tartışılmadığını, silahı maktulün çekmediği konusundaki kabulün yetersiz olduğunu; zira, Mahkemenin bu kabulünün bir kısım tanık anlatımı ile uyumlu olmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama yapılması, tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19.Başvurucunun "gerekçeli karar hakkı"na ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığındankabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Recep KÖMÜRCÜ ve Alparslan ALTAN bu görüşe katılmamışlardır.

2. Esas Yönünden

20. Başvurucu, olay günü üzerinde silah bulundurmadığına ve boğuşma esnasında silahın ateş aldığına ilişkin iddiasının gerekçeli kararda tartışılmadığını iddia etmiştir.

21.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

22. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

23. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmüAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

24. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).

25. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatları uyarınca bir mahkemenin, yargılamanın taraflarının esaslı iddialarına yanıt vermekten ve tarafların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesi davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/1/2007, §§ 84, 85).

26. Mahkemeler “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33); tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri, 2013/7800, 18/6/2014, § 34).

27. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığını ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı” yönünden zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri, § 38).

28. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30).

29. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

30. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

31. Başvurucu; aşamalarda ısrarla olay günü silah taşımadığını, maktulle arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmadığını, silahın kendisine ait olmadığını ve boğuşma esnasında silahın ateş aldığını savunmuştur. Kolluğa yazılan yazıya verilen cevapta, başvurucu ve maktulün olay öncesinde bulundukları bara 7/11/2011 tarihinde silahla kimsenin girmediği belirtilmiştir. Dosyada mevcut ve tartışmasız delillere göre başvurucu çağırdığı ticari taksi ile maktul ise kendi aracıyla bardan ayrılmıştır. Olay, başvurucu ve maktulün bardan ayrılmasından kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir.

32. Başvurucu tarafından, olayın boğuşma esnasında gerçekleştiği, olayda kullanılan silahın kendisine ait olmadığı, silahsız olarak bara gittiği ve olaydan önce ticari taksiye bindiği için silah temin etme imkânı bulmasının mümkün olmadığına dair itirazda bulunulmuş olmasına rağmen İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında bu hususlara ilişkin bir gerekçeye yer verilmediği gibi temyiz aşamasında da bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

33. Bu durumda başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren başvurucunun cezasının azalmasına veya kalkmasına neden olabilecek türde (uyuşmazlığın çözümü için esaslı) iddialar olan olayın boğuşma esnasında gerçekleştiği ve olaydan önce ticari taksiye bindiği için silah temin etme imkânı bulmasının mümkün olmadığına dair iddiaları tartışılmamış ve karşılanmamıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

34.Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Recep KÖMÜRCÜ ve Alparslan ALTAN bu görüşe katılmamışlardır.

35. Başvurucunun "gerekçeli karar hakkının" ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu; yeniden yargılama yapılması, tahliye ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.

38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Recep KÖMÜRCÜ ve Alparslan ALTAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Recep KÖMÜRCÜ ve Alparslan ALTAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA ,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

17/5/2016 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru, başvurucunun kasten insan öldürme, olası kastla yaralama ve ruhsatsız silah taşıma suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında yürütülen soruşturma sırasında, olay günü üzerinde silah bulundurmadığına ve boğuşma esnasında silahın ateş aldığına ilişkin savunmasının gerekçeli kararda tartışılmadığı ve böylece adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Çoğunluk görüşüyle, gerekçeli karar hakkına ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

3. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

4. 6216 sayılı Kanun'un "Esas hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası da şöyledir: "Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

5. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, § 26, 12/2/2013).

6. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dahil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No:2012/13, 2/7/2013,§ 38).Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 141. maddesinin 1. fıkrasında yer verilen "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" hükmüyle, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.

7.Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

8. Ayrıca, derece mahkemelerinin taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp, hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup,bu husus AİHM içtihadında da, üst dereceli mahkeme tarafından benimseme yöntemiyle önceki mahkeme kararının gerekçesinin özümsenmesi şeklinde yorumlanmaktadır (Bkz.Ruiz Torija/İspanya, B. No. 18390/91, 09.12.1994, § 29-30; Hiro Balani/İspanya, B. No. 18064/91, 09.12.1994, § 28; Georgiadis/Yunanistan, B. No. 21522/93, 29.05.1997, § 40-43; H.A.L./Finlandiya, B. No. 38267/97, 27.01.2004, §50-51;X/Yunanistan, B. No. 8769/79, 16.07.1981; Les Travaux Du Midi/Fransa, B. No. 12275/86, 02.07.1991).

9. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B.No:10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesi'nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir.

10. Eldeki işte ise Çoğunluk gerekçesinde bireysel başvuru kapsamında bir incelemeden ziyade somut olay ve dava dosyasındaki delillerin değerlendirmesine girildiği, başvurucunun savunması, kolluk tarafından verilen cevaplar ve dosyada mevcut deliller değerlendirildikten, somut olayla ilgili saptama ve değerlendirmeler yapıldıktan ve ilgili yargı yerlerinde gözetilmesi gereken hususlar üzerinde durulduktan sonra olayın oluşu ve mahkemenin kabulü ile ilgili bir sonucuna varılmıştır.

