TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURDAN ERKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası:2014/311)
|
|
Karar Tarihi: 14/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nurdan
ERKAN
|
|
|
2. Temer SERTER
|
|
|
3. Türkan
KIRMACI
|
|
|
4. Zehra
MUNAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynep
DOĞAN AKARKEN-Av. Hakan AKARKEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş,
ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra
edilmemesi, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması, taşınmaza kamulaştırılmasız olarak el atılması, taşınmaz için düşük
bedel belirlenmesi, belirlenen bedele işletilen yasal faizin gerçek zararı
karşılamaması, yargılama masraflarına dava tarihinden itibaren faiz
işletilmesinin adil olmaması ve dava vekâlet ücretine maktu olarak hükmedilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuruya ilişkin görüşünü 26/1/2015
tarihinde sunmuş, başvurucular da süresi için karşı beyanlarını iletmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular tarafından 21/5/2012 tarihinde Sincan 3. Asliye
Hukuk Mahkemesinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine kamulaştırmasız el atma
nedeniyle açılan tazminat davasında 15/11/2012 tarihli ve E.2012/28, K.2012/303
sayılı karar ile 73.600 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek
yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvuruculara ödenmesine,
başvurucular lehine nispi olarak hesaplanan 7.938 TL vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... dava konusu taşınmaza tapu kaydının uygulanması ve tazminat
miktarının tespiti bakımından mahkememizce resen seçilen üç inşaat, iki mülk ve
fen bilirkişileri vasıtasıyla mahallinde 19.09.2012 tarihinde keşif yapıldığı,
keşif sonucu fen bilirkişisi tarafından 24.09.2012 havale tarihli krokili
raporun, inşaat ve mülk bilirkişileri tarafından 02.10.2012 tarihli raporun
ibraz edildiği, arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırmasının yapıldığı
ve aynı taşınmaza ilişkin Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen Sincan
1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/548 Esas sayılı dosyasındaki değerlendirme de dikkate
alınarak TEFE-TÜFE artırımı sonucu dava konusu taşınmazın dava tarihi
itibarıyla m² değerinin 146,91.TL'ye tekabül ettiği, ancak Sincan 1.Asliye
Hukuk Mahkemesinin ilgili dosyasındaki değerlendirme 2009 yılına göre
yapıldığından, 2012 yılında Bağlıca-Eskişehir bağlantı yolunun çift şerit
olarak yapılması, çevrede büyük alışveriş merkezlerinin açılması, Başkent
Üniversitesi kapasitesinin yükseltilmesi gibi değer artırıcı unsurlar dikkate
alınmak suretiyle bedele %25 oranında değer artışı uygulanmak suretiyle
taşınmazın dava tarihi itibarıyla m² değerinin 184,00.TL olduğunun
belirtildiği, davalı vekilinin dilekçelerinde delil olarak dayanılan Sincan
3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/421Esas sayılı dosyası ve Sincan 1.Asliye
Hukuk Mahkemesinin 2010/737 Esas sayılı dosyasındaki değerlendirmelerin de
taşınmaz çevresindeki olumlu değişimlerin öncesine ait olduğundan bilirkişi
raporunun mahkememizce denetime uygun bulunduğu, davacılar vekili tarafından
bilirkişi raporuna göre talep ıslah edildiğinden toplanan deliller
muvacehesinde, davacıların sabit olan davasının kabulüne dair karar verilmesi
gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm tesis
edilmiştir..."
9. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davalı idarece temyiz
talebinde bulunulmuş, başvurucular 6/12/2012 tarihinde sundukları temyize cevap
dilekçelerinde, taşınmaz için hükmedilen bedelin düşük kaldığını, ayrıca davalı
idarenin temyiz itirazlarının mesnetsiz olduğunu ileri sürmüşler, temyiz
incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
14/3/2013 tarihli ve E.2012/27325, K.2013/4468 sayılı ilamı ile onanmıştır.
