TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ELİF IRMAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3085)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Elif IRMAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Boran
ÇİÇEKLİ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olmadığı, açılan
alacak davasında verilen Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğu, Yargıtay
tetkik hâkimi görüşünün tebliğ edilmediği, davanın reddinin Anayasaya uygun
olmadığı, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma
hakkının, mülkiyet hakkının, hak arama özgürlüğünün, angarya yasağının, çalışma
ve sözleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu tarafından 5/6/2008 tarihinde Üsküdar 1. İş
Mahkemesinde açılan alacak davasında başvurucu, iş akdinin davalı işverence
feshedilmesinden sonra açtığı işe iade davasının kabul edilerek kesinleşmesi
üzerine yasal süresi için yaptığı işe iade talebine davalı tarafın yasal süresi
içinde cevap vermediğini, işe davetin yasal süre geçtikten sonra yapıldığını,
işverenden yasal haklarının ödenmesini talep ettiğini, bunun üzerine işverenin
yeniden işe davet yazısı gönderdiğini, iyi niyetli olarak, geçersiz olan bu işe
davetini kabul edip işe başlamak için başvurmasına karşın idarenin kendisini
oyaladığını, ardından eski görevinin dışında başka bir görevle
görevlendirildiğini ancak yeni görevi kabul etmediğini belirtmiş ve kıdem
tazminatı, ihbar tazminatı, ücretli izin alacağı, boşta geçen dört aylık ücret
alacağı, iş güvencesi tazminatı ve işçilik alacaklarının faiziyle birlikte
tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
9. Yapılan değerlendirme sonucu Üsküdar 1. İş Mahkemesi
23/2/2010 tarihli karar ile davanın kısmen kabulüne hükmetmiş, bu hüküm
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/9/2012 tarihli ilamı ile bozulmuş, bozma
üzerine dava dosyası İstanbul 5. Anadolu İş Mahkemesinin E.2012/646 sıra
sayısına kaydedilerek yargılamaya devam edilmiştir.
10. Bozma ilamı doğrultusunda yeniden yapılan değerlendirme
sonucunda İstanbul 5. Anadolu İş Mahkemesi 10/9/2013 tarihli kararı ile
başvurucunun, iş akdinin feshedilmesi üzerine açtığı işe iade davasının kabul
edilerek kesinleştiğini, kararın başvurucu vekiline mahkeme kaleminde tebliğ
edildiğini, tebliğ üzerine başvurucu vekilinin başvurucunun işe başlatılması
için davalı işverene süresi içinde yazılı olarak talepte bulunduğunu ardından
davalı işveren tarafından işe başlatma başvurusunda bulunan başvurucu vekiline
bir aylık süre içinde işe başlatma yazısı tebliğ edilerek başvurucunun
20/02/2008 tarihinde işe başlaması gerektiğinin bildirildiğini, bu hususun
başvurucu vekili tarafından 29/02/2008 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiğini,
başvurucunun ise aynı tarihte davalı işverenden hak ettiği tazminatlar ve
kanuni haklarını talep ettiğini oysa işe başlatma yazısını tebliğ alması
üzerine dört gün içinde işe başlaması gerekirken kanunda öngörülen bir aylık
süre geçtiğinden bahisle tazminat ve alacaklarını istediğini, başvurucunun
profesyonel asker olan eşinin tayinin Tunceli’ye çıkması birlikte dikkate
alındığında başvurucunun işe başlama konusunda samimi olmadığını belirtmiş ve
başvurucunun süresi içinde işe iade için talepte bulunmadığına kanaat ederek davanın
kısmen kabulüne ayrıca başvurucu vekilinin 2/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu'nun 21. maddesi 5 fıkrasının anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin
itirazının reddine hükmetmiştir.
11. İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19/12/2013
tarihli ilamı ile onanmış ve yargılama süreci sona ermiştir.
12. Onama ilamı başvurucuya 3/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 3/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
16. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri
nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih sürenin sona
erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin
Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili
kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet
Salih Ayyıldız, B. No:2012/397, 17/11/2014, § 25).
17. İş mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin
makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç
dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu
ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin
Kılıç, §§ 57, 58).
18. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık beş yıl yedi aylık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
20. Başvurucu, iş mahkemesinde açtığı alacak davası sürecinde
tarafsız ve adil yargılama yapılmadığını, görev yapan hâkimlerin mesleğe
başlamalarının ve stajlarının Adalet Bakanlığına bağlı olarak
gerçekleştirildiğini, adaylık eğitiminin Adalet Bakanlığına bağlı olan Adalet Akademisinde
verildiğini, çalışma ortamlarının ve iş yüklerinin çok olduğunu, bu hususların
bağımsızlık ve tarafsızlığı zedelediğini, bu durumun Türkiye'nin genel bir
sorunu olduğunu; yargılama kapsamında Yargıtayca
yapılan değerlendirme sonucu verilen onama kararının gerekçesiz olduğunu,
Yargıtay tetkik hâkimi görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini, davanın
reddinin ve somut olaya uygulanan kanun hükümlerinin Anayasa'ya uygun
olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının, hak arama
özgürlüğünün, angarya yasağının, çalışma ve sözleşme özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti ile 15.000 TL maddi ve 10.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun davanın reddinin ve somut
olaya uygulanan kanun hükümlerinin Anayasaya uygun olmadığı şikâyetinin özünün
derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkının,
hak arama özgürlüğünün, angarya yasağının, çalışma ve sözleşme özgürlüğünün
ihlali iddialarının, adil yargılanma hakkı kapsamında yargılamanın sonucunun
adil olmadığı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucunun diğer
şikâyetleri ise ayrı başlıklar altında değerlendirilmiştir.
