TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EYÜP ASTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2734)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Eyüp ASTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail GÖMLEKLİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, maluliyet
oranının tespiti istemiyle 1/12/2006 tarihinde ve iş kazasından doğan zararın
tazmini istemiyle 14/1/2010 tarihinde açtığı davalarda yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığını, ayrıca tazminat davasında hükmedilen maddi ve manevi
tazminat miktarlarının düşük olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/2/2014 tarihinde
İstanbul 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede dosyanın Komisyona sunulmasına
engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 25/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 14/8/2000
tarihinde geçirmiş olduğu iş kazasından doğan zararın giderilmesi istemiyle
28/3/2002 tarihinde Bakırköy 1. İş Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
6. Mahkeme 28/6/2004 tarih ve
E.2002/709, K.2004/566 sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne, %11,2
maluliyet oranı üzerinden hesaplanan maddi tazminatın başvurucuya ödenmesine
hükmetmiş ve karar kesinleşmiştir.
7. Başvurucu, maluliyet
oranının tespiti istemiyle 1/12/2006 tarihinde, İstanbul 8. İş Mahkemesinde
dava açmıştır.
8. Mahkeme, 26/2/2009 tarih ve
E.2006/742, K.2009/80 sayılı kararıyla başvurucunun maluliyet oranının %14,3
olarak tespitine hükmetmiştir.
9. Temyiz istemi üzerine karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 9/3/2010 tarih ve E.2009/4244, K.2010/2530 sayılı
ilâmıyla, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının çelişkili olduğu gerekçesiyle
bozulmuştur.
10. Bozma kararına uyarak,
bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi gidermek amacıyla alınan yeni
bilirkişi raporu doğrultusunda Mahkeme, 25/11/2011 tarih ve E.2010/398,
K.2011/721 sayılı kararıyla maluliyet oranının tekrar %14,3 olarak tespitine
hükmetmiştir.
11. Anılan karar, Yargıtay 21.
Hukuk Dairesinin 29/5/2012 tarih ve E. 2012/6815, K.2012/9482 sayılı ilâmıyla
onanarak kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, İstanbul 8. İş
Mahkemesinde görülen dava neticesinde tespit edilecek maluliyet oranı dikkate
alınarak yeniden tazminata hükmedilmesi istemiyle, İstanbul 3. İş Mahkemesinde
14/1/2010 tarihinde dava açmış, 8/5/2013 tarihinde verdiği ıslah dilekçesi ile
tazminat talebini arttırmıştır.
13. Mahkeme, 16/5/2013 tarih ve
E.2010/49, K.2013/483 sayılı kararıyla davanın kısmen kabulüne, bakiye
maluliyet oranı üzerinden, 2.000,00 TL manevi tazminata ve talebin ıslah
dilekçesi ile arttırılan kısmının zamanaşımına uğradığını belirterek, 3.000,00
TL maddi tazminata hükmetmiştir.
14. Temyiz istemi üzerine karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 21/1/2014 tarih ve E.2013/14769, K.2014/851
sayılı ilâmıyla onanmıştır.
15. Başvurucu onama kararından
10/2/2014 tarihinde haberdar olduğunu bildirmiş, karar, 28/2/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 28/2/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz.
B. No: 2013/6792, 18/6/2014, §§ 16–20).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/2/2014 tarih ve 2014/2734
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, maluliyet
oranının tespiti istemiyle 1/12/2006 tarihinde ve iş kazasından doğan zararın
tazmini istemiyle 14/1/2010 tarihinde açtığı davalarda yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığını, ayrıca tazminat davasında hükmedilen maddi ve manevi
tazminat miktarlarının düşük olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Tazminat Davası Yönünden Yargılamanın Sonucu İtibarıyla
Adil Olmadığı İddiası
20. Başvurucu, iş kazasından
doğan zararın tazmini istemiyle 14/1/2010 tarihinde açtığı dava sonucunda
hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının düşük olması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz."
22. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
23. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
24. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Başvuruya konu yargılamada
Mahkeme; Bakırköy 1. İş Mahkemesinin E.2002/709 sayılı dosyasında %11,2
maluliyet oranı üzerinden 3.307,75 TL maddi tazminatın hüküm altına alındığı,
buna karşın İstanbul 8. İş Mahkemesinin E.2010/398 sayılı dava dosyasında
davacının maluliyet oranının %14,3 olarak tespit edildiği, dava konusunu
oluşturan %3,1 bakiye maluliyet oranına göre 14/08/2000 tarihinde meydana gelen
iş kazası sonucu davalıların kusur durumuna göre başvurucunun bakiye maddi
zararının 9.012,68 TL olduğu, ancak başvurucunun 8/5/2013 tarihli ıslah
dilekçesinde arttırılan miktarın, kaza tarihi esas alındığında zamanaşımına
uğradığının anlaşıldığı ve davalı tarafından süresinde zamanaşımı defi ileri
sürüldüğü, bu nedenle ıslahla arttırılan tutar yönünden davanın reddi gerektiği
kanaatiyle, bakiye %3,1 maluliyet oranına göre 3.000,00 TL maddi tazminat ile takdiren 2.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden
itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline fazlaya ilişkin istemin
reddine karar vermiştir. Söz konusu karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi
tarafından usul ve yasaya uygun bulunarak onanmıştır.
26. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, sonuç olarak iddiaların özünün Derece
Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
27. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Derece
Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksunluk" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Maluliyet Oranının Tespiti Davası Yönünden Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
29. Başvurucu, maluliyet
oranının tespiti istemiyle 1/12/2006 tarihinde açtığı davanın makul sürede
tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
30. 6216 sayılı Kanun'un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
31. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman
bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu
düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları
da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No:
2012/832, 12/2/2013, § 14).
32. Somut olayda; başvurucunun
açtığı 1/12/2006 tarihli dava yönünden İstanbul 8. İş Mahkemesinin 25/11/2011
tarihinde verdiği karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29/5/2012 tarihli ilâmı
ile onanarak kesinleşmiştir (bkz. § 11). Böylece anılan kararın Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce
kesinleştiği anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun maluliyet oranının tespiti davası yönünden makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasının, Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı
tarihten önceye ait olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının "zaman bakımından yetkisizlik"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tazminat Davası Yönünden Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
34. Başvurucu, 14/1/2010
tarihinde açtığı iş kazasından doğan zararın tazmini istemli davanın makul
sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
35. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
36. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
37. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, iş kazasından doğan zararın giderilmesi istemiyle açılan tazminat
davasının söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
38. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 14/1/2010
tarihidir.
39. Sürenin bitiş tarihi ise,
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay
21. Hukuk Dairesinin onama kararını verdiği 21/1/2014 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
40. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
41. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
42. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 17).
43. Anayasa Mahkemesinin, derece
mahkemelerinin yargılama sürelerine riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl
yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme,
davaların “makul süre” içerisinde
tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü
ele alarak, bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı
bir inceleme yapmaktadır (B. No: 2014/1512, 30/6/2014, § 48).
44. Başvuruya konu yargılama
süreci incelendiğinde; yargılamanın iki dereceli yargılama sisteminde toplam
dört yıl yedi gün sürdüğü, başvurucu vekilinin 3/11/2010 tarihli duruşmaya
mazeretsiz olarak katılmaması nedeniyle dosyanın işlemden kaldırıldığı, başvurucunun
yenileme dilekçesi vermesi sonucu üç aya yakın bir süre sonra yargılamaya devam
edildiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında yargılama süresince, davanın, bakiye
maluliyet oranına dayalı olarak açılan tazminat davası olduğu dikkate alınarak,
maluliyet oranının tespitine ilişkin yargılamanın sonucunun beklendiği, söz
konusu yargılamanın sona ermesinin ardından dosyanın bilirkişiye gönderildiği
ve raporun beklendiği anlaşılmaktadır.
45. Yargılama süresinin bütünü
dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtaydaki
yargılama sürecinde başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde gecikme
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle,
başvuruya konu yargılamanın makul süreyi aşmadığı ve başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Tazminat davası yönünden yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksunluk”,
2. Maluliyet oranının tespiti davası yönünden
makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
3. Tazminat davası yönünden makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksunluk”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.