logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bünyami Arıkan (2) [2.B.], B. No: 2014/4191, 20/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜNYAMİ ARIKAN BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/4191)

 

Karar Tarihi: 20/7/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Bünyami ARIKAN

Vekili

:

Av. Özgür ARIKAN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, muhdesatın aidiyetinin tespiti ve bedelinin tahsili davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, esaslı iddiaların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının; kararın sonucuna göre malvarlığından yoksun bırakılması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/3/2014 tarihinde yapılmıştır.

3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atıfta bulunarak başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun murisi Ş.Y. adına tapuda kayıtlı Nevşehir ili, Derinkuyu ilçesi, Til Köyünde bulunan 122 Ada 63 Parsel sayılı taşınmaz ile ilgili Derinkuyu Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2006/279 sayılı dosyasında ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiş, karar 30/10/2007 tarihinde kesinleşmiştir.

9. Başvurucu, anılan taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın kendisine ait olduğunu belirterek 26/11/2007 tarihinde Derinkuyu Asliye Hukuk Mahkemesinde muhdesatın aidiyetinin tespiti ve bedelinin tahsili davası açmıştır.

10. Mahkeme, 8/7/2008 tarihinde başvurucunun murisine ait taşınmazın murisin ölümünden sonra yaklaşık on yıl boyunca başvurucu tarafından kullandığını, başvurucunun 2002 yılında teknik bilirkişi heyeti raporunda belirtilen tarla evi, sulama havuzu, WC binası, 2 adet su sondaj kuyusu ile elektrik güç transformatörü ve techizatından oluşan muhdesatları yaptırdığını belirterek muhdesatların başvurucuya ait olduğunun tespitine, satış bedelinin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

11. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 8/3/2011 tarihli kararında muhtesatın aidiyetinin tespiti davalarının kendine özgü davalardan olduğu, dava sonucunda alınan ilâmın icra ve infaz kabiliyetinin bulunmadığı, taşınmaz üzerinde bulunan muhtesat yönünden derdest ortaklığın giderilmesi davası veya kamulaştırma işlemi bulunmadığı takdirde bu davanın açılamayacağı, eda davası açılmasının mümkün olduğu durumlarda tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı, somut olayda muhtesatın üzerinde yer aldığı taşınmaz hakkında Derinkuyu Sulh Mahkemesinde görülen ortaklığın giderilmesi davasının sonuçlandığı ve taşınmazdaki ortaklığın giderilmesine karar verildiği, taraflar arasında derdest bir ortaklığın giderilmesi davası bulunmaması nedeniyle davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığı, tarafların yargılama sırasındaki kabul veya feragate ilişkin beyanlarının davada hukuki yararın bulunmadığı gerçeğini ortadan kaldırmadığı, bu durumda başvurucunun koşulların varlığı halinde sebepsiz zenginleşme davası açabileceği belirtilerek hüküm bozulmuştur.

12. Bozma kararına uyan Mahkeme 23/5/2012 tarihinde bozma ilamındaki gerekçeleri yineleyerek hukuki yarar yokluğu nedeniyle davayı reddetmiştir.

13. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 30/1/2013 tarihli kararında başvurucunun vekâlet ücreti dışındaki temyiz itirazlarını reddederek hükmü düzelterek onamıştır.

14. Karar düzeltme talebi üzerine aynı Daire 6/11/2013 tarihli kararında düzeltilmesi istenen Daire ilamında maktu verilmesi gereken vekâlet ücretinin sehven yazıldığını belirterek vekâlet ücreti yönünden istemi kabul etmiş, hükmü bu yönden düzelterek başvurucunun sair yönlere ilişkin karar düzeltme talebini reddetmiştir.

