logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Şahin ve Cafer Aksakal [1.B.], B. No: 2014/4230, 11/1/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ ŞAHİN VE CAFER AKSAKAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4230)

 

Karar Tarihi: 11/1/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucular

:

1. Ali ŞAHİN

 

 

2. Cafer AKSAKAL

Başvurucu Vekili

:

Av. Mehtap Fatma TARAKCI SÖNMEZ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Mahkemece hükmedilen karar harcının ödenmesi sırasında gecikme zammı alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla gecikme zammının iadesi istemiyle yapılan düzeltme-şikâyet başvurularının reddi üzerine açılan davaların Danıştayın aynı konuda lehe kararı olduğu hâlde reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 27/3/2014 ve 12/5/2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 ve 31/12/2014 tarihlerinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 ve 4/1/2016 tarihlerinde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, birinci başvurucu için görüşünü 24/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 30/3/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

6. Bakanlık, ikinci başvurucu için sunduğu 4/2/2016 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.

7. 30/9/2016 tarihinde ikinci başvurucuya ait 2014/6411 sayılı bireysel başvurunun konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2014/4230 sayılı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/4230 sayılı dosya üzerinden sürdürülmesine ve 2014/6411 sayılı dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP)elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular ve H.Ş.nin birlikte davalı olarak yer aldığı Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen dava, Mahkemenin 28/5/2002 tarihli ve E.2001/192, K.2002/294 sayılı kararıyla davalılar aleyhine kabul edilmiş ve yargı harcının başvurucular ile diğer davalı H.Ş.den tahsili için Vergi Dairesine harç tahsil müzekkeresi yazılmıştır.

10. Vergi Dairesi belirlenen harcı davalılar adına eşit olarak paylaştırarak 2003 yılında ödeme emri düzenlemiş ve davalılara tebliğ etmiştir. Başvurucuların "henüz Mahkeme kararının tebliğ edilmediği ve karar kesinleşmediği için yargı harcı tahsil edilemeyeceği" iddiasıyla ödeme emirlerinin iptali istemiyle açtıkları davalar, Ankara Vergi Mahkemelerinin 2005 ve 2006 yıllarında verdikleri kararlarıyla özetle "harcın tahsili için kesinleşmesinin gerekli olmadığı, kararın bozulması durumunda verilecek kararda harca hükmedilirken daha önce hükmedilen harcın da dikkate alınacağı" gerekçeleriyle reddedilmiş ve kararlar Danıştay Dokuzuncu Dairesi tarafından onanarak kesinleşmiştir.

11. Bunun üzerine söz konusu yargı harcı, gecikme zammıyla birlikte başvurucular tarafından 14/7/2006, 17/8/2006 ve 18/8/2006 tarihlerinde ödenmiştir. Başvuru dosyasındaki belgelerden gecikme zammının hesaplanmasında, Asliye Hukuk Mahkemesinin karar tarihinin değil yukarıda belirtilen ödeme emirlerinin tebliğ tarihlerinin (2003 Mayıs) esas alındığı ve zammın ödeme tarihlerine kadar hesaplandığı anlaşılmıştır.

12. Bu arada Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/5/2002 tarihli ve E.2001/192, K.2002/294 sayılı kararı, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 14/12/2007 tarihli ilamıyla onanmış ve 13/3/2008 tarihli ilamla da karar düzeltme istemi reddedilerek karar kesinleşmiştir.

13. Başvurucular ve H.Ş., Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının yeni kesinleştiğini belirtip gecikme zammına ilişkin işlemin düzeltilerek iadesi için 5/6/2008 tarihinde düzeltme başvurusu yapmış, başvuruları 13/6/2008 tarihli işlemle reddedilmiştir. 4/7/2008 tarihinde yapılan şikâyet başvurusu ise zımnen reddedilmiştir.