10. Davalı idare bu defa karar düzeltme talebinde bulunmuş,
başvurucular ise karar düzeltme talebine karşı sundukları 9/5/2013 tarihli
cevap dilekçelerinde taşınmazın bedelinin düşük tespit edildiğine ilişkin
itirazlarını tekrarlamışlar, karar düzeltme incelemesi sonucu İlk Derece
Mahkemesi kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 1/11/2013 tarihli ve
E.2013/14320, K.2013/18113 tarihinde vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek
onanmıştır. Düzelterek onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6.
maddesinde değişiklik yapan ve 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı
Yasanın 21. maddesi ile"kamulaştırmasız el atmadan
kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet
ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.
... açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır." hükmünün getirilmiş
olduğu gözetildiğinde,vekalet
ücretininmaktu olarak hüküm altına alınması
gerektiğinden;
Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 5 nolu bendindeki (takdir edilip hesaplanan 7.938,00-TLnisbi)ibaresininçıkartılmasına,
yerine (1.200,00-TLmaktu) rakam ve kelimesinin yazılmasına, ..."
11. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin düzelterek onama ilamı
başvuruculara 20/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 9/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır
12. Başvurucular 21/11/2016 tarihinde, ilgili idare ise
24/11/2016 tarihinde sundukları dilekçeler ile Sincan 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinin kararıyla hükmedilen tazminatın 29/1/2016 tarihinde tamamen
ödendiğini beyan etmişlerdir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkı
ve Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucular;kamu
kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra
edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ve yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
16. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
18. Öte yandan mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir
alacak, mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu
kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya
da ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının
ihlaline neden olur (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım,B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 55-75).
19. Anılan ilkeler doğrultusunda somut olayda icra aşamasını da
kapsayacak şekilde 3 yıl 8 ayı aşan sürenin makul olmadığı ve alacakların
ödenmesinin uzun sürmesinden dolayı oluşan belirsizlik dikkate alındığında adil
yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmalıdır.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucular
taşınmazlarına kamulaştırma usulüne uyulmadan el atılması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
22. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle
bir kamulaştırma işlemi olmadığından kullanılan taşınmazın devrini
meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare
tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere
"kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden
mahkeme kararıdır.Kamulaştırmasız el atma uygulaması,
hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan başvuranları, herhangi bir kamu
yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda
bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra
mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız
el atma, her ne olursa olsun idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna
aykırı bir durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye kanuna aykırı
davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî
kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama,
kişilerin öngörülemez ve keyfî durumlarla karşılaşması tehlikesi taşımaktadır.
Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği
şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak
nitelikte değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye, 11765/05,
27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
23. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu
zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ile
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı KamulaştırmaKanunu
gereği asıl olan, kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı
iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma
işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan,
bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma
yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde
değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme
imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve
hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin
Aşçıoğlu, § 58).
24. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el
atmıştır. Anayasanın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı
Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun mülkiyetinde bulunan
taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
25. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazlarına
uygulanan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle
2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine
ulaşılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
2. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedelinin
Düşüklüğüne İlişkin İddialar
27. Başvurucular, açtıkları kamulaştırmasız el atma davası
sonunda taşınmaz için emsallerine göre düşük bedel tespit edildiğini belirterek
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
28. İncelenen şikâyetin dayanağını oluşturan kamulaştırmasız el
atılan taşınmazın uğradığı zararın gerçek değerinin ödenmesi talebi,
Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi
temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet
ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma
yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi,
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir
(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
29. Somut olaydaki yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince,
uyuşmazlık konusu taşınmaza tapu kaydının uygulanması ve taşınmaz için tazminat
miktarının tespiti amacıyla resen atanan bilirkişiler katılımında taşınmazda
keşif yapılarak bilirkişi raporlarının düzenletildiği, arsa niteliğindeki
taşınmaz için emsal karşılaştırmasının yapıldığı ve aynı taşınmaza ilişkin
Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen bir başka dava dosyasındaki
değerlendirmenin dikkate alındığı, ayrıca sözü edilen dava dosyasındaki
değerlendirme 2009 yılına göre yapıldığından taşınmazın 2012 yılına göre
çevresel özellikleri gözetilerek m² değerinde güncellemelerinin yapıldığı ve bu
kapsamda bir bedel tespit edildiği, tespit edilen bedele yönelik itirazların
temyiz ve karar düzeltme aşamalarında da itiraza konu edildiği, böylece İlk
Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 8-10).
30. El atmaya konu taşınmazın kullanım durumu, başvurucunun
taşınmazdan yararlanma biçimi, tazminat tespiti yapılırken öne çıkan
unsurlardandır. Mahkemece, keşif ve bilirkişi marifetiyle taşınmazın arsa
vasfını haiz olduğu tespit edilmiş ve kullanım durumu da dikkate alınarak
tazminat tutarı takdir edilmiştir. Mevcut hâliyle mahkeme kararında yapılan
tespit kapsamında hükmedilen tazminat miktarı, tutar itibarıyla belirli bir
tatmin sağladığı ve taşınmazın kabul edilen durumuna göre makul seviyede olduğu
sürece Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda
mahkemenin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı açıktır.
31. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve
görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının diğerkabul
edilemezlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Mahkemece Belirlenen
Taşınmaz Bedeline Uygulanan Faiz Oranı ile Faiz Hesaplamalarına İlişkin
İddialar
32. Başvurucular; açtıkları kamulaştırmasız el atma davası
sonunda taşınmaz için hükmedilen bedele kamu alacaklarına uygulanan en yüksek
faiz oranı yerine yasal faiz oranı uygulandığını ve yargılama sürecindeki
masrafları için yapılan faiz hesaplamasında başlangıç tarihinin dava tarihi
olarak dikkate alınmasının adil olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
34. Somut olayda başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri
sürdükleri bu iddiaları yargılama sürecinde dile getirmedikleri, bu iddialarına
ilişkin bilgi veya belge sunmadıkları, böylelikle başvuru yollarını usulüne
uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Mahkemece Hükmedilen
Tazminata Kesinleşme Tarihinden İtibaren Kamu Alacakları İçin Öngörülen En Yüksek Faizin Uygulanmamasına İlişkin
İddia
36. Başvurucular lehlerine tazminata hükmeden İlk Derece
Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminatın ödenme
tarihine kadar tazminat tutarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz
oranının uygulanması gerektiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
37. Anayasa Mahkemesince başvurucuların şikâyetine benzer
şikâyetlerin yer aldığı bireysel başvuru dosyalarında yapılan incelemelerde
mahkeme kararlarının kesinleşmesinden itibaren hükmedilen tazminat bedellerine
kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gereğinin
2011 yılından bu yana Yargıtayca kabul edildiği ancak
başvurucuların bu konudaki taleplerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip oldukları bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunmaları gerektiği, aksi hâlde şikâyetin
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunacağı hüküm
altına alınmıştır (Nejat Sakaoğlu,
B. No: 2013/9403, 14/10/2015, §§ 22-34; Nejdet Sakaoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/9404, 18/11/2015, §§
30-42).
38. Somut olayda başvurucular; icra takibi sürecinde
alacaklarına Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren kamu alacaklarına
öngörülen en yüksek faizin uygulanması yönünde talepte bulunduklarına,
taleplerinin reddedildiğine ya da bu konuda bir uyuşmazlık çıkarıp bunu
mahkemeler önüne taşıdıklarına dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada
bulunmamışlardır. Oysa başvurucuların-Yargıtayın 2011
yılından itibaren değişen içtihadı gözönüne
alındığında- bireysel başvuruya konu ettikleri bu şikâyetlerini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmeleri, bu
konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunmaları
gerekmektedir.
39. Açıklanan gerekçeyle somut başvuruda Anayasa Mahkemesi
içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir sebep görülmediğinden başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Lehe Hükmedilen Maktu Vekâlet Ücretine
İlişkin İddialar
40. Başvurucular, açtıkları kamulaştırmasız el atma davası devam
ederken yapılan kanun değişikliği sonucu nispiden
maktuya dönüştürülen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
42. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin davanın taraflarından birini
diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler
yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete
uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci
etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı
şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme
arasında bir illiyet bağı bulunması, bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan
başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel
Malkoç [GK], B.
No:2013/9466, 27/10/2015, §§ 23-24).
43. Somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan değişiklik,
davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte
olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine ilişkindir. Vekâlet ücreti
ise bir usul hukuku kavramı olup buna ilişkin yasal değişiklikler derhâl
uygulanma niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen düzenleme davanın her iki
tarafı için vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden ve davayı her iki tarafın
da kazanma imkânı bulunduğundan düzenlemenin silahların eşitliğine aykırı
olduğundan bahsedilemez. Keza benzer davalarda davayı kazanan davacıların kamu
kurumlarından alacakları vekâlet ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek
zorunda kaldıkları vekâlet ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu
kurumları için bazen lehe bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır (Mürsel Malkoç, § 25).
44. Diğer taraftan vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve
davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin
lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir
usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler
mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların
önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere
meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla
başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını
belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç, § 29).
45. Derece Mahkemesi hükmünün vekâlet ücreti yönünden 24/5/2013
tarihli ve 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde
değişiklik yapan düzenlemeye dayandığı, usule ilişkin mezkûr düzenlemenin
derhâl uygulanma niteliğini haiz olduğu, ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin
onuncu fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da
uygulanacağı hükmünün yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kararın kanuni
olduğu açıktır (Mürsel Malkoç, §
33).
46. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek,
idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları
tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak
amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar
öngörmüştür. Bu kuralla kanun koyucunun takdir yetkisiniidarelerin
vekâlet ücreti yükünü hafifletmek yönünde kullanmasında kamu yararı ve hukuk
devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Ayrıca bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle
açılan tazminat davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet ücreti maktuya
dönüştürülürken davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel tespiti davalarında
olduğu gibi nispiden maktuya çevrilerek davacı
üzerinde olan dava yükünü hafifletecek şekilde düzenleme yapılmıştır (Mürsel Malkoç, § 45).
47. Ayrıca, alınacak hukuki yardımın niteliği ve maliyetinin
vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki olduğu ve
alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda farklılıklar
göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa
yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama
giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul
edilebilir bir ücretin belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve
mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm
verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili
bağlayacağından hükmedilen ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını
engellemedikçe Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mürsel Malkoç, § 47).
48. Sonuç olarak başvurucuların lehine hükmedilen tazminat
miktarı ve lehe hükmedilen yargılama giderleri gözönünde
bulundurulduğunda maktu vekâlet ücretinin başvurucuların vekille dava
açmalarını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı, başvurucular
üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı ve başvurucuların mahkemeye erişim
hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Mürsel Malkoç, § 48).
49. Buna göre 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının vekâlet ücreti
yönünden maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi ile sonuçlanmasında, adil
yargılanma hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
51. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
52. Somut olayda adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere
ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile
yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlali yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine 6.000 TL;
taşınmazlarına Anayasa ve 2942 sayılı Kanun'da öngörülen kamulaştırma usulüne
uyulmadan kanunilik ilkesine aykırı olarak el atılması ve haklarını elde etmek
için dava açmak zorunda bırakılmaları sonucu ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında ise her birine 5.000 TL olmak üzere toplam
11.000 TL manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Ekonomik değere
ilişkin icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile
yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırmasız el
atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Mahkemece belirlenen
taşınmaz bedelinin düşüklüğü nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mahkemece belirlenen
bedele uygulanan faiz oranı ile faiz hesaplamaları nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Mahkemece hükmedilen
tazminata kesinleşme tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faizin uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyleKABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Lehe hükmedilen maktu
vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Ekonomik değere ilişkin icra edilebilir bir yargı
kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul sürede
sonuçlanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine 11.000 TL manevi tazminatın ayrı
ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.