|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
HÜSEYİN ÇİFTÇİ BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/3439)
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin
ÇİFTÇİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim
BOZKURT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından hısımları yaralandığı,
öldürüldüğü, kaçırıldığı dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
kapsamında yapılan başvuru akabinde açılan davanın reddedilmesi nedeniyle
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkının; ret işlemlerine karşı
açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/5/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; terör örgütü mensupları tarafından hısımları C.Ç.nin 5/6/1995 tarihinde ve G.Ç.nin
1/8/1994 tarihinde öldürüldüğünü, F.Ç.nin ve
kayınpederi olduğunu beyan ettiği Se.Ç.nin 13/3/1995
tarihinde yaralandığını, Sü.Ç.nin 12/7/1993 tarihinde
kaçırıldığını ve aracının yakıldığını beyan etmiş ve bu özel durumlarından
kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yeri olan Batman ili Sason
ilçesi Taşyuva köyünü terk etmek zorunda kaldığını
iddia etmiştir.
9. Başvurucu 10/9/2007 tarihinde, 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon 28/1/2011 tarihli ve 2011/1-906 sayılı kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Taşyuva köyü boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit
ve saldırı olmadığından, 1990 yılından sonra Kayadüzü
ve Çınarlı köylerinin Taşyuva köyünün bağlısı olduğu
ve köyde ciddi miktarda nüfus yaşadığı, bağlı köyler ayrıldıktan sonra bile
köyde 1990 ile 2000 yılları arasında yoğun bir nüfus yaşadığından bahisle
talebin reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır
İdare Mahkemesinde açılan dava yetkisizlik kararıyla Batman İdare Mahkemesine
devredilmiştir.
12. Batman İdare Mahkemesinin 25/11/2011 tarihli ve E.2011/564,
K.2011/1412 sayılı kararı ile Taşyuva köy merkezinin
ve Zornik, Hopir, Gortil, Hazuzenk mezralarının
1992 ile 1999 yılları arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığı, 1987 ile 2000
yılları arasında Taşyuva köyünde geçici köy korucusu
ve gönüllü köy korucusu görevlendirilerek koruculuk sisteminin bulunduğu,
korucu aileleri haricinde köyde 47 hanenin yaşadığı, köy nüfusunun 1990, 1996,
1997 yıllarında 409 kişi; 2000 yılında 631 kişi olduğu, 1990 ile 2000 yılları
arasında köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, 2000 yılı sonrasında da
seçimlerin düzenli olarak yapıldığı, Taşyuva Köyü
İlköğretim Okulunun eğitim ve öğretime açık olduğu, Taşyuva
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden
dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.
13. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 25/12/2012 tarihli ve E.2012/3293, K.2012/14900 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 18/9/2013 tarihli ve E.2013/9766,
K.2013/5922 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi
kararı başvurucuya 18/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 13/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, idarenin köy halkına “Köy korucusu ol
yahut köyü terk et.” şeklinde yaptığı baskı ve zorlamaya kendisinin de maruz
kalmasının dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve
güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ile terör
örgütü mensuplarınca hısımları C.Ç. ile G.Ç.nin
öldürülmesine, F.Ç. ve kayınbabası olduğu beyan edilen Se.Ç.nin
yaralanmasına, Sü.Ç.nin kaçırılmasına ve aracının
yakılmasına dair özel durumu dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu
soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmamasına dayanılarak sunduğu belgelerin değerlendirilmediğini, idare
tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgelerin tebliğ
edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma imkânı tanınmadan hakkında karar
verildiğini ve verilen kararın adil olmadığını ileri sürmüştür.
19. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı
olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve
gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, davasının reddine
karar verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yazmayan bir neden ileri sürülerek Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin
reddedildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 10., 35., 36., 87.,
125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar
altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, zararlarının giderimi için 5233 sayılı Kanun
kapsamında idareye yaptığı başvurunun ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
23. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
27. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu; sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı husunda
Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan
“yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da
İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep
dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve
savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz
edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular
tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine
ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede
başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
31. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, Mahkeme kararlarında talebiyle ilgili olarak
ulaşılan sonuca etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini
iddia etmiştir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin Derece Mahkemeleri
kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
35. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği hususunda
Derece Mahkemesince yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup
olmadığının çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler
kapsamında değerlendirildiği, başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm
sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 12),
İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak ve
başvurucunun iddiaları değerlendirilmek suretiyle kararın kanun yolu
denetiminden geçerek (bkz. §§ 13, 14) kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan
başvurucunun, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumunun
değerlendirilmesi hususu dışında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine
yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmamaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
38. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
40. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (10/9/2007) ile nihai karar tarihi (18/9/2013) arasında geçen 6 yıllık
sürede uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Başvurucunun Kayınbabası Olduğu Beyan Edilen Se.Ç.nin Yaralandığı Şikâyeti Kapsamında Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, kayınbabası olduğunu beyan ettiği Se.Ç.nin terör örgütü mensuplarınca döşenen mayının
patlaması sonucunda 13/3/1995 tarihinde yaralanması konusundaki özel durumu
dikkate alınmaksızın 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §
19).
44. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine
eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
45. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde Anayasa
Mahkemesi, başvurucudan eksikliğin tamamlanmasını ister. 6216 sayılı Kanun’un
47. ve İçtüzük'ün 66. maddesi birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun “ihlal iddiasına dayanak gösterdiği” bilgi,
belge ve deliller başvuru dilekçesine eklenmemiş ise dayanılan bu belgelerin
tamamlanması istenebilir (Veli Özdemir,
§ 21).
46. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde
Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa
Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul
edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde
iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması
zorunludur (Veli Özdemir, § 23).
47. Başvurucu, başvuru formunda “hısmı”
olduğunu beyan ettiği Se.Ç.nin terör örgütü üyelerinin
eylemleri neticesinde yaralandığını, bu nedenle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını fakat anılan özel durumunun yargılama aşamalarında
değerlendirilmediğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
48. Başvuru formuna eklenen ve Se.Ç.
isimli geçici köy korucusunun yaralanmasına ilişkin bilgiler de içeren,
jandarma astsubay üst çavuş, uzman jandarma ı. kademeli çavuş rütbelerini haiz
üç görevli tarafından düzenlenen 13/3/1995 tarihli olay yeri tespit tutanağının
incelenmesi neticesinde Se.Ç. adlı köy korucusunun
baba adı ve doğum tarihi de belirtilerek terör örgütü üyelerince yerleştirilmiş
olduğu tahmin edilen mayının patlaması neticesinde geçici köy korucusu Se.Ç.nin bacağından ağır şekilde yaralandığına ilişkin
kayıtlara yer verildiği tespit edilmiştir.
49. Başvuru konusu olayda Anayasa Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli
yazısı ile başvurucudan, başvuru formunda ileri sürülen iddialarını ispat
etmeye yönelik hısımı olduğu beyan edilen ve yaralandığı iddia edilen Se.Ç. ile kendisi arasında şahsi ve özel bağ bulunduğuna
dair elverişli delilleri Mahkemeye sunması istenmiştir.
50. Başvurucunun 22/6/2015 tarihli dilekçesinde, Se.Ç.nin başvurucunun kayınbabası olduğunun belirtilmesi ve
başvurucuya ait nüfus kayıt örneğinin dilekçeye eklenmesi ile yetinildiği
tespit edilmiştir. Nüfus kayıt örneğinin incelenmesinde başvurucunun eşinin
babasının (başvurucunun kayınbabasının) adının Se. olduğu
anlaşılmıştır. 13/3/1995 tarihli olayda yaralanan kişinin başvurucunun kayınbabası
olduğuna dair Anayasa Mahkemesine sunulan tek delilin bu nüfus kaydı örneği
olduğu ve anılan kayıttan başvurucunun kayınbabasının “sadece adının”
görülebildiği, yukarıdaki paragrafta belirtilen tutanak (bkz. § 48) içeriğinde
geçen Se.Ç.ile başvurucunun kayınbabasının kimlik
bilgilerini mukayeseye elverişli şekilde bilgi, belgenin Anayasa Mahkemesine
sunulmadığı sonucuna varılmıştır.
51. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri
vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia
ettiği Anayasa hükmünün nasıl ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak
suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır (Adnan Güzel, B. No: 2014/2496, 25/2/2015, § 66).