11. Gerçekten de Çoğunluk gerekçesinde, “başvurucunun aşamalarda ısrarla olay günü silah taşımadığını, maktulle arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmadığını, silahın kendisine ait olmadığını ve boğuşma esnasında silahın ateş aldığını savunduğu, kolluğa yazılan yazıya verilen cevapta, başvurucu ve maktulün olay öncesinde bulundukları bara 7/11/2011 tarihinde silahla kimsenin girmediğinin belirtildiği, dosyada mevcut ve tartışmasız delillere göre, başvurucunun çağırdığı ticari taksi ile maktulün ise kendi aracıyla bardan ayrılmış olduğu; olayın, başvurucu ve maktulün bardan ayrılmasından kısa bir süre sonra gerçekleşmiş olduğu; başvurucu tarafından, olayın boğuşma esnasında gerçekleştiği, olayda kullanılan silahın kendisine ait olmadığı, silahsız olarak bara gittiği ve olaydan önce ticari taksiye bindiği için silah temin etme imkanı bulmasının mümkün olmadığına dair itirazda bulunulmuş olmasına rağmen, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında bu hususlara ilişkin bir gerekçeye yer verilmediği gibi temyiz aşamasında da bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı” ifade edilmek suretiyle dosya, olay, olgu ve delillerin değerlendirilmesine girildikten sonra ihlal sonucuna ulaşılmıştır.

12. Oysa, başvuruya konu ilk derece Mahkemesi kararının gerekçesinde başvurucunun iddia ve savunmaları da dikkate alınmak suretiyle gerekli değerlendirmeler yapılmış ve açıkça başvurucunun beyanlarına neden itibar edilmediği hususu da gerekçede gösterilmiştir. Nitekim, Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçesi şöyledir: “Her ne kadar sanık İbrahim aşamalardaki savunmalarında silahın kendisine ait olmadığını, silah taşımadığını, silahın maktule ait olduğunu ve olay anında maktulün silah çıkardığını ve tartışma esnasında maktulün elindeki silahın patladığını, kendisinin kesinlikle silaha dokunmadığını ateş etmediğini olayın kaza olduğunu, maktulün kendi kendini vurduğunu ileri sürmüş ise de, sanık İbrahim'in olay sonrasında maktulü ve olay esnasında yaralanan mağduru olay yerinde terk ederek hemen olay yerinden kaçması ve olaydan sonra uzunca bir süre geçtikten sonra sekiz gün sonra güvenlik güçlerine teslim olması, diğer sanık Ü.nün de olayda kullanılan silahı başka bir yere atarak onun da kaçması ve diğer sanık İbrahim ile aynı gün teslim olması, maktule ait otopsi raporunda belirtilen hususlarda birlikte dikkate alındığında sanık İbrahim'in kendisinin ateş etmediğini, maktulün kendi kendini vurduğunu, diğer mağdur C.nin de nasıl yaralandığını bilmediğini savunduğu bir olayda yardım etmek yerine hemen olay yerini terk ederek uzunca bir süre kaçması diğer sanık Ü.nün de aynı şekilde uzun bir süre kaçması ve silahı başka bir yere atması karşısında sanığın bu yöndeki savunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve suç ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu değerlendirilmiş ve bu sebeple sanığın bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiştir.”.

13. Çoğunluk gerekçesinde ihlal sonucuna varılırken yapılan değerlendirmelerde, bireysel başvuru kapsamında adil yargılanma hakkı açısından yargılamanın bütünlüğü içerisinde adil olup olmadığının denetiminin dışına çıkılarak olayın, delillerin ve varılan sonucun değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir. Böylece Anayasanın 148. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında belirtilen yasak alana girilmiş ve kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarla ilgili inceleme yapılmıştır. Bu yaklaşım tarzı anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine aykırılık oluşturduğu gibi, Anayasa Mahkemesini diğer yargı mercilerinin kararlarını içerik yönünden denetleyen bir üst temyiz mercii haline getirecektir.

14. Belirtilen durum karşısında, başvurucunun iddia ve savunmalarını da karşıladıktan sonra başvurucunun hukuki durumunun tayin edildiği ve ilk derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesinin hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu Mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, ayrıca başvuru dosyası kapsamından başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılmaktadır.

15. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemesi kararlarının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurucunun yargılamanın adil olmadığı yönündeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna karar verilmesi karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan çoğunluğun kabul edilebilirlik ve ihlale yönelik kararına katılmadık.

 

Üye

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

 

 

Üye

Alparslan ALTAN

 

 

 

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İbrahim Ünal [2.B.], B. No: 2014/2554, 17/5/2016, § …)
   
Başvuru Adı İBRAHİM ÜNAL
Başvuru No 2014/2554
Başvuru Tarihi 21/2/2014
Karar Tarihi 17/5/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi ile bir kısım talebin gerekçesiz reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Gerekçeli karar hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 81
29
62
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi