TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATİH ILDIRAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2542)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Fatih
ILDIRAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Fevzi
KAYACAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve kısıtlama kararından
dolayı tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edilememesi nedenleriyle kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2014 tarihinde Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 12/8/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
26/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, tehdit, tefecilik
yapma ve yağma suçları nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında Konya
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 25/1/2010 tarihinde yakalanarak
gözaltına alınmış ve Konya 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/1/2010 tarihli ve
2010/27 sayılı kararı ile tutuklanmıştır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu
şekildedir:
"... Fatih ILDIRAR'ın
suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve birden fazla kişi ile yağma suçlarından,
üzerlerine atılı suçları işlediklerinedair kuvvetli suç
şüphesi bulunması, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunulma hususlarındaki
kuvvetli şüphenin varlığı nazara alınarak CMK’nun
100/1-2/b ve 101 maddeleri uyarınca tutuklanmalarına... "
9. Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve diğer yirmi iki
sanık hakkında 25/1/2010 tarihli ve 2010/2677 Soruşturma sayılı yazı ile
gizlilik kararı verilmesi talep edilmiştir. Bunun üzerine Konya 7. Sulh Ceza
Mahkemesinin 25/1/2010 tarihli ve 2010/23 Değişik İş sayılı kararıyla
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme makul şüphesi bulunduğundan 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca gizlilik kararı verilmiştir.
10.Başvurucu hakkında, Konya Cumhuriyet Başsavcılığının
27/9/2010 tarihli ve E.2010/468 sayılı iddianamesi ile "basit tehdit, tefecilik yapmak, birden fazla
kişi tarafından birlikte yağma, bir adet ateşli silah ve mutat sayıdaki
mermileri bulundurma, suç işlemek amacıyla örgüte üye olmak"
suçlarından cezalandırılması istemiyle Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine kamu
davası açılmıştır.
11. Başvurucu hakkında son olarak Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 6/2/2014 tarihli duruşmadatahliye
talebinin reddine vetutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir. Başvurucu bu karara itiraz etmemiştir.
12.Başvurucu 19/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/206 sayılı dosyasında
yargılamaya başlanmıştır. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 10/3/2014 tarihli ve
E.2010/206, K.2014/27 sayılı kararıyla 6/3/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un
2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un 12. maddesi uyarıncagörevsizlik
kararı vererek dosyayı Konya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
14. Bu karar üzerine dosya, Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
2014/179 sayılı esasına kaydedilmiştir.
15. Başvurucu 12/5/2014 tarihinde adli kontrol hükümleri
uygulanarak tahliye edilmiştir.
16.Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 3/6/2015 tarihli ve E.2014/179,
2015/228 sayılı kararıyla başvurucunun tefecilik suçundan 6 yıl 3 ay hapis ve
125.000 TL adli para cezası, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar
ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan 2 ay 15 gün
hapis ve 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına; suç işlemek amacıyla
kurulan örgüte üye olma, tehdit ve yağma suçlarından beraatine
karar vermiştir.
17.Anılan karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam
etmektedir.
B. İlgili Hukuk
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106.,
148., 220., 241. maddeleri.
19. 5271 sayılı Kanun' un 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
7. (Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
...
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi
ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220)
...”
20.5271 sayılı Kanun’un101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1)
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen
mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere
yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın
içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak
suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
21. 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2), (3) ve (4)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek
alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir.
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından
kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış
delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi
nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal
edildiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verildiğini belirterek kişi özgürlüğü güvenliği
hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin
tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun soruşturma
dosyasında kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası,tutukluluğun
makul süreyi aştığı, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiği
şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedincifıkrası
kapsamında incelenmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
25. Başvurucu, soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini ifade ederek
silahların eşitliği ilkesinin ve çelişmeli yargılanma hakkınınihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’ungeçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
27. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
28. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak
teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan
tarihten önce kesinleştiği tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler
bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin
her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 32).
29.Somut olayda başvurucunun yargılandığı davanın soruşturma
aşamasında Konya 7. Sulh Ceza Mahkemesince 25/1/2010 tarihli ve 2010/23 Değişik
İş sayılı kararıyla soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme şüphesi
bulunduğundan 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
gizlilik kararı verilmiştir. Başvurucu hakkında Konya Cumhuriyet
Başsavcılığının 27/9/2010 tarihli iddianamesiyle kamu davası açılmıştır. Adana
8. Ağır Ceza Mahkemesince 3/11/2010 tarihinde iddianamenin kabulüne verilmiş ve
başvurucu hakkında verilen gizlilikkararı da davanın
açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir. Dolayısıyla başvurucunun gizlilik
kararı nedeniyle delillere ulaşamadığını iddia ettiği dönem, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce
sona ermiştir.
30.Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişiözgürlüğü
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
31.Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül
gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğiniileri
sürmüştür.
