logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Necmettin Görek, B. No: 2014/366, 10/12/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NECMETTİN GÖREK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/366)

 

Karar Tarihi: 10/12/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Necmettin GÖREK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hırsızlık suçundan yargılandığı Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/18 sayılı dosyasında, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi ve makul sürede yargılanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 6/1/2014 tarihinde Vezirköprü Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 11/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 18/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu hakkında 3/4/2008 tarihinde otobüs bekleyen katılanın çantasını çekip sürükleyerek aldığı iddiasıyla aynı gün Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca hırsızlık suçundan soruşturma başlatılmıştır.

8. Başvurucunun hırsızlık suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, 29/4/2008 tarih ve E.2008/4543 sayılı iddianamesiyle aynı yer 4. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açmıştır. Daha önce savunması alınamayan ve iddianame kendisine tebliğ edilemeyen başvurucu, 4/2/2009 tarihinde yakalanmış ve aynı tarihli celsede savunması alınmıştır.

9. Anılan Mahkemece, başvurucunun eyleminin yağma suçunu oluşturabileceği ihtimaline binaen dosya, 30/12/2010 tarih ve E. 2010/857, K.2010/1025 sayılı görevsizlik kararıyla aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

10. Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2011 tarih ve E.2011/18 ve K.2011/115 sayılı kararıyla başvurucu, yağma suçundan 6 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir.

11. Başvurucunun temyizi üzerine anılan Mahkeme kararı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 12/9/2013 tarih ve E.2013/14177, K.2013/17155 sayılı ilamıyla onanmış ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

12. Başvurucuya onama kararı 11/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvuru, 6/1/2014 tarihinde yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

14. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 305 ila 326. maddeleri, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142. ve 148. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/1/2014 tarih ve 2014/366 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, hırsızlık suçundan yargılandığı davada, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, kendisine benzeyen ve başka bir hırsızlık suçundan mahkûm olan birinin suçu işlemiş olabileceğini, şikâyetçi ile bu kişi arasında teşhis işlemi yapılmasını Yargıtaydan talep etmesine rağmen bunun yapılmadığını, banka kamera kayıtlarının yeterince incelenmediğini, olayla ilgili olarak tanık sıfatıyla ifade vermek isteyen Ç. K.’nin ifadesinin alınmadığını, olayda kullanıldığı iddia edilen aracı suç tarihinde sattıklarını, bu durumun mahkemece dikkate alınmadığını, yargılamanın 4 yıl 10 ay sürdüğünü ve haksız yere ceza aldığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

 1. Talep ve İddiaların Karşılanmadığı ve Değerlendirilmediği İddiası

17. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

18. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

19. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

20. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B.No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).

21. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).

22. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

23. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), delillerin kabul edilebilirliği ile ilgili şikâyetleri, somut davada kullanılan delilin sanığın hazır bulunduğu duruşmada ve “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ya da söz konusu delillerin yargılamanın bütününe olan etkisi çerçevesinde değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya, B.No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B.No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89). AİHM pek çok kararında, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 19. maddesi bağlamında görevinin, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’ye ilişkin yükümlülüklerinin gözetilmesini sağlamak olduğunu, Sözleşme’nin koruması altında bulunan hak ve özgürlükler ihlal edilmedikçe ulusal bir mahkemenin olaylara ya da hukuka ilişkin yaptığı hataları inceleme görevinin bulunmadığını, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber bu maddenin öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B.No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46; Desde/Türkiye, B.No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

24. AİHM, bariz bir şekilde keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün –iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil olmak üzere– kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B.No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B.No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B.No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699) AİHM’e göre, delillerle ilgili esas olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği incelenmelidir (Bykov/Rusya [BD], B.No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B.No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 700).

25. Başvurucu, kendisine benzeyen ve başka bir hırsızlık suçundan mahkûm olan birinin suçu işlemiş olabileceğini, şikâyetçi ile bu meçhul kişi arasında teşhis işlemi yapılmasını talep etmesine rağmen mahkemece bunun yapılmadığını, banka kamera kayıtlarının yeterince incelenmediğini ve olayla ilgili olarak tanık sıfatıyla ifade vermek isteyen Ç. K.’nin ifadesinin alınmadığını şikâyet etmiştir.

