TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜLENT ŞİMŞEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/372)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Bülent ŞİMŞEK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
19/2/2009 tarihinde, Mersin 2. İş Mahkemesinde açtığı işe iade davasının
reddedildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, çalışma ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın
yenilenmesini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
3/1/2014 tarihinde Mersin 2. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 15/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 11/6/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun iş akdi, işveren tarafından, dışarıdan gelen
kişilerin işyerine sokularak tesisin güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü
gerekçesiyle 13/2/2009 tarihinde feshedilmiştir.
8. Başvurucu, 19/2/2009 tarihinde Mersin 2. İş Mahkemesinde,
Enerji Petrol Ürünleri Paz. A.Ş. aleyhine açtığı davada, iş akdinin haksız
feshedildiğini ileri sürerek işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
9. Mahkemece, 16/7/2010 tarih ve E.2009/151, K.2010/376
sayılı kararla; davalı tarafından, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğinin
ispatlanamadığı, izlenen CD kayıtlarında başvurucunun tesisin güvenliğini
tehlikeye düşürecek emare bulunmadığı, dolayısıyla feshin haklı bir nedene
dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, başvurucunun işe iadesine karar
verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesince, 2/3/2012
tarih ve E.2011/9702, K.2012/3233 sayılı ilamla; başvurucu hakkında tutulan
tutanakta imzaları bulunan tutanak mümzilerinin
dinlenmediği gerekçesiyle ve oyçokluğuyla hüküm bozulmuştur.
11. Anılan bozma kararına muhalif olan üye, tanık listesinde
gösterilmeyen tanıkların dinlenmesinin mümkün olmadığını, hâkimin resen delil
toplayamayacağını, bu hususta temyiz talebinde de bulunulmadığını, dosyada
mevcut ve hukuki delillere göre iş akdinin feshinin geçerli nedene dayandığının
davalı işverence ispatlanamadığını, dolayısıyla hükmün onanması gerektiğini
bildirmiştir.
12. Mahkemece bozma kararına uyularak, tutanak mümzi tanıklar dinlenmiş, 19/6/2013 tarih ve E.2012/689,
K.2013/426 sayılı kararla; incelenen CD kayıtlarında başvurucunun tesisin
güvenliğini tehlikeye düşürecek iz veya emare bulunmadığı, tutanak mümzi tanıkların da başvurucunun işyeri güvenliğini tehlikeye
düşürecek bir davranışı belirtmedikleri gerekçesiyle davanın kabulüne,
başvurucunun işe iadesine karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 1/10/2013
tarih ve E.2013/22760, K.2013/16458 sayılı ilamıyla; tanıkların beyanlarına
göre işyerinin kapı kısmında güvenlik görevlisi olarak çalışan başvurucunun,
işyerinin güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde görev yerinden ayrılarak
işyerine gelen yabancı misafirlerle birlikte idari binaya girmesi nedenine
dayanan feshin haklı ve geçerli bir nedene dayandığı, dolayısıyla davanın reddi
yerine kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle Mahkeme kararının
bozularak ortadan kaldırılmasına, davanın reddine kesin olarak karar
verilmiştir.
14. Karar, 4/12/2013 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
15. Başvurucu, 3/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi ile 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950
tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası
ile 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 22/5/2003 tarih ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 3/1/2014 tarih ve 2014/372 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, iş akdinin işveren tarafından haksız
feshedilmesi üzerine 19/2/2009 tarihinde Mersin 2. İş Mahkemesinde açtığı işe
iade davasının kabulüne karar verildiğini, CD kayıtlarında, tesisin güvenliğini
tehlikeye düşürecek fiilinin olmadığı açık olduğu ve tutanak mümzi tanıkların da tesisin güvenliğini tehlikeye sokacak
davranışta bulunulduğunu görmediklerini ve duymadıklarını belirtmelerine
rağmen, Yargıtay tarafından davanın reddine karar verildiğini, ayrıca
davalının, tutanak mümzilerinin tanık olarak
dinlenmesi yönünde talepte bulunmamasına rağmen tanıkların dinlendiğini,
hâkimin resen delil toplayamayacağını, tarafların sunduğu delillere göre
değerlendirme yapabileceğini, davalının tanık listesinde göstermediği
tanıkların dinlenmesinin hukuken mümkün olmadığını, nitekim Yargıtayın
ilk bozma kararında muhalif kalan üyenin bu hususları belirttiğini, davalı
şirketin güvenliğini tehlikeye sokacak bir durumun da bulunmadığını, 3 ay
içinde sonuçlandırılması gereken işe iade davasının 4 yıl 9 ay sonra
sonuçlandığını, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, çalışma ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
işe iade davasında delillerin hatalı değerlendirilmesi ve aleyhine yorumlanması
sonucu davanın reddine karar verilmesinin çalışma ve adil yargılanma haklarını
ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun
ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. İhlal iddiaları, yargılama sonucunda verilen
kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu iddialar da adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Somut olayda başvurucu, CD
kayıtlarında, tesisin güvenliğini tehlikeye düşürecek fiilinin olmadığı açık
olduğu ve tutanak mümzi tanıkların da tesisin
