TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADEM HÜSEYİNOĞLU
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3954)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Adem HÜSEYİNOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
PARLAK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, suçluluğa ilişkin karinelerden yararlanılarak ispat
yükünün ters çevrilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Kars ilinde veteriner hekim olarak çalışırken
işyerini 5/11/2012 tarihinde kapatmıştır. Başvurucunun ruhsatı da iptal
edilmiştir.
10.Anılan işyeri, kapatıldıktan sonra 7/2/2013 tarihinden
itibaren veteriner hekim A.A. tarafından aynı amaçla -veteriner kliniği olarak-
kullanılmaya başlanmıştır.
11. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri tarafından
yapılan denetimde başvurucunun Ankara'da faaliyet gösteren bir ecza deposundan
21/1/2012 ve 19/7/2012 tarihli iki adet fatura ile 300 kutu izinsiz üretilen
veteriner tıbbi ürünü satın aldığı tespit edilmiştir.
12. Anılan bilgi, ilgililer hakkında işlem yapılmak üzere Kars
Valiliğine 6/6/2013 tarihinde bildirilmiştir. Anılan yazı üzerineyapılan
denetim sonunda tutulan 2/7/2013 tarihli tutanakta, başvurucunun iş yerini
5/11/2012 tarihinde kapattığı, sonrasında A.A isimli veteriner hekimin aynı
adreste faaliyet göstermeye başladığı ve işyerinde ihbara konu ürüne rastlanmadığı
belirtilmiştir.
13. Kars Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü yetkililerince,
bulundurulması yasak veteriner tıbbi ürünü bulundurduğu gerekçesiyle 11/6/2010
tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu'nun 37. maddesine istinaden 5/9/2013 tarihinde başvurucuya 23.750 TL
idari para cezası verilmiştir.
14.İdari para cezasına ilişkin kararda, başvurucunun işyerinde
cezaya konu ürünü sattığına veya bulundurduğuna dair bir delile yer
verilmemiştir.
15. Başvurucu; hakkındaki cezaya dayanak olan mevzuatta, anılan
ürünün bulundurulmasının yasak olduğunun belirtildiğini, kapattığı veteriner
kliniğinde bu ürüne rastlanmadığını ve bu ürünün satın alındığının tespit
edilmesi üzerine hakkında idari para cezası verildiğini belirterek anılan
cezaya itiraz etmiştir.
16. Başvurucunun anılan cezaya karşı yaptığı itiraz, Kars 2.
Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"[İ]şyeri
kapatılmadan önce ürünün satıldığına veya bulundurulduğuna dair tespit olmasa da, sonradan aynı yerde açılan işyerinde bu ürünlerin
bulunduğunun tespit edilmesi, alınan ürün miktarının toplam 300 kutu oluşu göz
önüne alındığında yasak ürünün satmak için bulundurulduğunun açık olduğu, bu
haliyle idari para cezası karar tutanağının usul ve yasaya uygun olduğu
anlaşılmakla, itirazın reddine [karar verildi.]"
17.Anılan karar, itiraz üzerine Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesinin
17/2/2014 tarihli ilamıyla kesin olarak reddedilmiştir.
18.Ret kararı başvurucuya 20/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19.Başvurucu 21/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 5996 sayılı Kanun'un 37. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"b) Veteriner tıbbî ürünle ilgili onay
alınmadan veteriner tıbbî ürünü ithal eden ve üretenlere otuzbin
Türk Lirası, satan ve bulunduranlara yirmibin Türk
Lirası idarî para cezası verilir..."
