TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYATİ AKTOP VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4199)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 15/7/2015-29417
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hayati
AKTOP
|
|
|
2. Kazım
BAKIR
|
|
|
3. Ömer
Faruk KARAMAN
|
|
|
4. Haluk HIZ
|
|
|
5. Nurcan
UĞUR
|
|
|
6. Semih
Caner DURU
|
|
|
7. Ahmet
ÇAVUŞ
|
|
|
8. Mehmet
GENÇER
|
|
|
9. Sibel
SEYİS GÖRMÜŞ
|
|
|
10. Savaş
KARAKAYA
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mustafa
ERDOĞDU
|
|
|
Av. Havva
AKDOĞAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üye olunan sendikanın aldığı karar doğrultusunda
iki gün işe gelinmemesi nedeniyle verilen kınama cezasının, toplantı ve
örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/3/2014 tarihinde Mersin 1. İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 27/1/2015 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu Kazım Bakır tarafından yapılan 2014/4200
numaralı bireysel başvuru dosyası, başvurucu Ömer Faruk Karaman tarafından
yapılan 2014/4201 numaralı bireysel başvuru dosyası, başvurucu Haluk Hız
tarafından yapılan 2014/4203 numaralı bireysel başvuru dosyası, başvurucu
Nurcan Uğur tarafından yapılan 2014/4204 numaralı bireysel başvuru dosyası,
başvurucu Semih Caner Duru tarafından yapılan 2014/6684 numaralı bireysel
başvuru dosyası, başvurucu Ahmet Çavuş tarafından yapılan 2014/9461 numaralı
bireysel başvuru dosyası, başvurucu Mehmet Gençer
tarafından yapılan 2014/12292 numaralı bireysel başvuru dosyası, başvurucu
Sibel Seyis Görmüş tarafından yapılan 2014/13776 numaralı bireysel başvuru
dosyası ve başvurucu Savaş Karakaya tarafından yapılan 2014/13825 numaralı
bireysel başvuru dosyası ile başvurucu Hayati Aktop
tarafından yapılan 2014/4199 numaralı bireysel başvuru dosyası, konu bakımından
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2014/4199
numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 6/3/2015 tarihinde başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği,
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 16/3/2015
tarihli yazısında, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Mersin ilinde öğretmen olarak görev yapan
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) üyesi kamu görevlileridir.
9. EĞİTİM-SEN Yönetim Kurulunca, İlköğretim ve Eğitim Kanunu
Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kuruluna sevk edildiğinde,
ülke genelinde, 28 ve 29 Mart 2012 tarihlerinde iki günlük iş bırakma eylemi
yapılması kararı alınmıştır.
10. Başvurucular hakkında, bahsi geçen tarihlerde işe
gelmediklerinden bahisle disiplin soruşturması açılmıştır.
11. Başvurucular, “28-29
Mart 2012 tarihlerinde mazeretsiz olarak göreve gelmedikleri”
gerekçesiyle, geçmiş hizmetleri ve sicil durumları dikkate alınarak aylıktan
kesmenin bir alt cezası olan kınama cezası ile cezalandırılmışlardır.
12. Başvurucuların, disiplin cezalarına karşı yapmış
oldukları itirazlar, Mersin Valiliğinin 13/6/2012 tarihli kararları ile
reddedilmiştir.
13. Başvurucuların söz konusu disiplin cezalarının iptali
istemiyle açtığı davalarda, Mersin 2. İdare Mahkemesi, 2012 yılında verdiği
kararlar ile disiplin cezaları verilmesine ve başvurucuların itirazlarının
reddine dair işlemlerin iptaline hükmetmiştir. Mahkeme, anılan Sendikanın
kararı doğrultusunda başvurucuların iş bırakma eylemine katıldıklarını, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bu konuda verilmiş ihlal ve tazminat
kararları bulunduğunu ve sendikal faaliyetin mazeret olarak kabul edilmesi
gerektiğini belirterek "özürsüz olarak
bir veya iki gün göreve gelmemek" fiilinin sübuta ermediği
sonucuna varmıştır.