güvenliğini tehlikeye sokacak davranışta bulunulduğunu görmediklerini
belirtmelerine rağmen, Yargıtay tarafından davanın reddine karar verildiğini,
davalının, tutanak mümzilerinin tanık olarak
dinlenmesi yönünde talepte bulunmamasına rağmen tanıkların dinlendiğini,
hâkimin resen delil toplayamayacağını, tarafların sunduğu delillere göre
değerlendirme yapabileceğini, davalının tanık listesinde göstermediği
tanıkların dinlenmesinin hukuken mümkün olmadığını, nitekim Yargıtayın
ilk bozma kararında muhalif kalan üyenin bu hususları belirttiğini, davalı
şirketin güvenliğini tehlikeye sokacak bir durumun da bulunmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Başvurucu tarafından açılan
davada, taraflarca delillerin bildirilmesinden sonra Mahkemece olay yerine ait
görüntüleri içeren CD kayıtları incelenmiştir. Mahkemece, davalı işveren
tarafından, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğinin ispatlanamadığı, izlenen
CD kayıtlarında başvurucunun tesisin güvenliğini tehlikeye düşürecek emare
bulunmadığı, dolayısıyla feshin haklı bir nedene dayanmadığı gerekçesiyle
davanın kabulüne, başvurucunun işe iadesine karar verilmiştir.
26. Temyiz üzerine Yargıtay 22.
Hukuk Dairesince, başvurucu hakkında tutulan tutanakta imzaları bulunan tutanak
mümzilerinin dinlenmediği gerekçesiyle hüküm
bozulmuştur. Başvurucunun belirttiği üzere anılan bozma kararına muhalif olan
üye, tanık listesinde gösterilmeyen tanıkların dinlenmesinin mümkün olmadığını,
hâkimin resen delil toplayamayacağını, bu hususta temyiz talebinde de
bulunulmadığını, dosyada mevcut ve hukuki delillere göre iş akdinin feshinin
geçerli nedene dayandığının davalı işverence ispatlanamadığını, dolayısıyla
hükmün onanması gerektiğini bildirmiştir. Mahkemece bozma kararına uyularak,
tutanak mümzi tanıklar dinlenmiş ve anılan tanıkların
da başvurucunun, işyeri güvenliğini tehlikeye düşürecek bir davranışı
belirtmedikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz
üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 1/10/2013 tarihli ilamıyla; tanıkların
beyanlarına göre işyerinin kapı kısmında güvenlik görevlisi olarak çalışan
başvurucunun, işyerinin güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde görev yerinden
ayrılarak işyerine gelen yabancı misafirlerle birlikte idari binaya girmesi
nedenine dayanan feshin haklı ve geçerli bir nedene dayandığı, dolayısıyla
davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle
Mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, davanın reddine kesin olarak
karar verilmiştir.
27. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Yargıtay tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Yargıtayın kararında bariz takdir
hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Yargıtay kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
30. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, Mersin 2. İş
Mahkemesinde açtığı işe iade davasının makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) metni ile
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38). Bu doğrultuda, makul sürede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının
kapsamında değerlendirilmektedir.
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
işe iade davasında, 5521 ve 4857 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı
kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye
başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut
başvuru açısından 19/2/2009 tarihidir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihi olan 1/10/2013 tarihidir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 52).
37. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
38. Bu şekilde kanun koyucu, iş
hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate
alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve
iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve
ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No:2013/4701, 23/1/2014,
§ 47).
39. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu tarafından açılan davada tarafların delilleri toplanmış, başvurucuya
ait sigorta sicil kayıtları istenmiş ve CD kayıtları incelenerek 16/7/2010
tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün Yargıtay tarafından
bozulması üzerine başvurucu hakkında tutulan tutanakta imzası bulunan
tanıkların beyanları alınmış ve 19/6/2013 tarihinde davanın kabulüne karar
verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince, 1/10/2013 tarihinde
hükmün bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiş, aynı
tarihte hüküm kesinleşmiştir.
40. 5521 ve 4857 sayılı Kanun
ile 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından,
özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin
nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§
49-66).
41. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu işe iade davası; hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan
uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Anılan davanın başvurucu açısından taşıdığı
değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve
yaklaşık beş yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 50.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
44. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık beş yıllık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 4.400,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.