52. Başvurucunun, ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olayları
göstermesi, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek argümanları
destekleyici tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemesi gerekir. Bir belge elde
edilememişse bunun da nedenleri açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 26). Somut başvuruda başvurucu, mukayeseye
elverişli bilgileri Anayasa Mahkemesine sunmayarak bu koşulları yerine
getirmediği, iddialarını ispatlayamadığı gibi başvurucu, çeşitli nedenlerle
erişemediği herhangi bir bilgi ve belgenin ilgililerden istenmesi için
Mahkemeden bir talepte de bulunmamıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurunun
esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının kanıtlanamamış olması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Başvurucunun Hısımları Olduğu Beyan Edilen
Diğer Kişilerin Mağdur Olduğu Şikâyeti Kapsamında Hakkaniyete Uygun Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucu, 5233
sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun hısımları C.Ç.nin
5/6/1995 tarihinde ve G.Ç.nin 1/8/1994 tarihinde
öldürülmesi, F.Ç.nin 13/3/1995 tarihinde yaralanması,
Sü.Ç.nin 12/7/1993 tarihinde kaçırılması ve aracının
yakılması konusundaki özel durumu dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim olduğu
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
55. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, terör
örgütü üyelerince hısımlarının mağdur edilmesi noktasındaki özel durum dikkate
alınmaksızın karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde yargısal makamların, kişiden kişiye
değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy
korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu
görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını
sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareket ederek 5233
sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak
bulunmadığı ilkesini benimsediği tespit edilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 89-90; Cahit
Tekin, §§ 84-85). Bu nesnel ölçütün uygulanmasının yanında
başvurucunun yakınının mağduriyeti halinde başvurucunun anılan olaydan kaynaklı
özel durumunun incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı sıra yakını terör örgütü
mensuplarınca mağdur edilen başvurucunun, terör olaylarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip etmediği konusundaki maddi
vakıanın tespitine de uygun görülmemiş; başvurucunun hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 93, 94; Cahit Tekin, §§ 88, 89).
56. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabulü için ise yaşanan olay sonucunda
duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle başvurucuda
oluşan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel bağ ve algının
yoğunluğu hakkında açıklamada ve kanıtlamada bulunulmaması hâlinde ise yerleşim
yerini terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle terk edip etmediği noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya
ölçüt arayışına girilmesini gerektirecek boyuta ulaşmadığı sonucuna varılmış;
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Sahibe Çelik ve Necla Çelik, B. No: 2013/4899, 20/1/2016, §§
40-52).
57. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde Anayasa Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli yazısı ile başvurucudan,
başvuru formunda ileri sürülen iddialarını ispat etmeye yönelik hısımları
olduğu belirtilen ve mağdur oldukları beyan edilen kişiler ile başvurucu
arasında şahsi ve özel bağa dair elverişli delilleri Mahkemeye sunmaları
istenmiştir.
58. Başvurucu 22/6/2015 tarihli dilekçesi ile bu kişiler ile
uzaktan kan hısmı olduklarını beyan etmekle
yetinmiştir.
59. Somut başvuru açısından başvurucunun bu kişiler ile
aralarındaki ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi
veya belge sunmadığı, anılan kişilerin isimlerini zikrederek bu kişilerin başlarına
geldiği iddia edilen olayları belirtmekle yetindiği, mağdur olduğu beyan edilen
kişilerin başına geldiği iddia edilen olay neticesinde başvurucuda oluşan algı,
bu algının oluşmasında temel teşkil eden özel nedenler ve algının yoğunluğu
konusunda başvurucunun yeterince açıklıkta beyanlarının bulunmadığı tespit
edilmiştir. Bu tespit karşısında başvurucunun talebinin, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini
terk edip etmediği noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt
arayışına girilmesini gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşılmış; bu nedenle
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön görülmemiştir.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Başvurucunun kayınbabası olduğu beyan edilen Se.Ç.nin yaralandığı şikâyeti kapsamında hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Başvurucunun hısımları olduğu beyan edilen diğer kişilerin
mağdur olduğu şikâyeti kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebinin kabulü ile muaf tutulan yargılama
giderlerinin tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olmayacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesi uyarınca tamamen muafiyetin koşulları oluşmadığından 206,10 TL
harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucudan TAHSİLİNE 28/9/2016 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.