TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FUNDA İNCİLER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası:2014/2582)
|
|
Karar Tarihi: 14/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Funda
İNCİLER
|
|
|
2. Tuncay
GÜLEÇ
|
|
|
3. Mübeccel
GÜLEÇ
|
|
|
4. Olcay
ÇOBAN
|
|
|
5. Koray
PULAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynep
DOĞAN AKARKEN-Av. Hakan AKARKEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş,
ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra
edilmemesi ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması, kamulaştırmasız el atmadan
kaynaklanan tazminat davasında taşınmaza düşük bedel belirlenmesi, belirlenen
bedele işletilen yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, yargılama
masraflarına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin adil olmaması ve dava
vekâlet ücretine maktu olarak hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı
ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular tarafından 25/1/2012 tarihinde Sincan 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine açılan kamulaştırmasız el
atma nedeniyle tazminat davasında 8/11/2012 tarihli ve E.2012/94, K.2012/554
sayılı karar ile toplam 72.800 TL tazminatın dava tarihinden itibaren
işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvuruculara
ödenmesine, başvurucular lehine nispi olarak hesaplanan 7.874 TL vekâlet
ücretine hükmedilmiştir.
9. Başvurucular, hükmedilen tazminatı tahsil edebilmek amacıyla
11/12/2012 tarihinde Ankara 31. İcra Dairesinin E.2012/15479 Sıra sayılı
dosyasında ilgili idare aleyhine icra takibi başlatmışlardır.
10. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davalı idarece temyiz
talebinde bulunulmuş, başvurucular temyiz talebine karşı sundukları 19/7/2013
tarihli cevap dilekçelerinde davalı tarafın temyiz itirazlarının mesnetsiz
olduğunu belirtmişler ve İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasını
istemişlerdir.
11. Temyiz incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesi kararı,
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2/5/2013 tarihli ve E.2013/2036, K.2013/8453
sayılı ilamı ile onanmıştır.
12. Onama ilamına karşı davalı idare tarafından karar düzeltme
talebinde bulunulması sonucu Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/12/2013 tarihli
ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararı vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek
onanmış ve yargılama süreci sona ermiştir. İlamın ilgili kısmı şöyledir:
"...
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6.
maddesinde değişiklik yapan ve 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı
Yasanın 21. maddesi ile"kamulaştırmasız el
atmadan kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü
vekalet ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak
belirlenir. ... açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır." hükmünün
getirilmiş olduğu gözetildiğinde,harç
ve vekalet ücretininmaktu olarak hüküm altına
alınması gerektiğinden;
Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 5. bendinde yazılı ( 7.874,00) rakamlarının çıkartılmasına, yerine (1.200,00)
rakamlarının yazılmasına,
..."
13. Düzeltilen onama ilamı başvuruculara 5/2/2014 tarihinde
tebliğ edilmiş, başvurucular 28/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
14. Başvurucular 8/11/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesinde
sundukları dilekçeyle lehlerine hükmedilen tazminata ilişkin 22/4/2014
tarihinde kısmî ödeme yapıldığını, alacaklarını tamamen tahsil edemediklerini,
bakiye 3.766,45 alacakları olduğunu beyan etmişlerdir.
15. İlgili idare ise 14/11/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunduğu dilekçe ile başvuruculara ödeme yapılmakla birlikte güncel olarak
3.766,45 TL bakiye borç kaldığını ancak bu bakiyenin başvurucular lehine maktu
olarak belirlenen vekâlet ücretinin nispi olarak talep edilmesinden, faize faiz
işletilmesinden, idarelerinin harçtan muaf olmasına rağmen başvuru harcı talep
edilmesinden ve yasal kesintilerin borç olarak değerlendirilmesinden
kaynaklandığını ifade etmiş; bu duruma ilişkin Sincan Mal Müdürlüğü Hazine
Avukatlığına bildirim yapılarak bakiye borca itiraz edilmesinin istendiğini
belirtmiştir.
16. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
incelemede ilgili idarenin 8/1/2016 tarihinde Ankara 2. İcra Hukuk Mahkemesine
dava dilekçesi sunarak bakiye borcun iptalini istediği, bu kapsamda E.2016/14
Sıra sayısına kayden görülen davanın henüz
sonuçlanmadığı anlaşılmıştır.