21. 3/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap
dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen
tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için
belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman
olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır
bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine
engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
…
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru
sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar
dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün
delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve
hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım
kararı verilen tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da
kullanılabilir. Mahkeme son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda
açıklar…”
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suçluluk karineleri
ve ispat yüküne ilişkin olarak ilkeler belirlemiştir. Buna göre ispat yükünün
iddia makamından alınıp savunma makamına verilmesi hâlinde masumiyet karinesi
ihlal edilebilir (Telfner/Avusturya, B. No: 33501/96, 20/3/2001, §
15). AİHM, Salabiaku/Fransa (B. No: 10519/83, 7/10/1988, §§
24, 28, 29) başvurusunda, fiilî veya hukuki karinelerin her hukuk sisteminde
bulunabileceğini belirttikten sonra ceza hukukundaki karinelerin belli
koşulların oluşması durumunda kabul edilebileceğini ifade etmiştir. Mahkemeye
göre fiilî veya hukuki karinelerin bulunduğu durumlarda suç isnadı altındaki
kişiye bunun aksini ortaya koyma olanağının mutlaka tanınması ve kişinin
savunma hakkının kısıtlanmaması gerekir.
24. Bu karinelerin kabul edilebilirliği, ceza davasında risk
altında bulunan menfaatle de doğrudan ilgilidir. Sözleşmeci devletler, ceza
hukuku kapsamında karinelere başvururken dava konusunun önemi ile savunmanın
hakları arasında adil bir denge kurmalıdırlar. Yararlanılan araçlar, ulaşılması
gereken meşru amaçla orantılı olmalıdır (Janosevic/İsveç, 21/5/2003,B. No: 34619/97,
§ 101).
25. Özet olarak AİHM; savunma hakkının kısıtlanmaması, suç
isnadı altındaki kişilere karinelerin aksini ortaya koyma olanağının tanınması
ve hâkimin sanığı şüpheden yararlandırmak konusunda mutlak takdir hakkının
bulunması durumunda masumiyet karinesinin ihlal edilmiş sayılmayacağını ve kanun
koyucuların bu tür hükümler ihdas etmesinin masumiyet karinesine aykırı
olmayacağını belirtmektedir (Pham Hoang/Fransa, B. No: 13191/87, §§ 33, 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 15/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; hakkındaki cezaya dayanak olan mevzuatta, anılan
ürünün bulundurulmasının yasak olduğunun belirtildiğini, kapattığı veteriner kliniğinde
bu ürüne rastlanılmadığını, sadece bu ürünü satın aldığının tespit edilmesi
üzerine hakkında idari para cezası verildiğini, Anayasa’nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
cezanın iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
28. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına
ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen bu iddia hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
.
2. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa
maddesi ile Anayasa'da yer alan özel güvence hükmü aşağıdadır:
i. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
ii. Anayasa’nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse
suçlu sayılamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller
kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan
masumiyet karinesi; Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6.
maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir.
31. Diğer taraftan Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24). Anayasa Mahkemesi
daha önce kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin
uyuşmazlıkların da "suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklar" kapsamında
Anayasa'nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı içinde yer aldığına
karar vermiştir (Remzi Durmaz, B.
No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26).
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
33. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde
düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile
"adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan
maddeye "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen
herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı
düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir.
34.Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak
kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
35. Sanık masumiyet karinesi gereği suçsuz kabul edildiği için
yargılama yapılmakta ve maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Ceza
muhakemesinde amaç, maddi gerçeğin adil yargılanma hakkı ihlal edilmeden ortaya
çıkarılmasıdır. Dolayısıyla maddi gerçeğe ulaşmak için sanıktan masum olduğunu
ispat etmesi istenemez. Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit
oluncaya kadar suçsuz kabul edilmektedir.
36. Masumiyet karinesi kapsamında yer alan ve iddia edenin
iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı, Anayasa’nın 38. maddesinin
gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte genel anlamda suçun kanıtlanması
yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece savunmasını oluşturmak için ispat
yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiilî varsayımların olduğu
durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi, masumiyet karinesine aykırılık
taşımaz (AYM, E.2013/38, K.2014/58, 27/3/2014). Ancak suç isnadını içeren
karinenin aksinin başvurucu tarafından yargılama sırasında ispat
edilebilmesinin mümkün olması, hâkimin de bu yönde ileri sürülen iddiaları
inceleyip kararını buna göre verebilmesi, bir başka ifadeyle karinelerin kişiyi
otomatik olarak "suçlu" hâline getirmemesi gerekir. Karineler,
masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmamalı ve suç isnadı altındaki kişi
savunma imkanlarından yararlandırılmalıdır.
