TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LOKMAN ÇİFTÇİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9690)
|
|
Karar Tarihi: 17/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Lokman ÇİFTÇİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, beş yılı aşan bir
süredir tutuklu olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/12/2013 tarihinde
Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 30/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 21/6/2008
tarihinde işlediği iddia edilen kasten öldürme suçu kapsamında 21/6/2008
tarihinde gözaltına alınarak İdil Sulh Ceza Mahkemesinin 23/6/2008 tarih ve
2008/24 sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
6. Midyat Cumhuriyet
Başsavcılığının 18/12/2008
tarihli iddianamesiyle, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar
verme suçları ile ilgili olarak başvurucu ve diğer sanıklar hakkında Midyat
Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
7. Midyat Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 25/6/2009 tarih ve E.2009/2, K.2009/106 sayılı mahkûmiyet
kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 8/11/2010 tarihli ilamıyla bozulmuştur.
8. Bozma sonrası Midyat Ağır
Ceza Mahkemesince verilen 8/3/2012 tarih ve E.2011/8, K.2012/37 sayılı
mahkûmiyet kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29/4/2013 tarihli ilamıyla
bozulmuştur.
9. Bozma sonrası yapılan
yargılamada Midyat Ağır Ceza Mahkemesi 26/9/2013 tarih ve E.2013/106,
K.2013/181 sayılı kararla, başvurucuyu kasten öldürme, silahla tehdit ve mala
zarar verme suçlarından toplam 34 yıl 15 ay 10 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.Karar başvurucunun yüzüne karşı
verilmiştir.
10. Başvurucunun tutukluluğun
devamına dair 26/9/2013 tarihli karara karşı itiraz yoluna başvurduğuna dair
herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
11. Başvurucu, 25/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur
12. Başvurucu hakkındaki dava Yargıtayda temyiz aşamasında derdesttir.
13. Başvurucu, halen Siirt E
Tipi Cezaevinde hükmen tutuklu olarak bulunmaktadır.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi şöyledir:
“ (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.”
15. 5237 sayılı Kanun’un 106.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:
“(2) Tehdidin;
a) Silâhla,
…
İşlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.”
16. 5237 sayılı Kanun’un 151.
maddesi şöyledir:
“ (1)
Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden,
yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun
şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.”
17. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“ (1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
….”
18. 5271 sayılı Kanun'un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
" Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi
en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."
19. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesi şöyledir
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya
sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen
de verilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/9/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/12/2013 tarih ve 2013/9690 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, yaklaşık beş
buçuk yıldır tutuklu olmasına rağmen hakkındaki yargılamanın bitmediğini, uzun
tutukluluğa ilişkin kanundan yararlanmak istediğini, 5271 sayılı Kanun
hükümleri ve Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal
edildiğini ileri sürerek tahliye talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvurucu, tutukluluk
süresinin kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle kanuni olmadığından
şikâyet etmektedir.
23. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
24. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru
süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
25. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı,
bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir
başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
26. Yukarıda belirtilen hükümler
uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine
ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen
hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak
anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin
katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular
açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir.
Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun
yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut
başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi
gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
27. Bireysel başvurunun, başvuru
yolu öngörülmeyen durumlarda, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekmekle birlikte, başvuru süresinin başlangıç tarihinin
belirlenmesi noktasında, başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla
ilgili yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai
kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen
hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin
esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
28. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Kişi serbest bırakılmadan
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda
kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel
başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği,
bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle
sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte,
tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir
kabulü ifade eden “kanaat”e
bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin
ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü
gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay
mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir
sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Sözleşme'nin 5.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca "mahkûmiyet sonrası tutma" olarak
değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Benzer
yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Solmaz/Türkiye,
B. No: 27561/02,
16/1/2007, § 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye,
B. No: 29361/07,
27/5/2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) tarafından da
benimsenmektedir. CGK'nin 12/4/2011 tarih ve
E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı kararında, "hakkında
mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın atılı suçu işlediği yerel mahkeme
tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı
mahkûmiyet hükmü olmaktadır" gerekçesiyle, temyizde geçen
sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine karar verilmiştir (B. No:
2013/6398, 3/4/2014, § 32).
30. Bu nedenle mahkûmiyete
ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve
dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin,
itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına
dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması
gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atalay
Öztürk/Türkiye [KK], B. No: 54890/09, 7/1/2014; B. No: 2013/6398,
3/4/2014, § 33).
31. Somut olayda başvurucu,
isnat edilen suç nedeniyle 21/6/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 23/6/2008
tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu ve diğer sanıklar hakkında yürütülen
yargılama sonunda Midyat Ağır Ceza Mahkemesince 25/6/2009 tarihinde verilen
mahkûmiyet kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 8/11/2010 tarihli kararıyla
bozulmuş, ilk derece mahkemesinde yeniden başlayan yargılamada 8/3/2012
tarihinde verilen mahkûmiyet kararı da Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29/4/2013
tarihli ilamıyla bozulmuştur. Bozma sonrası ilk derece mahkemesinde yeniden
başlayan yargılamada Midyat Ağır Ceza Mahkemesi 26/9/2013 tarihinde
başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluğun devamına karar vermiştir.
32. Midyat Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/9/2013 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı kararı ile
başvurucunun tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar başvurucuya
aynı tarihte tefhim edilmiş olup, başvurucu, anılan karara karşı itiraz yasa
yoluna başvurduğuna dair bilgi veya belge sunmamıştır. Buna göre, başvurucunun
25/12/2013 tarihinde yapmış olduğu bireysel başvurunun, süresi içerisinde
yapıldığının kabul edilmesi mümkün değildir.
33. Açıklanan nedenlerle, ilk
derece mahkemesinin 26/9/2013 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı
kararının başvurucuya tefhimi tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi
içinde yapılmayan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin ‘süre aşımı’
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurunun, “süre aşımı” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 17/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.