TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİLAL ÇİÇEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/29)
|
|
Karar Tarihi: 13/7/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/10/2016 - 29855
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan y.
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Bilal ÇİÇEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
BIYIKLI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üçüncü kişiler tarafından darp iddiasıyla ilgili
olarak yapılan yargılamada zamanaşımından düşme kararı verilmesi nedeniyle
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/12/2013 tarihinde Anamur Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formunun ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/3/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesi tarafından başvurunun kabul edilebilirliği hakkında bir karar
verilmediği, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca ancak kabul edilebilirlik hakkında bir karar verildikten sonra görüş
bildirilebileceği belirtilerek başvuru hakkında herhangi bir görüş
sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi’nden (UYAP)elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte 30 yaşında
olan başvurucu, Anamur’da ikamet etmektedir.
8. Başvurucu ile amcasının oğlu İ.Ç. arasında arazi ihtilafı
bulunmaktadır.
1. Olayla İlgili Sanık N.K. Hakkında Yapılan
Soruşturma
9. Başvurucu 30/3/2005 tarihinde darbedilmiştir.
Başvurucunun Anamur Devlet Hastanesine götürülmesi üzerine Anamur Cumhuriyet
Başsavcılığının 2005/473 Hazırlık sayılı dosyasında resen soruşturma
başlatılmıştır.
10. 30/3/2005 tarihinde saat 18.00'de düzenlenen olay yeri
tespit tutanağında ve krokisinde, olayın meydana geldiği Dragon Çayı’na 5 m
mesafede 20 cm çapında kan izi bulunduğu belirtilmiştir.
11. Sanık N.K. 31/3/2005 tarihinde Anamur Sulh Ceza Mahkemesi
tarafından tutuklanmıştır.
12. Sanık 3/5/2005 tarihli celsede Anamur Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından tahliye edilmiştir.
2. Başvurucunun Adli Raporları
13. Mersin Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 26/8/2005 tarihli
raporunda, 30/3/2005 tarihinde yapılan muayenesinde, kafa arkasında 2-3 cm’lik, solda 9-10 cm’lik, vertekste (kafanın en üst noktası) 2-3 cm’lik,kafa
arka solda 4-5 cm’lik skalp
(saçlı deri) kesisi, sol el 3. parmak dorsal volerde (el ayası) üçer cm’lik kanamalı yara, ekstansör tendon kesisi, sol el sırtında
yaygın hematom ve erezyon,
sağ el 2. ve 3. parmaklardasıyrıklar, sol kalçada 2x3
cm’lik erezyon, sol
baldırda 1x6 cm’lik ekimoz,
sırtın solunda, sol omuzda yaygın ekimoz, göğüs önde
1x15 cm’lik ekimoz mevcut
olduğu, yatırılarak takibe alındığı, genel anestezi altında sütür
uygulandığı, 5/4/2005 günü taburcu edildiği kayıtlı olmakla arızasının; şahsın
hayatını tehlikeye maruz kılmadığı, 15 gün mutad
iştigaline engel teşkil edeceği, uzuv tatili yönünden rapor tanzimi için olay
tarihinden 18 ay sonra şahsın müracaatının uygun olacağı kayıtlıdır.
14. Başvurucunun on sekiz ay sonra uzuv tatili yönünden adli
muayene raporunun aldırıldığına dair başvuru dosyası ve UYAP kayıtlarında bir
bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
3. Sanık N.K. Hakkında Açılan Kamu Davası
15. Anamur Cumhuriyet Başsavcılığının 4/4/2005 tarihli ve
E.2005/221 sayılı iddianamesiyle sanık N.K. hakkında kasten yaralama suçundan
Anamur Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianame şöyledir:
“Sanığın (N.K.), eniştesi İ.Ç. ile İ.nin amcasının oğlu müşteki (başvurucu) arasında husumet
bulunduğu, suç tarihinden birkaç gün öncesinde müşteki ile İ.nin
husumet nedeniyle yaptıkları tartışma sırasında müştekinin İ.ye hakaret
etmesine kızgınlık duyan sanığın, suç tarihinde müştekinin yanına giderek,
sanığın müştekiyi taş, sopa ve tekme ile darp ederek hayati tehlike geçirecek
şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği, müşteki beyanı, sanık ikrarı, doktor
raporu ve tüm hazırlık evrakı kapsamından anlaşılmakla … sanığın
cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.”
