TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞARİYE ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1024)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Şariye
ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdurrahman BAYAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru;
terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle 17/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun kısmen kabul edilmesi
ve idare ile sulhname imzalanması akabinde başvurunun
kabul edilmeyen kısmı için açılmış olan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının, konut dokunulmazlığı ilkesinin; ret işlemine karşı açılan davaya
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, yeterli gerekçeye dayanmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının; açılmış olan tam yargı davasının
reddedilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin; terör olayları sebebiyle köyü terke
mecbur kalınması nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesinin, yerleşme ve
seyahat hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru
21/1/2014 tarihinde Van Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Başvurucu,
bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını
belirterek adli yardım isteminde bulunmuş; Birinci Bölüm Birinci Komisyonu
tarafından 27/2/2015 tarihinde, adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
4. Birinci
Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından 14/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru
belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 26/5/2015 tarihli
görüş yazısında benzer şikâyetlere ilişkin başvurularda daha önce sunulan
görüşlere atıf yapılarak somut başvuru için ayrıca görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu,
Van ili Gürpınar ilçesi Dağseven köyünde ikamet
etmekte iken terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü
terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu
27/7/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması
talebiyle Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvurmuştur.
10. 24/6/2009
tarihli ve 2009/1-23962 sayılı Zarar Tespit Komisyonu kararında başvurucuya mal
varlığına ulaşamama nedeniyle ev, ahır, arazi ve kavak ağaçları için toplam
11.455,38 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"...
Kanun ve bağlı
Yönetmeliğin ilgili hükümleri uyarınca müracaatçı, yasal mirasçı veya
temsilcisinin ağaçlara, ürünlere, arazi, ev, ahır, ağıl ve tandır evi ile ve
diğer taşınır ve taşınmazlara verilen zararlar için yapmış olduğu müracaat
üzerine Van Valiliğinin 24/01/2005 tarih ve 250 sayılı yazıları ile
görevlendirilen Gürpınar Kaymakamlığı Komisyon Alt Çalışma Grubu heyeti
tarafından keşif mahalli olan Van İli Gürpınar İlçesi Dağseven
Köyü Merkez ve Mezralarına 13/06/2006 tarihinde gidilmiş, hazır bulunan
müracaatçı, vekili, mahalli bilirkişiler, köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin
katılımıyla taşınır ve taşınmazlara ilişkin tespitler yapılmış olup, hazırlanan
Genel Kanaat ve Sonuç Rapor ile adı geçenin uğradığı zarar miktarlarını
gösterir bilgiler dosya içinde bulunan EK-1 Zarar Tablosunda (kişi hesap kartı,
taahhütname) mevcuttur.
Komisyonumuzun bu
çalışmaları sonucunda edinilen bilgi ve belgelerden ve Alt Çalışma Grubunun
tanzim ettiği Genel Kanaat ve Sonuç Raporundan; Van Valiliği Zarar Tespit
Komisyonu’nun 10.03.2009 tarih ve 1290 sayılı yazıları ile Gürpınar İlçe
Jandarma Komutanlığına söz konusu köy ve mezralara ilişkin köy bilgi dosyaları
istenmiş, Gürpınar İlçe Jandarma Komutanlığı’nın 23.04.2009 tarih ve 5109-09
sayılı yazıları ile köy bilgi dosyaları gönderilmiş; Dağseven
Köyü Merkez ve Mezra civarda meydana gelen olaylar sonucu 1996 yılında tamamen
boşaldığı belirlendiğinden, müracaat sahiplerinin 1996 yılı (dahil) ile 2000
yılı (dahil) arasında geçen 5 yıllık süreç içerisinde tarım arazilerini
kullanamadıkları tespit edilmiştir.
