TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KOSİFLER ARAÇ KİRALAMA LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2831)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Kosifler
Araç Kiralama Limited Şirketi
|
Vekili
|
:
|
Av. İzzet
HAMLE
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 12/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuya karşı Tokat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (ticaret
mahkemesi sıfatıyla) E.2007/163 sayılı dosyasında alacak davası açılmıştır.
7. Mahkeme 12/11/2012 tarihli ve E.2007/163, K.2012/342 sayılı
kararı ile davanın kabulüne, 130.547,51 TL'nin başvurucudan tahsiline karar
vermiştir. Karar 3/1/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
8. Başvurucu, temyiz karar harcı ve başvurma harcını yatırarak
11/1/2013 tarihinde Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/137 sayılı
muhabere kaydıyla hükmü temyiz etmiştir.
9. Mahkeme 22/1/2013 tarihli muhtırada tehiri icra karar harcı,
dosyanın Yargıtaya gidiş dönüş masrafı, temyiz dilekçesi,
Yargıtay ilamı ve bozma kararı verildiği takdirde duruşma gününün tebliği için
toplam 130 TL masrafı muhtıranın tebliğinden itibaren yedi gün içinde Mahkeme
veznesine yatırmak üzere başvurucuya kesin süre vermiş; aksi hâlde temyiz
isteminden vazgeçilmiş sayılacağı hususu başvurucuya ihtar edilmiştir. Muhtıra
5/2/2013 tarihinde başvurucu vekilinin iş yerinde çalışan S.Ş. isimli şahsa
tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucunun vekili, muhtırada belirtilen bedeli8/2/2013
tarihinde Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT) İstanbul Anadolu
Kadıköy Merkez Şubesi aracılığıyla Mahkemeye havale etmiştir.
11. Temyiz talebini inceleyen Yargıtay 19. Hukuk Dairesi
15/7/2013 tarihli ve E.2013/2998, K.2013/12860 sayılı ilamı ile temyiz istemini
süre yönünden reddetmiştir. İlamın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Mahkeme hükmünü duruşma istemli olarak temyiz
eden davalı vekilinin temyiz dilekçesi ile yeterli miktarda temyiz posta gideri
yatırmaması üzerine Mahkemece, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3.
maddesi gereğince çıkarılan (7) gün kesin süreli muhtıra temyiz eden vekilince
5/2/2013 günü tebliğ edilmiş, davalı vekilinin masrafları PTT kanalı ile
8/2/2013 tarihinde gönderilmesi üzerine 13/2/2013 tarihinde süre geçtikten
sonra mahkemeye ulaşmıştır. Temyiz eden vekilinin gönderilen muhtırada açıkça
belirtildiği üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesinde
açıklanan süre postaya verme süresi olmayıp, mahkeme veznesine yatırma süresi
olmasına göre davalı yanın masrafları kanunda gösterilen sürede yatırdığının
kabulü mümkün değildir. Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında
mahkemece bir karar verilebileceği gibi 1/6/1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden süresinden
sonra yapılan temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
..."
12. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 4/12/2013 tarihli ve
E.2013/15611, K.2013/19331 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. İlamın ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Davalı vekilinin hükme yönelik temyiz isteminin,
yasal sürede yapılmadığından dolayı, HUMK.nun 432.
maddesi uyarınca reddine ilişkin Dairemiz kararına karşı, istemin süresinde
olduğu ileri sürülerek başvuruda bulunulması üzerine yapılan incelemede, davalı
vekilinin temyiz isteminin süresinde olmadığı anlaşılmakla, talebin REDDİNE, [karar
verildi]
..."
13. Ret kararı 3/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
4/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten
önceki 434. maddesi şöyledir:
"Temyiz dilekçesi hangi
mahkemeye verilmişse o mahkemece temyiz defterine kaydolunur
ve temyiz edene ücretsiz bir alındı kağıdı verilir.
Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin
temyiz defterine kaydedildiği, harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte
yapılmış sayılır.
Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve
giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa,
kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından
verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden
vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre
içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın temyiz
edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi halinde 432 nci maddenin son fıkrası hükmü
kıyasen uygulanır.”
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun geçici 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004
tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı
Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü
madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
…”
16. 3/4/2012 tarihli ve 28253 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin "Posta mutemet kaydı" kenar
başlıklı25. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Havale yoluyla gelen paraya ilişkin
bilgilerin tutulduğu kayıttır.
