TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAY İNŞAAT SAN. PAZ. VE TİC. A.Ş BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3538)
|
|
Karar Tarihi: 1/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Say İnşaat San. Paz. ve Tic. A.Ş.
|
Temsilcisi
|
:
|
Sabri YİĞİT
|
Vekili
|
:
|
Av. Önder YİĞİT
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
|
|
|
|
1. Başvuru, sermaye şirketi olan başvurucuya ait taşınmaz
payının kamulaştırma bedelinin Katma Değer Vergisi (KDV) dikkate alınmadan
belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/3/2014 tarihinde İstanbul 16. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/1/2016 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamdaki görüşlerine atfen başvuru
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. İstanbul ili Pendik ilçesi Kurtdoğmuş
köyü 1035 parsel sayılı taşınmazın 761/2400 payı tapuda başvurucu adına kayıtlı
iken İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresince (İSKİ) bu taşınmazın Ömerli Barajı
mutlak koruma alanı ve su havzasında kalması nedeniyle 22/12/2010 tarihinde
kamulaştırılmasına karar verilmiştir.
8. İSKİ tarafından uzlaşma amacıyla başvurucuya 19/1/2011
tarihinde taahhütlü olarak ihtarname gönderilmiş, başvurucu tarafından
ihtarnameye herhangi bir cevap verilmemesi üzerine İSKİ, başvurucu aleyhine
Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde 13/1/2012 tarihindekamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır.
9. Mahkemece dava konusu taşınmazın başında uzman bilirkişi
kuruluyla birlikte 24/5/2012 tarihinde keşif yapılmış, bilirkişi kurulundan
6/6/2012 tarihli rapor ve 3/7/2012 tarihli ek rapor aldırılmıştır. Bilirkişi
kurulu; arazi niteliğinde kabul edilmesi gerektiği belirtilen dava konusu
taşınmazın kamulaştırma bedelinin, net gelir yöntemine göre 36.385.761,47 TL
olarak hesaplandığını bildirmiştir. Başvurucu vekili 10/7/2012 tarihli üçüncü
oturumda başvurucu davalı şirketin KDV yükümlülüğünün olduğunu belirterek bu
yükümlülüğün dikkate alınarak %18 KDV ilavesi ile kamulaştırma bedelinin
tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
10. Mahkeme 12/10/2012 tarihli ve E.2012/24, K.2012/630 sayılı
kararıyla kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasının kabulüne; KDV'ye
ilişkin talep dikkate alınmadan kamulaştırma bedelinin 36.385.761,47 TL olarak
tespitine, bloke edilen bu bedelin davalıya ödenmesi için banka müdürlüğüne,
dava konusu taşınmazdaki davalı payının iptali ile davacı adına tescili için de
tapu müdürlüğüne yazı yazılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"... Gerekli ilanlar yapılmış
,yapılan keşifte Kurtdoğmuş köyü sınırları
içeresinde kalan taşınmazın İBB mücavir alanı kapsamında kalmasına rağmen,yerleşim yerlerine olan uzaklığı, çevresi dahil
yapılaşmanın bulunmayışı,ulaşım ve alt yapı
hizmetleri ve fiili kullanım şekli dikkate alındığında tarım arazisi olduğu anlaşılmıştır.Bu nedenle ekilebilir ürün geleri yöntemi uygulanarak değer tespiti yoluna
gidilmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun
11.maddesinin üçüncü fıkrasında(f) bendi uyarınca;tarım
arazisi niteliğindeki taşınmazın mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi
kullanılması halinde ekilecek ürünler ve münavebeye alınan bu ürünlerin elde
edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak,net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla
değerinin bulunması ,bedel tespitinde etkisi olan diğer objektif ölçülerde
dikkate alınarak maddesinin (i) bendi uyarınca her unsurun gerekçeleri ve
değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip gösterilmek suretiyle kamulaştırma
karşılığının tespit edilmesi gerekir.
Yapılan keşifte taşınmazın fiilen sulanmadığı,bu şekli ile susuz
arazi vasfında olduğu anlaşılmıştır.
Yapılan keşif sonrası sunulan bilirkişi
raporuna göre; kamulaştırılan yerin metrekare değeri 85,90 TL; kamulaştırma
nedeniyle toplam ödenmesi gereken miktar ise 36.385.761,47 TL olup bilirkişi
kurulunun tespit ettiği bu bedel hakkaniyete uygun kabul edilerek tespit edilen
kamulaştırma bedelinin ilanda yazılı bankaya depo edilerek makbuzunu ibraz
etmesi için davacı vekiline yasadaön görülen süreler verilmiş,davacı vekili de tespit edilen kamulaştırma
bedelini depo ederek banka dekontunu dosyaya ibraz etmiştir.
Hal böyle olunca 2942 sayılı [Kanun'un] 10.
maddesinde ön görülen koşullar davacı yararına gerçekleşmiş olduğundan davanın
kabulü ile dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin 36.385.761,47 TL olarak tespitine ve dava konusu taşınmazın tapu kaydının
iptali ile davacı kurum adına tesciline karar verilmesi gerekmiştir."
11. Başvurucu 7/12/2012 tarihinde, İSKİ adına alacak miktarı
olarak 30.835.391,08 TL ve bu alacak üzerinden % 18
KDV olarak hesaplanan 5.550.370,39 TL olmak üzere toplam 36.385.761,49 TL
tutarında bir fatura düzenlemiştir. Başvurucu ayrıca bu faturaya dayalı olarak
24/1/2013 tarihinde Halkalı Vergi Dairesine verilmek üzere KDV beyannamesi
düzenlemiştir. Bununla birlikte başvuru formu ve eklerinde, bu KDV tutarının
ödendiğine dair herhangi bir belge ise ibraz edilmemiştir.
12. Taraflarca temyiz edilen hüküm Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
13/5/2013 tarihli ve E.2013/4266, K.2013/9254 sayılı ilamıyla faiz yönünden
düzeltilerek onanmıştır. İlamın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Arazi niteliğindeki taşınmaza gelir
metodu esas alınarak değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke
ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar
verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle
davacı idare vekilinin tüm, davalının ise aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan
sair temyiz itirazları yerinde değildir...
Gerekçeli
kararın hüküm fıkrasının 2. bendinin sonuna (tespit edilenbedele
14.05.2012 tarihinden ilk karar tarihi olan 12.10.2012 gününe kadar yasal faiz
işletilmesine) ibaresinin eklenmesine,
Hükmün
böylece düzeltilerek onanmasına [karar verildi.]"
13. Taraflar karar düzeltme talebinde bulunmuşlar, aynı Dairenin
14/1/2014 tarihli ve E.2013/17776, K.2014/303 sayılı ilamıyla; "dosyada bulunan kanıt ve belgelere, Yargıtay
kararında yazılı gerekçelere göre karar düzeltme [isteklerinin] HUMK'un 440.maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirine
uymadığı" gerekçesiyle karar düzeltme taleplerinin reddine
karar verilmiştir.
14. Nihai karar başvurucu vekiline 17/2/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 14/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve
taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare,
7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8
inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi
ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk
mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle,
bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre
yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar
verilmesini ister."
17. 2942 sayılı Kanun'un
"Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları" kenar başlıklı
11. maddesi şöyledir:
“15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu,
kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile
birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal
veya kaynağın;
a)Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini ektileyebilecek
bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı
değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net
gelirini.
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, resmi birim fiyatları ve yapı
maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
...”
18. 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanunu'nun "Verginin konusunu teşkil
eden işlemler" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Türkiye'de yapılan aşağıdaki işlemler
katma değer vergisine tabidir:
1.
Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim
ve hizmetler,
..."
19. 3065 sayılı Kanun'un
"Teslim" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"1. Teslim, bir mal üzerindeki tasarruf
hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket
edenlere devredilmesidir. Bir malın alıcı veya onun adına hareket edenlerin
gösterdiği yere veya kişilere tevdii teslim hükmündedir. Malın alıcıya veya
onun adına hareket edenlere gönderilmesi halinde, malın nakliyesinin
başlatılması veya nakliyeci veya sürücüye tevdi edilmesi de mal teslimidir.
..."
20. 3065 sayılı Kanun'un "Mükellef"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"1. Katma Değer Vergisinin Mükellefi:
a) Mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu
işleri yapanlar,
..."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 1/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, sermaye şirketi olarak KDV yükümlüsü olduğu hâlde
KDV tutarının eklenmemesi suretiyle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini
ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucu ayrıca, kamulaştırılan taşınmazın gerçek kişi
niteliğindeki diğer paydaşından KDV alınmadığı hâlde şirket olması nedeniyle
farklı muamele yapılarak tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden KDV ödemek
zorunda kalması nedeniyle eşitlik ile vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Başvurucunun diğer bir ihlal iddiası ise kamulaştırma
bedeline KDV tutarının eklenmesine yönelik itirazlarının derece mahkemelerince
gerekçesiz olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkindir.
25. Başvurucu, ihlallerin tespitini ve yapılan kamulaştırma
neticesinde KDV bedeli olarak eksik ödendiğini belirttiği 6.549.437 TL
tutarındaki tazminatın kamulaştırma kararı tarihinden itibaren işleyecek en
yüksek reeskont faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi taleplerinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Başvurucu her ne kadar eşitlik ile vergi yükünün adaletli ve
dengeli dağılımı ilkelerinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmekte ise de kamulaştırma bedeline KDV tutarının eklenmemesine yönelik
şikâyeti esas itibarıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiası ile ilgili olduğundan
başvurucunun belirtilen şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenecektir.
28. Başvurucu, sermaye şirketi olması nedeniyle mal alım ve
satımlarında KDV ödemekle yükümlü olduğunu, ancak kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davasında hükmedilen kamulaştırma bedelinin KDV tutarı
eklenmeden belirlendiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre taşınmazın gerçek
kişi olan diğer paydaşının KDV tutarından sorumlu tutulmamasına karşın
kendilerinin, KDV ödemek zorunda kalması önemli ölçüde zarara uğramalarına
neden olmuştur. Başvurucu bu nedenle taşınmazdaki payının kamulaştırılması
üzerine tarafına ödenmesi gereken taşınmazın gerçek değerine kavuşamadığını
belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlerde daha önce görüş
bildirilmiş olduğu ve somut başvuru bakımından farklı bir durumun olmadığı
gerekçesiyle başvuru hakkında bir görüş bildirmemiştir.
30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
31. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan
önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda
öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
33. Ancak, belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları
ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu adına kayıtlı taşınmaz
payının kamulaştırılması kapsamında, 2942 sayılı Kanun'un 8. maddesinde öngörülen
satın alma usulünün başarılı olmaması nedeniyle İSKİ tarafından Pendik 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde 13/1/2012 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve
tescil davası açılmıştır. Mahkemenin 12/10/2012 tarihli kararı ile dava kabul
edilmiş ve davaya konu taşınmazın başında yapılan keşif sonucu uzman bilirkişi
kurulunca verilen raporlar hükme esas alınarak kamulaştırma bedeli
36.385.761,47 TL olarak belirlenmiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk
Dairesince 13/5/2013 tarihinde onanmış ve karar düzeltme istemleri de aynı
Dairenin 14/1/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
35. 2942 sayılı Kanun'un 10. ve 11. maddelerinde bir taşınmazın
kamulaştırılması ve bu kamulaştırmanın satın alma usulü ile
gerçekleştirilememesi hâlinde uyuşmazlığın yargıya taşınacağı hüküm altına
alınmış, asliye hukuk mahkemelerinin görevli kılındığı bu yargılama sürecinde
uygulanacak usule ilişkin kurallar ile kamulaştırmaya konu taşınmazın bedelinin
belirlenmesine yönelik yöntem ve işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kamulaştırma
bedeli, miktar itibariyla belirli bir tatmin
sağladığı ve taşınmazın kabul edilen durumuna göre makul seviyede olduğu
sürece, Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda
yerel mahkemenin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı
sabittir.
36. Başvurucu ise söz konusu yargılamanın çeşitli aşamalarında,
KDV yükümlüsü olduğunu belirterek bilirkişi raporlarıyla belirlenen
kamulaştırma bedeline KDV tutarının hesaplanarak eklenmesi gerektiğini ileri
sürmüştür. Ancak, derece mahkemelerince başvurucunun bu itirazına itibar
edilmemiş ve yapılan yargılama neticesinde KDV tutarı eklenmeden belirlenen
kamulaştırma bedeline hükmedilmiş ve hüküm bu şekilde kesinleşmiştir. Başvurucu
kesinleşen kamulaştırma bedelinin bir kısmı yönünden ilgili vergi dairesine
verilmek üzere 24/1/2013 tarihinde KDV beyannamesi düzenlemiştir.
37. KDV, üretim ve tüketim zincirinin her aşamasında, malların
ve hizmetlerin satışından alınan ve vergi indirimine imkân tanınmak suretiyle
de her aşamada katılan değer artışını temel alan, çok aşamalı, genel bir satış
vergisidir. Katma değer, bir malın satış değeri ile bunun yapılması için
gerekli olan girdilerin alış fiyatı arasındaki farktan oluşmakta, ödenecek KDV
de, satış tutarı üzerinden hesaplanacak KDV'den alışlar üzerinden ödenen
KDV'nin mahsup edilmesi suretiyle bulunmaktadır. KDV sisteminde, mal ve
hizmetin üretim aşamasından nihai tüketiciye kadar olan bütün aşamalarında
vergi alınmakta ve her bir aşamada tahsil edilen vergiden bir önceki aşamada ödenen
vergi indirilmek suretiyle kalan vergi, Hazineye intikal ettirilmektedir (AYM,
17/11/2011, E.2010/11, K.2011/153).
38. 3065 sayılı Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrasının (1)
numaralı bendine göre Türkiye'de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve
serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler KDV'ye
tabidir. Bu Kanun'un 2. maddesinde ise teslim, bir
mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce,
alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesi olarak tanımlanmıştır.
39. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayanak
oluşturan temel itirazı, kamulaştırma bedelinin belirlenme yöntemine veya
taşınmazın değerinin derece mahkemelerince hatalı olarak belirlendiğine ilişkin
olmayıp söz konusu kamulaştırma bedeline KDV tutarının eklenmemesi nedeniyle
taşınmazın gerçek değerine kavuşamadığı şikâyetine yöneliktir.
40. Başvurucu, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 20/3/2003 tarihli
ve E.2001/894, K.2003/926 sayılı ilamına göre kamulaştırma bedeli ile birlikte KDV
ödemesi yapılmaması durumunda ödenmeyen KDV'nin kamulaştırılan taşınmazın
malikinden tahsil edilemeyeceğini ileri sürmüştür.
41. Öte yandan çeşitli Danıştay kararlarında da,
kamulaştırma işlemleri nedeniyle yapılan teslimlerin 3065 sayılı Kanun'un 1. maddesinde
tanımlanan ticari, zirai, sınai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti kapsamında
yapılan teslimler kapsamında olmadığı gerekçesiyle katma değer vergisinin
konusunu oluşturmadığı belirtilmiştir. (Danıştay Dördüncü Dairesinin 17/3/2010
tarihli ve E.2008/8044, K.2010/1330 sayılı; 20/9/2012 tarihli ve E.2010/3124,
K.2012/4389 sayılı kararları).
42. Başvuru konusu olayda vergi dairesince re'sen
yapılmış bir tarhiyat işlemi bulunmamaktadır. Kamulaştırma bedelinin tespitine
ilişkin yargılamanın konusu da doğrudan KDV ile ilgili olmayıp bu yargılama
neticesinde, dava konusu taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle davalı
başvurucuya ödenmesi gereken tazminat miktarı belirlenmiştir. Diğer bir
deyişle, adli yargı yerinde görülen ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddia
edilen dava sonucu derece mahkemelerince, yalnızca taşınmazın kamulaştırma
bedeline esas değeri belirlenmiştir. Başvurucunun ise belirlenen bu bedel
yönünden KDV eklenmemesi dışında bir şikâyeti bulunmamaktadır. Bu kamulaştırma
bedelinin KDV'ye tabi olup olmadığı veya KDV bedelinden hangi tarafın sorumlu
olduğu hususları ise başvuru konusu yargılama ile açıklığa kavuşmuş değildir.
Ayrıca taşınmazının kamulaştırılması üzerine açılan bedel tespiti ve tescil
davası sonucu hükmedilerek ödenen bedel nedeniyle KDV tahakkuk ettirilip
ettirilmemesi hususunda tereddüt yaşayan başvurucunun, verdiği beyannameye ihtirazi kayıt koyarak bu hususu idari bir davaya konu
etmesi de mümkündü. Başvurucunun da belirttiği Danıştay içtihatlarına göre bu
yolun etkili ve başarılı olma olanağının mevcut olduğu da görülmektedir.
43.Başvurucu ayrıca, kamulaştırma bedeline KDV tutarının
eklenmesine yönelik itirazının derece mahkemelerince karşılanmadığından
yakınmaktadır. Ancak kamulaştırma bedelinin KDV'ye tabi olup olmadığı hususu,
idari uygulamalara bağlı olarak vergi yargısı önünde tartışılabilecektir.
Dolayısıyla yalnızca kamulaştırılan taşınmazın değerinin belirlenmesine ilişkin
olarak adli yargı yerinde görülen söz konusu davada başvurucunun bu itirazıyla
ilgili olarak ayrı ve açık bir yanıt verilmesi gerekli görülmeyebilir.
44. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da değinildiği
üzere etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın
yapılan bireysel başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği
ilkesi gereği mümkün değildir (bkz. §§ 32, 33). Sonuç olarak başvurucunun
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasınailişkin
olarak bütün idari ve yargısal başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir.
45. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına yönelik başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
1/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.