16. Açılan kamu davası Anamur Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/146
sayılı esasına kaydedilmiştir
4. Müşteki (Başvurucu) Beyanları
17. 30/3/2005 tarihinde saat 17.50'de kolluk görevlileri
tarafından başvurucunun olay sonucunda kaldırıldığı hastanede bulunduğu sırada
ifade verecek durumda olmadığına dair tutanak düzenlenmiştir.
18. Başvurucu 15/9/2005 tarihli Mahkemedeki beyanında, sanığın
eniştesi olan İ.Ç.nin amcasının oğlu olduğunu,
sabahleyin babası ve arkadaşı H.K. ile çilek tarlasına giderken yolda babasının
kendilerinden ayrıldığını, arkadaşı H.K. ile birlikte tarlada çalıştıklarını,
öğleden sonra saat 15.00 civarında işlerini bitirdiklerini, H.K.nin
evine gitmek üzere yola çıktığını, ırmak kenarında dinamoyu kapatmaya giderken
N.K., İ.K., S.K. A.Y. ve D.A.K.nin ellerinde
sopalarla kendisine saldırdıklarını söylemiştir.
19. Başvurucunun 5/12/2005 tarihli Cumhuriyet savcılığındaki
beyanı da aynı mahiyettedir.
5. Sanıklar S.K., İ.Ç., D.A.K. ve A.Y Hakkında
Açılan Kamu Davaları
20. Anamur Asliye Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun
duruşmadaki beyanları nazara alınarak suç ihbarında bulunulması üzerine
başvurucunun ifadesinde adı geçen diğer şüpheliler N.K. İ.Ç., D.A.K. ve A.Y.
hakkında başvurucuyu darbettikleri iddiasıyla Anamur
Cumhuriyet Başsavcılığının 19/10/2007 tarihli ve E.2007/730 sayılı
iddianamesiyle kamu davası açılmıştır. Açılan dava Anamur Asliye Ceza
Mahkemesinin 2007/425 sayılı esasında kayıtlı iken Mahkemenin 6/3/2008 tarihli
kararıyla her iki dosya birleştirilerek yargılamaya E.2005/146 sayılı dosya
üzerinden devam edilmiştir.
6. Sanıkların Savunmaları
21. Sanık N.K. 30/3/2005 tarihli kollukta, 31/3/2005 Cumhuriyet
Savcılığında ve sorgu hâkiminde, 3/5/2005 tarihli duruşmadaki savunmalarında;
eniştesi olan İ.Ç. ile İ.Ç.nin amcasının oğlu olan
E.Ç. ve Bilal Çiçek’in (başvurucu) iki üç gün önce münakaşa ettiklerini
duyduğunu, 30/3/2005 tarihinde bu durumu öğrendiğini, Bilal Çiçek’le dere
kenarında karşılaştığını, "Ayıp değil
mi enişteme terbiyesizce laflar söylüyorsunuz?" dediğini,
kendisine küfrederek kolundaki cekete elini atınca silah ya da bıçak çekeceğini
zannederek yerden aldığı odun parçası ve taşla kafa, göğüs ve bacağına
vurduğunu söylemiştir.
22. Sanıklar S.K., İ.Ç., D.A.K. ve A.Y. 6/3/2008 tarihli
duruşmadaki savunmalarında olay günü olay yerinde bulunmadıklarını söyleyerek
suçlamaları reddetmişlerdir.