14. Davalı idarece itiraz kanun yoluna gidilmesi üzerine,
Adana Bölge İdare Mahkemesi 2013 yılında verdiği kararlar ile İlk Derece
Mahkemesi kararlarının bozularak kaldırılmasına ve davaların reddine karar
vermiştir. Bölge İdare Mahkemesinin kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu durumda, kamu görevlilerinin,
ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin ve bu kapsamda özlük ve
parasal haklarının, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi,
geliştirilmesi, bu konulara dikkat çekilmesinin ve kamuoyu oluşturulmasının
sağlanması amacıyla ve başka seçeneklerinin bulunmaması durumunda üyesi
bulundukları sendikaların aldıkları kararlar uyarınca iş bırakma eylemlerine
katılmaları nedeniyle disiplin cezaları ile cezalandırılmalarının demokratik
bir toplumda gerekli olduğundan söz edilemeyeceği anlaşılmakta ise de;
uyuşmazlık konusu olayda davacının görevine gelmemesi nedeninin, İlköğretim ve
Eğitim Kanunu teklifinin geri çekilmesini sağlamak, TBMM Genel Kurulunda
görüşülerek yasalaşmasını engellemek olduğunun çekişmesiz olması karşısında
dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
15. Başvurucuların karar düzeltme talepleri, Adana Bölge
İdare Mahkemesinin 2014 yılında verdiği kararlarla reddedilmiştir.
16. Adana Bölge İdare Mahkemesinin nihai kararları,
başvurucular Hayati Aktop, Kazım Bakır, Ömer Faruk
Karaman, Haluk Hız ve Nurcan Uğur’a 6/3/2014 tarihinde, başvurucu Semih Caner
Duru’ya 25/4/2014 tarihinde, başvurucu Ahmet Çavuş’a 30/5/2014 tarihinde,
başvurucu Mehmet Gençer’e 11/7/2014 tarihinde, başvurucular
Sibel Seyis Görmüş ve Savaş Karakaya’ya 23/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular Hayati Aktop,
Kazım Bakır, Ömer Faruk Karaman, Haluk Hız ve Nurcan Uğur 26/3/2014 tarihinde,
başvurucu Semih Caner Duru 14/5/2014 tarihinde, başvurucu Ahmet Çavuş 13/6/2014
tarihinde, başvurucu Mehmet Gençer 18/7/2014
tarihinde, başvurucular Sibel Seyis Görmüş ve Savaş Karakaya 18/8/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
18. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun “Toplu eylem ve hareketlerde
bulunma yasağı” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Devlet memurlarının kamu hizmetlerini
aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri veya
görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelipte
Devlet hizmetlerinin ve işlerinin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu
doğuracak eylem ve hareketlerde bulunmaları yasaktır.”
19. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin
cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar
başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devlet memurlarına verilecek disiplin
cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
…
C - Aylıktan kesme: Memurun, brüt aylığından 1/30 - 1/8 arasında kesinti
yapılmasıdır.
Aylıktan kesme cezasını gerektiren fiil ve
haller şunlardır:
…
b) Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve
gelmemek,
…”
20. 657 sayılı Kanun’un 135. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma,
kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna, kademe
ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna itiraz
edilebilir.
İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği
tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin
cezaları kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar
ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını
vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri
kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı yoluna
başvurulabilir.”
21. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/5/2013 tarihli
ve E.2009/63, K.2013/1998 sayılı ilâmının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Uyuşmazlıkta, davacının, üyesi bulunduğu
sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak 11/12/2003 tarihinde 1 gün
göreve gelmeme eyleminin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/C-b maddesi
kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tespiti önem taşımaktadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın
90. maddesinin son fıkrasında; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır.” hükmü yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Dernek
kurma ve toplantı özgürlüğü”nün düzenlendiği 11.
maddesinde; herkesin asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca
çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara
katılmak haklarına sahip olduğu, bu hakların kullanılmasının, demokratik
toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu
emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlandırılabileceği, bu maddenin, bu hakların
kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare
mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel
olmadığı kuralına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 15/09/2009
tarihli, Kaya ve Seyhan - Türkiye kararında (application
no. 30946/04); Eğitim-Sen üyesi öğretmenlere,
11/12/2003 tarihinde KESK’in çağrısına uyarak, parlamentoda
tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere
düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle 11/12/2003 tarihinde
göreve gelmedikleri için uyarma cezası verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok
küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da
eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere
verilen disiplin cezasının “acil bir sosyal ihtiyaca” tekâbül
etmediği ve bu nedenle “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sonucuna
varmış, bunun sonucu olarak, bu davada, başvuranların AİHS’in
11. maddesi anlamında gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma
haklarının orantısız olarak çiğnendiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu durumda, davacının, sendikal faaliyet
gereği, 11/12/2003 tarihinde göreve gelmeme eyleminin özürsüz olarak bir veya
iki gün göreve gelmemek fiili kapsamında değerlendirilemeyeceği ve sendikal
faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü
gerektiğinden, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacıya 657 sayılı
Kanun’un 125/C-b maddesi uyarınca aylıktan kesme cezası verilmesine ilişkin
dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 26/3/2014 tarihli ve 2014/4199 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular, üyesi oldukları Sendikanın tüm Türkiye’de
yaptığı göreve gelmeme çağrısına katıldıklarını, ancak mazeretsiz olarak göreve
gelmedikleri gerekçesiyle haklarında kınama cezası verilmesinin Anayasa’nın 36.
maddesinde yer alan hak arama hürriyetine, Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan
eşitlik hakkına, Anayasa’nın 40. maddesinde yer alan etkili başvuru hakkına ve
toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin diğer anayasal haklara aykırı
olduğunu iddia etmişlerdir. Başvurucular, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 11. maddesine ve Avrupa Birliği Temel Hakları Şartı’nın 28.
maddesine aykırı olarak cezalandırılmaları nedeniyle Anayasa’nın 90. maddesinin
de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ihlalin tespiti ile maddi
ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucular, Anayasa’nın
10., 36., 40. ve 90. maddeleri ile toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin
anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
25. Başvurucuların şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini
dile getirme biçimleri dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 51. maddesi
bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
26. Başvurucuların, sendikal faaliyete katıldıkları
gerekçesiyle cezalandırılmaları nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucular, olay tarihinde TBMM’de devam etmekte olan
İlköğretim ve Eğitim Kanunu Tasarısı görüşmelerinin sonlandırılması ve
Tasarı’nın geri çekilmesini sağlamak amacıyla, üyesi oldukları EĞİTİM-SEN
Yönetim Kurulunun 28-29 Mart 2012 tarihlerinde tüm Türkiye’de iki günlük işe
gelmeme eylemi yapılmasına karar verdiğini, söz konusu eyleme katılmaları
nedeniyle haklarında disiplin cezası verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu
ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, AİHM’in daha önce
benzer başvurularda ihlal kararı verdiğini, ayrıca Danıştayın
da istikrar kazanmış içtihatlarında sendikal faaliyet kapsamında göreve
gelinmemesi fiilinin mazeret olarak kabul edildiğini hatırlatmışlardır.
Bunlardan başka başvurucular, sendikal faaliyet çerçevesinde işe gelmeyen
sendika üyeleri hakkında disiplin cezası verilmemesi gerektiğini belirten 1999
tarihli Başbakanlık Genelgesi ile Milli Eğitim
Bakanlığının 2012 tarihli yazısına da dayanmışlardır.
28. Başvurucular, iç hukuk ve uluslararası hukukta tanınan
haklara dayanarak, demokratik tepkilerini göstermek amacıyla söz konusu
etkinliğe katıldıklarını, kamu görevlilerinin toplu eylem hakkının insan
hakları sözleşmeleri, Anayasa ve mahkeme kararları ile kesin biçimde
tanındığını belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca Anayasa’nın 2. maddesinde
devletin sosyal bir hukuk devleti olduğunun, 51. maddesinde çalışanların ve
işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendika ve
üst kuruluşlar kurma ve bu sendikalara üye olarak bu doğrultuda etkinlik yapma
hakkının bulunduğunun, 55. maddesinde çalışanların yaptıkları işe uygun
adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekli tedbirlerin alınacağının ve 65.
maddesinde de devletin sosyal ve ekonomik alanlardaki görevlerini yerine getireceğinin
vurgulandığına işaret etmişlerdir.
29. Başvuruya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak
18/9/2014 tarihli ve 2013/8463 numaralı Tayfun
Cengiz kararında ortaya konulmuştur. Mahkememiz söz konusu
içtihadında ortaya koyduğu ilkeleri daha sonra istikrarlı olarak devam
ettirmiştir (bkz. Hasan Çakar, B.
No: 2013/8758, 6/1/2015; Elif Kızıl,
B. No: 2013/8812, 6/1/2015; Semihat Karakaya, B. No: 2014/941, 6/1/2015; Dilek Kaya Çakır, B. No: 2014/1949,
6/1/2015).
30. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini
korumak için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum meydana getirerek bir
araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. “Örgütlenme”
kavramının, Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı
olarak ve eşgüdüm içerisinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme
olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu
olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 30).
31. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak
amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı, sağlıklı bir toplumun önemli bir
bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir “örgüt”,
devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara
sahiptir. İstihdam alanında kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını
amaçlayan örgütler olan sendikalar, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için
kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan
örgütlenme özgürlüğünün önemli bir parçasıdır (Tayfun
Cengiz, § 31).
32. Örgütlenme özgürlüğü, bireylere topluluk hâlinde siyasal,
kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika
hakkı da çalışanların, bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya
gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız
bir hak değil, örgütlenme özgürlüğünün bir şekli veya özel bir yönü olarak
görülmektedir (Belçika Ulusal Polis
Sendikası/Belçika, B.
No: 4464/70, 27/10/1975, § 38).
33. Sendika hakkı ve sendikal faaliyetler Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler”
bölümünde, 51 ilâ 54. maddelerinde düzenlenmiştir. Sendika kurma veya
sendikalara üye olma hakkı ise Anayasa’nın 51. maddesinde yer almaktadır.
34. Anayasa’nın “Sendika
kurma hakkı” başlıklı 51. maddesi şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
…
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu
alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.”
35. Anayasa’nın 51-54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak ve
özgürlükler, benzer güvenceler getiren başta Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesi
ile Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi olmak üzere ilgili
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı ile
tamamlanmaktadır. Anayasa’nın 51-54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak ve
özgürlüklerin kapsamı yorumlanırken bu belgelerde yer alan ve ilgili organlar
tarafından yorumlanan güvencelerin de göz önüne alınması gerekir.
36. Anayasa’nın 51. maddesi, devlet için hem negatif hem de
pozitif yükümlülükler getirmektedir. Devletin, 51. madde çerçevesinde,
bireylerin ve sendikanın örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmemeye yönelik
negatif yükümlülüğü, 51. maddenin ikinci ilâ altıncı fıkralarında yer alan
gerekçelerle müdahaleye izin veren koşullara tabi tutulmuştur. Öte yandan her
ne kadar sendika hakkının asıl amacı, “bireyi,
korunan hakkın kullanılmasında kamu makamlarının keyfi müdahalelerine karşı
korumak ise de, bundan başka, korunan haklardan etkili
bir şekilde yararlanmayı güvence altına almaya yönelik pozitif yükümlülükler de
olabilir” (bkz. Wilson, Ulusal
Gazeteciler Sendikası ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
30668/96, 30671/96 ve 30678/96, 2/10/2002, § 41).
37. Aslında, devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri
arasında kesin ayrımlar yapmak her zaman olanaklı değildir. Buna karşın
devletin bu iki yükümlülüğüne ilişkin olarak uygulanacak ölçütlerde de bir
değişiklik olmamaktadır. Devletin ister pozitif, isterse de negatif yükümlülüğü
söz konusu olsun bireyin ve bir bütün olarak toplumun çatışan menfaatleri
arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (bkz. Sorensen ve Rasmussen/Danimarka, B. No:
52562/99 ve 52620/99, 11/1/2006 § 58). Anayasa Mahkemesi bu adil dengenin
kurulup kurulmadığına karar verirken, kamu gücünü kullanan organların bu alanda
belirli bir takdir marjına sahip olduğunu göz önünde bulunduracaktır.
38. Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı, Anayasa’da yer
alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa’nın 51.
maddesinin ikinci ve izleyen fıkralarında sendika hakkına yönelik sınırlama
sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da
bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak
zorundadır. Bu sebeple sendika hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminin
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa’nın 51.
maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Tayfun
Cengiz, § 38).
39. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu
olayda, sendika hakkının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde
öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı ve daha sonra da müdahalenin haklı
sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Mevcudiyeti Hakkında
40. Başvurucular, ülke çapında yapılan bir sendika eylemine
katıldıkları için kendileri hakkında kınama cezası verilmesinin sendika
haklarına müdahale teşkil ettiğini iddia etmektedirler. Başvurucuların sendikal
faaliyet kapsamında ülke çapında yapılan bir eyleme katılması nedeniyle
cezalandırılmaları ile başvurucuların sendika hakkına yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması
Hakkında
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 51. maddesinin
ikinci ilâ altıncı fıkralarında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 13. ve 51. maddelerinin ihlalini teşkil
edecektir. Bu nedenle müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze
dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Müdahalenin Kanuniliği
42. Yapılan müdahalede, Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci,
üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan müdahalenin “kanun”la yapılması şartına
aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan
değerlendirmeler neticesinde, 657 sayılı Kanun’un “Toplu eylem ve hareketlerde bulunma yasağı” kenar başlıklı
26. maddesi ile “Disiplin cezalarının
çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar başlıklı 125.
maddesinin “kanunilik” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
43. Sendika hakkına yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için bu müdahalenin Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık, genel
ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebebiyle ve kanunla
yapılmış olması gerekir.
44. Başvurucuların mazeretsiz işe gelmemeleri nedeniyle
verilen disiplin cezalarının Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılan meşru amaçları hedeflemediği söylenemez.
iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
45. Başvurucular, AİHM’in, Danıştayın ve derece mahkemelerinin benzer davalardaki
içtihatları ile sendika faaliyetleri çerçevesinde yapılan eylemlere disiplin
cezası verilmemesine ilişkin 1999 tarihli Başbakanlık Genelgesini ve sendika
kararı ile yapılan iş bırakma eyleminin sendikal faaliyet olarak kabul edilmesi
gerektiği yönündeki Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk
Müşavirliğinin görüşünü hatırlatmışlardır. Başvurucular, söz konusu kurallar
ile mahkeme içtihatları karşısında sendikal faaliyet çerçevesinde iş bırakma
eylemine disiplin cezası uygulanmasının örgütlenme özgürlüğüne aykırı olduğunu
belirtmişlerdir.
46. Sendika hakkı mutlak olmadığından bazı sınırlandırmalara
tabi tutulabilir. Sendika hakkına ilişkin olarak Anayasa’nın 51. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların (bkz. § 42), Anayasa’nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir.
47. Anayasa’nın 13. maddesinin ilk hâlinin gerekçesinde, hak
ve özgürlüklere getirilecek sınırlandırmaların demokratik rejim anlayışına
aykırı olmaması gerektiği hatırlatılmış; Anayasa’nın 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile yapılan değişiklik gerekçesinde ise
Anayasa’nın 13. maddesinin Sözleşme’deki ilkeler
doğrultusunda düzenlendiği belirtilmiştir (Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 92).
48. 1982 Anayasası’nda belirtilen “demokratik toplum” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik
toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin bu ölçütün
kullanıldığı 9., 10. ve 11. maddeleri arasındaki paralelliği açıkça
yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49; Başkaya ve
Okçuoğlu/Türkiye, B. No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 61).
49. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında
demokrasilerin, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence
altına alındığı rejimler olduğu vurgulanmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin
özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum
düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve
özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik
toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla
sınırlandırılabilir (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir
ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını
durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya
ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge
bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (Abdullah Öcalan, § 94).
50. Genel olarak örgütlenme özgürlüğü ve özel olarak da
sendika hakkı Anayasa’da benimsenen temel değerlerden biri olan siyasal
demokrasiyi somutlaştıran özgürlükler arasında yer alır ve demokratik toplumun
temel değerlerinden birini oluşturur. Demokrasinin esasını, meselelerin halka
açık olarak tartışılması ve çözümlenmesi yeteneği oluşturur. Anayasa Mahkemesi
daha önceki kararlarında demokrasinin temellerinin çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirlilik olduğunu vurgulamıştır (Abdullah
Öcalan, § 95).
