TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHARREM ERBEY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/328)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Muharrem ERBEY
|
Vekili
|
:
|
Av. Öztürk TÜRKDOĞAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hastalığı ve
kişisel durumu dikkate alınmadan basmakalıp gerekçelerle tutukluluk halinin devamına
karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19., 37., 38. ve 56. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 17/1/2014 tarihinde kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 23/1/2014
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 24/1/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Bakanlık
görüşünü 25/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucu vekiline 31/3/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı 2/4/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığı görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 23/12/2009
tarihinde yasa dışı silahlı bir örgüte (KCK) üye olma suçlamasıyla gözaltına
alınmış ve Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince 25/12/2009 tarihinde
tutuklanmıştır.
9. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 9/6/2010 tarih ve 2010/1109 sayılı iddianamesiyle başvurucunun
da aralarında olduğu 151 sanık hakkında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
2010/444 esas sayılı dosyasında kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucunun PKK terör
örgütü adına ülkemizde faaliyetler yürüten KCK-TM yapılanması içerisinde KCK
Sözleşmesinde yer alan Siyasi Alan Merkezinin, Hukuk Komitesi ve Dış İlişkiler
Komitesinde örgütsel faaliyetlerde bulunduğu, Abdullah Öcalan’ın dört ayaklı
paradigması içinde bahsedilen Demokratik Toplum Kongresinin Diyarbakır'da
hayata geçirilmesinde organizatör ve çağrıcı olarak görev aldığı, KCK-TM yapılanması
Türkiye sözcülerinin emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettiği, terör
suçlarından dolayı cezaevinde bulunan tutuklularla görüşme yaparak aldığı
bilgileri KCK/TM yapılanması Türkiye sözcülerine aktarmak suretiyle örgütün
kuryeliğini yaptığı iddia edilmiştir.
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesi 18/6/2010 tarihli tensip kararıyla başvurucunun da aralarında olduğu
bir kısım sanık hakkında, “kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca, sanıkların kaçacağı,
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların yanında, sanıkların
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan birini
işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı sebepleriyle sanıkların, 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve devamı maddeleri gereğince tutukluluk
hallerinin devamına”, tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının
dosyanın resen ele alınarak 15/07/2010, 12/08/2010, 07/09/2010 ve 05/10/2010
tarihlerinde incelenmesine ve duruşmanın 18/10/2010 tarihinde yapılmasına karar
vermiştir.
12. Yargılama sürecinde
başvurucunun aralarında olduğu sanıkların 5/7/2012 tarihinden önce “tutuklu sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve ayrıca sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme,
gizleme veya değiştirme tanık mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma
olasılıklarının bulunması, bunların yanında sanıkların 5271 sayılı ceza
muhakemesi kanunun 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan birini işlediği
hususunda yoğun şüphenin varlığı sebepleriyle..,,” ve 5/7/2012
tarihinden sonra ise “isnat edilen suçların
vasıf ve mahiyeti, sanıkların üzerine atılı suçlarla ilgili tanık beyanları,
aramalarda ele geçirilen belge ve dokümanlar, dijital malzemelere ilişkin
inceleme tutanakları, telefon görüşmeleri ve ortam dinlemeleri, görüntü
inceleme ve fotoğraftan tespit tutanakları, teknik araçlarla izleme ve dinleme
çözüm tutanakları, doküman inceleme tutanakları, olay tespit tutanakları ve
fiziki takip tutanaklarına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların bulunması, sanıkların delilleri yok etme, gizleme, değiştirme,
tanıklar üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, suçların 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve
isnat edilen suçlar için öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanıkların kaçma
şüphesinin varlığının bulunması, sanıklar hakkında öngörülen cezaya göre
tutuklulukta geçirdikleri sürenin makul ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu,
bu koşullar altında adli kontrol uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca
ulaşılmasını sağlamayacağı göz önüne alınarak” tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir.