32. “Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda,
tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla
yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun
devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya
serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267,
7/3/2014, § 28). Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde
kuralın, hakların kullanılmasına engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir
şekilde esnek yorumlanması gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez
tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son
verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği dolayısıyla başvuru
yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir (Serdar Ziriğ, B.
No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).
33. Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında İlk
Derece Mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlini resen veya başvurucunun
talebi üzerine incelemiş olduğu ve her defasında başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı yapılan itirazların da
reddedildiği anlaşılmıştır. Tutukluluğun devamına karar verilen bir davada,
başvurucunun yaklaşık dört buçuk yıldır tutuklu olduğu dikkate alındığında son
verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz yoluna başvurmasını beklemek aşırı
şekilci bir yaklaşım olacaktır.
34.Bu nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aştığını, formül
gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğiniileri
sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, benzer şikâyetlere ilişkin daha önceden
yapılan başka başvurularda incelemede dikkate alınacak hususlara ilişkin görüş
bildirildiğinden başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek
duyulmadığı belirtmiştir.
37.Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
38.Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin,
makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama
süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak
için bir güvenceye bağlanabilir.”
39. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,§ 60).
40. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen
Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda
haklı bulunabilir (Murat Narman, §
61).
41. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak,
öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu
yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından
incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve
olayların ortaya konması gerekir (Murat
Narman, § 62).
42. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanısıra bu kişilerin
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar
tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra
uzatmaya ilişkin kararlarda, tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin
gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli”
görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de
incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya
sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (Murat Narman, §
63).
43. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedeninin varlığı devam
ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekir (Murat Narman, §§
64, 65).
44. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
45. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla
tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber
tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın
tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı kısa
gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da
tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. İtiraz veya
temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu
karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna ilişkin kararını ayrıntılı
olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık
teşkil etmez (Hanefi Avcı, B. No:
2013/2814, 18/6/2014, §§ 70, 71).
46. Somut olayda, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/317
sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamada yapılan on yedi duruşmada isnat olunan suçların mahiyeti, isnat
edilen suçlara dair kuvvetli suç şüphelerini gösteren olguların var olması,
kanıt durumu, atılı suçlar için öngörülen ceza miktarları, kaçma ve delilleri
karartma olasılığının bulunduğu gerekçeleriyle
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2014/179 sayılı dosyasında yapılan yargılamada ilk duruşmada başvurucu
tahliye edilmiştir.
47.Başvurucunun yapmış olduğu tahliye talepleri, özetle
başvurucu hakkında isnat olunan suçların mahiyeti, isnat edilen suçlara dair
kuvvetli suç şüphelerini gösteren olguların var olması, kanıt durumu, atılı
suçlar için öngörülen ceza miktarları, atılı suçun katalog suçlardan olması,
kaçma ve delilleri karartma olasılığı,daha
hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı
şeklindeki gerekçelerle reddedilmiştir. Başvurucu tarafından Mahkemelerce
verilen ret kararlarına karşı 3/1/2011, 11/4/2011, 12/7/2012, 26/9/2012,
23/7/2013, 12/8/2013 tarihlerinde yapılan itirazlar da reddedilmiştir. Resen
yapılan tutukluluk incelemelerinde de benzer gerekçelerle tutukluluğun devamına
karar verilmiştir.
48. Somut olayda başvurucu 25/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış
ve 29/1/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, tutuklu olarak sürdürülen
yargılamada 12/5/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Buna göre başvurucunun
özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 4 yıl 3 ay 17 gündür.
49. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilir. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi
gerekir (Burhan İsmailoğlu, B.
No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
50. Her ne kadar bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli
belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği
sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın
devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında tahliyesini talep eden
kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin
kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi
Avcı, § 84).
51. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Derece
Mahkemelerince başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinde hiçbir somut olguya yer verilmeksizin genel olarak kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğuna, suçun niteliğine ve suça ilişkin ceza miktarına göre
kaçma şüphesine değinildiği; anılan tutuklama nedenlerinin
kişiselleştirilmeksizin tekrarlandığı görülmektedir. Mahkemece verilen
tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının hukuka
uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte değildir.
Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin 4 yıl 3 ay
17 günlük tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden
mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak
değerlendirilemez.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli
olmadığı yönündeki iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
54. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Başvuruda tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın
19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu
hakkında mahkûmiyet kararı verilmekle tutukluluk hâli sona ermiş, verilen
mahkûmiyet kararı bir kısım suç yönünden temyiz incelemesi sonucu Yargıtay
tarafından onanmıştır. Bu durumda ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
56. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki
manevi zararları karşılığında somut olayın özellikleri dikkate alınarak
başvurucuya net 8.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.