7. Tanık Beyanları
23. Başvurucunun arkadaşı H.K. 15/9/2005 tarihli duruşmadaki
beyanında, olay günü başvurucu ile birlikte saat 15.00’e kadar tarlada
çalıştıktan sonra kendisinin ana yolda başvurucuyla buluşmak üzere ayrıldığını,
başvurucunun dinamoyu kapatmaya gittiğini, başvurucunun yanında beş kişi
gördüğünü, birinin beyaz Toros marka bir araçla, diğerlerinin de yaya olarak
kaçtığını, bu kişilerden D.K. ve İ.Ç. isimli olanlarını tanıdığını, diğer üçünü
tanımadığını, kaçanlardan ikisinin elinde sopa olduğunu gördüğünü, sopalı
kişilerden birinin İ.Ç. olduğunu, kendisinin bulunduğu yerle olay yeri arasında
200 m kadar mesafe olduğunu, aralarında geçen konuşmayı duymadığını
söylemiştir.
24. Başvurucunun komşusu tanık M.T. 15/9/2005 tarihli celsedeki
beyanında, olay günü çilek ilaçlamak için başvurucudan ilaç motoru aldığını,
motoru çalıştıramayınca başvurucunun yanına gelmek üzere hareket ettiğinde
yolda elleri sopalı beş kişi gördüğünü, birlikte başvurucuyu dövdüklerini, daha
sonra H.K.nin ıslık çalarak yapmayın diye bağırması
üzerine kaçtıklarını söylemiştir. Kendisinin olay yerine 50 m mesafede
olduğunu, sanık N.K.nin dayısı R.K.nin
beyaz bir arabayla gelerek sanığı araca aldığını, diğer dört kişinin ise yaya
olarak kaçtıklarını, başvurucunun kardeşi E.Ç. ile H.K.nin
ve birkaç kişinin daha gelerek başvurucuyu taksiye bindirip hastaneye
götürdüklerini söylemiştir.
25. Başvurucunun babası tanık M.Ç. 15/9/2005 tarihli celsede ifadesinde;olay günü oğlu Bilal, komşuları H.K. ile
birlikte çilek tarlasına doğru gittiklerini, kendisinin tarladan ayrılarak bir
cenazeye gittiğini, oğlu Bilal ve tanık H.K.nin
tarlada kaldıklarını, cenaze evinde N.K.nin dayısı
R.K.ye birinin telefon açtığını, R.K.nin cenaze
evinden ayrıldığını, bir süre sonra geri gelerek oğlumu yeğenlerinin dövdüğünü
ölmediyse git bak dediğini, oğlu Bilal’i H.K. ve diğer oğlu E.Ç.nin
alıp hastaneye götürdüklerini duyduğunu, oğlunun başına olay nedeniyle 35 dikiş
atıldığını beyan etmiştir.
26. Sanık N.K.nin teyzesinin oğlu
tanık S.B. 15/9/2005 tarihli duruşmadaki ifadesinde; olay günü N.K.nin kendisini çağırarak Akine
Köprüsü’ne götürmesini istediğini, Köprü’de
başvurucunun kardeşi E.Ç. ile N.K.nin
karşılaştıklarını, E.Ç.nin, "Kardeşimi sen mi dövdün?" diye N.K.ya sorduğunu, onun da "Hayır ağabeyim dövdü." şeklinde cevap
verdiğini söylemiştir.
27. Tanık C.K. 15/9/2005 günlü celsedeki beyanında; olayı
görmediğini, olay günü bir yakınının taziye ziyaretine gittiğini, yeğeni N.K.nin kendisini arayarak buluştuklarını, ne olduğunu
sorduğunda Bilal Çiçek’i dövdüklerini, öldü mü bilmiyorum, beni Ormancık
Köprüsü’ne götür dediğini belirtmiştir.
