TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET GÜZELOGLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3134)
|
|
Karar Tarihi: 7/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 25/6/2015-29397
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
GÜZELOGLU
|
Vekili
|
:
|
Av.
Korhan Murat HOCAOĞULLARI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, yalnızca araç sahibi olması nedeniyle hakkında idari
para cezası uygulandığını belirterek “suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi” ile sözleşme ve çalışma hürriyetinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/3/2014 tarihinde Hatay İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/1/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş
için Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın 9/3/2015 tarihli görüş yazısı,
17/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Hatay İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler tarafından, sürücü
belgesi olmaksızın araç kullanan sürücünün aynı zamanda araç sahibi olmaması
nedeniyle araç sahibi olan başvurucuya da 1.407,00 TL idari para cezası
verilmiştir.
8. Başvurucu hakkındaki 25/11/2013 tarihli ve 429571 seri numaralı
trafik idari para cezası karar tutanağı 17/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
9. Başvurucu, Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükme istinaden
idari para cezası verildiğini belirterek, Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesine
süresinde başvuruda bulunmuştur.
10. Bu başvuru, Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/2/2014 tarihli ve
2014/1565 D. İş sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
11. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...İtiraz eden dilekçesinde Antik oto
kiralama firmasının sahibi olduğunu ve kendi adına kayıtlı olan 31 K 4649
plakalı aracını S.K'.ya kiraya verdiğini, bu şahsın
da sürücü belgesiz olan kendi kardeşi H.K.'ya
kendisinin bilgi ve izni dışında verdiğini belirtmiş ise de, itiraz eden
hakkında sürücü belgesi olmayan kişiye araç kullandırtmaktan dolayı KTK'nın 36/3-a-son maddeleri gereğince idari para cezası
verilmiş olup, itiraz eden, bizzat kendisi
aracını, sürücü belgesiz kişiye vermemiş olsa dahi, araç kiralama firması
sahibi olarak, kiraya verdiği araçların kendi bilgi ve rızası dışında olsa da
bu kişilerce başkalarına da verilebileceğini ve kullandırılabileceğini
öngörmesi gerektiğinden ve kanun maddesinin bu konuda açık olduğu
anlaşıldığından itiraz yerinde görülmemiştir..."
12. Anılan karar, başvurucuya 12/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Bireysel başvuru, 3/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 4.
maddesi şöyledir:
“(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça
tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği
çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de
doldurulabilir.
(2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve
miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.”
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç
sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri
uygulanamaz...”
16. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun
36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler
tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin verilmesi yasaktır.
...
Buna göre;
a) Sürücü belgesi olmayanların,
…
araç kullanarak trafiğe çıktıklarının tespiti
hâlinde, bu kişilere 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, aracın sürücü belgesiz kişilerce sürülmesine
izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden aynı miktarda
idari para cezası verilir.”
17. Aynı Kanun’un 36. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 29/11/2012
tarihli ve E.2012/106, K.2012/190 sayılı kararı ile iptal edilen üçüncü
fıkrasının dördüncü cümlesi şöyledir:
“… Sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse, ayrıca tescil
plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir.”
18. Anayasa Mahkemesinin 29/11/2012 tarihli ve E.2012/106,
K.2012/190 sayılı kararı sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, 'Kimse,
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz.'; üçüncü fıkrasında,'Ceza ve ceza
yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.' denilerek suçun ve
cezanın kanuniliği esası benimsenmiş; yedinci fıkrasında ise ceza
sorumluluğunun şahsi olduğu belirtilerek herkesin, kendi eyleminden sorumlu
tutulacağı, başkalarının suç oluşturan eylemlerinden dolayı
cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun temel
kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir
fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin
başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Bu ilkeye göre asli ve feri
failden başka kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılmaları olanaklı değildir.
Anayasa'nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede de, ''fıkra, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu; yani failden
gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir.
Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve 'kusura dayanan ceza sorumluluğu'
ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuralıdır.' denilmektedir.
Anayasa'nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım
yapılmadığından idari para cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tâbidir.
İtiraz konusu kuralda, sürücü belgesi olmadan araç kullanan
kimsenin aynı zamanda araç sahibi olmadığı durumlarda, tescil plakasına da aynı
miktar için ceza tutanağı düzenleneceği belirtilmekte, araç sahibinin kusurunun
bulunup bulunmadığı, aracı sürücü belgesi olmayan kişiye bilerek verip
vermediği değerlendirilmeden idare tarafından yaptırım uygulanmaktadır. Bu
durum ise işlemediği bir fiilden dolayı araç sahibine yaptırım uygulanmasına
neden olabilecek niteliktedir. Dolayısıyla, sürücü belgesiz araç kullanılması
ve sürücünün araç sahibi olmaması halinde tescil plakası sahiplerine sadece
ruhsat sahibi olmaları nedeniyle yaptırım uygulanması cezaların şahsiliği
ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasa ve ceza hukukunun temel kuralları uyarınca,
kişilere ceza verilebilmesi için hukuka aykırı eylemin kanunda belirtilmiş
olması ve bu eylemin o kişi tarafından gerçekleştirilmiş olduğunun kanıtlanması
gerekmektedir. İtiraz konusu kuralda araç sahibinin hangi eyleminin suç
sayıldığı açık bir şekilde gösterilmediği gibi araç sahibi olma ile suç
arasındaki illiyet bağının ne suretle oluştuğu da belirtilmemiştir.”
19. Anayasa Mahkemesinin 11/6/2009 tarihli ve E.2007/115, K.2009/80
sayılı kabahatlerin suç niteliğinde olduğuna ilişkin kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari
yaptırımların kapsamı ise Yasa'nın 16. maddesinde belirlenmiş ve idari
yaptırımlar, idari para cezası ve idari tedbirler olarak ifade edilmiştir.
'Kabahat' tanımı yapılmak suretiyle, daha önce idari
yaptırıma tabi olmayan bir eylem, idari yaptırıma tabi kılınmamakta, aksine
kanunla idari yaptırıma tabi kılınmış eylemler kabahat olarak
adlandırılmaktadır. Bir başka deyişle, itiraz konusu kural ile yapılan kabahat
tanımı, daha önce suç olmayan bir eylemi suç niteliğine dönüştürmemektedir.
İtiraz konusu kuralla, bir eylemin kabahat olarak kabulü
için bu eylemin karşılığında kanunun mutlaka bir idari yaptırım uygulanmasını
öngörmüş olması esas alındığından, söz konusu düzenlemede yeni bir suç yaratılmamakta,
suç ve cezaların kanuniliği ilkesine
aykırılık bulunmamaktadır.
…
Kanunun, karşılığında idari yaptırım
uygulanmasını öngördüğü kabahatlerden bir kısmının ceza hukuku kapsamında suç
niteliği taşıdığı açıktır. Nitekim, Kabahatler Kanunu'nun İkinci
Kısmında 'Çeşitli kabahatler' başlığı altında düzenlenen fiilleri, ağırlıklı
olarak 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 526. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş
olan kabahatler oluşturmaktadır. Ayrıca, çeşitli yasalarda yer alan ve
yaptırımı hafif hapis ya da hafif para cezası veya her ikisi olan fiiller, 5252
sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun'un 7. maddesiyle idari para cezasına dönüştürülmüşlerdir.
Uygulanacak yaptırımın yasa ile 'idari' para cezasına dönüştürülmesinin bu tür
yaptırım uygulanacak eylemlerin gerçekte ceza hukuku alanına giren suç olma
özelliklerini etkilemeyeceği açıktır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 7/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 3/3/2014 tarihli ve 2014/3134 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, trafik kuralı ihlali yaptığı gerekçesi ile hakkında
tesis edilen idari para cezasına karşı yaptığı itirazı inceleyen mahkemenin,
kanun hükmünün iptal edilmeden önceki hâlini dikkate alarak karar verdiğini,
cezaya dayanak olan 2918 sayılı Kanun'un 36. maddesinde yer alan 'Sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse, ayrıca
tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir.'
cümlesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini, bunun üzerine kanun koyucu
tarafından, 11/6/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun ile madde metnine eklenen
"Ayrıca, aracın sürücü belgesiz
kişilerce sürülmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden aynı
miktarda idari para cezası verilir." cümlesinin dava tarihinde
yürürlükte olduğunu, ancak itirazı inceleyen mahkemenin bu değişikliği dikkate
almadan ve yeni madde kapsamında ceza için gerekli şart olan, sürücü belgesiz
kişinin aracı kullanmasında, araç sahibinin izninin olup olmadığı hususunu,
kanuna olağanın dışında farklı bir anlam vererek hatalı olarak
değerlendirdiğini, “fiilsiz
suç olmaz” ilkesini gözardı ettiğini ve
böylece itirazını reddettiğini belirterek, suç
ve cezaların kanuniliği ilkesi” ile sözleşme ve çalışma hürriyetinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve anılan cezaya ilişkin kararın iptaline karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
B.
Değerlendirme
22. Başvurucu sözleşme ve çalışma hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de,
başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun iddialarının özünün,
yalnızca araç sahibi olması nedeniyle hakkında idari para cezası uygulanması
hususu ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu nedenlerle,
başvurucunun iddia ettiği koşullar ve iddialarını dile getirme biçimi dikkate
alınarak somut başvuru, Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”
çerçevesinde değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Suç ve cezaların kanuniliği
ilkesi, Anayasa'nın "Suç ve cezalara
ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası
ve Sözleşme'nin "Kanunsuz ceza olmaz"
kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir.
Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, bir ihlal iddiasının belirtilen
maddelerin ortak koruma alanı kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır.
24. Benzer başvurularda
kabahatler için de bu ilkenin geçerli olduğu kabul edilmiştir (Mahmut Manbaki,
B. No: 2012/731, 15/10/2014; Karlis A. Ş.,
B. No: 2013/849, 15/4/2014). Başvuruya konu, idari para cezası ve bu cezaya
karşı başvurunun Mahkemece reddedilmesi nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği
ilkesinin ihlal edildiği iddiasının da bu çerçevede Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanı kapsamında yer aldığının kabul edilmesi gerekir.
25. Başvurucunun “suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi”ne
ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
26. Başvurucu, yalnızca araç sahibi olması nedeniyle hakkında idari
para cezası tutanağı düzenlenmesi suretiyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
27. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun iddiasının “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi” ile
ilgili olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre ceza
kuralının kıyas yoluyla genişletilemeyeceği, bu şekilde yapılan yorumların sözü
geçen ilkeye uygun olmadığı, somut olayda, aracın sürücü belgesiz kişi
tarafından kullanılmasına izin verilip verilmediği araştırılmaksızın başvurucu
hakkında idari para cezası uygulandığı; Mahkemenin, başvurucunun bu durumu
öngörmesi gerektiği ve kanun maddesinin bu konuda açık olduğu gerekçesiyle
iptal başvurusunu reddettiği, belirtilen hususların değerlendirilmesinin Anayasa
Mahkemesinin takdirinde olduğu bildirilmiştir.
28. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) güvence altına alınmış temel bir ilkedir (Karlis A. Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 28).
29. Anayasa’nın “Suç ve cezalara
ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman
kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
30. Sözleşme’nin “Kanunsuz ceza
olmaz” kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka
göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı
biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.”
31. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde
kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi, 13.
maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel
ilkelerde de sınırlamaların “ancak kanunla”
yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38.
maddesinde de “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”özel
olarak güvence altına alınmıştır (Karlis A. Ş.,
B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).
32. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz” denilerek “suçların
kanuniliği”, üçüncü fıkrasında da “ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur”
denilerek, “cezaların kanuniliği”
ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”,
insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza
hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38.
maddesine paralel olarak 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi” uyarınca,
hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır
ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri
önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin
güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T.
7/7/2011).
33. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, hukuk devletinin kurucu
unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin
düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların
belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda
kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı
keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek
olarak, suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak
uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A. Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).
34. Bir fiili suç saymak ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna
tanınması bireylere özgürlüklerinin sınırı hakkında bilgi verir. Bireyin,
nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey
yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak olmayanı yaparken de korkusuz hareket
etmek imkanını kazanır (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/2/2012 tarihli ve
E.2011/6-195, K.2012/40 sayılı kararı). AİHM’e göre de,
Sözleşme’nin 7. maddesi kanunlarla belirlenmiş mevcut suçların kapsamının
genişletilmesini yasakladığı gibi, sanık aleyhine ceza kuralının kıyas yoluyla
genişletici yorumunu da yasaklamaktadır (bkz. Kokkinakis/Yunanistan, B. No: 14307/88, 25/5/1993, §
52; Kafkaris/Kıbrıs [BD], B. No: 21906/04, § 138; Coeme ve Diğerleri/Belçika, B. No: 32492/96, 32547/96, 32548/96,
33209/96 ve 33210/96, 22/6/2010, § 145). Bu durumda mahkemelere düşen görev,
bir kişi hakkında soruşturma yapılmasına ve daha sonra cezalandırılmasına sebep
olan bir suç işlendiği zaman yürürlükte olan kanunların, söz konusu fiili
cezalandırdığından ve verilen cezanın bu kanunların öngördüğü sınırlar içinde
olduğundan emin olmaktır (Coeme ve diğerleri/Belçika, § 145).
35. Anayasa Mahkemesinin 6/3/2013 tarihli ve 28579 sayılı Resmî Gazete’de (R.G.) yayımlanan 29/11/2012 tarihli ve
E.2012/106, K.2012/190 sayılı kararı ile 2918 sayılı Kanun’un 36. maddesinin
üçüncü fıkrasının "Sürücü aynı zamanda
araç sahibi değilse, ayrıca tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı
düzenlenir." biçimindeki dördüncü cümlesi iptal edilmiştir.
Kanun koyucu, 1/6/2013 tarihli ve 28674 sayılı R.G.’de
yayımlanan, 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 2918
sayılı Kanun 36. maddesini yeniden düzenleyerek, aracının sürücü belgesiz
kişilerce sürülmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden
idari para cezası verilmesini öngörmüştür. Diğer bir ifadeyle, Anayasa
Mahkemesi kararının gerekçesi göz önüne alınarak sürücü belgesiz araç kullanımı
durumunda, tescil plakası üzerinden araç sahibine de idari para cezası
yaptırımı uygulanması, salt belli bir duruma/statüye (tescil plakası sahibi
olma) bağlı olmaktan çıkarılmış, araç sahibinin iradesiyle yaptığı bir eylem
olan “izin vermiş” olma koşuluna
bağlanmıştır.
36. Somut olayda, başvurucudan aracı kiralayan şahıs, sürücü belgesi
olmayan kardeşinin kullanmasına izin vermiştir. Trafik ihlali yapan sürücünün
aynı zamanda araç sahibi olmaması nedeniyle kolluk görevlileri tarafından
başvurucuya (tescil plakası sahibine/kiralayana) da 1.407,00 TL idari para
cezası verilmiştir. Başvurucu hakkındaki 25/11/2013 tarihli ve 429571 seri
numaralı “trafik idari para cezası tutanağı”nda
kabahatliye uygulanan yasa maddesi olarak “36/3-a”
hükmü gösterilmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde; aracın,
sürücü belgesiz kişi tarafından kullanılmasına izin verilip verilmediği araştırılmaksızın
başvurucu hakkında idari para cezası uygulandığı görülmektedir.
37. Anılan cezaya yapılan itiraz, “bizzat
kendisi aracını, sürücü belgesiz kişiye vermemiş olsa dahi, araç kiralama
firması sahibi olarak, kiraya verdiği araçların kendi bilgi ve rızası dışında
olsa da bu kişilerce başkalarına da verilebileceğini ve kullandırılabileceğini
öngörmesi gerektiği ve kanun maddesinin bu konuda açık olduğu”
gerekçesiyle reddedilmiştir. Araç sahibinin kastının bulunup bulunmadığı,
aracın sürücü belgesi olmayan kişiye bilerek verilip verilmediği
değerlendirilmemiş, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen gerekçelere
ve bu gerekçeleri dikkate alarak yasal değişiklik yapan kanun koyucunun
iradesine aykırı olarak, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanarak fiil ile
başvurucu arasında bağ kurulmaya çalışılmıştır. Diğer bir ifadeyle Mahkemenin,
söz konusu fiilin Kanun’un öngördüğü sınırlar içinde olup olmadığını açık ve
yeterli şekilde irdelemeden, Kanun’da belirlenmiş mevcut düzenlemenin kapsamını
objektif sorumluluk esaslarına göre (varsayıma dayalı şekilde) genişleterek,
talebin reddine karar verdiği görülmektedir.
38. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 38. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216
Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
39. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiş
olup, herhangi bir tazminat isteminde bulunmamıştır.
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından
kaynaklanmaktadır. Yeniden yargılama yapılması halinde, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması mümkün olduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere
dosyanın, ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına
alınan “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”nin
ihlal edildiği yönündeki başvurusunun KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına
alınan “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”nin
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
7/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.