37. Öte yandan idari yaptırımlarda -adli suç ve cezalara
nazaran- masumiyet karinesinin ispata ilişkin standardının daha düşük olması
söz konusu olabilir. Çünkü idare, -adli soruşturmalarda olduğu gibi- üstün
kamusal yetkilere sahip değildir. Bu tür uyuşmazlıklarda çoğu zaman idare ile
kişi arasında ispat imkânı bakımından önemli bir dezavantajın bulunmadığı
söylenebilir. Ancak Anayasa Mahkemesi, bir uyuşmazlık hakkında derece
mahkemelerince verilen kararları maddi vakıa ve hukuki yönden incelemekle
görevli değildir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi,
yargılamanın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil masumiyet karinesi
kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Başvuruya konu olaydaki kabahatin oluşması için kişinin
yasak ürünleri "satması" veya "bulundurması" gerekir (bkz.
§ 20). Somut olayda mahkeme, başvurucunun bulundurulması ve satışı yasak
ürünlerden 300 kutu satın almasını kabahatin işlendiğinin delili olarak
göstermiştir.
39. Başvurucu, satılması yasak olan tıbbi ürünleri ticari
miktarlarda satın aldığını inkar etmemiş; bu ürünleri
hangi yöntemle elinden çıkardığını da derece mahkemeleri önünde izah
edememiştir. Mahkeme, satın alındığı hususu tartışma konusu olmayan ürünlerden
yola çıkarak başvurucunun anılanürünleri bulundurduğu
sonucuna ulaşmıştır. Diğerbirifadeyle mahkeme somut
olgulara dayanarak mantıksal çıkarımlar yapmıştır. Başvurucu, derece
mahkemeleri önünde savunma imkânlarından yararlandırılmış; suç isnadını içerençıkarımın aksinin yargılama sırasında ispat
edilmesine fırsat tanınmıştır. Uyuşmazlığın niteliğinin, başvurucunun
yöneltilen fiille ilgili savunma ve bunun aksini ispat bakımından ceza
muhakemesine göre daha elverişli olduğu, yaptırımı uygulayan idare ile
başvurucu arasında ispat imkânı bakımından önemli bir dezavantaj oluşturmadığı,
sonuç olarak masumiyet karinesinin ihlal edilmediği anlaşılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
B. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41.Başvurucu; anılan cezaya karşı yaptığı itiraza bakan
mahkemenin davalı idarece sunulan belge örneklerini kendisine tebliğ etmediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın
temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır. Adil yargılanma hakkının unsurlarından
olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece
tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi,
yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, § 19).
43. Ancak daha önce ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst yargılama
aşamasında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile getirilmiş ise
silahların eşitliği(Durmaz
Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (4), B. No:
2013/251, 10/6/2015, § 22) ve çelişmeli yargılama ilkeleri ihlal edilmiş
sayılmayabilir.
44. Somut olayda idari para cezasının iptaline yönelik başvuru
dilekçesinde gerekli itirazların yapıldığı, başvurucunun daha önce ulaşamadığı
bilgi ve belgelerin içeriğine yargılamanın sonraki aşamasında ulaştığı ve
bunlara karşı iddia ve itirazlarını dile getirme imkânına kavuştuğu
görülmüştür.
45. Açıklanan gerekçelerle başvuruda silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
46. Başvurucu, anılan cezaya karşı yaptığı itiraza bakan
mahkemenin gerekçesiz karar verdiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
47. Anayasa’nın 36. maddesi gereği mahkemelerin her türlü
kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin,
yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi
kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması
bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
48. Somut olayda, incelenen kararda gösterilen gerekçenin kanun
yolu merciince uygun bulunduğu dikkate alındığında, gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
50. Başvurucu; anılan cezaya karşı yaptığı başvuruya bakan
mahkemenin eksik ve hatalı inceleme yaparak talebini reddettiğini, açılan
benzer davaların başka mahkemelerce kabul edilmesine karşın kendi başvurusunun
reddedildiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
52. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet
karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan
masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.