TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/356)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
M.B.
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
KABAKÇIOĞLU
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) disiplinsizlik ve
ahlaki durum nedeniyle yapılan ayırma işleminin iptali istemiyle açılan davanın
ceza yargılamasında beraat kararı verilmesine karşın reddedilmesi nedeniyle
adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2014 tarihinde Çanakkale İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 13/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/5/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında Van J. Asyş.
Kol. K.lığı Askerî
Savcılığınca "1) Kaçakçılığa kasten göz
yummak 2) Zincirleme kaçakçılık konusu eşyayı satmak, saklamak 3) Rüşvet almak
4) Astlarına suç yapmak için emir vermek 5) Görevi kötüye kullanmak 6)
Zincirleme memuriyet nüfusunu kötüye kullanmak" suçlarını
işlediği gerekçesiyle5/11/2009 tarihli iddianame düzenlenmiş ve bu suçlardan
kamu davası açılmıştır. Başvurucu anılan suçlamalardan dolayı 9/3/2009 ile
6/5/2009 tarihleri arasında tutuklu kalmıştır.
8. Başvurucu hakkında disiplinsizliği ve ahlaki durumu nedeniyle
10/3/2010 tarihinde "Silahlı
Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir" sicil belgesi düzenlenmiş
ve 25/8/2010 tarihinde başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir.
9. Başvurucu tarafından anılan ilişik kesme işlemine karşı
açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesi ayırma sicil
belgesinin yetkili sicil üstlerince düzenlenmediği gerekçesiyle işlemi yetki
yönünden iptal etmiştir.
10. Bu işlem üzerine başvurucu tekrar göreve başlamış, sıralı
üstlerince TSK'nın itibarını sarsacak ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiylehakkında 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan Subay Sicil
Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 91. maddesinin (e) fıkrası uyarınca 13/2/2012
tarihinde ayırma sicili düzenlemiş ve 6/7/2012 tarihli üçlü kararnameye
istinaden 25/7/2012 tarihinde başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir.
11. Başvurucu hakkında açılan ceza davasında Van Kolordu
Komutanlığı Askeri Mahkemesi 18/7/2012 tarihinde "kaçakçılığa kasten göz yummak" ve "zincirleme kaçakçılık konusu eşyayı satmak,
saklamak" suçlarından başvurucunun TSK ile ilişiğinin kesilmiş
olması ve bu suçların askerî suç olmaması nedeniyle görevsizlik, "rüşvet almak" ve "zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye
kullanmak" suçlarından başvurucunun bu suçları işlediğinin her
türlü şüpheden uzak, kesin delillerle ispatlanamadığını belirterek beraat, "astlarına suç yapmak için emir vermek" ve "görevi kötüye kullanmak" suçlarından
ise suçların kanuni unsurları itibarıyla oluşmadığı kanaatine vararak bu
suçlardan ayrı ayrı beraat kararı vermiştir.
12. Diğer taraftan başvurucu tarafından ilişiğinin kesilmesi
işlemine karşı açılan davada AYİM Birinci Dairesi 8/5/2013 tarihli ve
E.2012/1177, K.2013/548 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Karar
gerekçesi şöyledir:
"Dava ve özlük
dosyalarında bulunan bilgi ve belgelerden; 1998 yılından (1998 yılı dahil) 2009
yılına (2009 yılı dahil) kadar sicil değerlendirmesine tabi tutulan davacının
sicil not ortalamasının "çok iyi” seviyede olduğu, 2009 yılı sicil
belgesinde her üç sicil üstünce “ahlaki sağlamlığı takip edilmeli, temsil
kabiliyeti yoktur, müstakil görev yapamaz, şahsi çıkarlarına düşkünlüğü takip
ve kontrol edilmelidir, dürüstlüğü ve güvenilirliği takip ve kontrol
edilmelidir.” şeklinde menfi kanaat belirtildiği, mesleki safahatında 1 adet
şerit rozet ve 44 adet de takdir belgesi ile ödüllendirilen davacının
09.05.2006 tarihinde 2’nci Atğm. Ady. Krs. Tb. Nöb. Sb. görevi
esnasında tabura gelen asteğmen adayı öğrencilerin öğle yemeği istihkaklarını
kontrol etmemesi nedeniyle İSTANBUL/Tuzla 2'nci Asteğmen Kurs Tabur
Komutanlığının 10.05.2006 tarihli yazısıyla savunmasının alındığı ve Tb.K.nı tarafından 18.05.2006 tarihinde sözlü olarak ikaz
edildiği, İSTANBUL/Tuzla Piyade Okul Komutanlığının 12.02.2007 tarihli yazısıyla;
yapılan sınavların değerlendirmesinde bölüğünün başarılı olamamasında başta
bölük komutanı olarak asteğmen adayı kursiyerlerin eğitim ve öğretimlerinin
yükseltilmesi için yeterli çalışma ve gayreti göstermediği belirtilerek
uyarıldığı, 10.01.2009 tarihinde kısa dönem bir erbaşa karşı müessir fiilde
bulunduğu belirtilerek savunmasının alındığı ve Tb. K.nı
tarafından 2 gün göz hapsi cezasıyla cezalandırıldığı, VAN Jandarma Asayiş
Kolordu Komutânlığı Askeri Savcılığı’nın 05.11.2009
gün ve 2009/752 Esas, 2009/1242 Karar sayılı iddianamesiyle; davacının,
VAN/Başkale-Özpınar 6’ncı Hd.