15. Ret kararı 26/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve 26/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

19.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

20. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

21. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 5 yıl 11 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucu, ortaklığın giderilmesi davasına konu taşınmazdaki muhtesatların kendisine ait olduğunu, Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen davada bilirkişi raporunun kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle süresinde aidiyet davası açamadığını, ortaklığın satış yoluyla giderilmesine yönelik verilen karardan sonra açtığı başvuru konusu davada hukuki yarar şartının gerçekleşmemesinden dolayı davanın reddedilmesinin malvarlığının diğer ortaklara verilmesi sonucunu doğurduğunu, tespit davasının açılabilmesi için ortaklığın giderilmesi davasının derdest olması koşulunun kanuni dayanağının bulunmadığını, Yargıtayın yasal olmayan bir gerekçeyle alacağına kavuşma hakkını ortadan kaldırdığını, sonradan açılacak sebepsiz zenginleşme davasının mülkiyet hakkını elde etmesi ya da bu hak üzerinde serbestçe tasarruf etmesini geciktireceğini ayrıca verilecek kararın infaz kabiliyetinin bulunmadığını belirterek Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

25. Somut olayda başvurucunun murisinden intikal eden taşınmaz ile ilgili Derinkuyu Sulh Hukuk Mahkemesine açılan davada ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiği, bu kararın kesinleşmesinin ardından başvurucunun, taşınmaz üzerinde bulunan tarla evi, sulama havuzu, WC binası, 2 adet su sondaj kuyusu ile elektrik güç transformatörü ve techizatın kendisine ait olduğunun tespiti ve satış aşamasında bedelinin ödenmesiyönünde dava açtığı, Mahkemenin davayı kabul ettiği ancak Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin ayrıntılı bir değerlendirmeyle (bkz. § 11) davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, başvurucununkoşulların varlığı hâlinde 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 61. maddesinde öngörülen eda nitelikli sebepsiz zenginleşme davası açabileceğini belirterek hükmü bozduğu, Mahkemece bozma kararına uyularak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

26. Başvurucunun dava konusu muhtesatlarla ilgili 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 77. maddesine (818 sayılı mülga Kanun'un 61. maddesi) göre tazminat davası açma imkânı bulunmasına rağmen hukuk sisteminde mevcut, etkili ve tüketilmesi zorunlu olan yargısal yollara başvurmaksının ihlal iddiasını doğrudan Anayasa Mahkemesinin gündemine taşıması mümkün değildir.

27. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Adil Yargılanma HakkıYönünden

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesinin dosyada ileri sürülen iddiaları ve maddi olguları açıklamadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin düzenlemenin gerekçesinde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alındığı hususuna atıfta bulunularak adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında gerekçeli karar hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında yer aldığı belirtilmiştir. Dolayısıyla gerekçeli karar hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

30. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.

31. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

32. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

33. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

34. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

35. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

36. Somut olayda başvurucunun ortaklığın giderilmesi davasına konu taşınmazdaki muhtesatlarla ilgili açtığı davada Mahkemece davanın kabulü yönünde verilen kararının, Yargıtay 7. Hukuk Dairesince ayrıntılı bir değerlendirme (bkz. § 11) yapılmak suretiyle bozulduğu, Mahkemece bozma kararına uyularak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Buna göre taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmaların 8/3/2011 tarihli Yargıtay bozma ilamı ile Mahkemenin 23/5/2012 tarihli gerekçeli kararda tartışılarak davanın reddine karar verildiği, Yargıtayın 30/1/2013 tarihli kararıyla da Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

38. Başvurucu, Yargıtayın davada hukuki yararın bulunmadığı yönündeki değerlendirmesinin yasal dayanağının bulunmadığını, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. ve 109. maddelerinde alacağın ve miktarının taraflar arasında tartışmalı ve belirsiz olduğu hâllerde tespit davasının açılabileceğinin belirtildiğini, bu tarz durumlarda kanunen hukuki yarar şartının var olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde talebin belirsiz alacak ve tespit davası niteliğinde olduğunun Mahkeme ve Yargıtay tarafından görmezden gelindiğini, kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

40. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek suretiyle hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

41. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

43. Başvurucu yeniden yargılama, 22.831,96 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminat kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.

44. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Bunun yanında ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmiştir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. a) Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması, nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

     b) Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Derinkuyu Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/79, K.2012/49) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Bünyami Arıkan (2) [2.B.], B. No: 2014/4191, 20/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı BÜNYAMİ ARIKAN (2)
Başvuru No 2014/4191
Başvuru Tarihi 26/3/2014
Karar Tarihi 20/7/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, muhdesatın aidiyetinin tespiti ve bedelinin tahsili davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, esaslı iddiaların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının; kararın sonucuna göre malvarlığından yoksun bırakılması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi