TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN AKTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3705)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan AKTÜRK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, baro staj listesinden silinme işlemine karşı açılan
davada yeterli araştırma yapılmaması ve davanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2014 tarihinde Manisa 1. İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 12/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/2/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
4/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 16/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 1991 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK)
astsubay olarak göreve başlamış; İzmir 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesinin
2/9/2002 tarihli psikotik bozukluk
tanısına istinaden 30/4/2003 tarihinde malulen emekliye ayrılmıştır.
8. Başvurucu hukuk fakültesini bitirmesi üzerine Manisa Barosuna
(Baro) başvuru yaparak avukatlık stajına başlamış, Baro Başkanlığı tarafından
daha sonra başvurucunun avukatlık mesleğini sürekli olarak yapmasına engel bir
hâlinin bulunup bulunmadığı konusunda Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Hastanesinden rapor istenmesi üzerine anılan Hastane tarafından "Halen remisyondadır. Ancak daha önce almış
olduğu maluliyet raporunun avukatlık durumuna etkisi konusunda Adli Tıp
Kurumu'ndan görüş alınması uygundur." şeklinde verilen rapor
uyarınca 11/11/2005 tarihli ve 2005/30-15 sayılı Baro Yönetim Kurulu kararı ile
başvurucunun adı staj listesinden silinmiştir.
9. Başvurucu tarafından bu karara yapılan itiraz üzerine Türkiye
Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu başvurucunun durumu ile ilgili olarak
İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasıve rapora göre karar verilmesi
gerektiği gerekçesiyle 10/12/2005 tarihli ve 792-2 sayılı kararı ile
başvurucunun itirazını kabul etmiş; anılan karar Bakanlıkça onaylanmıştır.
10. Başvurucu bu karar üzerine İstanbul Adli Tıp Kurumuna sevk
edilmiş, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu 29/12/2006 tarihli ve 4252
sayılı kararı ile başvurucunun avukatlık mesleğini sürekli ve gereği gibi
yapamayacağına karar vermiştir.
11. Baro Yönetim Kurulu 23/2/2007 tarihli ve 2007/7 sayılı
kararı ile başvurucunun adının yeniden staj listesinden silinmesine karar
vermiş, bu karara yapılan itiraz TBB Yönetim Kurulunun 28/4/2007 tarihli ve
E.2007/237, K.2007/3344 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Bakanlık, başvurucunun savunmasının alınmadan karar
verildiği gerekçesiyle dosyanın Türkiye Barolar Birliğine iadesine karar vermiş
ise de TBB Yönetim Kurulu 9/6/2007 tarihli ve E.2007/361, K.2007/35520 sayılı
kararı ile ilk kararında ısrar etmiştir.
13. Başvurucu tarafından rahatsızlığının remisyon aşamasında olduğu, remisyon kavramının hiçbir hastalık
bulgusunun tespit edilememesi anlamına geldiği iddiaları ile TBB Yönetim
Kurulunun 9/6/2007 tarihli ve E.2007/361, K.2007/35520 sayılı kararının iptali
istemiyle Ankara 12. İdare Mahkemesinde 1/11/2007 tarihinde açılan davada
Mahkeme11/11/2009 tarihli ve E.2007/1064, K.2009/1476 sayılı kararı ile davanın
reddine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden;
davacının, İzmir 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi Baştabipliğince verilen
2.9.2002 tarihli sağlık kurulu raporuyla belirlenen“psikotik bozukluk” tanısına
istinaden 30.4.2003 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nden malülen emekliye
ayrıldığı, 2.7.2004 tarihinde Manisa Barosu Başkanlığı'na başvuruda bulunarak,
Manisa 1 No'lu Sağlık Ocağı'ndan aldığı sağlık raporunu da başvuru belgelerine
eklemek suretiyle avukatlık stajına başlamak istediğini bildirdiği, Manisa
Barosu Yönetim Kurulu kararı ile talebi uygun bulunarak avukatlık stajına
başlatıldığı, Manisa Baro Başkanlığı tarafından 19.7.2004 tarihinde İzmir Adli
Tıp Kurumu Grup Başkanlığı'ndan davacının avukatlık mesleğini sürekli olarak
yapmasına engel bir halinin bulunup bulunmadığının sorulması üzerine 21.7.2005
tarihli yazı ile verilen yanıtta, bünyelerinde sorulan hususla ilgili olarak
rapor verebilecek dairelerinin bulunmadığı belirtilerek ilgilinin tam
teşekküllü bir sağlık kurumunun psikiyatri kliniğe gönderilmesi görüşlerine yer
verildiği, bunun üzerine, davacının avukatlık mesleğini sürekli olarak
yapmasına engel bir halinin bulunup bulunmadığının Manisa Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Hastanesi'nden sorulması üzerine, adı geçen Hastane tarafından
verilen raporda, "Halen remisyondadır. Ancak daha önce almış olduğu
maluliyet raporunun avukatlık durumuna etkisi konusunda Adli Tıp Kurumu'ndan
görüş alınması uygundur.” görüş ve kanaatine yer verildiği, davacının11.11.2005
tarih ve 2005/30-15 sayılı Manisa Barosu Yönetim Kurulu kararı ile adının
stajyer listesinden silindiği, davacının bu karara karşı Türkiye Barolar
Birliği'ne itiraz ettiği, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu'nun,avukatlığı
sürekli olarak gereği gibi yapmaya engel vücut veya akılca malul olup
olmadığının İstanbulAdliTıpKurumu'ndanrapor alınmak suretiyle tespitedilmesi ve
gelecek rapora göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle davacının itirazını
10.12.2005 tarihli ve 792-2 nolu kararı ile kabul ettiği ve bu kararın Adalet
Bakanlığınca da onaylandığı, bu defa Manisa Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi
Adalet Komisyonu Başkanlığı’nın 30.11.2006 tarih ve 2006/2404 sayılı yazısı ile
davacının avukatlığı sürekli olarak gereği gibi yapmaya engel vücut veya akılca
malul olup olmadığı ile ilgili olarak İstanbul AdliTıp Kurumu 4. İhtisas
Kurulu'nun29.12.2006 tarih ve 4252 nolu kararının "tartışma ve sonuç"
bölümünde “Hasan Aktürk'ün 1992 yılından bu yana ilerleyici seyirli, iş
yaşamında sıklıkla kesintilere ve verimlilik kaybına yol açan, hastalığın
yoğunlaştığı dönemlerde gerçeği değerlendirmesinin bütünüyle bozulduğu ve
hastaneye yatışı da gerektirdiği, tedavide antipsikotik ilaçları kullanma
ihtiyacının bulunduğu, arada düzelme gösterdiği dönemler olsa da hastalık
öncesi işlevselliğe hiçbir zaman dönmediği, bu sebeple mensubu bulunduğu
TSK'dan malülen emekli edildiği anlaşılan İbrahimoğlu 1973 doğumlu, Hasan
Aktürk'ün Kurulumuzca 29.3.2006 ve 11.10.2006 tarihlerinde yapılan
muayenelerinde halen her ne kadar remisyonda ise de "Psikotik
Bozukluk" denilen akıl hastalığının tespit edildiği dolayısı ile avukatlık
mesleğini sürekli ve gereği gibi yapamayacağı oybirliği ile mütalaa olunur.”
şeklinde rapor verildiği, bu rapora istinaden Manisa Barosu Yönetim Kurulu'nun
23.2.2007 tarihi ve 2007/7 sayılı kararı ile adının stajyer listesinden
silindiği, bu karara karşı yapılan itirazın ise Türkiye Barolar Birliği Yönetim
Kurulu'nun 28.4.2007 tarihli ve 2007/237 ve 2007/3344 nolu kararı ile
reddedildiği, Adalet Bakanlığınca davacının savunması alınmadan karar
verildiğinden bahisle dosyanın iade edilmesi üzerine, Türkiye Barolar Birliği
Yönetim Kurulu'nun 9.6.2007 tarihli ve 2007/361 ve 2007/35520 nolu kararı ile
önceki kararında ısrar etmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle davanın
açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından, her ne kadar herhangi bir
rahatsızlığının bulunmadığı, Adli Tıp Raporunda da belirtildiği gibi
"remisyon" durumunun söz konusu olduğu, remisyon kavramının ”hiçbir
hastalık bulgusunun tespit edilememesi” anlamına geldiği, bu nedenle avukatlık
mesleğini yapmaya engel bir durumun mevcut olmadığı iddia edilmiş ise de,
İstanbul AdliTıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu'nun 29.12.2006tarih ve 4252 nolu
kararının tartışma ve sonuç bölümünde, avukatlık mesleğini sürekli ve gereği
gibi yapamayacağının açıkça belirtilmiş olması karşısında, Avukatlık stajı için
Avukatlık Kanunu'nun ve Yönetmeliğin öngördüğü şart ve niteliklere sahip
olmadığının staja başladıktan sonra anlaşılması nedeniyle, adının staj listesinden
silinmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
14. Başvurucu tarafından karar temyiz edilmiş; Danıştay
Sekizinci Dairesi 23/1/2013 tarihli ve E.2010/5380, K.2013/266 sayılı kararı
ile temyiz istemini reddederek İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.
15. Karara karşı yapılan karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
19/12/2013 tarihli ve E.2013/5105, K.2013/10461 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
16.Karar 19/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17.Başvurucu 17/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 3.
maddesi şöyledir:
"Avukatlık mesleğine kabul edilebilmek
için :
a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
b) Türk hukuk fakültelerinden birinden mezun
olmak veya yabancı memleket hukuk fakültesinden mezun olup da
Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre
noksan kalan derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak,
c) Avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim
belgesi almış bulunmak,
d) (Ek : 2/5/2001 - 4667/3 md.; Mülga:
28/11/2006-5558/1 md.)
e) Levhasına yazılmak istenen baro bölgesinde
ikametgahı bulunmak,
f) Bu Kanuna göre avukatlığa engel bir hali
olmamak gerekir."
19.Aynı Kanun'un 5. maddesini ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıda yazılı durumlardan birinin
varlığı halinde, avukatlık mesleğine kabul istemi reddolunur :
...
h) Avukatlığı sürekli olarak gereği gibi
yapmaya engel vücut veya akılca malul olmak,
..."
20. Aynı Kanun'un 16. maddesi şöyledir;
"3 üncü maddenin (a), (b) ve (f)
bentlerinde yazılı koşulları taşıyanlardan, stajyer olarak sürekli staj
yapmalarına engel işleri ve 5 inci maddede yazılı engelleri bulunmayanlar, staj
yapacakları yer barosuna bir dilekçe ile başvururlar."
21. Aynı Kanun'un 20. maddesi şöyledir;
"Baro yönetim kurulu, itiraz süresinin
bitmesinden itibaren bir ay içinde, 19 uncu maddede yazılı raporu da göz önünde
tutarak, adayın stajyer listesine yazılıp yazılmaması hakkında gerekçeli bir
karar verir. Karar ilgiliye tebliğ edilmekle beraber, bir örneği de incelenmek
üzere dosyası ile birlikte o yer Cumhuriyet Savcılığına verilir.
Bu karar aleyhine baro yönetim kurulu üyeleri
karar tarihinden, o yer Cumhuriyet savcısı kararın kendisine verildiği, ilgili
ise kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde
Türkiye Barolar Birliğine itiraz edebilirler.
Birinci fıkrada yazılı süre içinde bir karar
verilmemiş olması halinde talep reddedilmiş sayılır. Bu takdirde, bir aylık
sürenin bitiminden itibaren onbeş gün içinde aday Türkiye Barolar Birliğine
itiraz edebilir.
Türkiye Barolar Birliğinin itiraz üzerine
verdiği kararlar Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren iki ay içinde
Bakanlıkça karar verilmediği veya karar onaylandığı takdirde kesinleşir. Ancak
Adalet Bakanlığı uygun bulmadığı kararları bir daha görüşülmek üzere,
gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri gönderir. Geri
gönderilen bu kararlar, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki
çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış
sayılır; sonuç Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına
bildirilir.
Adalet Bakanlığının yukarıdaki fıkra uyarınca
verdiği kararlara karşı, Türkiye arolar Birliği, aday ve ilgili baro; Adalet
Bakanlığının onaylamayıp geri göndermesi üzerine Türkiye Barolar Birliğinin
verdigi kararlara karşı ise, Adalet Bakanlığı, aday ve ilgili baro idari yargı
merciine başvurabilir."
22. 19/12/2001 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Staj Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 4.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" Avukatlık stajını yapmak isteyen aday,
Baroya dilekçe ile başvurur.
Dilekçeye aşağıdaki belgelerin asılları ile
onanmış ikişer örneğinin eklenmesi zorunludur.
...
g) Avukatlığı sürekli olarak gereği gibi
yapmaya engel vücut veya akılca malul olmadığına dair resmi bir hastanenin
uzman hekimliğince düzenlenmiş sağlık raporu.
...
Belgelerde eksikliği bulunan adayın başvurusu
eksik belgeler tamamlanıncaya kadar işleme konulmaz."
23.Aynı Yönetmeliğin 6. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin (g)
bendinde belirtilen rapora rağmen, Baro, stajyer adayının görevini sürekli
olarak gereği gibi yapmaya engel, vücutça ve akılca malullüğü bulunup
bulunmadığının tespiti amacıyla sağlık incelemesine başvurabilir. Sağlık
incelemesi resmi bir hastanenin sağlık kurulu tarafından yapılır."
24. Aynı Yönetmeliğin 32. maddesi şöyledir:
"Avukatlık stajı için Avukatlık Kanununun
ve Yönetmeliğin öngördüğü şart ve nitelikleri yitirenler, esasen bu şart ve niteliklere
sahip olmadıkları staja başladıktan sonra anlaşılanlar, staj listesinden
silinme isteminde bulunanlar, stajın kesintisiz yapılacağı kuralına uymayanlar,
meslek kurallarına ve Yönetmelik ile belirlenen esaslara yazılı uyarıya rağmen
uymamakta ısrar gösterenlerin adı, Baro Yönetim Kurulu kararı ile staj
listesinden silinir.
Baro Yönetim Kurulunun listeden silmeye dair
kararı ile stajyerin itirazı konusunda Avukatlık Kanununun 71 inci maddesindeki
usul uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, rahatsızlığının
remisyon aşamasında olduğunu, remisyon
kavramının hiçbir hastalık bulgusunun tespit edilememesi anlamına geldiğini,
davanın açıldığı tarihten kesinleştiği tarihe kadar rahatsızlığı ile ilgili bir
araştırma yapılmadığını, Adli Tıp Kurumu raporunun çelişkili olduğunu, davanın
makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; 1.000.000 TL maddi, 300.000 TL manevi zararının
tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı ve davanın makul sürede sonuçlandırılmadığı
başlıkları altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
28. Başvurucu, rahatsızlığının
remisyon aşamasında olduğunu, remisyon
kavramının hiçbir hastalık bulgusunun tespit edilememesi anlamına geldiğini,
davanın açıldığı tarihten kesinleştiği tarihe kadar rahatsızlığı ile ilgili bir
araştırma yapılmadığını, Adli Tıp Kurumu raporunun çelişkili olduğunu, bu
nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık, delilleri değerlendirme ve gösterilen delillerin
davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece
mahkemelerinin yetkisinde olduğunu, Anayasa Mahkemesinin ise başvuruya konu
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirdiğini, somut
olayda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetinin bu hususlar gözönünde bulundurularak incelenmesi gerektiğini
belirtmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevap
dilekçesinde başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
33. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Başvurucu psikotik
bozukluk rahatsızlığı nedeniyle TSK'dan malulen emekliye sevk
edilmiş; hukuk fakültesini bitirmesinden sonra avukatlık stajı yapmak için
Baroya başvurmuş, stajı devam ederken İstanbul Adli Tıp Kurumuna sevk edilmiş,
anılan Kurum tarafından başvurucunun
remisyonda olsa dahi rahatsızlığının avukatlık mesleğini sürekli ve
gereği gibi yapamayacağı şeklinde rapor düzenlenmiş, bu rapor üzerine
başvurucunun adı staj listesinden silinmiş, silme işleminin kesinleşmesi
üzerine başvurucu bu işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
35. İlk Derece Mahkemesi, İstanbul Adli Tıp Kurumunun
hazırladığı raporu esas delil olarak kabul ederek raporun tartışma ve sonuç
bölümünde başvurucunun avukatlık mesleğini sürekli ve gereği gibi yapamayacağının
açıkça belirtildiğini, avukatlık stajı için 1136 sayılı Kanun'nun ve
Yönetmelik'in öngördüğü şart ve niteliklere sahip olmadığının staja başladıktan
sonra anlaşıldığını, bu nedenle adının staj listesinden silinmesine ilişkin
işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını karar altına almıştır.
36. Mahkemenin gerekçeleri ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde İstanbul Adli Tıp Kurumunun başvurucu hakkında düzenlediği rapor
dikkate alınarak başvurucunun adının staj listesinden silinmesine ilişkin
işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği, bu
kapsamda iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin ve mevzuatın
değerlendirilmesiyle yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla
yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık teşkil ettiğine ilişkin olduğu
görülmektedir.
37. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller
ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz
etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurların değerlendirilmesinde eksiklik, ihmal ya da açık
keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013,
§ 22).
38. Başvurucu yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna
dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup başvurucunun, Mahkemece delillerin
değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini
dile getirdiği anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı
gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlaledildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlıkça Anayasa Mahkemesinin önceki kararına ve bu
kapsamda sunulan görüşe atfen başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmınınkabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Anayasa ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği
açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B.
No: 2012/13, 2/7/2013,§§ 38, 39).
44. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
45. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesine göre
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak
sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici
olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ile
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda
belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar
verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da
uygulanacaktır (Selahattin Akyıl,
B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olmakla
birlikte başvuru konusu olayda, dari yargı yoluna başvurulmadan önce idari
usulun tüketilmesi gerektiği 1136 sayılı Kanun'un 20. maddesinde kural altına
alındığından makul süre değerlendirmesinin başlangıç tarihinin Baro staj
listesinden isim silmeye ilişkin ilk karara yapılan itiraz tarihinin kabul
edilmesi gerekir (Bu tarih tam olarak tespit olunamasa da staj listesinden isim
silmeye ilişkin kararın 11/11/2005 tarihli olması ve bu işleme yapılan itirazın
ise 10/12/2005 tarihinde karara bağlanması nedeniyle makul süre
değerlendirilmesinin başlangıç tarihinin Kasım-Aralık 2005 olarak kabul
edilmesi uygun olacaktır).
47. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin
reddedildiği 19/12/2013'tür.
48. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan
uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı
yönündeki tespitlere AİHM kararlarında yer verilmiş olup özellikle idari yargı
alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme
incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel
oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından usul hükümleri
de dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§
54-60).
49. Başvuru konusu yargılama süreci değerlendirildiğinde Baro
staj listesinden ismin silinmesine ilişkin karara 2005 yılının Kasım/Aralık
ayında itiraz edildiği, isim silme işleminin kesinleşmesine ilişkin Yönetim
Kurulu kararına karşı İlk Derece Mahkemesinde 1/11/2007 tarihinde dava açıldığı
ve davanın karar düzeltme talebinin reddine ilişkin verilen karar tarihi olan
19/12/2013'te sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda yer verilen tespitler
ışığında özellikle yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve
organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması
üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36.
maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince yargılama sistemi mahkemelerin
davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere
adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu
kıldığından hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin
eksikliklerin yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesine
mazeret olamaz.
50. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun
tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğunun tespit
edilmediği, başvuruya konu uyuşmazlığın avukatlık staj sisteminden silinme
işleminin iptaline yönelik olduğu ve işleme karşı itirazın ve sonrasından
açılan davanın esastan çözümünün sekiz yıl sürdüğü, 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine tabi bir
yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve sonuç olarak yargılamada makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve1.000.000 TL maddi, 300.000 TL manevi zararının tazminine karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
54. Başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Yargılamanın sekiz yıl sürmesi nedeniyle başvurucunun adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği dikkate alındığında yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi zarar tazmini
isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal
ile talep edilen maddi tazminat arasında illiyet bağı bulunmadığından
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve 206,10 TL harçtan
oluşanyargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.