TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN İÇYER VE NURETTİN İÇYER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3420)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hayrettin
İÇYER
|
|
|
2. Nurettin
İÇYER
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim
BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, terör nedeniyle hısımlarının yaralanması,
kendilerinin de kullanımında olan mallara zarar verilmesi durumları dikkate
alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların
reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret
işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 12/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruların Komisyonlara sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Komisyonlarınca muhtelif tarihlerde,
başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurular hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
7. Anayasa Mahkemesi tarafından 2014/3432 başvuru numaralı
dosyanın konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/3420 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/3420 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve 2014/3432 numaralı bireysel başvuru dosyasının
kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, terör olayları nedeniyle hısımları Ş.İ. ile M.İ.nin yaralandıklarını, kardeşleri E.İ. adına kayıtlı
olmakla birlikte ailelerinin ortak kullanımında olan traktöre örgüt
mensuplarınca zarar verildiğini, arazilerinin su ihtiyacını karşılamakta
kullandıkları müşterek su motorunun terör örgütü üyelerince yerleştirilen
bombanın patlaması sonucunda hasar gördüğünü beyan etmiş ve bu özel
durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek
zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
10. Başvurucular, ekli tablonun D sütununda belirtilen
tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması
talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11. Ekli tablonun E sütununda tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması
talebiyle yapılan başvurularda dosyaların incelenmesi sonucunda kolluk raporları
doğrultusunda başvurucuların Sason ilçesi Yücebağ
köyünü terk etmedikleri, hâlen burada yaşamaya devam ettikleri anlaşıldığından
taleplerinin reddine karar verilmiştir.
12. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun F sütununda
belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli
tablonun G sütununda tarihleri gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile Yücebağ beldesi Yıldız Mahallesi, Barış Mahallesi,
Karşıyaka Mahallesi'nin boşalan ya da boşaltılan yerlerden olmadığı ancak Alaçayır, Uğurlar, Tuzaksız ve Golagado mezralarının 1994/1995-2000 yılları arasında
tamamen boşaldığı; 1987 ile 2000 yılları arasında Yücebağ
beldesinde geçici köy korucusu ve gönüllü köy korucusu görevlendirildiği,
beldede koruculuk sisteminin olduğu, köy korucu aileleri dışında köyde 105
hanenin bulunduğu; köy nüfusunun 1990 yılında 2.031, 1997 yılında 1.232, 2000
yılında 2.796 kişi olduğu, 1990 ile 2000 yılları arasında köyde muhtarlık
seçiminin yapıldığı, Yücebağ beldesindeki ilköğretim
okulunun 1993 ile 1994 yıllarında güvenlik sebebiyle kapalı olduğu ve diğer
yıllarda ilköğretim okulunun eğitim ve öğretime açık olduğu, Yücebağ beldesi halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla
da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen
boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine
hükmedilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H sütununda
gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin
ilamları ile kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen
temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucuların karar düzeltme istemi, ekli tablonun I
sütununda belirtilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci
Dairesinin ilamları ile reddedilmiştir.
15. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara
18/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 13/3/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
taleplerin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, yerleşim yerindeki
sağlık ocağı ile okulun güvenlik nedeniyle kapatılması, dosyadaki zarar
tespitine ilişkin raporlar ve terör örgütü mensuplarınca köyde yol kesilmesi,
çatışmaya sebebiyet verilmesi, öldürme ve yaralama eylemlerinin
gerçekleştirilmesi ile 1993 yılında terör örgütü mensuplarınca köye roket ve uzun
namlulu silahlarla saldırılmasının ve terör örgütü mensupları tarafından
başvurucular ile hısımlarının tarlalarının su ihtiyacında kullandıkları su
motorunun bomba ile infilak ettirilmesine, hısımları Ş.İ. ve M.İ.nin yaralanmasına, başvurucular ve hısımlarının ortak
kullanımında olan traktöre zarar verilmesine dair özel durumlarının dikkate
alınmaksızın köyün tamamen boşaltılmamış olduğu soyut gerekçesine ve
şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına
dayanılarak sundukları belgelerin değerlendirilmediğini, idare tarafından
sunulan belgelerin dikkate alındığını, sunulan bu belgeler tebliğ edilmemek
suretiyle kendilerine savunma yapma imkânı tanınmadan karar verildiğini ve bu
kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
19. Başvurucular ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sundukları belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere
dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde
çelişkili ve gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, aynı
yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar verdiği hâlde yargı mercilerince bu kararlar
konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine karar verildiğini,
bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına
tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet haklarından yoksun kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı
hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı
Kanun’da yer almayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca
taleplerinin reddedildiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında yürütülen
işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7.,
10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişler ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucular 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini, terör örgütü
üyeleri tarafından kendilerinin de ortak kullanımında olan su motoru ve
traktöre zarar verildiğini, mağduriyetleri hakkında bir giderim sağlanması
imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal
iddiaları, gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
21. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
giderim taleplerinin mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu
gerekçesiyle reddedildiğini ancak aynı yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar
hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı
mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
23. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı,
belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia
etmişlerdir.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
27. Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucular sundukları bilgi, belge, deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine
karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle başvurucuların ilgili belgeler ve içeriklerine en geç
İlk Derece Mahkemesi kararıyla vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların,
temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan
tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu,
başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında
Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler
değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve
beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
31. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılanma ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
36. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında ekli tablonun I
sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama
sürelerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iv. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvurunun, hısımları Ş.İ.nin 2/7/1993 tarihinde ve
hısımları M.İ.nin 9/10/1995 tarihinde terör örgütü
üyelerince yaralanması noktasındaki özel durumları dikkate alınmaksızın mukim
oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten
hareketle Mahkemece reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
39. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, terör
örgütü üyelerince hısımlarının mağdur edilmesi noktasındaki özel durum dikkate
alınmaksızın karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınan objektif ölçütün ihdas edilmesi
zorunluluğundan hareket eden yargısal makamların, kişiden kişiye değişebilen
bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy
korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu
görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını
sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareket ederek
5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak
bulunmadığı ilkesini benimsediği tespit edilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 89-90; Cahit
Tekin, §§ 84-85). Bu nesnel ölçütün uygulanmasının yanında
başvurucunun yakınının mağduriyeti halinde başvurucunun anılan olaydan kaynaklı
özel durumunun incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı sıra yakını terör örgütü
mensuplarınca mağdur edilen başvurucunun, terör olaylarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip etmediği konusundaki maddi
vakıanın tespitine de uygun görülmemiş; başvurucunun hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 93, 94; Cahit Tekin, §§ 88, 89).
40. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabulü için yaşanan olay sonucunda
duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle başvurucuda
oluşan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel bağ ve algının
yoğunluğu hakkında açıklamada ve kanıtlamada bulunulmaması hâlinde ise yerleşim
yerini terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle terk edip etmediği noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya
ölçüt arayışına girilmesini gerektirecek boyuta ulaşmadığı sonucuna varılmış;
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Sahibe Çelik ve Necla Çelik, B. No: 2013/4899, 20/1/2015, §§
40-52).
41. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde Anayasa Mahkemesinin 5/6/2015 tarihli yazısı ile başvuruculardan,
başvuru formunda ileri sürülen iddialarını ispat etmeye yönelik hısımları
olduğu belirtilen ve mağdur oldukları beyan edilen kişiler ile başvurucular
arasında şahsi ve özel bağa dair elverişli delilleri Mahkemeye sunmaları
istenmiştir.
42. Başvurucular 17/9/2015 tarihli dilekçeleri ile bu kişiler
ile aralarındaki şahsi ve özel bağı belirtmeksizin sadece hısım olduklarını
iddia ederek anılan kişilerin yaralandığını beyan etmişlerdir.
43. Somut başvurular açısından başvurucuların bu kişiler ile
aralarındaki ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi
veya belge sunmadıkları, anılan kişilerin isimlerini zikrederek
yaralandıklarını belirtilmekle yetindikleri, mağdur olduğu beyan edilen
kişilerin başına geldiği iddia edilen olay neticesinde başvurucularda oluşan
algı, bu algının oluşmasında temel teşkil eden özel nedenler ve algının
yoğunluğu konusunda başvurucuların yeterince açıklıkta beyanlarının bulunmadığı
tespit edilmiştir. Bu tespit karşısında başvurucuların talebinin, terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
yerleşim yerlerini terk edip etmedikleri noktasında nesnel ölçütten farklı bir
karine veya ölçüt arayışına girilmesini gerektirecek boyuta ulaşmadığı
anlaşılmış; bu nedenle farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
görülmemiştir.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvuru formları ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
46. Başvurucular, terör örgütü üyelerince oluşturulan düzeneğin
11/11/1994 tarihinde patlaması ile kardeşleri E.İ. adına kayıtlı olmakla
birlikte ailelerinin ortak kullanımında olan traktöre zarar verildiğini, ayrıca
örgüt mensuplarınca tuzaklanan bombanın 2/7/1993 tarihinde infilak etmesi ile
arazilerinin su ihtiyacını karşılamakta kullandıkları müşterek su motorunun
hasar gördüğünü; bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle
köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını beyan etmiş ve bu iddiaları hakkında
hiçbir değerlendirme yapılmaksızın davalarının reddedildiğini belirtmişlerdir.
47. Gerekçeli karar hakkı, adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve
AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli
karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 38).
48. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
49. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
50. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde
tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken
hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması, gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman,
B. No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).
51. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri
kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün
kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu
şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952,19/2/1998, §
42).
52. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 56).
53. Somut olaylarda başvurucular, terör örgütü mensuplarınca
yerleştirilen bombalı düzeneklerin patlaması sonucunda ailelerinin ortak
kullanımında olan su motorunun ve traktörün zarar gördüğünü, anılan iddiaları
hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın yargılama mercilerincekarar
verildiğini iddia etmişlerdir.
54. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda,Komisyon kararlarında (bkz. § 11)
başvurucunun iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı tespit
edilmiştir.
55. İdare Mahkemesi kararlarında (bkz. § 12), başvurucuların
ailelerinin ortak kullanımında olduğunu iddia ettikleri su motoru ve traktörün
zarar gördüğü yönündeki iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirme
yapılmayarak davalarının reddine karar verilmiş, kanun yolu merciince de İlk
Derece Mahkemesi kararları onanmıştır (bkz. §§ 13, 14).
56. Başvurucular, kardeşleri E.İ. adına kayıtlı olup ailelerinin
ortak kullanımında olduğunu iddia ettikleri traktörün zarara uğradığı konusunda
delil olarak olay yeri tespit tutanağı ve ifade tutanağı sunmuşlardır. Uzman
jandarma I. kademeli çavuş, jandarma çavuş, jandarma er ve geçici köy korucusu
unvanlarını haiz altı görevli tarafından düzenlenen 11/11/1994 tarihli olay
yeri tespit tutanağının ve uzman jandarma I. kademeli çavuş tarafından alınan
şoför A.A.ya ait 11/11/1994
tarihli ifade tutanağının incelenmesinden olayların meydana geliş şeklinin izah
edildiği tespit edilmiştir.
57. Başvurucular, tarlalarının su ihtiyacında kullandıkları ve
ailelerinin ortak kullanımında olduğunu iddia ettikleri su motoruna terör
örgütü üyelerince zarar verildiği iddiaları konusunda delil olarak Sason İlçe
Jandarma Komutanlığı tarafından hazırlanan terör olayı vukuat raporunu
sunmuşlardır. Jandarma binbaşı rütbesini haiz görevli tarafından düzenlenen
2/7/1993 tarihli raporun incelenmesinden geçici köy korucusu Ş.İ.nin tarlasını sulamak üzere su motorunu çalıştırması
ile su motoruna ait anahtar takım torbasının altına terör örgütü mensuplarınca
tuzaklanan savunma el bombasının infilak etmesi neticesinde patlamanın
gerçekleşmesi hakkında izahatlarda bulunulduğu tespit
edilmiştir.
58. Başvurucular, zarar gören traktör ve su motorunun
ailelerinin ortak kullanımında olduğunu iddia etmişlerdir. Başvurucular
tarafından, terör örgütü mensuplarınca traktör ve su motoruna zarar verildiği
iddiası hakkında olay yeri tespit tutanağı, ifade tutanağı ve vukuat raporu
sunulduğu (bkz. §§ 56, 57), bu belgelerde anılan malların kimlerin kullanımında
olduğuna dair bir kayıt bulunmamakla birlikte başvurucuların zarar gören mülkün
ailelerinin ortak kullanımında olduğu iddialarını destekleyici tek delilin
başvurucuların yargılama aşamasında ve bireysel başvuru formlarında sundukları
beyanların olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, ailelerinin geçimini temin
için tarımla uğraşıyor olmaları ihtimali karşısında başvurucuların kendilerinin
de kullanımında olduğunu iddia ettikleri su motoru ve traktöre terör örgütü
mensupları tarafından zarar verildiği, anılan olay sonucu başvurucuların
yerleşim yerlerini terk ettikleri iddiaları hakkında inceleme yapılmaksızın
hüküm kurulması nedeniyle kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna
varılmıştır.
59. Başvurucuların kendilerinin de kullandıklarını beyan ettiklerisu motoru ve traktöre terör örgütü üyeleri
tarafından zarar verildiği, bu olaydan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle
köylerini terk ettikleri konusunda başvurucuların olay tarihindeki geçim
kaynağı imkânları, aynı iddialarla başvurucuların diğer aile fertleri
tarafından yapılan başvuruların bulunup bulunmadığı gibi hususlar dikkate
alınarak başvurucuların beyan edilen mal varlığı üzerinden yarar sağladıkları,
bu mal varlığına verilen zarar sonucunda yerleşim yerini terk ettikleri
iddiaları hakkında inceleme yapılması gerekirken bu yapılmadan davalarının
reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
haklarının ihlal edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli
karar haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
61. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
62. Başvurucular, başvuru formlarında belirttikleri maddi
tazminat miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
63. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
64. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
66. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli
karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman
İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
Sıra
|
1
|
2
|
A
|
Başvuru
Numarası
|
2014/3420
|
2014/3432
|
B
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
Hayrettin İçyer
|
Nurettin İçyer
|
C
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
3/7/2006
10.321
|
3/7/2006
10.323
|
D
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
18/3/2011
2011/1-1234
|
18/3/2011
2011/1-1235
|
E
|
Dava
Tarihi
|
28/4/2011
|
28/4/2011
|
F
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
G
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
31/1/2013
|
31/1/2013
|
H
|
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
3/12/2013
|
3/12/2013
|
I
|
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen
Toplam
Süre
|
7 yıl
5 ay
|
7 yıl
5 ay
|