14. Bunun üzerine 26/9/2008 tarihinde birinci başvurucu, Ankara 1. Vergi Mahkemesinde; ikinci başvurucu, Ankara 4. Vergi Mahkemesinde; H.Ş. ise Ankara 3. Vergi Mahkemesinde ödenen gecikme zammının iadesi istemiyle yapılan düzeltme-şikâyet başvurusunun reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle dava açmıştır. Her üç dava da reddedilmiş olup birinci başvurucunun açtığı davada Ankara 1. Vergi Mahkemesinin 1/7/2009 tarihli ve E.2008/1521, K.2009/1238 sayılı kararının gerekçesi şöledir:

"Dava dosyasının incelenmesinden,Ankara 19.Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2001/192, K:2002/294 sayılıkararı uyarınca davacı adına ilam harcına hükmedildiği, tahsil edilebilmesi için vergi dairesine harç tahsil müzekkeresi yazıldığı,harcın süresi içerisinde ödenmemesi üzerine tahsili yolunda ödeme emri düzenlendiği ve tebliğ edildiği, ödeme emrinin iptali istemiyleAnkara 3. Vergii Mahkemesinde açılan davada anılan mahkemece 26.12.2005 gün ve E:2004/1025K:2005/1391 sayılı kararı ile davanın reddolunduğu, bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerineDanıştay Dokuzuncu Dairesinin 16.5.2006 tarih ve E:2006/563, K:2006/1764 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, vergi dairesince 14.7.2007 [2006] tarihinde 5.598,35 TL yargı harcının ve 8.465,65 TL gecikme cezasının tahsil olunduğu, davacı tarafından ödenen gecikme zammının iadesi istemiyle vergi dairesine yapılan düzeltme başvurusuna karşı verilen ret işlemine karşı bakılmakta olan bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Buna göre, davacı tarafından tahakkuk eden ve tebliğ edilen ilam harcının süresinden sonra ödenmiş olması nedeniyle idarece gecikme zammı uygulandığı açık olduğundan idareceyapılan işlemde yasalara aykırılık görülmemiştir."

15. Karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 24/5/2012 tarihli ve E.2009/9180, K.2012/3025 sayılı ilamıyla aşağıdaki gerekçe ile onanmıştır:

"Olayda, yargı harcının tahsili aşamasında, mahkeme kararının tebliği öncesi için gecikme zammı hesaplanıp hesaplanmayacağı, yargı harcının vadesinin ilgili mahkeme kararının tebliğinden önceki bir tarih olmayacağına ilişkin hususların hukuki yorum ve irdeleme yapılarak çözüme kavuşturulması gerektiği, bu durumda, davacının iddiası açık bir vergilendirme hatası kapsamında olmaması nedeniyle dava konusu işlemde mevzuata aykırılık görülmediği gerekçesi ile davanın reddi gerekmektedir.

 Bu durumda, davacı adına tahakkuk eden ve davacıya tebliğ edilen yargı harcının süresinden sonra ödenmiş olması nedeniyle davalı idarece gecikme zammı uygulandığı açık olduğundan dava konusu işlemde mevzuata aykırılık görülmediği yolunda verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiş ise de sonucu itibarıyla davanın reddinde yasal isabetsizlik bulunmamaktadır."

16. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 29/1/2014 tarihli ve E.2012/10277, K.2014/12 sayılı ilamıyla reddedilmiştir. Bu karar, başvurucu vekiline 28/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Birinci başvurucu 27/3/2014 tarihinde süresi içinde başvurusunu yapmıştır.

17. İkinci başvurucunun açtığı davada, Ankara 4. Vergi Mahkemesince verilen 10/3/2009 tarihli ve E.2008/1323, K.2009/398 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Yargı harcına, dayanağı yargı kararının tebliğ tarihinden öncesi için gecikme zammının hesaplanıp hesaplanmayacağı hususu, gerek yargı harcınınvadesinin tayini için yapılacak tebligatın ne şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği yönünden gerekse, yargı harcının vadesinin, ilgili olduğu kararın tebliğinden önceki bir tarih olamayacağı yönünden yapılacak hukuki yorum ve tartışmalarla çözüme bağlanabilecek bir mesele olması ve dolayısıyla yukarıda yer verilen hükümlere göre açık ve net bir şekilde görülebilecek bir vergilendirme hatası olmaması nedeniyle, vadesinde ödenmeyen yargı harcı borcu bulunduğundan bahisle tebliğ edilen ödeme emri üzerine yapılan ödeme sırasında hesaplanıp tahsil edilen gecikme zammının yasal faiziyle birlikte iadesi için yapılan düzeltme/şikâyet başvurusunun zımnen reddine ilişkin davalı idare işleminde hukuka aykırılık yoktur."

18. Karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 24/5/2012 tarihli ve E.2009/6035, K.2012/3024 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararına atıf yapmak suretiyle onanmış; başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 29/1/2014 tarihli ve E.2012/9326, K.2014/13 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

19. Bu karar, başvurucu vekiline 11/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. İkinci başvurucu 12/5/2014 tarihinde süresi içinde başvurusunu yapmıştır.

20. Öte yandan H. Ş.nin Ankara 3. Vergi Mahkemesinde açtığı dava, Mahkemenin 19/2/2009 tarihli ve E.2008/1384, K.2009/295 sayılı kararıyla "olayda harcın ödeme emri ile istenilmesi ve dava konusu yapılmasına karşın retle sonuçlanması dolayısıyla vadesinde ödenmeyen alacak için gecikme zammı hesaplanması ve bu tutarın ödenmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde ortada 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda yazılı anlamda hata oluşmadığı ve hukuki yorum gerektiren bir uyuşmazlık bulunduğundan şikayet başvurusunun reddine dair işlemde mevzuata aykırılık görülmediği" gerekçesiyle reddedilmiştir. Ancak karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 12/9/2012 tarihli ve E.2009/5147, K.2012/4549 sayılı kararıyla oyçokluğuyla bozulmuş; karar düzeltme istemi de reddeddilmiştir. Bozma kararının gerekçesi ise şöyledir:

"Yukarıda sözü edilen 6183 sayılı Yasa hükmü uyarınca ödeme emri düzenlenebilmesi için; mükellef tarafından amme alacağının miktarının, vadesinin bilinmesi ve alacağın vadesinde ödenmemesi gerekmektedir. Bu durumda vadenin başlangıcı, ödeme emrinin düzenlenmesi ve amme alacağının geç ödenmesi halinde de istenecek olan gecikme zammı yönünden önem arz etmektedir.

 Genelde uygulamada, mahkemedeki duruşma sırasında açıklanan kısa kararın harcının ne kadar olduğu çoğu durumlarda henüz hesaplanmamış olduğundan bilinmemekte, borçlu olunan bu meblağ ancak gerekçeli kararın mahkemece hazırlanıp yazılması, kararın tebliğe çıkarılacak hale gelmesi ile açıklığa kavuşmaktadır. Kararın hazırlanması, tebliğe çıkarılacak hale gelmesi tarihlerinin daha önce tespiti tam olarak mümkün olamayacağı gibi bu tarihin, davanın tarafları olan kişilerce de bilinmesi imkansız olduğundan, vade tarihinin başlangıcının belirlenmesi gerekmektedir.

 Bütün bu açıklamalar karşısında mahkemelerce harç tahsil müzekkeresinin vergi dairesi müdürlüğüne gönderilmesi üzerine 6183 sayılı Kanunun 37. maddesi uyarınca idarece mükelleflere bir aylık ödeme süresi verilmesi ve bu sürenin sonunda harcın ödenmemesi halinde gecikme zammın uygulanması gerekmektedir.

 Olayda ise Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakiminin gönderdiğiyazı üzerine Vergi Dairesi Müdürlüğünce, ödenmesi gereken yargı harcının vadesinin belirlenmesi amacıyla bir aylık sürenin verilmemesi halinde, gecikme zammının hesaplanmasında esas alınan borcun vade tarihinin belirsizliğinin söz konusu olması nedeniyle uyuşmazlığın vergi mahkemesince 213 sayılıKanunun 117. ve 118. maddelerinde belirtilen hesap ve vergilendirme hataları kapsamında çözümlenmesi gerekirken, hukuki yorum gerektirmesi nedeniyle davanın reddedilmesinde isabet görülmemiştir."

21. Bozma kararına uyan Vergi Mahkemesi 17/9/2015 tarihli ve E.2015/1483, K.2015/1898 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar vermiş olup karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 2016/324 Esas sayılı dosyasında temyiz incelemesi aşamasındadır.

B. İlgili Hukuk

22. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun "Nispi Harçlarda Ödeme Zamanı" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi olay tarihindeki hâliyle şöyledir:

"(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir:

a) Karar ve ilam harcı;

Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir... "

23. 492 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "kararın verilmesinden itibaren" ibaresi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 18/10/2012 tarihli ve E.2012/70, K.2012/157 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:

"Başvuru kararında, nispi karar ve ilam harcının miktarının ancak kararın tebliği ile öğrenilebildiği, yargılama esnasında hazır bulunmayan veya hüküm duruşmasına katılmayan tarafın gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmedikçe harcın miktarını bilmesinin mümkün olmadığı, kuralda yer alan iki aylık sürenin geçmesi halinde ise mükellefin fazladan gecikme zammı ödemek zorunda kaldığı, bu nedenle henüz tebliğ edilmeyen bir vergi borcu için gecikme zammı işletilmesine olanak tanıyan itiraz konusu ibarenin hukuk güvenliği ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

492 sayılı Kanun'un itiraz konusu ibareyi de içeren 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin birinci cümlesinde, nispi karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin, geri kalanının ise kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödeneceği düzenlenmiştir.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 51. maddesinde ise tahsil edilemeyen kamu alacakları için gecikme zammı ödeneceği öngörüldüğünden, nispi karar harcının bakiye miktarının vadesinde, yani kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenmemesi hâlinde, anılan hüküm uyarınca bu kamu alacağına gecikme zammı uygulanacaktır.

...

Genel olarak hukuk mahkemeleri tarafından verilen kararlarda ödenmesi gereken bakiye harç miktarı kısa kararda açıklanmamaktadır. Diğer bir ifade ile taraflar bakiye harç miktarlarını gerekçeli kararın kendilerine tebliği ile öğrenmektedirler. Bu hâllerde bakiye karar harcının karar tarihinden itibaren iki ay içinde ödenmesinin zorunlu tutulması, mükellefin henüz varlığından haberdar olmadığı veya miktarını tam olarak bilmediği bir harç için gecikme zammı ödemesi sonucunu doğuracaktır. Kişilerin haberdar olmadıkları harç nedeniyle gecikme zammı ödemek zorunda kalmaları ise hukuk devleti ilkesinin gereklerinden olan hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir."

24. 492 sayılı Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin son hali şu şöyledir:

"(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir:

(6009 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle değişen bent Yürürlük; 01.08.2010)

a) Karar ve ilam harcı,

Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı (6487 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle değişen ibare Yürürlük; 11.06.2013) kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez."

25. 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 37. maddesi şöyledir:

"Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir.

Hususi kanunlarında ödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenir.

Bu ödeme müddetinin son günü amme alacağının vadesi günüdür.

Amme borçlusu isterse borcunu belli zamanlardan önce ödiyebilir.

26. Aynı Kanun'un "Gecikme Zammı, Nispet ve Hesabı" kenar başlıklı 51. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayrı % 4 oranında gecikme zammı tatbik olunur. Ay kesirlerine isabet eden gecikme zammı günlük olarak hesap edilir."

27. Aynı Kanun'un "Ödeme Emri" kenar başlıklı 55. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir "ödeme emri" ile tebliğ olunur."

28. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Vergi Kanunlarının Uygulanması ve İspat" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"A) Vergi kanunlarının uygulanması: Bu kanunda kullanılan "Vergi Kanunu" tabiri işbu kanun ile bu kanun hükümlerine tabi vergi, resim ve harç kanunlarını ifade eder.

Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı gözönünde tutularak uygulanır.

B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir."

29. Aynı Kanun'un "Vergi Hatası" kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir:

"Vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınmasıdır."

30. Aynı Kanun'un "Hesap hataları" kenar başlıklı 117. maddesi şöyledir:

"Hesap hataları şunlardır:

1. Matrah hataları: Vergilendirme ile ilgili beyanname, tahakkuk fişi, ihbarname, tekalif cetveli ve kararlarda matraha ait rakamların veya indirimlerin eksik veya fazla gösterilmiş veya hesaplanmış olmasıdır.

2. Vergi miktarında hatalar: Vergi nispet ve tarifelerinin yanlış uygulanması, mahsupların yapılmamış veya yanlış yapılmış olması, birinci bentte yazılı vesikalarda verginin eksik veya fazla hesaplanmış veya gösterilmiş olmasıdır.

3. Verginin mükerrer olması: Aynı vergi kanununun uygulanmasında belli bir vergilendirme dönemi için aynı matrah üzerinden bir defadan fazla vergi istenmesi veya alınmasıdır."