8. Kovuşturma Sonucunda Verilen Kararlar
28. Mahkemenin 4/6/2009 tarihli ve E.2005/146, K.2009/470 sayılı
kararıyla tüm sanıkların 765 sayılı Kanun’un 456. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca 1.800 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“…
İddia, Sanık savunmaları, Katılan beyanı ve
tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde; Sanıkların, Katılanı
yaraladıkları ve böylelikle üzerlerine atılı kasten yaralama suçunu işledikleri
sabit olmuştur.
Sanıkların eylemi 765 sayılı yasanın 456/1,
maddesi kapsamında kalmakta olup, 765 sayılı yasa ve 647 sayılı yasaya göre
sanıklar hakkında hüküm kurulduğunda sanıkların sonuç olarak 1.800'er TL Adli
Para Cezası ile Cezalandırılmaları sonucu ortaya çıkmaktadır. 01.06.2005
tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı yasaya göre sanıkların eylemi
değerlendirildiğinde ise; Sanıkların eylemi 5237 sayılı yasanın 86/1 maddesi
kapsamında kalmaktadır. Bu suç için öngörülen ceza ise 1 yıldan 3 yıla kadar
hapis cezasıdır, 765 sayılı yasada sanıkların üzerine atılı suçun alt ve üst
sınırları ile 765 sayılı sayılı yasanın 647 sayılı yasa ile birlikte
uygulanması durumunda 765 sayılı yasanın sanıkların daha lehine sonuç doğurduğu
anlaşıldığından sanıklar hakkında 765 sayılı ve 647 sayılı yasanın
uygulanmasına karar vermek gerekmiştir.
…
Sanıkların, Katılanın zararlarını gidermemiş
olması nedeniyle sanıklar hakkında 5271 sayılı CMK'nın
231 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilerek iddia makamının
mütalaasına uygun olarak aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.”
29. Kararın temyiz edilmesi üzerine hüküm Yargıtay 3. Ceza Dairesinin
18/1/2012 tarihli ve E.2011/24396, K.2012/1558 sayılı kararıyla bozulmuştur.
Bozma kararı şöyledir:
“…
1-) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumuna ilişkin uygulama esasları ve koşullarının belirlendiği Yargıtay Ceza
Genel Kurulu'nun Dairemizce de benimsenen 03.02.2009 tarih, 2008/11-250 E,
2009/13 K. sayılı kararında ‘suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesinde
zarar yönünden, kanaat verici basit bir araştırmayla belirlenecek maddi
zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi
gerektiği’ görüşünün benimsenmesi dikkate alınarak mahkeme tarafından mağdurda
meydana gelen zarar, kanaat verici ve basit bir araştırmayla saptanıp, sanıktan
tespit olunan bu zararı giderip gidermeyeceği sorulup ve diğer koşulların da
mevcudiyeti halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili olarak bir
karar verilmesi gerekirken, belirtilen eksiklikler yerine getirilmeden ve
denetime imkan verecek şekilde bir değerlendirme yapılıp, hükümde ‘sanıkların
müdahilin zararlarını gidermedikleri anlaşıldığından...’ biçimindeki gerekçeyle
sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar
verilmesi,
2-) Gerekçeli kararda suçun işlendiği zaman
dilimi, yine tutuklu kalınan tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı
hususları gösterilmeyerek C.M.K.'nun 232/1-c-d
maddesine muhalefetedilmesi,
3-) Hükmün başında sanık S.K.nin
açık kimliğine yer verildiği halde hüküm fıkrasında bu sanıkla ilgili kararın
ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, verilen ceza miktarı açıkca
gösterilmemek suretiyle hükümde çelişki yaratılması,
…”
30. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkeme
11/10/2012 tarihli ve E.2012/536, K.2012/1027 sayılı kararıyla sanıklar
hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar
vermiştir. Düşme kararının gerekçesi şöyledir:
“…
İddia, katılan beyanı, sanıklar savunmaları,
tanıklar anlatımı, bozma ilamı, hekim ve tıbbi raporlar, adli sicil kayıtları,
nüfus kayıt örnekleri ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde;sanıkların
30/03/2005 tarihinde işledikleri iddia edilen müessir fiil (yaralama) suçundan
765 sayılı TCK'nin 456/2 maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmişse de
açılan kamu davasında suç tarihinin 30/05/2005 tarihi olduğu ve suç tarihine
göre sanıkların lehine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 102/4. ve 104/2.