A. 3’üncü Hd. Tb. 10'uncu Hd.
Bl. K.nı olarak görevli olduğu esnada; 2007 yılı Ekim
ayındaki kaçak şeker yüklü atların yakalanması olayında Uzm. Çvş'lar B.A. ve N.F.ye emir vermek suretiyle söz konusu
kaçak yüklü atların serbestçe geçmesini sağladığından kaçakçılığa kasten göz
yumduğu, 2008 yılı Nisan ayı sonuna doğru yakalanmış olan kaçak mazotun önce
saklanması, daha sonra da sivil bir araca yüklenerek gönderilmesi, aynı yakalamada
ele geçen atların muhtar T.B.ye satılması ile ilgili göz yummak ve nezaret
etmek, 2008 yılı Temmuz ayı içerisinde muhtemelen 06.07.2008 tarihinde yine
yakalanan atların ve kaçak akaryakıtın sivil şahıs Y.Ö.ye sivil araca yüklenmek
suretiyle verilmesi konusunda göz yummak ve nezaret etmek, 2008 Ekim ayı
içerisinde yakalanan at ve kaçak akaryakıt ile ilgili olarak bunların depoya
konması, saklanması ve Y.Ö.ye sivil araca yüklenmesi suretiyle verilmesi
konusunda göz yummak ve nezaret etmek suretiyle bir suç işleme kararının icrası
kapsamında değişik zamanlarda kaçakçılık konusu yakalanmış malın satılması,
saklanması ve devredilmesini, suç yapılmasına göz yummak neticesinde kaçakçılık
konusu eşyayı zincirleme olarak sakladığı ve sattığı, 2008 yılı Mart ayının 20
ile 30'u arasındaki sürede pusu atılmaması konusunda emir verme karşılığı
olarak sivil şahıs E.Ç.den bilgisayar almak suretiyle
görevine giren bir işi yapmama karşılığı anlaşma ile yarar sağlayıp rüşvet
aldığı, 2009 yılı Ocak ayı sonunda yapılacak denetlemeden önce saklanmış olan
kaçak akaryakıt ile ilgili olarak erbaş ve erlere bu akaryakıtın araç içine
saklanması ve bulunduğu takdirde yalan beyanda bulunmaları için emir vermek
suretiyle astlarına suç yapmak için emir verdiği, aynı olayın akabinde bu
akaryakıtın yakılmak suretiyle imhası için P.Ütğm.
H.Y. ve Uzm.Çvş. B.A.’ya
emir vermek suretiyle kaçakçılık konusu malzemeye yapılacak işlemlerle ilgili
mevzuata aykırı olarak hareket etmek suretiyle kamu zararına sebebiyet verdiği
ve görevi kötüye kullandığı, 2008 yılı Mart ayı sonunda hudut birliği olarak
yapılması gereken görevlerin bir süreç dahilinde aksatılması konusunda emir
vermek ve Temmuz 2008-Şubat 2009 tarihleri arasında sorumlu olduğu özellikle
Gelincik ve Özpınar karakollarının görevlerinin
gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme göstermesini sağlamak, yine bu dönem
içerisinde pusu faaliyeti yapılmış gibi Aralık 2008 ayında servis mesajı
çektirmek, sorumlu olduğu birlikte kaçakçılık konusu malzemenin çatıda
saklanmasını ve 6136 sayılı Kanun kapsamında silah bulunmasına yol açacak
şekilde birlik arama ve kontrol faaliyetlerini aksatmak suretiyle sair suretle
zincirleme olarak memuriyet nüfusunu kötüye kullandığı belirtilerek davacı
hakkında, “Kaçakçılığa Kasten Göz Yummak”, "Zincirleme Olarak Kaçakçılık
Konusu Eşyayı Satmak, Saklamak"; “Rüşvet Almak”, “Astlarına Suç Yapmak
İçin Emir vermek”, “Görevi Kötüye Kullanmak" ve “Sair| Suretle Zincirleme
Olarak Memuriyet Nüfusunu Kötüye Kullanmak” suçlarından kamu davası açıldığı,
davacının bu suçlardan 09.03.2009-06.05.2009 tarihleri arasında tutuklu
kaldığı, VAN Jandarmş Asayiş Kolordu Komutanlığı
Askeri Mahkemesinde görülen yargılama neticesinde, 18.07.2012 tarihli
duruşmada; “Kaçakçılığa Kasten Göz Yummak” ve “Zincirleme Şekilde Kaçakçılık
Konusu Eşyayı Satmak, Saklamak" suçlarından, davacının TSK.dan
ilişiğinin kesilmiş olması, askeri şahıs statüsünün sona ermiş bulunması,
davacının üzerine atılı bu suçların askeri suç olmaması, askeri bir suça da
bağlı bulunmaması sebebiyle askeri mahkemede yargılanmasını gerektiren ilginin
kesildiği belirtilerek görevsizlik kararı verilerek bu suçlarla ilgili dosyanın
Çaldıran Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine, “Rüşvet Almak" ve
“Zincirleme Şekilde Sair Suretle Memuriyet Nüfusunu Kötüye Kullanmak" suçlarından,
davacının bu suçları işlediğinin her türlü şüpheden uzak, kesin delillerle
ispatlanamadığı belirtilerek ayrı ayrı beraatına, “Astına Suç Yapmak İçin Emir
Vermek" ve “Görevi Kötüye Kullanmak” suçlarından, kanuni unsurları
itibariyle oluşmadığı kanaatine varılarak ayrı ayrı beraatına karar verildiği
anlaşılmıştır.
Kamu hizmetini yürütmekle görevli olan
idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi gerekli tedbirleri alma
yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin
kamu hizmetini yürütecek olan ajanlarını alırken bir takım
özelliklere sahip olmasını araması tabi olduğu gibi; statüye alındıktan sonra
da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık
verim alınması imkânı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin
yürütülmesine zararlı olacak ajanlarını bünyesi dışına çıkarması da doğaldır.
İç Hizmet Yönetmeliğinin 86’ncı maddesinin
ikinci fıkrasının (h) alt bendinde, her askerde bulunması lazım gelen ahlaki ve
manevi vasıflardan "iyi ahlak sahibi olmak" vasfı; "Askerin
ahlakı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten,
sarhoşluktan, yalancılıktan, borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlaksız
kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair
bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mani olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar,
namusu lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne
çeker.” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere asker şahıslar için ahlaki
değerlerin ve yaşam biçiminin özel bir önemi bulunmaktadır. Bu değer ve
vasıflardan yoksun olan ya da büyük bir noksanı olan asker kişilerin statüde
tutulmalarının Kurumu olumsuz etkileyeceği açıktır.
Davacının, idarece ilamdan kaynaklanan veya
kanundan kaynaklanan bir bağlı yetkiye dayanılarak değil, takdir yetkisi
dahilinde disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle TSK’dan ilişiğinin
kesildiği, gerek idari yargı kolunda gerekse askeri idari yargıda tartışmasız
bir şekilde uygulandığı üzere bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini
gerektiren idari davranış biçiminin aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi
halinde idare, söz konusu suç nedeniyle sürdürülen yargılamanın ve delil
durumuna göre soruşturmanın sonucunu beklemek zorunda ve durumunda değildir.
Ajanın ika ettiği eylemin, aynı zamanda ceza yargılamasına da konu olması ve
ceza yargılaması sonucunda ajanın mahkum olması ve
hatta beraat etmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Zira bu gibi durumda idare
kanunun yargılama sonucuna göre ayırma işlemi tesis edilmesini zorunlu kıldığı
bağlı yetkisini değil, mevcut deliller çerçevesinde ajanın ika ettiği eylemi
nazara alarak takdir yetkisini kullanmaktadır. Kuşkusuz, ika edilen her eylem
(aynı zamanda ceza yargılamasına konu olsun veya olmasın) nedeniyle ajanı
hakkında ayırma işlemi tesis etmesine de imkân olmayıp; esasen bu, anayasal bir
ilke olan “kamu görevlisi teminatı” ile de bağdaşmaz. Şu halde,
her somut olayda idarece, kişi yararı-kamu yararı dengesini gözeten, kamu
görevinin niteliğini dikkate alan bir takdir yetkisi kullanılmak durumundadır.