51. Buna göre sendika hakkını kullanan bireyler, çoğulculuk,
hoşgörü ve açık fikirlilik gibi demokratik toplumun temel ilkelerinin
korumasından yararlanırlar. Başka bir deyişle şiddete teşvik etme veya
demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece, sendika hakkı çerçevesinde
dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi yetkili
makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi, ifade, örgütlenme ve sendikal
özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler demokrasiye hizmet edemez ve
hatta tehlikeye düşürür. Hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik bir toplumda,
farklı düşüncelerin sendikal özgürlükler veya başka yollarla dile getirilmesine
imkan tanınmalıdır (Abdullah
Öcalan, § 52).
52. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada
devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş
olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunup
bulunmadığını inceler (Abdullah Öcalan,
§ 96).
53. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir (Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Abdullah Öcalan, § 97). Bu sebeple sendika
hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen
müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
54. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye ilişkin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin, sendika hakkını kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”yle uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Abdullah Öcalan, § 98).
55. AİHM, konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren, Sözleşme’nin
10. ve 11. maddelerinin ikinci fıkralarında geçen “gerekli” kavramının ne anlama geldiğini açıklamıştır. AİHM’e
göre “gerekli” kavramı, “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacı” (pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, § 48). O halde örgütlenme özgürlüğüne ve
sendika hakkına yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç
baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir
müdahale, meşru amaçla orantılı; ikinci olarak da müdahalenin haklılığı için
kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır
(Stankov ve Ilinden Birleşik
Makedonyalılar Örgütü /Bulgaristan, B. No: 29221/95, 29225/95,
2/10/2001, § 87).
56. Dolayısıyla, başvurucuların sendika faaliyetleri çerçevesinde
işe gelmemek şeklindeki eylemlerine verilen disiplin cezaları nedeniyle
müdahale edilen sendika hakları ile disiplin cezası ile ulaşılmak istenen kamu
yararı arasındaki dengenin ölçülü olduğunun kabulü halinde, disiplin cezası
verilmesine ve açılan davanın derece mahkemelerince reddedilmesine ilişkin
gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna
varılabilir (bkz. Tayfun Cengiz, §
57).
57. Dava konusu disiplin cezalarının, olayların tamamı
ışığında incelenmesi gerekir. Olay tarihinde TBMM’de devam eden İlköğretim ve
Eğitim Kanunu Tasarısı görüşmelerinin sonlandırılması ve Tasarı’nın geri
çekilmesini sağlamak amacıyla, EĞİTİM-SEN Yönetim Kurulunun 6/3/2012 tarihli
kararı ile 28 ve 29 Mart 2012 tarihlerinde tüm ülke çapında işe gelmeme eylemi
yapılmasına karar verilmiştir. Her ne kadar adı geçen Sendika, söz konusu
eylemi “uyarı grevi” olarak
isimlendirmişse de bu eylem, Anayasa’nın “Grev
hakkı ve lokavt” kenar başlıklı 54. maddesinde yer alan ve toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin sahip
olduğu grev hakkı ile bir ilgisi olmayan, sendika üyesi kamu görevlilerinin
toplumsal meselelerde seslerini duyurmayı hedefleyen bir sendikal faaliyettir.
58. Dava konusu eylem günü, tüm ülkede, önceden
bildirilmiştir. Söz konusu eylemin yapılmasına yetkili merciler tarafından
karşı çıkıldığı da ileri sürülmemiştir. Başvurucular bu eyleme katılarak
sendika haklarını kullanmışlardır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Tayfun Cengiz, § 58).