Bu kayıt; havalenin çıkış yeri, numarası,
tarihi, cinsi, miktarı, gönderenin adı ve soyadı, dosya numarası, posta
görevlisinin adı ve soyadı, kasa kayıt tarihi ve numarası, tahsilât makbuzunun
tarihi ve numarası sütunlarını içerir."
17. Mülga Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği'nin 45.
maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Harç, Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre tahsil
edilmesi gereken avans ve para cezaları elektronik ortamda tahsil edilebilir.
Tahsil işlemi bankalar aracılığıyla olabileceği gibi Barokart,
kredi kartı ve benzeri araçlarla da yapılabilir.”
18. 1/12/2008 tarihli ve 27071 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren PTT Yurtiçi Havale ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin
3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“ Bu Yönetmelikte geçen,
…
g) Havale: Göndericinin yatırdığı paranın
alıcı olarak gösterdiği bir kişiye ödenmesini, bir posta çeki hesabına
işlenmesini veya bir posta çeki hesabı sahibinin hesabındaki paradan belirttiği
kadarının alıcı olarak gösterdiği bir üçüncü kişiye veya kendisine ödenmesini,
r) Serbestçe girilemeyen yer: Serbestçe
girilip alıcısına ulaşılamayacak resmi veya özel kurum ve kuruluşları,
…
ifade eder.”
19. PTT Yurtiçi Havale ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin 7.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Serbestçe girilemeyen yerlerdeki kişiler
adına gelen havale paraları, PTT işyerine başvuran alıcının kendisine, tayin
etmek kaydıyla mutemet veya vekiline yahut kuruluşun mutemedine ödenir.”
20. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 17.
maddesi şöyledir:
"Tebliğ yapılacak şahıs otel, hastane,
tedavi veya istirahat evi, fabrika, mektep, talebe yurdu gibi içine serbestçe girilemiyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmıyan bir yerde bulunuyorsa, tebliğin yapılmasını o yeri
idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin eder. Bunlar tarafından
muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa, tebliğ
kendilerine yapılır."
21.7201 sayılı Kanun'un 22. maddesi şöyledir:
"Muhatap yerine kendisine tebliğ
yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz
yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır."
22.7201 sayılı Kanun'un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tebliğ bir mazbata ile tevsik edilir. Bu
mazbatanın:
...
5. Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ
muhatabından başkasına yapılmış ise o kimsenin adını, soyadını, adresini ve 22 nci madde gereğince tebellüğe
ehil olduğunu,
...
İhtiva etmesi lazımdır."
23. 25/1/2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Yönetmeliği'nin 26. maddesi şöyledir:
"Belirli bir yerde devamlı olarak meslek
veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde
tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine
yapılır.
Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra
ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine
yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda
tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden
birine yapılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, temyiz başvurusunda tamamlaması gereken posta
masraflarını kesin süre içinde PTT kanalıyla Mahkemeye havale ettiğini, bütün
harç ve masrafları süresinde ödemiş olmasına rağmen ödemenin süresinde
yapılmadığı gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine karar verildiğini,
Kanun'da masrafların mutlaka mahkeme veznesine yatırılması gerektiği hususunun
belirtilmediğini, muhtırada Mahkeme mührünün bulunmaması, tebligat şerhinin de
Kanun'un aradığı şartları taşımaması nedenleriyle geçersiz olduğunu, tebligat
iş yeri çalışanına tebliğ edilmesine rağmen Yargıtay ilamında kendisine tebliğ
edildiğinin belirtildiğini, bu açıdan kararın keyfî olduğunu, karar düzeltme ilamında
esasa yönelik itirazlarına cevap verilmediğini, karara imza atan Daire
üyelerinin daha önce benzer konuda tebligatın geçersizliğine yönelik karar
verdiklerini, bu yönüyle tarafsız mahkemede yargılanma hakkının zedelendiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden
yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddialarının, havale
edilen masrafların Mahkeme veznesine geç ulaşması nedeniyle temyiz talebinin
süre yönünden reddedilmesi hususu ile ilgili olarak mahkemeye erişim hakkı
çerçevesinde değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucu; belirtilen süre içinde PTT şubesinden havale
yoluyla masrafları Mahkemeye gönderdiğini, ödemenin fiilen bu sürede Mahkeme
veznesine yapılması gerektiğine yönelik Kanun'da bir hüküm bulunmadığını,
Yargıtay tarafından yapılan değerlendirmenin katı ve şekilci olduğunu
belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğinin kabulü gerekir ( Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, §
27).
32. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların hakkın
özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38).
33. Temyiz yoluna başvurulmasına ilişkin kısıtlamalar da dava
açılması konusundaki kısıtlamalar gibi kural olarak mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil eder. Bu kısıtlamalar süre, harç ve benzeri birtakım usul
şartları öngörülmesi şeklinde de olabilir (Neriman
Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 39).
34. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre de
bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar
kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu
kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları
makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde
olması gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen
aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan
değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği
yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller
içermektedir (Mustafa Boztepe, B.
No: 2013/8502, 13/4/2016, § 38).
36. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir.
Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilmektedir (Mustafa
Boztepe, § 33). Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal
birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul
kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten
kaçınmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
37. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle
bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir.
Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın
koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan,
B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin
görevi, usul kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve
değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını, Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını
denetlemektir.
38. Usul kurallarının hukuki güvenliğin sağlanması ve
yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine
hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından
görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim
hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Neriman Polat,
§ 37).
39. Somut olayda başvurucunun Mahkeme kararını süresinde temyiz
ettiği, 22/1/2013 tarihli muhtıra ile eksik kalan harç, posta ve tebligat
masraflarının tebliğden itibaren yedi günlük kesin süre içinde yatırılması,
aksi takdirde temyiz isteminden vazgeçilmiş sayılacağının başvurucuya ihtar
edildiği, muhtıranın 5/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği
anlaşılmıştır. Başvurucu vekili 8/2/2013 tarihinde, PTT şubesinden havale yoluyla
posta giderleri ve eksik harcı Tokat 2. Asliye Hukuk Mahkemesine göndermişse de
bedelin kesin süre içinde Mahkeme veznesine intikal etmediği anlaşılmaktadır.
İlk Derece Mahkemesi dosyayı temyiz incelemesi için Yargıtay 19. Hukuk
Dairesine göndermiş; Dairenin Kanun'da açıklanan sürenin postaya verme süresi
olmadığını, kesin sürede bedelin Mahkeme veznesine yatırılması gerektiğini
belirterek temyiz dilekçesinin reddine karar verdiği ve karar düzeltme talebini
reddettiği anlaşılmıştır.
40. 1086 sayılı mülga Kanun’un 432. maddesinde temyiz
dilekçesinin kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine
verilebileceği, temyiz dilekçesi kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye
verilmişse 434. maddeye göre işlem yapıldıktan sonra kararı veren mahkemeye
örnekleriyle birlikte gönderileceği, aynı Kanun’un 434. maddesinde ise temyiz
isteğinin harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı, temyiz
dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödeneceği, bunların eksik
ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa kararı veren hâkim veya mahkeme başkanı
tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması gerektiği, aksi
hâlde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususunun temyiz edene yazılı olarak
bildirileceği, verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde
kararın temyiz edilmemiş sayılmasına mahkemenin karar vereceği düzenlemelerine
yer verilmiştir.
41. Belirtilen kanuni düzenlemelerden anlaşıldığı üzere temyiz
başvuru harcının yanında temyiz aşamasına ilişkin posta ve tebligat
masraflarının da temyiz edene yapılan ihtar ile verilen süre içinde ilgili
mahkeme kalemine ulaştırılması gerekmekte olup bu gerekliliğin yerine
getirilmesi, kanun gereği temyiz edenin sorumluluğundadır. Hak kaybına uğramak
istemeyen temyiz eden taraf, belirtilen masraflara ilişkin paranın mahkeme
kalemine ulaşmasını sağlamalıdır. Ancak ilgili mevzuatta, temyiz eden tarafın
bu sorumluluğu nasıl yerine getireceği, belirtilen paranın dosyasına ulaşmasını
nasıl temin edebileceği, bunun yanında diğer görevlilerin sorumluluklarının
hangi aşamaları kapsadığı, öngörülebilir bir şekilde ve ilgililer açısından
herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkta düzenlenmemiştir. Bunun
yanında İlk Derece Mahkemesinin, posta ve tebligat giderlerinin yedi günlük
kesin süre içinde dava dosyasına yatırılması gerektiği uyarısını içeren
22/1/2013 tarihli yazısında da başvurucunun belirtilen giderleri, bulunduğu
yerden nasıl iletebileceği konusunda aydınlatıcı bir bilgi verilmemiştir (Neriman Polat, §§ 49, 50
).