Bu açıklamalar ışığında dava konusu ayırma
işlemi değerlendirildiğinde; aynı zamanda ceza yargılamasına da konu olan
yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen eylemleri nazara alındığında; davacınının TSK’nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı
hareketlerde bulunduğu, bu mevcut durumu itibarı ile TSK’daki kamu hizmetini
devam ettirmesine olanak kalmadığı, bu itibarla; tesis edilen ayırma işleminde
idarece takdir yetkisinin objektif kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı ile
kamu yararı arasında denge gözetilerek kullanıldığı anlaşıldığından, dava
konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
13. Bu kararın düzeltilmesi istemi de aynı Dairenin 12/11/2013
tarihli ve E.2013/1107, K.2013/1028 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
14. Karar 11/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 7/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Diğer taraftan, Çaldıran Asliye Ceza Mahkemesince
başvurucunun yargılandığı davada anılan Mahkeme yetkisizlik kararı vermiş olup
başvurucu üzerine atılı suçlar nedeniyle halen Başkale 1. Asliye Ceza
Mahkemesinde yargılanmaya devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
17. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu'nun50. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (c) bendi
şöyledir:
''Disiplinsizlik
ve ahlaki durum sebebiyle ayırma: Disiplinsizlik veya ahlaki durumları
sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların hizmet
sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C Emekli Sandığı Kanunu hükümleri
uygulanır.
Bu
sebeplerin neler olduğu ve bunlar hakkında sicil belgelerinin nasıl ve ne zaman
tanzim edileceği, nerelere gönderileceği, inceleme ve sonuçlandırma ile gerekli
diğer işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı subay sicil
yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi subaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca
gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şura
kararı ile yapılır."
18. Yönetmelik'in işlem tarihinde yürürlükte olan 91. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
''Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlaki durumları
gereği Silahlı Kuvvetlerde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki
rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında,
hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:
a)
Disiplin bozucu hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması,
b)
Hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen
düzenleyememesi,
c) Aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara
düşkün olması,
d)
Nafaka, trafik kazası, doğal afet, personelin öngöremeyeceği şekilde ülke
genelinde yaşanan olağanüstü ekonomik dalgalanmalar, ani devalüasyonlar, sağlık
ve tedavi giderleri ile kefillik ve benzeri zorunluluk halleri hariç olmak
üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede
borçlanmaya düşkün olması ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline
getirmesi,
e) Türk
Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde
bulunması...''
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; ayırma işleminin yalnızca hakkında düzenlenen
iddianamedeki fiiller esas alınarak tesis edildiğini, herhangi bir
disiplinsizliği ve cezasının bulunmadığını, iddianamenin düzenlendiği tarihe
kadar sicil notlarının çok iyi olduğunu, AYİM'in de
sadece iddianameyi esas alarak davayı reddettiğini, isnat edilen suçlardan
beraat ettiği dikkate alındığında idari işlem ve Mahkeme kararı ile adil
yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
görevden ayrı kalması nedeniyle uğradığı maddi zararı ile 10.000 TL manevi
zararının tazmini talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ceza davasından beraat etmesine
karşın AYİM tarafından ilişiğin kesilmesi işlemine karşı açılan davanın
reddedildiği iddiasının masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
22. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse
suçlu sayılamaz.”
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
24. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat
külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
25. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler ise artık
“hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak
ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu
veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık
hakkında beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet
karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın
38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları
anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz
(Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574,
6/2/2014, § 76).
26. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul
güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili
şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza
yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerinin suçlu
muamelesine maruz kalmalarını önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden
“ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk,
disiplin gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza
yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin
disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi
masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015,
§ 38).
27. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından, hakkında
soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir
mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat
ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona
ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade
edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir
(Mustafa Akın, § 39). Dolayısıyla
mahkeme kararlarında, resmî yazılarda ve kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf
edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin
ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azami özen
gösterilmesi gerekir (Ali Atlı, B.
No: 2013/500, 20/3/2014, § 35).
28. Yine ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan
eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat
kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine
dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile
çelişir. Buna karşın -idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi
bakımından- kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna
ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğünden dolayısıyla
masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek için yeterli değildir.
Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın,
münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlediği
kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol, § 29).
29. Öte yandan ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin
hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında
yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının
yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza
muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi
sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında ceza
mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, §
30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı
olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz
olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir (Uğur Ayyıldız, § 79).
30. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili
kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
31. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında görevli bulunduğu
sırada işlediği ileri sürülen "1)
Kaçakçılığa kasten göz yummak 2) Zincirleme kaçakçılık konusu eşyayı satmak,
saklamak 3) Rüşvet almak 4) Astlarına suç yapmak için emir vermek 5) Görevi
kötüye kullanmak 6) Zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak"
suçlarından iddianame hazırlanarak kamu davası açılmış; bu eylemler
gerekçesiyle hakkında 10/3/2010 tarihinde disiplinsizliği ve ahlaki durumu
nedeniyle "Silahlı Kuvvetlerde Kalması
Uygun Değildir" sicil belgesi düzenlenmiş ve 25/8/2010
tarihinde başvurucunun TSK ile ilişiği kesilmiştir.
32. Başvurucu tarafından anılan ilişik kesme işlemine karşı
açılan davada AYİM Birinci Dairesi, ayırma sicil belgesinin yetkili sicil
üstlerince düzenlenmediği gerekçesiyle işlemi yetki yönünden iptal etmiş, bu
işlem üzerine başvurucu göreve başlamış, sıralı üstlerince, TSK'nın itibarını
sarsacak ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle hakkında Yönetmelik'in
91. maddesinin (e) fıkrası uyarınca13/2/2012 tarihinde ayırma sicili
düzenlenmiş ve 6/7/2012 tarihli üçlü kararnameye istinaden 25/7/2012 tarihinde
başvurucunun TSK'dan ilişiği kesilmiştir.
33. Başvurucu hakkında açılan ceza davasında Van Kolordu
Komutanlığı Askerî Mahkemesi 18/7/2012 tarihinde, kaçakçılığa kasten göz yummak
ve zincirleme kaçakçılık konusu
eşyayı satmak, saklamak suçlarından başvurucunun TSK ile ilişiğinin kesilmiş
olması ve bu suçların askerî suç olmaması nedeniyle görevsizlik; rüşvet almak
ve zincirleme memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmak suçlarından, başvurucunun bu suçları işlediğinin her türlü
şüpheden uzak, kesin delillerle ispatlanamadığını belirterek beraat; astlarına suç işlemek için emir vermek ve
görevi kötüye kullanmak suçlarından
ise suçların kanuni unsurları itibarıyla oluşmadığı kanaatine vararak bu
suçlardan ayrı ayrı beraat kararı vermiştir.
34. Başvurucu tarafından ilişiğinin kesilmesi işlemine karşı
açılan davada AYİM 8/5/2013 tarihli kararıyla başvurucunun takdir yetkisi
dâhilinde disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle TSK ile ilişiğinin
kesildiği, bir kamu görevlisinin statüsüne son verilmesini gerektiren idari
davranış biçiminin aynı zamanda bir suça sebebiyet vermesi hâlinde idarenin,
söz konusu suç nedeniyle sürdürülen yargılamanın ve delil durumuna göre
soruşturmanın sonucunu beklemek zorunda olmadığı, her somut olayda idarece kişi
yararı-kamu yararı dengesini gözeten, kamu görevinin niteliğini dikkate alan
takdir yetkisinin bulunduğu hususlarını belirttikten sonra "Bu açıklamalar ışığında dava konusu ayırma
işlemi değerlendirildiğinde; aynı zamanda ceza yargılamasına da konu olan
yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen eylemleri nazara alındığında; davacının
TSK’nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu, bu mevcut
durumu itibarı ile TSK’daki kamu hizmetini devam ettirmesine olanak kalmadığı,
bu itibarla; tesis edilen ayırma işleminde idarece takdir yetkisinin objektif
kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge
gözetilerek kullanıldığı anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir
yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır" gerekçesiyle davanın reddine
karar vermiştir.
35. AYİM kararının gerekçesinde başvurucu hakkında tesis edilen
işlemin, idarenin takdir yetkisi kapsamında tesis ettiği işlemlerden olduğunu,
ceza davasına konu eylemler nedeniyle başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak
şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğunu, TSK'daki kamu hizmetinin devam
etmesine olanak bulunmadığını ve kullanılan takdir yetkisinde kişi yararı ve
kamu yararı arasındaki dengenin gözetildiğini belirtmiş; başvurucu hakkında
yürütülen ve beraatla sonuçlanan yargılamaya değinmiş; başvurucunun suçlu
olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer vermemiştir. Bu çerçevede
başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden suçluluğu ilgili
Mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu
olduğu inancının yansıtıldığı veya yargılandığı fiilleri işlediği kabulüne
dayanarak karar verilmemiş, ayırma sicil belgesinin düzenlenmesi ve ilişiğin
kesilmesinde kullanılan takdir yetkisinin hukuka uygun olduğu sonucuna
varılarak dava reddedilmiştir. Mahkemenin bu gerekçesinin başvurucunun
masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaşmadığı söylenemez.
36. Açıklanan nedenlerle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine
yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.