26. Başvuru konusu olayda, başvurucunun da hazır bulunduğu 2/3/2011 tarihli duruşmada beyanda bulunan katılanın “benim paramı alıp kaçan şahıs şu an huzurda bulunan şahıstır, kesinlikle eminim, sanığın akrabaları daha sonra yanıma gelip, sanığın bu kişi olmadığını, bu şekilde beyan vermemi söylediler, ancak ben eminim, paramı alıp kaçan şahıs huzurda bulunan şahıstır” şeklindeki beyanı karşısında mahkemece yeni bir teşhis işlemi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, dava dosyasında mevcut veya taraflarca sunulan kamera kaydına ilişkin bir delil ile tanık sıfatıyla beyanda bulunmak istenildiğine dair bir başvurunun bulunmadığı, duruşma tutanakları kapsamında başvurucunun bu yöndeki şikâyetlerine ilişkin herhangi bir delil toplatma talebinin de olmadığı görülmektedir. Mahkeme; dosyadaki fotoğraflara, katılan beyanlarına ve teşhis tutanağına dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek, ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır.

27. Somut olayda, başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir veri bulunmamakta olup, Mahkeme’nin delilleri değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmamıştır. Başvuru dosyası incelendiğinde, deliller ile ilgili olarak başvurucuya, şikâyete konu Mahkeme tarafından iddia ve taleplerini sunma fırsatı verildiği, başvurucunun aleni duruşmada delil sunma ve tartıştırma imkânına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veri de bulunmamaktadır.

28. Öte yandan başvurucu, olayda kullanıldığı iddia edilen aracı suç tarihinde sattığını, bu durumun mahkemece dikkate alınmadığını ve mahkemece delillerin hatalı değerlendirildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin kabulüne göre başvurucu, katılanın otobüs durağında beklemeye başladığı esnada yaya olarak yanına yaklaşmak suretiyle eylemini gerçekleştirip olay yerinden uzaklaştıktan sonra bir araca bindiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, başvurucunun bu iddialarının, derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olgulara ilişkin hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması ile ilgili olduğu açıktır. Başka bir ifadeyle başvurucunun iddialarının, derece mahkemesince kanunların yorumlanmasında isabet olup olmadığına, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu ve başvurunun bu haliyle temyiz incelemesi talebi niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

29. Başvurucunun iddialarının esas itibarıyla ilk derece mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, derece mahkemelerince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de tespit edilmemiştir.

30. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

31. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

32. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

33. Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

35. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

36. Somut olayda, başvurucunun 3/4/2008 tarihinde otobüs bekleyen katılanın çantasını çekip sürükleyerek aldığı iddiasıyla aynı gün Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca hırsızlık suçundan soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu, 4/2/2009 tarihinde yakalanmış ve yağma suçundan savunması aynı tarihte alınmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. § 14). Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesindeki güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

37. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun bahse konu suç kapsamında ifade işlemi için yakalandığı ve böylece isnattan haberdar olduğu anlaşılan 4/2/2009 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin olarak verilen mahkûmiyet kararının kesinleşme tarihi olan 12/9/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

38. Başvurucunun yakalandığı 4/2/2009 tarihi ile Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2011 tarihli kararı arasında 2 yıl 1 ay 17 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir. Bir kez görevsizlik kararı verilmiştir. Sadece başvurucunun yargılandığı davada, başvurucunun savunması, yargılamanın 4/2/2009 tarihli 5. celsesinde ve hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazı suretiyle alınmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 2 yıl 5 ay 22 gün sürmüştür.

39. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).

40. Dosyanın sürüncemede bırakılmasında ve yargılamanın dört yıl yedi ayı aşkın şekilde sürmesinde başvurucuya veya müdafiine yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın yürütülmesinde izlenen yöntem dikkate alındığında, 4/2/2009 tarihinde yakalanmakla başlayıp 12/9/2013 tarihli Yargıtay ilamı ile sonuçlanan süreçteki yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.

41. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

42. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

44. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık dört yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 3.350,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

45. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harcın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

 1. Talep ve iddialarının karşılanmadığı ve değerlendirilmediği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 3.350,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

10/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Necmettin Görek, B. No: 2014/366, 10/12/2014, § …)
   
Başvuru Adı NECMETTİN GÖREK
Başvuru No 2014/366
Başvuru Tarihi 6/1/2014
Karar Tarihi 10/12/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hırsızlık suçundan yargılandığı Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinin E. 2011/18 sayılı dosyasında, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi ve makul sürede yargılanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 142
148
5320 Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 8
1412 Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 305
326
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi