TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURDAN ERKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası:2014/311)
Karar Tarihi: 14/9/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucular
1. Nurdan ERKAN
2. Temer SERTER
3. Türkan KIRMACI
4. Zehra MUNAR
Vekili
Av. Zeynep DOĞAN AKARKEN-Av. Hakan AKARKEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması, taşınmaza kamulaştırılmasız olarak el atılması, taşınmaz için düşük bedel belirlenmesi, belirlenen bedele işletilen yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, yargılama masraflarına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin adil olmaması ve dava vekâlet ücretine maktu olarak hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuruya ilişkin görüşünü 26/1/2015 tarihinde sunmuş, başvurucular da süresi için karşı beyanlarını iletmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular tarafından 21/5/2012 tarihinde Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında 15/11/2012 tarihli ve E.2012/28, K.2012/303 sayılı karar ile 73.600 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvuruculara ödenmesine, başvurucular lehine nispi olarak hesaplanan 7.938 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... dava konusu taşınmaza tapu kaydının uygulanması ve tazminat miktarının tespiti bakımından mahkememizce resen seçilen üç inşaat, iki mülk ve fen bilirkişileri vasıtasıyla mahallinde 19.09.2012 tarihinde keşif yapıldığı, keşif sonucu fen bilirkişisi tarafından 24.09.2012 havale tarihli krokili raporun, inşaat ve mülk bilirkişileri tarafından 02.10.2012 tarihli raporun ibraz edildiği, arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırmasının yapıldığı ve aynı taşınmaza ilişkin Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen Sincan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/548 Esas sayılı dosyasındaki değerlendirme de dikkate alınarak TEFE-TÜFE artırımı sonucu dava konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla m² değerinin 146,91.TL'ye tekabül ettiği, ancak Sincan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin ilgili dosyasındaki değerlendirme 2009 yılına göre yapıldığından, 2012 yılında Bağlıca-Eskişehir bağlantı yolunun çift şerit olarak yapılması, çevrede büyük alışveriş merkezlerinin açılması, Başkent Üniversitesi kapasitesinin yükseltilmesi gibi değer artırıcı unsurlar dikkate alınmak suretiyle bedele %25 oranında değer artışı uygulanmak suretiyle taşınmazın dava tarihi itibarıyla m² değerinin 184,00.TL olduğunun belirtildiği, davalı vekilinin dilekçelerinde delil olarak dayanılan Sincan 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/421Esas sayılı dosyası ve Sincan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/737 Esas sayılı dosyasındaki değerlendirmelerin de taşınmaz çevresindeki olumlu değişimlerin öncesine ait olduğundan bilirkişi raporunun mahkememizce denetime uygun bulunduğu, davacılar vekili tarafından bilirkişi raporuna göre talep ıslah edildiğinden toplanan deliller muvacehesinde, davacıların sabit olan davasının kabulüne dair karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir..."
9. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davalı idarece temyiz talebinde bulunulmuş, başvurucular 6/12/2012 tarihinde sundukları temyize cevap dilekçelerinde, taşınmaz için hükmedilen bedelin düşük kaldığını, ayrıca davalı idarenin temyiz itirazlarının mesnetsiz olduğunu ileri sürmüşler, temyiz incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 14/3/2013 tarihli ve E.2012/27325, K.2013/4468 sayılı ilamı ile onanmıştır.
10. Davalı idare bu defa karar düzeltme talebinde bulunmuş, başvurucular ise karar düzeltme talebine karşı sundukları 9/5/2013 tarihli cevap dilekçelerinde taşınmazın bedelinin düşük tespit edildiğine ilişkin itirazlarını tekrarlamışlar, karar düzeltme incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 1/11/2013 tarihli ve E.2013/14320, K.2013/18113 tarihinde vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanmıştır. Düzelterek onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde değişiklik yapan ve 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile"kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir. ... açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır." hükmünün getirilmiş olduğu gözetildiğinde,vekalet ücretininmaktu olarak hüküm altına alınması gerektiğinden;
Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 5 nolu bendindeki (takdir edilip hesaplanan 7.938,00-TLnisbi)ibaresininçıkartılmasına, yerine (1.200,00-TLmaktu) rakam ve kelimesinin yazılmasına, ..."
11. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin düzelterek onama ilamı başvuruculara 20/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 9/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır
12. Başvurucular 21/11/2016 tarihinde, ilgili idare ise 24/11/2016 tarihinde sundukları dilekçeler ile Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararıyla hükmedilen tazminatın 29/1/2016 tarihinde tamamen ödendiğini beyan etmişlerdir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkı ve Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucular;kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
16. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
18. Öte yandan mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir alacak, mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya da ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının ihlaline neden olur (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım,B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 55-75).
19. Anılan ilkeler doğrultusunda somut olayda icra aşamasını da kapsayacak şekilde 3 yıl 8 ayı aşan sürenin makul olmadığı ve alacakların ödenmesinin uzun sürmesinden dolayı oluşan belirsizlik dikkate alındığında adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmalıdır.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucular taşınmazlarına kamulaştırma usulüne uyulmadan el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
22. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle bir kamulaştırma işlemi olmadığından kullanılan taşınmazın devrini meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere "kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden mahkeme kararıdır.Kamulaştırmasız el atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan başvuranları, herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma, her ne olursa olsun idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, kişilerin öngörülemez ve keyfî durumlarla karşılaşması tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye, 11765/05, 27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
23. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı KamulaştırmaKanunu gereği asıl olan, kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58).
24. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el atmıştır. Anayasanın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun mülkiyetinde bulunan taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
25. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazlarına uygulanan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedelinin Düşüklüğüne İlişkin İddialar
27. Başvurucular, açtıkları kamulaştırmasız el atma davası sonunda taşınmaz için emsallerine göre düşük bedel tespit edildiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
28. İncelenen şikâyetin dayanağını oluşturan kamulaştırmasız el atılan taşınmazın uğradığı zararın gerçek değerinin ödenmesi talebi, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucuların bahsedilen talebinin değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
29. Somut olaydaki yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince, uyuşmazlık konusu taşınmaza tapu kaydının uygulanması ve taşınmaz için tazminat miktarının tespiti amacıyla resen atanan bilirkişiler katılımında taşınmazda keşif yapılarak bilirkişi raporlarının düzenletildiği, arsa niteliğindeki taşınmaz için emsal karşılaştırmasının yapıldığı ve aynı taşınmaza ilişkin Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen bir başka dava dosyasındaki değerlendirmenin dikkate alındığı, ayrıca sözü edilen dava dosyasındaki değerlendirme 2009 yılına göre yapıldığından taşınmazın 2012 yılına göre çevresel özellikleri gözetilerek m² değerinde güncellemelerinin yapıldığı ve bu kapsamda bir bedel tespit edildiği, tespit edilen bedele yönelik itirazların temyiz ve karar düzeltme aşamalarında da itiraza konu edildiği, böylece İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 8-10).
30. El atmaya konu taşınmazın kullanım durumu, başvurucunun taşınmazdan yararlanma biçimi, tazminat tespiti yapılırken öne çıkan unsurlardandır. Mahkemece, keşif ve bilirkişi marifetiyle taşınmazın arsa vasfını haiz olduğu tespit edilmiş ve kullanım durumu da dikkate alınarak tazminat tutarı takdir edilmiştir. Mevcut hâliyle mahkeme kararında yapılan tespit kapsamında hükmedilen tazminat miktarı, tutar itibarıyla belirli bir tatmin sağladığı ve taşınmazın kabul edilen durumuna göre makul seviyede olduğu sürece Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda mahkemenin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı açıktır.
31. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının diğerkabul edilemezlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedeline Uygulanan Faiz Oranı ile Faiz Hesaplamalarına İlişkin İddialar
32. Başvurucular; açtıkları kamulaştırmasız el atma davası sonunda taşınmaz için hükmedilen bedele kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı yerine yasal faiz oranı uygulandığını ve yargılama sürecindeki masrafları için yapılan faiz hesaplamasında başlangıç tarihinin dava tarihi olarak dikkate alınmasının adil olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
34. Somut olayda başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri bu iddiaları yargılama sürecinde dile getirmedikleri, bu iddialarına ilişkin bilgi veya belge sunmadıkları, böylelikle başvuru yollarını usulüne uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Mahkemece Hükmedilen Tazminata Kesinleşme Tarihinden İtibaren Kamu Alacakları İçin Öngörülen En Yüksek Faizin Uygulanmamasına İlişkin İddia
36. Başvurucular lehlerine tazminata hükmeden İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminatın ödenme tarihine kadar tazminat tutarına kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
37. Anayasa Mahkemesince başvurucuların şikâyetine benzer şikâyetlerin yer aldığı bireysel başvuru dosyalarında yapılan incelemelerde mahkeme kararlarının kesinleşmesinden itibaren hükmedilen tazminat bedellerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gereğinin 2011 yılından bu yana Yargıtayca kabul edildiği ancak başvurucuların bu konudaki taleplerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunmaları gerektiği, aksi hâlde şikâyetin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunacağı hüküm altına alınmıştır (Nejat Sakaoğlu, B. No: 2013/9403, 14/10/2015, §§ 22-34; Nejdet Sakaoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/9404, 18/11/2015, §§ 30-42).
38. Somut olayda başvurucular; icra takibi sürecinde alacaklarına Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren kamu alacaklarına öngörülen en yüksek faizin uygulanması yönünde talepte bulunduklarına, taleplerinin reddedildiğine ya da bu konuda bir uyuşmazlık çıkarıp bunu mahkemeler önüne taşıdıklarına dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Oysa başvurucuların-Yargıtayın 2011 yılından itibaren değişen içtihadı gözönüne alındığında- bireysel başvuruya konu ettikleri bu şikâyetlerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmeleri, bu konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtları zamanında bu makamlara sunmaları gerekmektedir.
39. Açıklanan gerekçeyle somut başvuruda Anayasa Mahkemesi içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir sebep görülmediğinden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Lehe Hükmedilen Maktu Vekâlet Ücretine İlişkin İddialar
40. Başvurucular, açtıkları kamulaştırmasız el atma davası devam ederken yapılan kanun değişikliği sonucu nispiden maktuya dönüştürülen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
42. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin davanın taraflarından birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir illiyet bağı bulunması, bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel Malkoç [GK], B. No:2013/9466, 27/10/2015, §§ 23-24).
43. Somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan değişiklik, davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine ilişkindir. Vekâlet ücreti ise bir usul hukuku kavramı olup buna ilişkin yasal değişiklikler derhâl uygulanma niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen düzenleme davanın her iki tarafı için vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden ve davayı her iki tarafın da kazanma imkânı bulunduğundan düzenlemenin silahların eşitliğine aykırı olduğundan bahsedilemez. Keza benzer davalarda davayı kazanan davacıların kamu kurumlarından alacakları vekâlet ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek zorunda kaldıkları vekâlet ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu kurumları için bazen lehe bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır (Mürsel Malkoç, § 25).
44. Diğer taraftan vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç, § 29).
45. Derece Mahkemesi hükmünün vekâlet ücreti yönünden 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde değişiklik yapan düzenlemeye dayandığı, usule ilişkin mezkûr düzenlemenin derhâl uygulanma niteliğini haiz olduğu, ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin onuncu fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hükmünün yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kararın kanuni olduğu açıktır (Mürsel Malkoç, § 33).
46. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek, idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar öngörmüştür. Bu kuralla kanun koyucunun takdir yetkisiniidarelerin vekâlet ücreti yükünü hafifletmek yönünde kullanmasında kamu yararı ve hukuk devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Ayrıca bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet ücreti maktuya dönüştürülürken davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel tespiti davalarında olduğu gibi nispiden maktuya çevrilerek davacı üzerinde olan dava yükünü hafifletecek şekilde düzenleme yapılmıştır (Mürsel Malkoç, § 45).
47. Ayrıca, alınacak hukuki yardımın niteliği ve maliyetinin vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki olduğu ve alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda farklılıklar göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul edilebilir bir ücretin belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili bağlayacağından hükmedilen ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını engellemedikçe Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mürsel Malkoç, § 47).
48. Sonuç olarak başvurucuların lehine hükmedilen tazminat miktarı ve lehe hükmedilen yargılama giderleri gözönünde bulundurulduğunda maktu vekâlet ücretinin başvurucuların vekille dava açmalarını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı, başvurucular üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı ve başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Mürsel Malkoç, § 48).
49. Buna göre 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının vekâlet ücreti yönünden maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi ile sonuçlanmasında, adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
51. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
52. Somut olayda adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine 6.000 TL; taşınmazlarına Anayasa ve 2942 sayılı Kanun'da öngörülen kamulaştırma usulüne uyulmadan kanunilik ilkesine aykırı olarak el atılması ve haklarını elde etmek için dava açmak zorunda bırakılmaları sonucu ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ise her birine 5.000 TL olmak üzere toplam 11.000 TL manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Ekonomik değere ilişkin icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Mahkemece belirlenen taşınmaz bedelinin düşüklüğü nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mahkemece belirlenen bedele uygulanan faiz oranı ile faiz hesaplamaları nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Mahkemece hükmedilen tazminata kesinleşme tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyleKABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Lehe hükmedilen maktu vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Ekonomik değere ilişkin icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine 11.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.