59. Başvurucular, EĞİTİM-SEN’in
düzenlediği söz konusu işe gelmeme eylemine katılmaları nedeniyle kınama cezası
ile cezalandırılmışlardır. Gerek idarenin olağan uygulamasında ve gerekse de
idari yargının yerleşmiş içtihatlarında, başvuru konusu olayda olduğu gibi
sendikal faaliyet çerçevesinde işe gelinmemesi halinde kişinin mazeret iznini
kullandığı kabul edilmekte ve disiplin soruşturması açılmamaktadır. Ne var ki
sendika üyelerinin sendikal faaliyet kapsamında işe gelmemeleri halinde mazeret
izinli sayılacakları yönündeki yerleşik hale gelen idari yargı içtihatlarına
rağmen, idarenin ve yargının bir bütün olarak yeknesak hareket etmesini
sağlayacak mevzuat düzenlemeleri bulunmamaktadır. Bu sebeple mevcut başvurudaki
gibi durumlarda sendika hakkını kullanan kişilerin disiplin soruşturması
tehdidi altında kaldıklarını belirtmek gerekir (Tayfun Cengiz, § 59).
60. Öte yandan bir sendikal eylemin tümüyle yasaklanması veya
gerçekleştirilmesinin ağır koşullara bağlanması, hakkın özüne zarar vermesi
muhtemel olmakla birlikte mevcut başvurudaki gibi sendika üyelerinin iş bırakma
türü eylemlere katılmasına ilişkin yasal düzenlemeler ve yasal düzenlemelere
bağlı olarak genel düzenleyici işlemler yapmak, yasama ve yürütme organlarının
takdirindedir (Tayfun Cengiz, § 60).
61. Başvurucuların devlet okullarında öğretmen oldukları göz
önüne alındığında, devlet memurlarının bu haktan bütünüyle mahrum
bırakılamayacaklarını da belirtmek gerekir. Bununla birlikte, demokratik bir
toplumda gerekliliği tartışılmaz olan durumlarda ordu, emniyet veya başka bazı
sektörlerde sendikal faaliyetlere sınırlamalar getirilmesi mümkündür (Tayfun Cengiz, § 61). Başvurucuların bu
türden sınırlamalara tabi tutulmasını gerektirecek bir görevde bulundukları da
ileri sürülmemiştir.
62. Tüm bunlara karşın verilen cezalar hafif olsa da, başvurucular gibi sendikaya üye kişileri, çıkarlarını
savunmak amacıyla yapılan meşru sendikal faaliyetlere veya eylem günlerine
katılmaktan vazgeçirecek bir niteliğe sahiptir (bkz. Tayfun Cengiz, § 62; aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Kaya ve Seyhan/Türkiye,
B. No: 30946/04, 15/12/2009, § 30; Karaçay/Türkiye,
B. No: 6615/03, 27/6/2007, § 37; Ezelin/Fransa,
B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 53).
63. Açıklanan nedenlerle, hafif bir ceza olsa da sendikal
faaliyet karşılığı uygulanan kınama cezalarının “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan” kaynaklanmaması
nedeniyle “demokratik toplumda gerekli
olmadığı” sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucuların
Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği
belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
65. Başvurucular hakkında verilen kınama cezalarının sendika
hakkını ihlal ettiği gözetilerek başvurucular hakkında tesis edilen disiplin
cezası işlemlerinin iptali istemine ilişkin davalarda yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar görülmüştür. Sendika hakkına ilişkin ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
66. Başvuruda Anayasa’nın 51. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Başvurucular, ayrı ayrı 1.076,00 TL maddi ve 1.000,00 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular ayrıca, avukatlık
ücretlerini ve ödenen harç ile yapılan diğer masrafların ödenmesini de talep
etmiştir.
67. Başvurucular hakkında tesis edilen disiplin cezası
işlemlerinin iptali istemine ilişkin davalarda yeniden yargılama yapılmasına
karar verildiğinden ve başvurucuların derece mahkemelerinde yaptıkları muhakeme
giderleri ile avukatlık ücretinden ibaret maddi zararlarını yeniden yargılama
sırasında isteyebileceklerinden maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
68. Başvurucuların sendika haklarına yönelik başvuruları
açısından ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapmak üzere kararın ilgili
Mahkemesine gönderilmesinin yeterli tatmini sağladığı değerlendirildiğinden,
sendika haklarına yapılan müdahale nedeniyle manevi tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki
belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Sendika
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Sendika
haklarına yapılan müdahale nedeniyle Anayasa’nın 51. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Tespit edilen ihlal yönünden,
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın Adana Bölge İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin
taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından ayrı ayrı
yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinin ise BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben
başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/6/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.