13. Başvurucunun tahliye
talebinin reddine ve tutukluluk halinin devamın ilişkin Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 17/12/2013 tarih ve E.2010/444 sayılı kararına yapılan itiraz
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/1/2014 tarih ve 2014/5 Değişik İş sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
14. Başvurucunun tutuklu olarak
yargılandığı davada Mahkeme 7/3/2014 tarihinde, 21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile değişik 3713 sayılı
Kanun’un geçici 14. maddesi ve 6526 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile değişik 5235
sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince dosyasının bulunduğu aşamadan itibaren
kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli olan Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesine devrine karar vermiştir.
15. 6526 sayılı Kanun sonrasında
tutukluluk halinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz Diyarbakır 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 14/3/2014 tarih ve 2014/291 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir
16. Başvuru konusu dava ilk
derece mahkemesi aşamasındadır.
17. Diyarbakır 2. Ağır Ceza
Mahkemesi 12/4/2014 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu bazı tutuklu
sanıkların serbest bırakılmasına karar vermiştir.
B. İlgili
Hukuk
18. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan
suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuranveya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan
on yıla kadar hapis cezası verilir.
…“
19. 12/4/1991 tarih ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı
suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları
veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin
olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi
ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis
cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
…“
20. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) Sadece adlî para
cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan
suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
21. 5271 sayılı Kanun’un 101.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin
seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl
serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde
gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde
tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde
gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
23. 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesi şu şekildedir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu
süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin
devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri
göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii
dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada
öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde
de re'sen karar verir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/7/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/1/2014 tarih ve 2014/328
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, uzun süredir
Diyarbakır ilinde avukatlık yaptığını, tutuklandığında İnsan Hakları Derneği
Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı
olduğunu, tutuklu iken ortaya çıkan bel ve boyun fıtığı hastalığı nedeniyle
ameliyat olması gerektiğini, buna rağmen basmakalıp gerekçelerle, kişisel ve
sağlık durumu dikkate alınmadan dört yılı aşan süreyle tutukluluğun devamına
karar verildiğini, yargılandığı mahkemenin hukuki durumunun Anayasa’ya aykırı
olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile kanuni hâkim güvencesi ve
sağlık hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Başvurucu, kişi hürriyeti ve
güvenliği dışında sağlık hakkı ve kanuni hâkim güvencesinin de ihlal edildiğini
ileri sürmektedir. Başvurucunun sağlık durumuyla ilgili şikâyetinin tutukluluk
halinden kaynaklandığı, diğer şikâyetin ise yargılamaya ilişkin olduğu ve
yargılamanın henüz kesin olarak sonuçlanmadığı dikkate alındığında incelemenin
kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamında yapılması gerektiği sonucuna
varılmıştır.
27. Anayasa’nın 19. maddesi
şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda
gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde
hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü
halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
…
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
28. Adalet Bakanlığının
görüşünde, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği
yönündeki şikâyetlerle ilgili iddialar değerlendirilirken AİHM’in
tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş; davanın kapsamı,
dosyadaki deliller, sanıklara yüklenen suçlar ve niteliği, sanıkların sayısı
gibi durumların tutukluluk süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate
alınması gerektiği ifade edilmiştir. AİHM’in davanın
karmaşık olması durumunu tutukluluk süresinin makul olup olmadığının
değerlendirmesinde dikkate aldığı, özellikle organize suçlar bakımından dört
yıl üç güne kadar uzayan tutukluluk sürelerini makul süre olarak kabul ettiği
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca olayın istisnai koşullarının,
karmaşıklığının, başvurucunun soruşturulmasına neden olan eylemin ağırlığının,
başvurucunun kaçma ihtimalinin de AİHM tarafından dikkate alındığı dile
getirilmiştir.