Mevcut bilgi ve
belgeler ışığında; İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından
22-24 Kasım 2006 ve 11-14 Şubat 2007 tarihlerinde Ankara ilinde Standardizasyon
Oluşturulması’na yönelik yapılan toplantı sonucunda
tarım ve hayvancılık zararları ile taşınmazlarla ilgili zararların
hesaplanmasında kullanılacak değer aralıklarına ilişkin tavsiye niteliğindeki
tablolarda belirtilen rakamların dikkate alınmak kaydıyla ilimiz ürün desenine
uygun olarak hazırlanan Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonlarının 26/03/2007
tarih, 2007/128 sayılı ve 07/05/2008 tarih, 1335 sayılı kararlarıyla 2008
yılında kullanılan değer aralıklarına İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel
Müdürlüğü’nün 03/02/2009 tarih ve 980 sayılı yazısında belirtilen ortalama
enflasyon rakamı olan (%10,06) oranında artırılmasının dikkate alınması uygun
görüldüğünden 2009 yılında karara bağlanacak dosyalar için Van Valiliği Zarar
Tespit Komisyonları’nın 24/02/2009 tarih ve 1110
sayılı kararında belirtilen değerlerin esas alınmasına karar verilmiştir. Söz
konusu müracaat sahibinin ortaya çıkan zararlarının yapılan hesaplamalarını
gösterir rakamlar dosya içinde bulunan EK-1 Zarar Tablosunda (kişi hesap
kartı-taahhütname) mevcuttur. ..."
11. Zarar
Tespit Komisyonu kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince
davet yazısı ile birlikte sulhname örneği başvurucu
vekiline gönderilmiştir.
12. “Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen
zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay
ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve
taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname
1/2/2010 tarihinde başvurucu vekili tarafından imzalanmıştır.
13. Belirlenen
tazminat miktarı 30/11/2010 tarihinde başvurucu vekilinin hesap numarasına
aktarılmıştır.
14. Başvurucu
tarafından, Zarar Tespit Komisyonu kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını
karşılamadığından bahisle Van 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası
açılmıştır.
15. Van
1. İdare Mahkemesinin 9/3/2012 tarihli ve E.2011/13, K.2012/254 sayılı
kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“ …
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun’un 12. maddesinde, …
Aktarılan 12.
maddenin gerekçesinde ise; "... Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi
işlemler, görülmekte olan davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava
öncesi yapılmışsa dava açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine
rağmen dava açılırsa bu durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan
kaldırılır. Böylece dostane bir çözüm şekli olan sulh, bağlayıcı niteliktedir."
şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Dosyanın
incelenmesinden, davacının Van İli, Gürpınar İlçesi, Dağseven
Köyü'nde ikamet etmekte iken güvenlik kaygısından ötürü 1996 yılında köyünü
boşalttığını ileri sürerek 27.07.2004 tarihinde Van Valiliği Zarar Tespit
Komisyonu'na başvuruda bulunduğu ve malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan
zararlarının 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tazmin edilmesini istediği,
davacının söz konusu başvuruya ilişkin dilekçesinde güvenlik kaygısıyla göç
etmesinden ötürü "evine, ahırına, küçükbaş ve büyükbaş hayvanları ile
ağaçlarına ulaşamaması ve kira ödemek zorunda kalması" sebebiyle
149.000,00 TL tutarında maddi tazminat isteminde bulunduğu, davacının bu
isteminin kısmen kabul edildiği ve 24.06.2009 günlü, 2009/1-23962 sayılı Van
Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararıyla davacıya 11.455,38 TL ödenmesine
karar verildiği, davacının bu tutarı kabul ettiği ve "uğradığı zararının
tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederek" 01.02.2010 günlü sulhnameyi imzaladığı, davacının bu kez "idarenin
sadece belirlenen ve ölçülen arazilerinden kaynaklanan tarım zararlarını ödeme
kararı verdiği, köyün halen boş olmasına karşın idarece 5 yıl üzerinden
hesaplama yapıldığı, gerekli ölçümlerin yapılmadığı, hayvancılıktan kaynaklanan
zararlarının ödenmediği"ni ileri sürerek
80.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminat istemiyle bakılmakta olan
tam yargı davasını açtığı anlaşılmaktadır.
5233 sayılı Kanun'la
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin gerçek zararlarının karşılanması esas
olup; 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kişilerin daha önce karşılanmış
bulunan ya da karşılandığı kabul edilen zararlarının tekrar uyuşmazlık konusu
yapılması ve böylece mükerrer ödeme yapılmasına neden olacak şekilde tazmin
edilmesine olanak bulunmamaktadır. Nitekim 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesinde
"Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır." kuralına yer verilerek, sulhnamenin
imzalanmasından sonra dava açılamayacağı öngörülmüş bulunmaktadır.
