TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATİH ILDIRAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2542)
Karar Tarihi: 8/6/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Muammer TOPAL
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Fatih ILDIRAR
Vekili
Av. Fevzi KAYACAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve kısıtlama kararından dolayı tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edilememesi nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2014 tarihinde Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 12/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 26/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, tehdit, tefecilik yapma ve yağma suçları nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında Konya Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 25/1/2010 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve Konya 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/1/2010 tarihli ve 2010/27 sayılı kararı ile tutuklanmıştır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
"... Fatih ILDIRAR'ın suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve birden fazla kişi ile yağma suçlarından, üzerlerine atılı suçları işlediklerinedair kuvvetli suç şüphesi bulunması, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunulma hususlarındaki kuvvetli şüphenin varlığı nazara alınarak CMK’nun 100/1-2/b ve 101 maddeleri uyarınca tutuklanmalarına... "
9. Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve diğer yirmi iki sanık hakkında 25/1/2010 tarihli ve 2010/2677 Soruşturma sayılı yazı ile gizlilik kararı verilmesi talep edilmiştir. Bunun üzerine Konya 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 25/1/2010 tarihli ve 2010/23 Değişik İş sayılı kararıyla soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme makul şüphesi bulunduğundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gizlilik kararı verilmiştir.
10.Başvurucu hakkında, Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 27/9/2010 tarihli ve E.2010/468 sayılı iddianamesi ile "basit tehdit, tefecilik yapmak, birden fazla kişi tarafından birlikte yağma, bir adet ateşli silah ve mutat sayıdaki mermileri bulundurma, suç işlemek amacıyla örgüte üye olmak" suçlarından cezalandırılması istemiyle Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
11. Başvurucu hakkında son olarak Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/2/2014 tarihli duruşmadatahliye talebinin reddine vetutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu bu karara itiraz etmemiştir.
12.Başvurucu 19/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/206 sayılı dosyasında yargılamaya başlanmıştır. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 10/3/2014 tarihli ve E.2010/206, K.2014/27 sayılı kararıyla 6/3/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 12. maddesi uyarıncagörevsizlik kararı vererek dosyayı Konya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
14. Bu karar üzerine dosya, Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/179 sayılı esasına kaydedilmiştir.
15. Başvurucu 12/5/2014 tarihinde adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliye edilmiştir.
16.Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 3/6/2015 tarihli ve E.2014/179, 2015/228 sayılı kararıyla başvurucunun tefecilik suçundan 6 yıl 3 ay hapis ve 125.000 TL adli para cezası, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan 2 ay 15 gün hapis ve 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına; suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, tehdit ve yağma suçlarından beraatine karar vermiştir.
17.Anılan karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106., 148., 220., 241. maddeleri.
19. 5271 sayılı Kanun' un 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
7. (Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
...
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220)
...”
20.5271 sayılı Kanun’un101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
21. 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir.
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini belirterek kişi özgürlüğü güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası,tutukluluğun makul süreyi aştığı, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiği şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedincifıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
25. Başvurucu, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini ifade ederek silahların eşitliği ilkesinin ve çelişmeli yargılanma hakkınınihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’ungeçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
27. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
28. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiği tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
29.Somut olayda başvurucunun yargılandığı davanın soruşturma aşamasında Konya 7. Sulh Ceza Mahkemesince 25/1/2010 tarihli ve 2010/23 Değişik İş sayılı kararıyla soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme şüphesi bulunduğundan 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gizlilik kararı verilmiştir. Başvurucu hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 27/9/2010 tarihli iddianamesiyle kamu davası açılmıştır. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 3/11/2010 tarihinde iddianamenin kabulüne verilmiş ve başvurucu hakkında verilen gizlilikkararı da davanın açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir. Dolayısıyla başvurucunun gizlilik kararı nedeniyle delillere ulaşamadığını iddia ettiği dönem, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
30.Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişiözgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
31.Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğiniileri sürmüştür.
32. “Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın, hakların kullanılmasına engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir (Serdar Ziriğ, B. No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).
33. Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında İlk Derece Mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlini resen veya başvurucunun talebi üzerine incelemiş olduğu ve her defasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı yapılan itirazların da reddedildiği anlaşılmıştır. Tutukluluğun devamına karar verilen bir davada, başvurucunun yaklaşık dört buçuk yıldır tutuklu olduğu dikkate alındığında son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz yoluna başvurmasını beklemek aşırı şekilci bir yaklaşım olacaktır.
34.Bu nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğiniileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, benzer şikâyetlere ilişkin daha önceden yapılan başka başvurularda incelemede dikkate alınacak hususlara ilişkin görüş bildirildiğinden başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek duyulmadığı belirtmiştir.
37.Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
38.Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
39. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,§ 60).
40. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).
41. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat Narman, § 62).
42. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanısıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda, tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
43. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).
44. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
45. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. İtiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, §§ 70, 71).
46. Somut olayda, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/317 sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamada yapılan on yedi duruşmada isnat olunan suçların mahiyeti, isnat edilen suçlara dair kuvvetli suç şüphelerini gösteren olguların var olması, kanıt durumu, atılı suçlar için öngörülen ceza miktarları, kaçma ve delilleri karartma olasılığının bulunduğu gerekçeleriyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/179 sayılı dosyasında yapılan yargılamada ilk duruşmada başvurucu tahliye edilmiştir.
47.Başvurucunun yapmış olduğu tahliye talepleri, özetle başvurucu hakkında isnat olunan suçların mahiyeti, isnat edilen suçlara dair kuvvetli suç şüphelerini gösteren olguların var olması, kanıt durumu, atılı suçlar için öngörülen ceza miktarları, atılı suçun katalog suçlardan olması, kaçma ve delilleri karartma olasılığı,daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı şeklindeki gerekçelerle reddedilmiştir. Başvurucu tarafından Mahkemelerce verilen ret kararlarına karşı 3/1/2011, 11/4/2011, 12/7/2012, 26/9/2012, 23/7/2013, 12/8/2013 tarihlerinde yapılan itirazlar da reddedilmiştir. Resen yapılan tutukluluk incelemelerinde de benzer gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
48. Somut olayda başvurucu 25/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve 29/1/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, tutuklu olarak sürdürülen yargılamada 12/5/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Buna göre başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 4 yıl 3 ay 17 gündür.
49. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilir. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu, B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
50. Her ne kadar bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi Avcı, § 84).
51. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Derece Mahkemelerince başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde hiçbir somut olguya yer verilmeksizin genel olarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna, suçun niteliğine ve suça ilişkin ceza miktarına göre kaçma şüphesine değinildiği; anılan tutuklama nedenlerinin kişiselleştirilmeksizin tekrarlandığı görülmektedir. Mahkemece verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte değildir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin 4 yıl 3 ay 17 günlük tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığı yönündeki iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Başvuruda tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmekle tutukluluk hâli sona ermiş, verilen mahkûmiyet kararı bir kısım suç yönünden temyiz incelemesi sonucu Yargıtay tarafından onanmıştır. Bu durumda ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
56. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya net 8.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.