29. Bakanlık AİHM kararlarına
göre, bir kişinin Sözleşme’nin 5/1 (c) hükmü kapsamında özgürlüğünden yoksun
bırakılabilmesi için, başlangıçta “makul
şüphenin varlığı” yeterli olup, tutukluluğun devam ettirilmesi
açısından “makul şüphenin varlığını
sürdürmesi” gerektiğini, ancak, belirli bir sürenin ötesinde
tutukluluğun devamı açısından makul şüphenin varlığı tek başına yeterli olmayıp,
özgürlükten yoksun bırakmayı meşru kılacak gerçek bir kamu yararı
gerekliliğinin varlığının arandığını belirtmiştir. Söz konusu kamu yararı
gerekleri, ulusal yargı organlarının kararlarında gösterilen ve tutukluluğun
devamına gerekçe oluşturan “kaçma şüphesi”, “yargılamayı
etkileme tehlikesi”, “yeniden suç isleme riski” ve “kamu düzeninin bozulması tehlikesi”
olarak ortaya çıktığı, AİHM açısından bu nedenlerden herhangi birinin
bulunması, belirli bir sürenin ötesindeki tutukluluğu meşru kılma açısından
yeterli olduğu ifade edilmiştir.
30. Başvurucu Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı başvuruda belirttiği hususları tekrarlayarak cevap vermiş ve
ihlalin devam ettiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
32. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
33. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir.
34. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
35. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli
yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize
suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde
gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların
birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
36. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
37. Diğer taraftan özgürlük
hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla
etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek
biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf
Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere
suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep
olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 69).
38. Bir kişinin gerekçeden
tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması
kabul edilemez (Nakhmanovich/Rusya, B. No: 55669/00, 2/3/2006, § 70; Belevitskiy/Rusya, B. No: 72967/01, 1/3/2007, § 91).
Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da
sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı
derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı
vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (B.
No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
39. İtiraz veya temyiz
merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu
karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı
olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık
teşkil etmez (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 71).
40. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, §
56).
41. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılamanın başladığı aşamadan itibaren tutuklu tüm sanıklar
yönünden 5/7/2012 tarihinden önce “kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca, sanıkların kaçacağı,
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzeride baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların
yanında, sanıkların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 100/3-a maddesinde
sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı
sebepleriyle…”(tensip kararı), “tutuklu
sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
ayrıca sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme tanık
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların
yanında sanıkların 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunun 100/3-a maddesinde
sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı
sebepleriyle” gerekçesiyle,
5/7/2012 tarihinden sonra “isnat edilen suçların vasıf ve mahiyeti, sanıkların
üzerine atılı suçlarla ilgili tanık beyanları, aramalarda ele geçirilen belge
ve dokümanlar, dijital malzemelere ilişkin inceleme tutanakları, telefon
görüşmeleri ve ortam dinlemeleri, görüntü inceleme ve fotoğraftan tespit
tutanakları, teknik araçlarla izleme ve dinleme çözüm tutanakları, doküman
inceleme tutanakları, olay tespit tutanakları ve fiziki takip tutanaklarına
göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, sanıkların
delilleri yok etme, gizleme, değiştirme, tanıklar üzerinde baskı yapma
olasılıklarının bulunması, suçların 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3
maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve isnat edilen suçlar için
öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanıkların kaçma şüphesinin varlığının
bulunması, sanıklar hakkında öngörülen cezaya göre tutuklulukta geçirdikleri
sürenin makul ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu koşullar altında adli
kontrol uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını sağlamayacağı
göz önüne alınarak” tutukluluğun devamına karar verildiği
görülmektedir.
42. Kişinin suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir ise de, bu süre geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar
verilirken davanın genel durumu yanında, serbest bırakılmayı talep eden kişinin
özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin
kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur.
43. Somut olayda, derece
mahkemelerince verilen tutukluluğun devamına dair kararların gerekçeleri
incelendiğinde, gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek içerikte olmadığı ve aynı hususların
tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir.
44. İlgili ve yeterli olmayan
gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate
alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.
45. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
46. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup, yerindelik denetimi yapılamayacağı,
idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
47. Başvuruda Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuru
kapsamında 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle oluşan manevi zararın varlığı ile somut
olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren
5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından yapılan
206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.706,10 TL yargılama giderinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Karar örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle,
A. Başvurucunun İlk derece
yargılamasında devam eden tutukluk kapsamındaki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun
makul süreyi aşmış olması” nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer
şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine YER OLMADIĞINA,
D. Başvurucuya takdiren 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan
206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğinden
sonra Maliye Bakanlığına yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Karar örneğinin Diyarbakır 2.
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine,
17/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.