TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İZZETTİN TEKİN VE AYDIN TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3305)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
1. İzzettin
TEKİN
|
|
|
2. Aydın
TEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim
BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, terör örgütü üyeleri tarafından babaları öldürüldüğü
hâlde bu durumları dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurular akabinde açılan davaların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete
uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret işlemlerine karşı açılan davalara
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 13/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruların Komisyonlara sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/5/2015 tarihinde,
başvurucu Aydın Tekin’in adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünde Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurular hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
7. Anayasa Mahkemesi tarafından 2014/3336 başvuru numaralı
dosyanın konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/3305 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/3305 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve 2014/3336 numaralı bireysel başvuru dosyasının
kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, 16/6/1994 tarihinde Batman ili Sason ilçesi Dörtbölük köyü Herkök (Yakabağ) mezrasına terör örgütü mensuplarınca yapılan
baskında birinci başvurucunun babası olan A.T. ve ikinci başvurucunun babası
olan C.T.nin öldürüldüğünü, bu özel durumlarından
kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda
kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10. Başvurucular, ekli tablonun D sütununda belirtilen tarihlerde
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11. Ekli tablonun E sütununda tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararlarında;
i. Başvurucu İzzettin Tekin yönünden başvurucunun adına kayıtlı
mal varlığı bulunmadığı, başvurucunun olay tarihinde 13 yaşında olduğu ve
ailesi ile birlikte kaldığı, başvurucunun annesine ödeme yapıldığı,
ii. Başvurucu Aydın Tekin yönünden bilirkişi heyetince yapılan
keşif, tutulan tutanaklar ve dosyada bulunan diğer bilgi ve belgelerin
değerlendirilmesi sonucunda Sason ilçesi, Dikbayır
köyü boşaltılmadığı, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığı, köyde
korucu aileleri dışında yaşayan ailelerin bulunduğu, 1990-2000 yılları arasında
köyde ciddi bir nüfus yaşadığı gerekçeleri ile taleplerinin reddine karar
verilmiştir.
12. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun F sütununda
belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli
tablonun G sütununda tarihleri gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile
Batman İl Jandarma Komutanlığının boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin
yazısında Dikbayır köyünün 1993 ile 2000 tarihleri
arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığının ifade edildiği, 1987 ile 2000 yılları
arasında Dikbayır köyünde geçici köy korucusu ve
gönüllü köy korucusu görevlendirildiği, köyde koruculuk sisteminin olduğu, köy
korucu aileleri dışında köyde 15 hanenin bulunduğu; köy nüfusunun 1990 yılında
210, 1997 yılında 210, 2000 yılında 278 kişi olduğu, 1990 ile 2000 yılları
arasında köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı ancak evrakların imha edilmek
üzere SEKA’ya gönderildiği, Dikbayır Köyü İlköğretim
Okulunun 1994 ile 1998 yılları arasında güvenlik sebebiyle kapalı olduğu, Dikbayır köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da
olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen
boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine
hükmedilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H sütununda
gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin
ilamları ile kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen
temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucuların karar düzeltme istemi, ekli tablonun I
sütununda belirtilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci
Dairesinin ilamları ile reddedilmiştir.
15. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara
18/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 13/3/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları
tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz
katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
taleplerin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, dosyalardaki zarar
tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu
belirten belgeler ile terör örgütü mensuplarınca 16/6/1994 tarihinde babaları
A.T. ve C.T.nin öldürülmesine dair özel durumlarının
dikkate alınmaksızın köyün tamamen boşaltılmamış olduğu soyut gerekçesine ve
şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına
dayanılarak sundukları belgelerin değerlendirilmediğini, idare tarafından
sunulan belgelerin dikkate alındığını, sunulan bu belgeler tebliğ edilmemek
suretiyle kendilerine savunma yapma imkânı tanınmadan karar verildiğini ve bu
kararın adil olmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca başvurucu İzzettin Tekin, anne
ve kardeşlerinden ayrı ve bağımsız mal varlığı bulunduğunu iddia etmiştir.
20. Başvurucular, kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini,
sundukları belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere dayalı
olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
haklarından yoksun kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yer almayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin
reddedildiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 35., 36., 87., 125.
ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucular 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz
kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim
sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının
incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal
iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal
iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia
etmişlerdir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 38-41; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 34-37).
24. Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular sundukları bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine
karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle başvurucuların ilgili belgeler ve içeriklerine en geç
İlk Derece Mahkemesi kararıyla vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların,
temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan
tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu,
başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında
Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler
değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve
beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
28. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılanma ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucular, Mahkeme kararlarında talebiyle ilgili olarak
ulaşılan sonuca etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini
iddia etmişlerdir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri
kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
32. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucuların
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında Derece
Mahkemelerince değerlendirildiği, başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği
(bkz. § 12), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka
uygun bulunmak suretiyle kanun yolu denetiminden geçerek (bkz. §§ 13,
14)kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların, hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hususu
dışında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
37. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında ekli tablonun J
sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama
sürelerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
e. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvuruların ve açtıkları davaların birinci başvurucunun babası olan A.T. ve
ikinci başvurucunun babası olan C.T.nin 16/6/1994
tarihinde terör örgütü mensuplarınca öldürülmesi noktasındaki özel durumları
dikkate alınmaksızın reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
41. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
42. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
43. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50). Bu konudaki takdir esasen Derece Mahkemelerine ait olmakla beraber,
derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermesi durumunda,
anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti
noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, § 93; Cahit Tekin, § 88).
44. Başvurucuların, babaları A.T. ve C.T.nin
terör örgütü mensuplarınca öldürülmesinden kaynaklanan güvenlik kaygısıyla
köylerini terk ettiklerini ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı
Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri, belirtilen
vakıaya ilişkin soruşturma evrakını Derece Mahkemesine ibraz ederek yerleşim
yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
45. Bu çerçevede başvurucuların en yakın aile fertlerinden olan
babalarının terör örgütü mensuplarınca öldürülmesi hakkında yargılama
dosyalarındaki soruşturma evrakı dikkate alındığında, belirtilen olay akabinde
başvurucuların yerleşim yerlerinden ayrıldıkları iddiası karşısında,
başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi
için köyün tamamen boşaltılmış olmasına yönelik nesnel ölçütten yararlanılması
tek başına yeterli olmayıp babalarının terör nedeniyle ölümü neticesinde
başvurucuların yerleşim yerinden ayrıldıkları iddiası, başvurucular açısından
haklı bir sebep olarak görülerek, yerleşim yerlerini terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip
etmedikleri noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi
gerekmesine rağmen Derece Mahkemesince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit
edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme yapılırken başvurucuların özel
durumunun incelenmesi, bu özel durumdan kaynaklı bir göç var ise başvurucuların
üzerinden yarar sağlayamadıkları mal varlığının bulunup bulunmadığının tespit
edilmesi Kanun’un amacının yanısıra babaları terör
örgütü mensuplarınca öldürülen başvurucuların terör olaylarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip etmediği hususundaki maddi
vakıanın tespitine de uygun görülmektedir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
47. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
48. Başvurucular, başvuru formunda belirttikleri maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
49. Mevcut başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
50. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
51. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
52. İhlal kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye
Hazinesi üzerinde bırakılmasına, başvurucu Aydın Tekin’in adli yardım talebi
kabul edildiğinden 206,10 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin
başvurucu İzzettin Tekin’e ödenmesine; 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Aydın Tekin’in adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin
başvurucu İzzettin Tekin’e ÖDENMESİNE, 1.800 TL vekâlet ücretinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
Sıra
|
1
|
2
|
A
|
Başvuru
Numarası
|
2014/3305
|
2014/3336
|
B
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
İzzettin Tekin
|
Aydın Tekin
|
C
|
Mağdur ile Yakınlık Derecesi
|
A.T.nin oğlu
|
C.T.nin oğlu
|
D
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
23/3/2006
9.272
|
6/9/2007
13.688
|
E
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
11/2/2011
2011/1-1160
|
27/1/2011
2011/1-862
|
F
|
Dava
Tarihi
|
2/6/2011
|
26/5/2011
|
G
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
15/2/2012
|
25/11/2011
|
H
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
23/1/2013
|
23/1/2013
|
I
|
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
19/11/2013
|
19/11/2013
|
J
|
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen
Toplam
Süre
|
7 yıl
7 ay
|
6 yıl
2 ay
|