TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ÇELİKOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3007)
|
|
Karar Tarihi: 2/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
ÇELİKOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Cenk
Sadık VURAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş mahkemesinde açılan alacak davasında savunma
hakkının kısıtlandığı, onama kararının gerekçesiz olarak verildiği ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu aleyhine 23/5/2003 tarihinde Ankara 15. İş
Mahkemesinde açılan alacak davasında davacı şirket, başvurucunun şirkette
muhasebeci olarak çalışırken sahte talimatlar, hayali çek ödemeleri ile zarara
yol açtığını ileri sürmüş, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla
başvurucudan 100.000 TL tahsil edilmesini istemiştir.
9. Yapılan değerlendirme sonunda alınan bilirkişi raporu
doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin 18/3/2009 tarihli kararı ile davanın
kabulüne hükmedilmiş, duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucu karar
Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 24/4/2012 tarihinde bozulmuştur. Bozma ilamının
ilgili kısımları şöyledir:
"Dava ticari davaolmayıp, iş Hukukunun
kendine özgü yapısı gereği ticari defterlerin dışında işyerindegayri
resmiolarak tutulan defter ve kayıtların da delil
değeri vardır.Buitibarla davalıişçinin dayandığı resmiolmayan
kasa defterinin celbi sağlanmalı ve resmi defterler ile diğer kayıtlarla
birlikte değerlendirilerek gerçek durumtespit
edilmelidir. Gerekirse yeniden bir bilirkişiincelemesiyapılarak,iddia
ve savunmalar ileraporlara itirazlar çerçevesinderapor tanzimi istenmelidir.
..."
10. Bozma sonrası yeniden bilirkişi raporu hazırlatılarak yargılamaya
devam edilmiştir.
11. Hazırlanan bilirkişi raporu 9/5/2013 tarihli duruşmada
Mahkemeye sunulmuş, başvurucu vekili bu duruşmada hazır bulunmamış, anılan
tarihli duruşma tutanağının incelenmesinde Mahkemece başvurucu vekilinin hazır
olmadığının, herhangi bir mazeret dilekçesinin de kalemde, duruşma salonunda ya
da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nde (UYAP) bulunmadığının görüldüğünün
belirtildiği anlaşılmıştır.
12. Sonraki duruşma 11/6/2013 tarihinde yapılmış bu duruşmada da
başvurucu vekilinin hazır olmadığı, Mahkemeye mazaret
dilekçesi sunarak duruşmanın saat 11.30'a ertelenmesini istediği, ancak saat
11.50 olmasına rağmen duruşmaya gelmediği ve Mahkemenin davaya ilişkin saat
hükmünü saat 11.58'de açıkladığı görülmüştür.
13. Ankara 15. İş Mahkemesinin 11/6/2013 tarihli kararı ile
davanın kabulüne hükmedilmiştir. Kararın ilgili bölümleri şöyledir:
"...
Bilirkişiler, bilirkişi raporunun değerlendirme ve sonuç bölümünde
belirttikleri üzere dava dosyasındaki mevcut belgeler ile şirket merkezine gidilerek
kayıtlar üzerinde bu arada resmi olmayan kasa defteri de incelenmek suretiyle
rapor tanzim etmişlerdir. Bilirkişi raporunda aynen "son döneme ait
tediyeler, bankalardan çekilen yatırılan meblağlar, hesap takibi ve kayıtlar,
davalı Musatafa Çelikoğlu tarafında yapılmış olup,
tüm kayıtlar bilirkişiliğimizce yeniden incelenmiş, tüm raporlardaki tespitler
ve gayri resmi tutulan kasa defterindeki hususların tümü birlikte yeniden
değerlendirilmiş (inceleme 2000 ve 2003 yılı yevmiye ve defterikebir ile elle
tutulan gayri resmi kasa defteri, banka ekstreleri, makbuzlar ve ilgili sair
evrak ile şirket bilgisayarları üzerinden yapılmıştır) " hususunu
belirtmişlerdir. Bilirkişilerin bu belirlemeleri göz önüne alındığında iş
yerinde tutulan resmi ve gayri resmi tüm belgeler iş yeri defterleri
bilgisayarları incelenmiş olup ayrıca daha önce mahkememizce alınan ve yargıtay ilamında çelişki olduğu belirtilen raporlarda
incelenmiş bu şekilde rapor tanzim edilmek suretiyle bozma ilamında belirtilen
eksiklikler giderilmiş raporlar arasındaki çelişkide göz önüne alınarak yeniden
rapor tanzim edilmiştir.
...
Görüldüğü üzere gayri resmi kasa defteri de gözetilmek suretiyle
yapılan hesaplama davacı lehine rakam içermesine rağmen davacı vekili gayri
resmi kasa defteri gözetilmeksizin yapılan hesaplama neticesinde tespit edilen
786.196,00 TL rakamını kabul etmiştir. Bu durumda davalı vekilinin gayri resmi
kasa defterindeki imzaya itirazının hukuki bir sonuç doğurmayacağı gibi diğer
itirazları yerinde görülmeyerek bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen
11.03.2013 tarihli rapor mahkememizce uygun bulunmuş olup bu raporda tespit
edilen rakamlardan taleple bağlılık ilkesi de gözetilmek suretiyle davacı
şirketin 786.196,00 TL alacağı bulunduğu kanaatine varılarak yine taleple bağlı
kalınarak 100.000,00 TL nin kabulüne davacının fazla
hakkının saklı tutulmasına karar verilmek suretiyle davanın kabulü cihetine
gidilmiştir.