42. Başvurucunun havale hizmetinden yararlandığı PTT’nin
28/11/2014 tarihli ve 12986674-301.01-46638 sayılı “Resmi Kurum ve Kuruluşlar
ile Tüzel Kişiliklere Konutta Teslim Havale Kabulü” konulu tebliği gereğince
PTT Yurtiçi Havale ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin 3. maddesinin (r) bendinde yer
alan “serbestçe girilemeyen yer” kavramının serbestçe girilip alıcısına
ulaşılamayacak resmî veya özel kurum ve kuruluşları ifade ettiği, bu yerlerdeki
kişiler adına gelen havale paralarının PTT işyerine başvuran alıcının kendisine
ya da ilgilisine ödeneceği, neticeten tüm resmî kurumlara yapılan havalelerde
ödeme yerinin PTT iş yeri olduğu anlaşılmaktadır (Neriman Polat, § 51).
43. Başvurucu; kendisinden talep edilen masraf tutarını İlk
Derece Mahkemesi hesabına süresinde yatırdığı, davasını takip etmekte gerekli
dikkat ve özeni gösterdiği anlaşılmaktadır.
44. Nitekim Yargıtayın benzer bir
davada, yargılama sırasında havale yoluyla dosyaya gönderilen gider avansının
kesin süreden sonra mahkeme veznesine ulaşması nedeniyle İlk Derece
Mahkemesince verilen ret kararına ilişkin yaptığı değerlendirmede davacı
vekilinin dosyaya sunduğu “12/12/2011 tarihli PTT Genel Müdürlüğü, ödeme
belgesiyle” söz konusu 50 lirayı eldeki dava dosyasına havale edilmek üzere PTT
veznesine yatırdığını, Mahkemenin ara kararına ilişkin yargılama tutanağının
2/12/2011 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğini, davacı vekilinin bu
tarihten on gün sonra yani henüz iki haftalık süresi dolmadan söz konusu parayı
PTT kanalıyla dosyaya gönderdiğinin sunulan ödeme belgesiyle sabit olduğunu
ancak PTT'deki gecikme nedeniyle anılan paranın 25/1/2012 tarihinde dosyaya
intikal ettiğini, davacı vekilinin Mahkemece, öngörülen süre içinde söz konusu
parayı dava dosyasına göndermek üzere PTT veznesine yatırdığına göre PTT'den
kaynaklanan gecikme nedenine ait hesabın dava sahibinden sorulmasının
hakkaniyet kuralına uygun düşmeyeceğini ve bu sorumluluğun davacı tarafa
yükletilemeyeceğini, belirlenen bu somut ve hukuki olgular karşısında davacı
vekilinin verilen iki haftalık kesin süre henüz dolmadan söz konusu parayı
Mahkeme dosyasına göndermek üzere PTT’ye yatırdığı ve buna bağlı olarak üzerine
düşen görevini yerine getirdiği gözetilerek Mahkemece, iddia ve savunma
doğrultusunda gerekli işlemlerin yapılması gerektiği hâlde yazılı gerekçeyle
dava şartı yokluğundan yani usulden davanın reddine karar verilmesi usul ve
kanuna aykırı olduğunu belirterek hükmü bozduğu anlaşılmıştır (Yargıtay 8.
Hukuk Dairesinin 5/10/2012 tarihli ve E.2012/1921, K.2012/8719 sayılı ilamı).
45. Yukarıdaki tespitler ışığında eksik temyiz harç ve
giderlerinin tamamlanmasına yönelik 1086 sayılı mülga Kanun'un 434.
maddesinin üçüncü fıkrası gereğince Mahkemeceçıkarılan
ve 5/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen yedi gün kesin süreli
muhtıranın ardından 8/2/2013 tarihinde başvurucu tarafından PTT kanalı ile
gönderilen masrafların 13/2/2013 tarihinde öngörülen süre geçtikten sonra
Mahkemeye ulaşması üzerine Kanun'da belirtilen sürenin postaya verme süresi
olmadığı, bu nedenle masrafların süresinde Mahkeme veznesine yatırılmadığı
gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmesinin hukuki güvenlik ve
belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde ve ölçülü
olduğunun kabul edilemeyeceği, Yargıtay Dairesi tarafından yapılan yorumun
başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde aşırı şekilci
bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.
46. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
48. Başvurucu, yeniden yargılamaya ya da 332.143,43 TL maddi,
10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
49. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
50. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Tokat 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (ticaret mahkemesi
sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
51. İhlal tespitinin yeterli tatmin sağladığı
değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için
ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Tokat 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2007/163, K.2012/342 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.