TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZÜBEYİR BOZKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3403)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Zübeyir BOZKURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru; terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığı ve uzun süre
alıkonulduktan sonra serbest bırakıldığı hâlde bu durum göz önüne alınmaksızın
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet hakkının; ret işlemlerine
karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve makul
sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 13/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının
bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuş; Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5.
Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
6.
Başvurucu; terör örgütü mensupları tarafından kaçırıldığını ve uzun süre
alıkonulduktan sonra serbest bırakıldığını, bu özel durum nedeniyle güvenlik
kaygısı yaşadığını ve köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
7.
Başvurucu 3/7/2006 tarihinde, 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının
karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuştur.
8.
27/1/2011 tarihli ve 2011/1-737 sayılı Komisyon kararında, dosyada yer alan
bilgi ve belgeler uyarınca köy boşaltılmadığından kişiye yönelik tehdit ve
saldırı olmadığından bahisle talebin reddine karar verilmiştir.
9.
Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır İdare
Mahkemesinde açılan dava, yetkisizlik kararıyla Batman İdare Mahkemesine
devredilmiştir.
10.
Dava, Batman İdare Mahkemesinin 23/2/2012 tarihli ve E.2011/4003, K.2012/1339
sayılı kararı ile reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“...Batman İl Jandarma Komutanlığı'nın 25.03.2011 tarih ve
18647 sayılı yazısında, Kaşyayla Köyü'nün Yayalı
Mezrası'nın "kısmen boşaldığı", diğer mezraların ve Köy'ün "boşalma olmadığı"nın
belirtildiği, 09.05.2006 tarih ve 30571 sayılı yazısında da, "terör
olaylarından etkilenmeyen köy" olarak belirtildiği, İl genelinde terör
nedeniyle terk edilen köylere ait listenin yer aldığı 04.03.2005 tarihli yazı
ekinde, Kaşyayla Köyü'nün bulunmadığı, 09.10.2009
tarih ve 63966 sayılı yazısı ekinde, 1987-2000 yılları arasında GKK ve GÖKK
görevlendirildiği ve koruculuk sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde
köyde 24 hanenin ikâmet ettiği, Batman Valiliği'nin
17.04.2006 tarih ve 406 sayılı yazı ekleri uyarınca, köy nüfusunun 1990 yılında
514, 1997 yılında 501, 2000 yılında 819 kişi olduğu, Sason İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığı'nın 04.09.2009 tarih ve 11851 sayılı yazısında, aralarında davacının
Köyünün de bulunduğu köylerde 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçiminin
yapıldığının belirtildiği görülmektedir.
Diğer yandan, davacı
vekilince davacının terör örgütü mensupları tarafından kaçırılarak uzun süre
özgürlüğünden yoksun bırakıldıktan sonra köyü terk ettiği ileri sürüldüğünden
anılan hususun davacıya yönelik olarak yapılmış "terör tehdidi kapsamında
veya saldırısı " kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin
tespiti gerekir.
Davacı ve davalı
idare tarafından sunulan bilgi ve belgelerden, söz konusu olayla ilgili olarak Günlüce, Koçkaya, Binekli ve Kaşyayla Köyü
muhtarları ile emekli GKK tarafından imzalanmış 25/7/2010 tarihli tutanaktan
başka herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı görüldüğünden, söz konusu iddiayı
kabule olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda;
aralarında davacının da bulunduğu Kaşyayla Köyü
halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün ve bağlısı olan Güneycik
ve Yayalı Mezraalarının tamamen boşalmamış olması
diğer bir ifadeyle, köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
davacıya yönelik olarak, kaçırıldığı belirtilmekte ise de, söz konusu hususa
ilişkin olarak yukarıda belirtilen tutanaktan başkaca bir bilgi belge
bulunmaması ve söz konusu tutanağın da kabul edilebilir olmadığından, terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından,
davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır...”
11.
Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin
31/1/2013 tarihli ve E.2012/7524, K.2013/581 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına
karar verilmiştir.
12.
Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 19/11/2013 tarihli ve E.2013/12319,
K.2013/8622 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
13.
Ret kararının 18/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği ve 13/3/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
14.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri; 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
15.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü kaybı,
yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16.
Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 2014/3403
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17.
Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı
davanın reddedildiğini, idare tarafından köy halkına “Köy korucusu ol ya da köyü terk et.” şeklinde yapılan
baskının ve zorlamanın Mahkemece dikkate alınmadığını, yerleşim yerinde
muhtarlık seçimlerinin yapılmaması, yerleşim yeri sakinlerinin öldürülmesi,
silahla yaralama ve köy korucularının silahlarıyla birlikte alıkonulması,
kendisinin terör örgütünce kaçırılarak alıkonulmasına dair özel durumu göz
önünde bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine
dayanılarak sunduğu belgeler değerlendirmeye alınmaksızın sadece idare
tarafından sunulan belgelerin dikkate alınması, bu belgelerin kendisine tebliğ
edilmemesi suretiyle savunma yapmasına imkân tanınmadan verilen kararın adil
olmadığını belirtmiştir.
18.
Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, kendisi
tarafından sunulan belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere
dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, aynı yerleşim yerinde
ikamet edip önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar
konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davasının reddine karar
verildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer
almayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin
reddedildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87.,
125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19.
Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiası,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
20.
Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim taleplerinin mukim
olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak
aynı yerleşim yerinde ikamet edip önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar
hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı
mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
21. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda,
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak
ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B.
No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
22.
Somut başvuru açısından, yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı,
belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
23.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
a. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
24.
Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere
göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmiştir.
25.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda başvurulara konu yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan
birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya
menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya
koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
26.
Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
27.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiği İddiası
28.
Başvurucu; sunduğu bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece idare
tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk
Derece Mahkemesi tarafından davasının reddine karar verildiğini belirtmiş; bu
nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
29.
5233 Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda, başvurulara konu
tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı
noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi
kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun
tespiti için de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına
dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da ilk derece mahkemesi
kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç ilk
derece mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşılmakla başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
30.
Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucu
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
31.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılanma ilkesinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
32.
Başvurucu, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli
gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
33.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere, başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
34.
Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı
Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim
edilen tutanak ve belgeler kapsamında Derece Mahkemelerince değerlendirildiği,
başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen
istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. §§ 10-12), İlk Derece Mahkemelerince
oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu
mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan
başvurucunun, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumunun
değerlendirilmesi hususu dışında, gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine
yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmamaktadır.
35.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği
iddiasının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
36.
Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında süren başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
39. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun
Komisyona başvuru tarihi olan 3/7/2006 tarihi ile nihai karar tarihi olan 19/11/2013
karar düzeltme tarihi arasında geçen yedi yıl dört aylık süreçte uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek gecikmeden
kaynaklanan bir kusurun olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul süreyi aştığını
ileri sürdüğü yargılamanın uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
e. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiası
41.
Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun terör örgütü
mensupları tarafından kaçırılarak alıkonulduktan sonra serbest bırakılması
noktasındaki özel durumu dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim olduğu köyün
tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete
uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42.
Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında
bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
43. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece
mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması,
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması
ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden
adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek
istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu
hiçe sayan tarzda bariz bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
44.
Başvuru konusu olayda başvurucu; mevcut delillerin değerlendirilip tartışılmadığını,
davalı tarafın beyanlarına dayalı olarak karar verildiğini, terör örgütü
mensuplarınca kaçırılarak alıkonulduktan sonra serbest bırakılması noktasındaki
özel durumu dikkate alınmaksızın karar verildiğini belirtmekte olup
başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
45.
Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında başvurucu ve idare tarafından sunulan
bilgi ve belgelerden, söz konusu olayla ilgili olarak Günlüce,
Koçkaya, Binekli ve Kaşyayla köyü muhtarları ile emekli G.K.K. tarafından
imzalanmış 25/7/2010 tarihli tutanaktan başka herhangi bir bilgi ve belge
sunulmadığı görüldüğünden söz konusu iddiayı kabule olanak bulunmadığı, bu
durumda aralarında başvurucunun da bulunduğu Kaşyayla
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün ve bu köye bağlı Güneycik
ve Yayalı mezralarının tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle köyde
güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvurucunun kaçırıldığı iddiasına
ilişkin olarak yukarıda belirtilen tutanaktan başkaca bir bilgi belge
bulunmaması ve söz konusu tutanağın da kabul edilebilir olmaması, başvurucuya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233
sayılı Kanun hükümlerine göre ileri sürülen zararların idarece karşılanmasına
hukuki olanak bulunmadığından başvurucunun isteminin reddi yolunda tesis edilen
dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip
reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise
reddedilmiştir. Bu çerçevede Derece Mahkemelerinin kararlarında açık keyfîlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
46.
Başvurucu ayrıca idarenin, can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.
47. Başvuru dilekçesi incelendiğinde başvurucu, Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü bölümde 5233 sayılı Kanun kapsamında
tanzim edilen belgelerde maddi zararının olduğunu iddia etmiş; idari yargı
makamlarının tazminat başvurusuna ilişkin söz konusu düzenlemeleri dar ve
aleyhe yorumlaması neticesinde Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
48.
Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddianın
yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak
yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde (bkz. §§ 41–45) başvurucunun
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı
anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, Derece Mahkemelerince adil yargılanma
hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan
mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine
gerek görülmemiştir (Ülkü
Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43).
49. Açıklanan nedenlerle hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
açısından başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddianın,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın,
3.
Çelişmeli yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın,
4.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın,
5.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın,
6.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca, tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
16/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.