1. Hâkimlerin Bağımsızlık ve Tarafsızlıklarının
Sağlanamadığına İlişkin İddia
22. Mahkemelerin “bağımsızlığı
ve tarafsızlığı” adil yargılanmanın koşulları arasındadır.
Mahkemelerin bağımsızlığı, genellikle hâkimlerin bağımsızlığı ile eş anlamlı
kullanılmakta ve biri diğerinin nedeni ve doğal sonucu olarak anlaşılmaktadır.
Hâkimlerin bağımsızlığı, onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp her türlü etki,
baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak olarak adalet dağıtacakları yolundaki güven
ve inancı yerleştirme amacına yöneliktir. Demokratik bir toplumda, hâkim
bağımsızlığının yalnız yürütme organına karşı değil, devlet yapısı içindeki tüm
kurum ve kuruluşlar ile kişilere karşı da sağlanması gerekir (AYM, E.2011/29,
K.2012/49, 30/3/2012).
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesi bakımından bir mahkemenin "bağımsız"
olup olmadığı incelenirken, üyelerinin atanma biçimi ve görev süreleri, dıştan
gelecek baskılara karşı mevcut güvencelerin olup olmadığı ve bir bağımsızlık
görüntüsü verip vermediğine bakılması gerektiğini tekrarlamaktadır (Çıraklar/Türkiye, B.No: 70/1997/854/1061, 28/10/1998).
24. Nitekim incelenmekte olan başvuru ile benzer mahiyetteki
şikâyetlerin ileri sürüldüğü ve Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce 4/12/2013
tarihinde karara bağlanan 2013/5486 numaralı Yasemin
Ekşi başvurusunda bu yönden yapılan inceleme sonucu ilgili şikayet yönünden açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından,
açıkça dayanaktan yoksunluk kararı verilmiştir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §§ 37-52).
25. Bu kapsamda somut olay bakımından yapılan incelemede de
Mahkemenin ve hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığını kuşkuya düşürecek bir
olgunun bulunmadığı anlaşılmış bu çerçevede anılan başvuruya ilişkin kararda
yapılan değerlendirmelerden ayrılmayı gerektirir bir durum da görülmemiştir.
26.Açıklanan nedenlerle açık bir ihlal saptanmadığından,
başvurucunun söz konusu iddiası açıkça
dayanaktan yoksun bulunmuştur.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
27. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme
kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
28. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların,
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın, gösterilen
gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
29. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargıtay Tetkik Hakimi
Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin
İddia
30.Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin, davanın taraflarından birini diğerine
nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması,
silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci etkilediği
iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli
ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir
illiyet bağı bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka etken
ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel
Malkoç, B. No: 2013/9466, 27/10/2015, §§23,24)
31. Tetkik hâkimleri, daire başkanı tarafından verilen dava
dosyalarının ilk incelemelerini yapar ve hazırladığı yazılı veya sözlü raporu
daire başkanı veya üyelerine sunar. Dolayısıyla dava dosyası hakkında karar
verecek heyet ile bilikte çalışır ve heyet adına
inceleme yaparak rapor hazırlar.
32. AİHM bir kararında, Danıştay tetkik hâkiminin kanaatlerinin
önceden tebliğ edilmemesine ilişkin olarak bu yargı mensubunun görevinin
savcının göreviyle mukayese edilebilir olmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. AİHM kararına göre tetkik
hâkimleri, Danıştay Başkanı ve kurul ve daire başkanları tarafından kendilerine
verilen görevleri yerine getirmekle ve bunlar tarafından havale edilen davaları
incelemekle sorumlu iken savcılar Danıştay Başsavcısının emri altında
çalışmaktadırlar. Genel olarak tetkik hâkimleri soruşturma yapmayıp, daha evvel
soruşturması tamamlanmış bir dosya hakkında görüşlerini sunmaktadırlar. Tetkik
hâkiminin, mütalaasını yazılı ya da sözlü olarak sunarak hâkimlerin karar
vermesine yardımcı olmayı amaçladığı doğrudur. Ancak bu görevin, Danıştay
Başkanı ve Daire Başkanlarını temsilen yerine getirdiği hukuki görevlerinden
olduğu gözükmektedir. Danıştay Başkanı ve Daire Başkanlarının yönetimindeki
tetkik hâkimleri karar taslaklarını yazar ve tutanakları hazırlarlar.
Dolayısıyla AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasının bu bakımdan ihlal
edilmediği sonucuna varmıştır (Meral/Türkiye,
B.No: 33446/02, 27/11/2007).
33. Somut olayda Yargıtay tetkik hakimi
tarafından İstanbul 5. Anadolu İş Mahkemesi dosyası ve kararı incelenerek rapor
hazırlanmış ve Yargıtay daire başkanı ve üyelerine sunulmuştur. Tetkik
hâkiminin raporu dinlendikten sonra daire başkanı ve dört üyeden oluşan heyet
tarafından hüküm onanmıştır. Tetkik hâkiminin taraflı veya önyargılıdavranmasına
neden olacak rapor sunduğunu gösteren bir unsur bulunmadığından rapor
başvurucuya tebliğ edilmemişse de bu durum adil yargılanma hakkı kapsamında
silahların eşitliği ilkesinin ihlali niteliğinde kabul edilemez.
34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
35. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
36. Başvurucu tarafından ileri sürülendavanın
reddinin ve somut olaya uygulanan kanun hükümlerinin Anayasaya uygun olmadığı
şikâyetlerinin yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …”
39. Başvurucu manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
40. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
41. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksunolmaları nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 5. Anadolu İş Mahkemesine
(E.2012/646, K.2013/431) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.