maddeleri gereğince zaman aşımı suresinin (uzayan zaman aşımı süresi)
30/09/2012 tarihinde dolduğu anlaşıldığından sanıklar hakkındaki kamu davasının
gerçekleşen dava zaman aşımı nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun223/8 maddesi gereğince ayrı ayrı düşmesine kararvermek
gerekmiş ve buna uygun aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
31. Bu karar, başvurucu tarafından süresi içinde temyiz
edilmiştir.
32. Başvurucu 26/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
33. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm bireysel başvuru
yapıldıktan sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30/10/2014 tarihli ve
E.2014/28464, K.2014/34743 sayılı ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
34. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
456., 102. ve 104. maddeleri şöyledir:
“Madde 456 -
(Değişik: 6123 – 9/7/1953) Her kim katil kasdiyle
olmaksızın bir kimseye cismen eza verir veya sıhhatini ihlâle aklî
melekelerinde teşevvüş husulüne sebep olursaaltı
aydan bir seneye kadar hapsolunur.
Fiil, havastan veya âzadan
birinin devamlı zaafını yahut söz söylemekte devamlı müşkülâtı veya çehrede
sabit bir eseri yahut yirmi gün ve daha ziyade aklî veya bedeni hastalıklardan
birini veya bu kadar müddet mütat iştigallerine devam
edememesini mucip olmuş veya hayatını tehlikeye mâruz
kılmış veya gebe bir kadın aleyhine işlenip de vaktinden evvel çocuk doğmasını
intaç etmiş ise ceza iki seneden beş seneye kadar hapistir.
...
Madde 102 - (Değişik:
3531 – 29/6/1938) Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında
hukuku âmme davası:
…
4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı âmmeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para
cezasını müstelzim cürümlerde beş sene
… geçmesiyle ortadan kalkar.
…
Madde 104 (Değişik: 3038 – 11/6/1936) Hukuku âmme davasının müruruzamanı, mahkûmiyet hükmü yakalama,
tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar
huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına
dair olan karar veya C. Müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame
ile kesilir.
Bu halde müruruzaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruruzamanı kesen muameleler müteaddid ise müruruzaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruruzaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen
olan müddetlerin yarısının ilâvesile baliğ olacağı
müddetten fazla uzatamaz.”
35. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm”
başlıklı 223. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir.
“Türk Ceza Kanununda
öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının
gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, sanıkların kendisini ciddi şekilde darbettikleri olayda kamu davasının zamanaşımı nedeniyle
düşmesine karar verilmesi ve başvuru sırasında dosyanın hâlen Yargıtayda derdest olması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de
adli raporlara göre başvurunun üçüncü kişilerin fiilleri nedeniyle maruz
kaldığı saldırı sonucunda hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi müdahale
ile giderilemeyecek nitelikte yaralanmış ve işkence ve kötü muamele yasağına
ilişkin asgari ağırlık eşiğini aşmıştır. Başvurucu, insan onuruna aykırı bu
eylem neticesinde bedensel ve ruhsal yönden acı çekmiş, bir aya yakın bir süre
hastanede yatarak tedavi gördükten sonra taburcu edildiğinden eylem çok ağır ve
zalimane mahiyet taşımadığından eziyet yasağı kapsamında değerlendirilen olayda
devletin maddi yükümlülüğünün ihlali ile ilgili bir şikâyetin söz konusu
olmaması ve böyle bir durumun da saptanmaması nedeniyle incelemenin Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul
yükümlülüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Bireysel başvurunun yapıldığı tarihte kararın henüz
kesinleşmemesi nedeniyle başvuru yolları tüketilmemiş ise de Anayasa
Mahkemesinin Abdullah Akyüz kararında
açıklandığı üzere (G.K., B. No:
2013/9352, 2/7/2015, §§ 31-33) bireysel başvuru sürecinde söz konusu hükmün
Yargıtay tarafından 30/10/2014 tarihinde onanarak kesinleştiği, somut olayın
koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence
ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, üçüncü kişilerin eylemleri nedeniyle yaralandığı
olayda sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine
karar verilerek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
42. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş bildirmemiştir.