17. UYAP sistemi üzerinde yapılan incelemede Ankara 31. İcra
Dairesinin 5/6/2015 tarihli karar tensip tutanağında icra dosyası alacağına
Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren kamu
alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasına karar verdiği
anlaşılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkı
ve Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucular;kamu
kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra
edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi ile yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
20. Somut olayda başvurucular icra takibine konu ettikleri
alacaklarının tamamının ödenmediğini beyan ederken (bkz. § 13) ilgili idare
bakiye borç miktarının yersiz olduğunu beyan etmektedir (bkz. § 14). UYAP
sistemi üzerinden yapılan incelemede bakiye borç miktarı için devam eden bir
uyuşmazlık olduğu anlaşıldığından yargı kararı gereğinin geç yerine getirilmesi
şikâyetine ilişkin değerlendirme, taraflarca üzerinde uyuşmazlık olmayan kısım
üzerinden yapılacaktır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını
da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
23.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
24. Öte yandan mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir
alacak, mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu
kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya
da ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının
ihlaline neden olur (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 55-75).
25. Anılan ilkeler doğrultusunda somut olayda şikâyete konu
edilen sürecin icra aşamasını da kapsayacak şekilde 2 yıl 5 ayda sonuçlanması
nedeniyle adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmalıdır.
B. Diğer İhlal İddiaları
1.Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular,
taşınmazlarına kamulaştırma usulüne uyulmadan el atılması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27.Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
28. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle
bir kamulaştırma işlemi olmadığından kullanılan taşınmazın devrini meşrulaştırma
ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare tarafından
kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere "kamulaştırmasız el
atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden mahkeme kararıdır.Kamulaştırmasız
el atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan
başvuranları herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan
idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı
gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler tarafından
değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle kamulaştırmasız el atma, her ne olursa
olsun idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki
olarak kabul etmeye ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı
sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme
imkânı sağlayan böyle bir uygulama, kişilerin öngörülemez ve keyfî durumlarla
karşılaşması tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede
hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir
kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Sarıca ve
Dilaver/Türkiye, 11765/05, 27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
29. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki mülkiyet
hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu
zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ile
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu gereği asıl olan,
kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir.
Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz
konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, bireylerin mülkiyet
hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir
kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî
kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama,
taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riskini
taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu,
§ 58).
30. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el
atmıştır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı
Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucuların mülkiyetinde
bulunan taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da
sabittir.
31. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazlarına
uygulanan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri ile
2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine
ulaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
2. Mahkemece Hükmedilen
Taşınmaz Bedeline ve Bu Bedele Uygulanan Faiz Oranı ile Faiz Hesaplamalarına
İlişkin İddialar
33. Başvurucular; açtıkları kamulaştırmasız el atma davası sonunda
taşınmaz için emsallerine göre düşük bedel belirlendiğini, ayrıca hükmedilen
bedele kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı yerine yasal faiz oranı
uygulandığını ve yargılama sürecinde yaptıkları masraflar için faiz
hesaplamasında başlangıç tarihinin dava tarihi olarak dikkate alınmasının adil
olmadığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucuların bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
35. Somut olayda başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri
sürdükleri bu iddiaları yargılama sürecinde dile getirmedikleri, bu iddialarına
ilişkin bilgi veya belge sunmadıkları ve böylece başvuru yollarını usulüne
uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
37. Öte yandan başvurucular, lehlerine tazminata hükmeden
Mahkemenin kararının kesinleşmesinden sonra tazminatın ödenmesinde meydana
gelen gecikme sürecinde hükmedilen tutara kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faiz oranının uygulanması gerektiğini belirterek şikâyette bulunmuşlarsa
da somut olaya konu sürecin incelenmesi sonucu bireysel başvuru tarihinden
sonra Ankara 31. İcra Dairesince 5/6/2015 tarihinde ilgili alacağa Mahkeme
kararının kesinleşmesinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz
oranının uygulanmasına karar verildiği anlaşılmış (bkz. § 16), bu nedenle söz
konusu iddia yönünden değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
3.Lehe Hükmedilen Maktu Vekâlet Ücretine
İlişkin İddialar
38. Başvurucular, açtıkları kamulaştırmasız el atma davası devam
ederken yapılan kanun değişikliği sonucu nispiden
maktuya dönüştürülen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
40.Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi
ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin davanın taraflarından birini diğerine
nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması,
silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci etkilediği
iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli
ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir
illiyet bağı bulunması, bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka bir
etkenin ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel
Malkoç [GK], B. No:
2013/9466, 27/10/2015, §§ 23, 24).
41. Somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan değişiklik,
davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte
olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine ilişkindir. Vekâlet ücreti
ise bir usul hukuku kavramı olup buna ilişkin yasal değişiklikler derhâl
uygulanma niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen düzenleme davanın her iki
tarafı için vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden ve davayı her iki tarafın
da kazanma imkânı bulunduğundan düzenlemenin silahların eşitliğine aykırı
olduğundan bahsedilemez. Keza benzer davalarda, davayı kazanan davacıların kamu
kurumlarından alacakları vekâlet ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek
zorunda kaldıkları vekâlet ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu
kurumları için bazen lehe bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır (Mürsel Malkoç, § 25).
42. Diğer taraftan vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve
davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin
lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir
usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler
mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların
önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere
meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla
başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını
belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç, § 29).
43. Derece Mahkemesi hükmünün vekâlet ücreti yönünden 24/5/2013
tarihli ve 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde
değişiklik yapılan düzenlemeye dayandığı, usule ilişkin mezkûr düzenlemenin
derhâl uygulanma niteliğini haiz olduğu, ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin
onuncu fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da
uygulanacağı hükmünün yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kararın kanuni
olduğu açıktır (Mürsel Malkoç, §
33).
44. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek,
idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları
tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak
amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar
öngörmüştür. Bu kuralla, kanun koyucunun takdir yetkisiniidarelerin
vekâlet ücreti yükünü hafifletmek yönünde kullanmasında kamu yararı ve hukuk
devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Ayrıca bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle
açılan tazminat davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet ücreti maktuya
dönüştürülürken davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel tespiti davalarında
olduğu gibi nispiden maktuya çevrilerek davacı
üzerinde olan dava yükünü hafifletecek şekilde düzenleme yapılmıştır (Mürsel Malkoç, § 45).
45. Ayrıca alınacak hukuki yardımın niteliği ve maliyetinin
vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki olduğu ve
alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda farklılıklar
göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa
yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama
giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul
edilebilir bir ücretin belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve
mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm
verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili
bağlayacağından hükmedilen ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını
engellemedikçe Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mürsel Malkoç, § 47).
46. Sonuç olarak başvurucuların lehine hükmedilen tazminat
miktarı ve lehe hükmedilen yargılama giderleri gözönünde
bulundurulduğunda maktu vekâlet ücretinin başvurucuların vekille dava
açmalarını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı,
başvurucular üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı, başvurucuların mahkemeye
erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine
ulaşılmıştır (Mürsel Malkoç, §
48).
47. Bu hâle göre 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik
uyarınca kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının, vekâlet
ücreti yönünden maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi ile sonuçlanmasında adil
yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığına karar vermek
gerekir.
48. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
50. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
51. Somut olayda kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvuruculara -taşınmazlarına Anayasa ve 2942 sayılı Kanun'da
öngörülen kamulaştırma usulüne uyulmadan kanunilik ilkesine aykırı olarak el
atılması ve haklarını elde etmek için dava açmak zorunda bırakılmaları sonucu-
ayrı ayrı net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara
müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve ekonomik değere ilişkin yargı
kararının geç icra edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırmasız el
atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Mahkemece belirlenen
taşınmaz bedeline ve bu bedele uygulanan faiz oranı ile faiz hesaplamaları
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyleKABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Lehe hükmedilen maktu
vekâlet ücretine nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Yargılamanın uzun sürmesi ve hükmedilen tazminatın geç
ödenmesine ilişkin şikâyetler yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Kamulaştırmasız el atmaya ilişkin şikâyet yönünden
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine net 5.000 TL manevi tazminatın ayrı
ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Millî Savunma Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.