..."
14. İlk Derece Mahkemesinin kararı temyiz aşamasında duruşmalı
olarak incelenmiş Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 5/11/2013 tarihli ilamı ile
onanmış ve yargılama süreci sona ermiştir. Onama ilamının ilgili kısımları
şöyledir:
"...
Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun
olmasına delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına gore, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi
ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, [davacı
yararına takdir edilen 990,00 TL duruşma avukatlık parası ile aşağıda yazılı
temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 05.11.2013 gününde oybirliği ile
karar verildi.]"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 2/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri
nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin
sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle
ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet
Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).
19. İş mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin
makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli
olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği
gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç,
§§ 57, 58).
20. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 10 yıl 5 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
22. Başvurucu, Ankara 15. İş Mahkemesinde yürütülen yargılama
sürecinde 9/5/2013 tarihli celse ile 11/6/2013 tarihli celse için vekilinin
mazeret talebinde bulunmasına karşın bu taleplerinin dikkate alınmadığını,
ayrıca davacı tarafın 16/5/2013 tarihli cevap dilekçesinin de kendisine tebliğ
edilmediğini, Yargıtayca yapılan temyiz incelemesi
sonucunda da temyiz dilekçesinde belirtilen hususlara ve temyiz aşamasında
yapılan duruşmada ileri sürülen savunmalara açıklama getirilmediğini, İlk
Derece Mahkemesi kararının tek dereceli denetime tabi tutulduğunu belirtmiş
savunma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve hak arama hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
1. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, yargılama sürecinde 9/5/2013
tarihli celse ile 11/6/2013 tarihli celse için vekilinin mazeret talebinde
bulunmasına karşın bu taleplerinin dikkate alınmadığı, ayrıca davacı tarafın
16/5/2013 tarihli cevap dilekçesinin de kendisine tebliğ edilmediği
şikâyetlerinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargı ilkesi çerçevesinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
25. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
26. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların,
bilirkişi raporunun sonucunaitiraz edememesi ya da
delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma
hakkının ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
27. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına göre de, savunma makamının tanık
dinletme taleplerinin gerekliliği ya da bilirkişi raporu benzeri delillerin
kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları ulusal mahkemelerin yetkisi
dâhilindedir (S.N./İsveç, B. No:
34209/96, 2/7/2002, § 44).
28. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme
yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesi'nin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu
yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel
anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak
hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Bu anlamda, delillere ilişkin
dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında
değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
29. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesinin yapmış olduğu
yargılama sırasında başvurucuya sunulan belgelere ilişkin olarak inceleme yapma
ve beyanda bulunma olanağı ile alınan bilirkişi raporlarına karşı karşı beyanda bulunma olanağı tanındığı,dava
dosyası ile ilişkili görülen bir başka dava dosyasının incelendiği ve yapılan
değerlendirme sonucunda Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine
başvurucu tarafın kararı temyiz ettiği, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak
yapılarak başvurucunun talepleri yönünde eksik inceleme nedeniyle kararın
bozulduğu, bozma üzerine devam eden yargılamada tekrar bilirkişi raporu
hazırlatılarak yapılan değerlendirme sonucu davanın kabul edildiği, duruşmalı
olarak yapılan temyiz incelemesinin ardından ise Mahkeme kararının onandığı
anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama süreci yukarıda belirtilen içtihatlar
doğrultusunda incelendiğinde; çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerine yönelik yargılamanın bütünlüğü içinde açık ve görünür bir ihlal
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
30. Diğer taraftan, başvurucu 9/5/2013 tarihli celse ile
11/6/2013 tarihli celse için vekilinin mazeret talebinde bulunmasına karşın bu
taleplerinin dikkate alınmadığını belirtmiş ancak duruşma tutanakları üzerinde
yapılan incelemede başvurucunun 9/5/2013 tarihli duruşma için mazeret dilkeçesi sunmadığı, 11/6/2013 tarihli duruşma içinse
mazeret dilekçesi sunmasına karşın dilekçesinde belirttiği saatte duruşmaya
katılmadığı anlaşılmıştır.
31. Ayrıca başvurucu, davacı tarafın 16/5/2013 tarihli cevap
dilekçesinin de kendisine tebliğ edilmediğini iddia etmiş, ancak somut olarak
bu şikâyet kapsamında yargılama makamları nezdinde dile getiremediği hangi
iddiaları ileri süreceğine, bu iddianın yargılamaya ne yönde etki edeceğine
ilişkin olarakherhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
32. Dolayısıyla başvuruda ileri sürülen bu şikâyetler kapsamında
da bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucunun, Yargıtayca yapılan
temyiz incelemesi sonucunda temyiz dilekçesinde belirtilen hususlara ve temyiz
aşamasında yapılan duruşmada ileri sürülen savunmalara açıklama getirilmediği
şikâyetinin gerekçeli karar hakkı çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
35. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme
kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
36. Somut olayda, incelenen kararda gösterilen gerekçenin kanun
yolu merciince uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Karar Düzeltme Yoluna
Başvuru Hakkının Olmadığına İlişkin İddia
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel
başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
39. Karar düzeltme yoluna başvuru hakkı, Anayasa’da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da
girmemektedir (Set Makina Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/816, 6/2/2014, § 48).
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
41. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …”
42. Başvurucu tazminat talebinde bulunmuştur.
43. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
44. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Karar düzeltme yoluna
başvuru hakkının olmadığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Ankara 15. İş Mahkemesine (E.2012/443,
K.2013/412) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
2/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.