a. Genel İlkeler
43. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
44. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında,
devletin, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her
türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 105; Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
45. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin pozitif
yükümlülüklerinin özel kişilerin eylemlerini de içerdiğini belirtmiştir.
Devlet, kamu görevlilerinde olduğu gibi özel kişiler tarafından
gerçekleşebilecek kötü muamelelere karşı da yeterli korumayı ve yasal çerçeveyi
sağlamakla yükümlüdür (Denis Vasilyev/Rusya,
B. No: 32704/04, 17/12/2009, § 98; Yehovanın Şahitleri Gldani Cemaatinin 97 Üyesi ve
diğer 4 kişi/Gürcistan, B. No: 71156/01, 3/5/2007, § 96; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No:
13134/87, 25/3/1993, § 26-28; A/Birleşik
Krallık, B. No: 100/1997/884/1096, 23/9/1998, §§ 22-24; X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80,
26/3/1985, § 27).
46. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir boyutunu oluşturan usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın
temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde
uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının
karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için
hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir
ve diğerleri, 110).
47. Buna göre bireyin, hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17.
maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu
olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle
gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan
yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri
mümkün olacaktır. Bazen yeterli soruşturma yapılmamış olması bile tek başına kötü
muamele teşkil edebilecektir. Bu bağlamda şikâyet yapıldığında ya da şikâyet
yapılmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler
olduğunda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi
olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir
(Tahir Canan, § 25).
48. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen
idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu
hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli
değildir ( Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
49. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek
için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı
ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114).
50. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 119).
51. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
52. Mahkemelerin, yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir
kılmak amacıyla kovuşturmaların kısa sürede sonlandırılması, özellikle işkence
ve kötü muamele niteliğindeki fiillerin zamanaşımına uğramaması için ellerinden
gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü
muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda, yetkililer
tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak
kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve
kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden
kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 116).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Başvurucu, fiziksel saldırıya maruz kalması üzerine yaralama
suçundan sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine
karar verilmesi nedeniyle eylemin cezasız kaldığını ileri sürmüştür.
54. Başvurucu 30/3/2005 tarihinde darbedilmiştir.
Kaldırıldığı hastanede kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre ifade
verecek durumda olmayan başvurucunun beyanları alınmamıştır. Kolluk tarafından
aynı gün saat 18.00’de olay yeri tespit tutanağı düzenlenmiş ve olay yeri
krokisi çizilmiş; yine kolluk tarafından ifadesi alınan şüpheli N.K. suçu
üstlenmiştir. Anamur Sulh Ceza Mahkemesinin 31/3/2005 tarihli sorgusuyla
şüpheli N.K. tutuklanmıştır. Başvurucunun geçici adli raporu temin edilerek
4/4/2005 tarihinde şüpheli N.K. hakkında kasten yaralama suçundan kamu davası
açılmıştır. Ancak dosyadaki bilgi ve belgelere göre yürütülen soruşturmanın,
yaralama olayının nedenini ve sorumlularının ortaya çıkarılma imkânını
zayıflatan ve derinliğine etki eden birtakım eksikliler taşıdığı
gözlemlenmiştir.