Öte yandan davacının
5233 sayılı Kanun kapsamında idareye başvururken "evine, ahırına, küçükbaş
ve büyükbaş hayvanları ile ağaçlarına ulaşamaması ve kira ödemek zorunda
kalması" nedeniyle uğradığı zararlarının tazminini istediği ve idarece
davacının bu zararlarının değerlendirilmesi sonucunda davacıya 11.455,38 TL ödeme
yapılmasına karar verildiği, sulhnamenin
imzalanmasından sonra açılan bu davada davacının istemine dayanak olarak
"ev, ahır ve hayvanlarından kaynaklanan zararları" gösterdiği ve
idareye sunduğu başvuru dilekçesinde belirttiğinden farklı herhangi bir zarar
kalemine yer vermediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacının
Van İli, Gürpınar İlçesi, Dağseven Köyü'nde meydana
gelen terör olaylarından kaynaklanan ve sulhname ile
daha önce karşılandığı bizzat davacı tarafından kabul edilen zararlarının
uyuşmazlık konusu edilmesi 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca mümkün
bulunmadığından, davacının tazminat isteminin reddedilmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır. …”
16. Kararın
temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin
7/10/2013 tarihli ve E.2013/61, K.2013/6965 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına
karar verilmiştir.
17. Onama
kararı 20/1/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş ve 21/1/2014
tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 5233
sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 4. maddeleri (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-21, 23).
19. 5233
sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan
doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye
göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle
gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa
tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak,
uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca,
bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının
örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak
sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz
gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi
takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı
ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının
saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen
hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname
tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve
komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname
tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması
hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla
çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları
saklıdır.”
20. 5233
sayılı Kanun’un 13. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.”
21. Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in
(Yönetmelik) 11. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Komisyon gerek
görmesi halinde keşif yapabilir.
Komisyon başkanı
belirlemiş olduğu keşif yeri ile gün ve saatini komisyon üyeleri ve/veya
bilirkişi ile başvuru sahibine veya yetkili temsilcisine yazılı olarak
bildirir.
Başvuru sahibinin
kendisi, veli veya vasisi veya yetkili temsilcisi ve varsa şahitleri keşif
mahallinde hazır bulunurlar. Muhtar veya o yer mahallinden iki kişinin de
keşifte hazır bulunması temin edilir.
…
Başvuru sahibi veya
yetkili temsilcisinin keşif esnasında hazır bulunmaması halinde durum tutanakta
belirtilir.”
22. Yönetmelik’in 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“15 inci maddede
belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki
bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin
aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde
bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun
biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile
belirlenir.”
23. Yönetmelik’in 27. maddesi şöyledir:
“Sulhname
tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından
imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate
alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına
yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin
16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 21/1/2014 tarihli ve
2014/1024 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu;
Van ili Gürpınar ilçesi Dağseven köyünde ikamet
etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda
kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatın kısmen kabul,
kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname
imzalandığını, sulhnamenin kapsamının kabul edilen
zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul edilmeyen kısım için mal
varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının saklı bulunduğunu, sulhname kapsamı dışında kalan zararları için açtığı tam
yargı davasında zararlarının tazmini konusunda Derece Mahkemelerinin etkisiz
olduklarını, dolayısıyla hukuk yollarının sonuçsuz kaldığını, yaptığı başvuruya
ilişkin idari aşamada ve yargılama aşamasında talebi hakkında makul
gerekçelerle karar verilmediğini, gerçek zararının hesabında birçok zarar
kalemi mevcut olmasına rağmen bunların dikkate alınmaması, bu zarar
kalemlerinin tespit ettirilmesi imkânının tanınmaması ve on beş yıl üzerinden
hesap yapılması gerekmesine rağmen zararının beş yıl üzerinden hesaplanması
nedenleriyle zararının eksik tazmin edildiğini, bu şekilde mülkiyet hakkından
yoksun kaldığını, kendi isteği dışında yerleşim yerinden ayrılmak zorunda kalması
nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesine riayet edilmediğini ve terk nedeni
ile konutunun kullanılamaz hâle gelmesi sonucunda konut dokunulmazlığının ihlal
edildiğini, köyde meskun kişiler için köylerinde yaşama arzusuna uygun yaşam
koşullarının devlet tarafından oluşturulamaması nedeniyle serbest dolaşım
özgürlüğüne riayet edilmediğini belirterek Anayasa’nın 10., 20., 21., 23., 35.,
36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş;
yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Eşitlik İlkesinin, Özel Hayatın Gizliliği İlkesinin ve
Yerleşme ve Seyahat Hürriyetinin İhlali İddiaları
26. Başvurucu;
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim talebinin kısmen kabul edilmesi sonucunda
idare ile sulhname imzalanmakla birlikte kabul
edilmeyen kısım için açmış olduğu davanın Derece Mahkemeleri tarafından
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik
ilkesinin, kendi iradesi dışında yerleşim yerini terke mecbur kalması nedeniyle
Anayasa’nın 20. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliği ilkesinin, köyde
meskûn kişilerin köylerinde yaşama arzusuna uygun olarak hayatlarına devam
edebilmelerinin terör olayları nedeniyle devlet tarafından sağlanmadığını belirterek
Anayasa’nın 23. maddesinde tanımlanan yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
27.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden
olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
29.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
30.
Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir
ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı
öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
31.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı
mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel
başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması
içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
32.
Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi
önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli
mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
33.
Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun
yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi
önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni
bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
34. Başvuru konusu olayda başvurucunun Batman Valiliğine verdiği
başvuru dilekçesi, dava dilekçesi ve temyiz talebi incelendiğinde başvurucunun
talep ve davasının reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalması sonucu
eşitlik ilkesinin, köyü terke mecbur kalması nedeniyle özel hayatın gizliliği
ilkesinin, köyde yaşama koşullarının sağlanamaması nedeniyle yerleşme ve
seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir iddia ileri
sürmediği görüldüğünden anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
35. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal
iddialarının başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
36. Başvurucu;
5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu başvurunun kısmen kabul edilip
kısmen reddedildiğini, zararının kabul edilen kısmı için idare ile sulhname imzalanmakla birlikte kabul edilmeyen kısım için
tam yargı davası açtığını, gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi
mevcut olduğundan sulhnamenin kapsamının kabul edilen
zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul edilmeyen kısım için mal
varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının saklı bulunduğunu fakat
açtığı davanın reddedildiğini; gerçek zararının hesabında hayvancılık
gelirleri, meyve ağaçları, kira masrafları gibi kalemler de dâhil olmak üzere
zarar kalemlerinin çokluğuna, bu zarar kalemlerinin bir kısmının tespit
ettirilememiş olmasına, tespiti yapılanların ise gerçeği tam olarak
yansıtmamasına ve köyün hâlen boş olduğunun nazara alınması gereğine rağmen söz
konusu tespitler yapılmadan ve bu zararları dikkate alınmadan gerçekleştirilen
eksik tazmin nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Başvurucu
ayrıca yerleşim yerini terk etmek zorunda kalması nedeniyle konutunun
bakımsızlıktan kullanılamaz hâle gelmesi sonucunda konut dokunulmazlığının
ihlal edildiğini beyan etmiş ise de anılan şikâyetinin mal varlığının zarar
görmesi ve bu zararların tazmin edilmemesi neticesinde mülkiyet hakkına ilişkin
olduğu anlaşıldığından başvurucunun iddiasının Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
38. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare
ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar
iddiasına ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal
süreci müteakip ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin
eden etkili bir giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur
sıfatının ortadan kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir
(Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§
29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
39.
Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması amacıyla 5233 sayılı
Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından başvurucu, vekili,
mahallî bilirkişiler, köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin katılımıyla
13/6/2006 tarihinde yapılan keşif (bkz. § 10) ile gerçekleştirilen araştırma ve
inceleme sonucunda başvurucunun tespit edilen zararları öngörülen birim
fiyatlara tabi tutularak 11.455,38 TL tazminat miktarı belirlenmiş ve başvurucu
vekiline, kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname
örneği ile birlikte sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu
tarafından kabul edilmiştir.
40.