55. Öncelikle olayı takiben hastaneye kaldırılan başvurucunun
yaralanması nedeniyle olay günü ifadesi alınamamış ise de Mersin Adli Tıp Şube
Müdürlüğünün raporuna göre 5/4/2005’te hastaneden taburcu edilen başvurucunun
ifadesi soruşturma boyunca alınmamıştır. Maruz kaldığı eylemin nasıl ne zaman
kimler tarafından işlendiği, tanık bulunup bulunmadığı gibi uyuşmazlığın
aydınlatılmasında en önemli bilgi sahibi olan başvurucunun ifadesinin alınması
için bir girişimde bulunulmadığı anlaşılmıştır. Etkili soruşturmanın
unsurlarından biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir
şekilde katılmalarıdır. Somut olay bu açıdan değerlendirildiğinde başvurucunun
ifadesinin alınmayarak soruşturmaya katılmasının sağlanmaması nedeniyle Anamur
Asliye Ceza Mahkemesinin 15/9/2005 günlü celsesinde başvurucu ve bazı
tanıkların ifadeleri alındıktan sonra olaya katıldığı ileri sürülen diğer
şüpheliler hakkında Mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunulmuş, olaydan neredeyse iki buçuk yıl sonra 19/10/2007’de ikinci
iddianame düzenlenmiştir. Başvurucunun soruşturmaya etkili bir şekilde
katılımının sağlanmaması, hem delillerin toplanmasını
hem de bazı şüpheliler hakkında kamu davasının açılmasının gecikmesine yol
açmıştır.
56. Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda sıklıkla
vurguladığı üzere (bkz. § 49) yürütülecek soruşturmaların makul bir sürat ve
özenle yapılma yükümlülüğü bulunmaktadır. Soruşturmanın makul bir özen ve
süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuru konusu olayın
koşullarına, soruşturmadaki şüpheli sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir.
57. Burada önemli olan husus, soruşturmaların yürütülmesinde
-sonuçta verilen kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde
başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun
üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği ya da bu tür eylemlere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin
engellenmesi açısından soruşturmada yeterli sürat ve özenin gösterilip
gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır.
58. Şüpheliler hakkında açılan her iki kamu davası
birleştirilerek Anamur Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama
sonucunda 4/6/2009 tarihli kararla tüm sanıkların mahkûmiyetlerine karar
verilmiş, hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza
Dairesinin 18/1/2012 tarihli kararıyla 2 yıl 7 ay sonra bozulmuş, bozmadan
sonra yapılan yargılamada Mahkemenin 11/10/2012 tarihli kararıyla davaların
zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiş, verilen bu kararın başvurucu
tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30/10/2014
tarihli ilamıyla yaklaşık iki yıl sonra onanarak kesinleşmiştir. Sanık N.K. hakkında
kamu davasının açıldığı 4/4/2005’ten sonra 9 yıl 6 ay 26 gün sonra düşme kararı
kesinleşmiştir.
59. Somut olayda, iki dereceli yargılama sürecinde başvurucunun
davanın hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ve gecikmesinde
hiçbir dahlinin olmaması, davada sanık sayısının az olması ve davanın çok
karmaşık olmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda soruşturmada
başvurucunun ifadesinin alınmaması ve temyiz aşamasında yaşanan gecikmeler
nedeniyle dokuz yılı aşan kovuşturmanın uzun olduğu anlaşılmaktadır. Bunun da
ötesinde, davadaki tüm sanıklar hakkında Mahkeme tarafından verilen ilk
mahkûmiyet kararının esasa ilişkin temyiz nedenleri reddedilerek sadece usule
ilişkin gerekçelerle bozulmuş olması da eziyet mahiyetindeki eylemin cezasız
kalmasına yol açmış; özelde başvurucunun ve genel olarak da toplumdaki diğer
bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesine engel olarak
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı
görünümünün verilmesine neden olmuştur.
60. Başvurucunun soruşturma aşamasında ifadesinin alınmaması ve
yargılamanın uzun sürerek zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi sebebiyle
etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
63. Başvurucu işkence ve kötü muamele yasağının ihlalinin
tespiti ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
65. Eziyet nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan eziyet yasağının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.