Başvurucunun idareye başvuru dilekçesi, dava dilekçesi ve temyiz talebi
incelendiğinde birtakım zarar kalemleri hakkında başvuru yolları usulüne uygun
şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığının açıkça tespit
edilmesinin yanında, başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar
miktarı da dikkate alındığında başvurucunun idareyle anlaşma sağlayarak ve
1/2/2010 tarihli sulhnameyi imzalayarak Komisyonun
tespitine esas olan olay ile ilgili maddi mağduriyeti açıkça orantısız
olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, komisyonun
tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettiği
alacağını tümüyle davalı idareden tahsil ettiğinden mülkiyet hakkına ilişkin
mağduriyeti 30/11/2010 tarihinde giderilmiş ve bu hak yönünden başvurucunun
mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir. Öte yandan başvurucu, 5233
sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararlarında (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [Giderim], B. No:
21893/93, 16/9/1996; Doğan ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 8803-8811/02…, 13/7/2006) belirtilen
nitelikleri taşımadığı yahut Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen
tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir
iddiada da bulunmamıştır.
41. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden mağdurluk
statüsünü kaybettiği anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
42.
Başvurucu tarafından, Komisyon kararında karşılanmaması nedeniyle sulhname kapsamına dahil olmayan zarar kalemleri için
açtığı tam yargı davasında tazminata hükmedilmesi gerekirken davasının reddine
karar verildiği, dolayısıyla zararlarının tazmini konusunda Derece
Mahkemelerinin etkisiz olması sebebiyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiği
iddia edilmiştir. Başvurucunun iddialarının incelenmesi neticesinde etkili
başvuru hakkına yönelik iddialarının özünün yargılama sürecinde yapılan
incelemeler ve lehlerine olmayan yargı kararı temelli olduğu anlaşıldığından
etkili başvuru hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
43. Başvurucu
ayrıca gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bu
zarar kalemlerinin bir kısmının tespit ettirilmesi imkânının sağlanmadığından
ve dolayısıyla keşif yoluyla yapılan tespitin gerçeği tam olarak
yansıtmadığından şikâyetçi olmuştur.
44.
Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 49.
maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı,
6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
45.
Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin
kararlarının yeniden incelenmesi talebini içeren başvuruların açıkça dayanaktan
yoksun ve Anayasa ile Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında
bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda bireysel başvuruya konu
davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi
ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün
esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece
ve bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi
ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede
derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, §§ 25, 26).
46.
Başvurucunun belirtilen iddiasının özünün Derece Mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına
ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlk
Derece Mahkemesince başvurucu tarafından koşulsuz şekilde sulhname
tasarısının kabul edildiği, idareye sunulan başvuru dilekçesinde belirtilenden
farklı herhangi bir zarar kalemine dava dilekçesinde yer verilmediği
tespitinden, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle başvurucunun uğramış olduğu ayni/nakdî tüm zararlarının
karşılandığı kabul edildiğinden (bkz. § 15) ve 5233 sayılı Kanun’un sulh
yoluyla çözülmeyen uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu kuralını
içerir 12. maddesinin (bkz. § 19) açık hükmünden hareketle başvurucunun
davasının reddiyle sonuçlanan yargılama prosedüründe Mahkemece bariz bir takdir
hatası yapıldığı yönünde bir bulguya rastlanmamıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
48. Başvurucu
ayrıca Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli
gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
49. Mahkeme
kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili
kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun
menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi
olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu
nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde
gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 67).
50. Mahkeme
kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya
ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline
neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar
gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk
derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından
önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi,
B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
51. Başvuru
konusu olayda başvurucunun talebinin sulhname kapsamı
dışında kaldığını iddia ettiği zararları için açmış olduğu davanın kabul edilip
edilmeyeceği noktasında derece mahkemelerinin 5233 sayılı Kanun’un 12.
maddesinin son fıkrasında yer alan, sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarını saklı tutan açık hükümden hareket
ettikleri, hazırlanan sulhname tasarısının uğranılan
zararların tamamının karşılanmış olduğu kabul edilerek başvurucu tarafından
imzalandığı ve başvurucunun idareye beyan ettiği zarar kalemlerinden farklı bir
zarar kalemine dava dilekçesinde yer vermediği belirtilmek suretiyle başvurucu
tarafından ileri sürülen taleplerin Derece Mahkemeleri kararlarında
denetlenerek reddedildiği, İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve
gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin
denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
52.
Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B.
1. Eşitlik ilkesinin, özel hayatın gizliliği ilkesinin ve yerleşme ve seyahat
hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
C.
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından
başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
16/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.