31. Aynı Kanun'un "Vergilendirme hataları" kenar başlıklı 118. maddesi şöyledir:

"Vergilendirme hataları şunlardır:

1. Mükellefin şahsında hata: Bir verginin asıl borçlusu yerine başka bir kişiden istenmesi veya alınmasıdır;

2. Mükellefiyette hata: Açık olarak vergiye tabi olmıyan veya vergiden muaf bulunan kimselerden vergi istenmesi veya alınmasıdır;

3. Mevzuda hata: Açık olarak vergi mevzuuna girmiyen veya vergiden müstesna bulunan gelir, servet, madde, kıymet, evrak ve işlemler üzerinden vergi istenmesi veya alınmasıdır.

4. Vergilendirme veya muafiyet döneminde hata: Aranan verginin ilgili bulunduğu vergilendirme döneminin yanlış gösterilmiş veya süre itibariyle eksik veya fazla hesaplanmış olmasıdır."

32. Aynı Kanun'un "Şikâyet Yolu İle Müracaat" kenar başlıklı 124. maddesi şöyledir:

"Vergi mahkemesinde dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanlar şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilirler.

Bu madde gereğince il özel idare vergileri hakkında valiliğe ve belediye vergileri hakkında belediye başkanlığına müracaat edilir."

33. Aynı Kanun'un "Düzeltmenin Şümulü" kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:

"Vergi mahkemesi, bölge idare mahkemesi ve Danıştaydan geçmiş olan muamelelerde vergi hataları bulunduğu takdirde, bu hatalar, yargı kararları kesinleşmiş olsa bile, evvelki maddelerde yazılı usul dairesinde düzeltilebilir. şu kadar ki; düzeltmenin yapılabilmesi için hatalar hakkında anılan yargı mercileri tarafından bir karar verilmemiş olması şarttır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 11/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

35. Başvurucular; haklarında hükmolunan yargı harcına ilişkin karar kendilerine tebliğ edilmeden ve karar kesinleşmeden harcın tahsili için ödeme emri gönderildiğini, ödeme emrine karşı açılan davaların reddedildiğini, söz konusu harcı gecikme zammı ile birlikte ödemek zorunda kaldıklarını, daha sonra gecikme zammının iadesi için idareye yaptıkları düzeltme ve şikâyet başvurularının da reddedildiğini, bunun üzerine açılan davada diğer davalı H.Ş. lehine karar verilirken kendi davalarında aynı Dairece aleyhe karar verildiğini, öte yandan on iki yıl boyunca bu ihtilafla uğraşmak zorunda kaldıklarını belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesinin, 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının, 40.maddesinde tanımlanan etkili başvuru yolunun sağlanması hakkının ve Anayasa'nın 125., 129., 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile gecikme zammının en yüksek banka faiziyle birlikte iadesine karar verilmesini istemişlerdir.

B. Değerlendirme

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddiaları ağırlıklı olarak, ödedikleri gecikme zammının iadesi için yaptıkları düzeltme-şikâyet başvurusu üzerine açtıkları davanın reddedilmesine ve aynı konuda farklı kararlar verilmesine ilişkin olup bu iddialar adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir. Davanın makul sürede sonuçlandırılmadığına ilişkin iddia ise ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Cafer Aksakal Açısından

37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

39. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."

40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).

41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken, bir başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir (Davut Kaya, Zöhre Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).

42. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer."

43. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi şöyledir:

 "Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer.

 Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.

 Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır."

44. 6098 sayılı Kanun'un 513. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

 "Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur."

44.4721 sayılı Kanun'un 28. maddesine göre gerçek kişiler hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik, ölümle sona ermekte olup ölüm ile kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil ehliyetine sahip olduklarından söz etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun'un anılan hükümlerinden anlaşıldığı üzere hukuki işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında temsil yetkisine dair sözleşme,aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça taraflarının birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).

45. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi şöyledir:

 "Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."

46. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi şöyledir:

 “Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”

47. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

48. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö., § 29).

49. Başvuru konusu olayda başvurucu Cafer Aksakal 24/3/1997 tarihinde Avukat Yusuf Atik'e, Yusuf Atik de 6/4/2001 tarihinde Cafer Aksakal adına Avukat Mehtap Fatma Tarakçı Sönmez'e vekâlet vermiştir. Başvurucu, nüfus kayıtlarına göre bireysel başvuru yapılmadan önce 14/11/2013 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucu vekiliAvukat Mehtap Fatma Tarakçı Sönmez tarafından 12/5/2014 tarihinde başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.

50. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, § 30).

51. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

52. Bu durumda Avukat Mehtap Fatma Tarakçı Sönmez aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

b. Ali Şahin Açısından

53. Başvurucu, aynı konudaki yargı kararları arasındaki çelişkinin haklarını ihlal ettiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.

54. Bakanlık tarafından başvuru konusu olayda davanın reddedilmesinin ve delillerin değerlendirilmesinin temel şikâyet konusu olduğu, hangi hakkın ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin somut açıklama ve tespitlerin ortaya konulmadığı şeklinde görüş bildirilmiştir.

55. Başvurucu, gerek kendisine ilişkin gerekse H.Ş.ye ilişkin yargı kararlarını başvuru dosyasına ekleyerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun anılan şikâyeti, yargılamanın sonucundan ziyade özü itibarıyla aynı Danıştay Dairesinin aynı olaydan kaynaklanan iki davada farklı sonuçlara ulaşması ile ilgilidir. Başvurucunun bu husustaki iddiaları, Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında bir kanun yolu şikâyetinin ilerisine geçmiş olup Danıştay kararlarındaki farklılaşmanın adil yargılanma hakkını zedeleyip zedelemediğinin incelenmesi gerekmektedir.

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkaniyete Uygun Yargılama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

57. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

58. Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Murat Daş, B. No: 2013/3063, 26/6/2014, § 41).

59. AİHM içtihatlarına göre öngörülebilirlik kavramının kapsamı; kuralın anlamı, uygulanacak kişilerin sayısı ve statüsüne bağlı olup yasa kuralına yönelik olarak birden fazla yorumunun yapılabiliyor olması tek başına kuralın Sözleşme'nin aradığı anlamda "öngörülebilirlik" şartını karşılamada başarısız olduğu anlamına gelmez. Mahkemelerin görevi, kuralın günlük yaşamdaki uygulamalarını dikkate alarak yoruma dair şüpheleri kesin olarak ortadan kaldırmaktır (Gorzelik ve diğerleri/Polonya, B. No: 44158/98, 17/2/2004, § 65). Yüksek mahkemelerin yasanın tutarlı bir şekilde uygulanmasında güvence olması göz ardı edilemez (Tudor Tudor/Romanya, B. No: 21911/03, 24/3/2009, §§ 29, 30, Ştefănică ve diğerleri/Romanya, B. No: 38155/02, 2/11/2010, §§ 36, 37).

60. Kural olarak aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasında aynı hukuki metne ilişkin yorum ve içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi temyiz mercilerinin uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 45). Farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmez (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 52, 53).

61. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları ise ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir(Türkan Bal, § 64).

62. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında davaların içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket noktası, derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin doğru olduğunun ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kararlarda yaşanan değişimin hukuki bir belirsizliğe yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından öngörülebilir olup olmadığına yönelik bir inceleme yapabilir (Türkan Bal, § 58).

63. 213 sayılı Kanun'un 116. ve devamımaddelerinde yer alan yasal düzenlemelere göre düzeltme yolu, vergiye ilişkin hesaplarda matrah ve miktar hatası bulunması yahut mükerrer vergi istenmesi şeklinde; vergilendirmede ise mükellefin şahsında, mükellefiyette, verginin mevzuunda ve döneminde yapılmış hataların varlığı hâlinde izlenebilecek bir idari başvuru yolu olup vergilendirmeye ilişkin bir olayın düzeltmeyoluyla yargı önüne getirilebilmesi ve vergi hatasının varlığından söz edilebilmesi için hukuksal sorun olarak çözümlenmesi gerekmeyen açık ve mutlak bir hata bulunduğunun belirlenebilmesi gerekir. Başka bir anlatımla idareden düzeltilmesi talep edilebilecek vergi hataları, kendisinden düzeltme isteminde bulunulan idari makamın veya uyuşmazlık hâlinde yargı yerinin 213 sayılı Kanun'un 3. maddesinde öngörülen yorum tekniklerine başvurmadan ilk bakışta anlayabileceği açıklıktaki vergilendirme yanlışlıklarıdır (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 1/10/2014 tarihli ve E.2014/490, K.2014/822 sayılı kararı). Bir vergilendirme işleminde vergi hatasından söz edebilmek için ortada açık biçimde vergi miktarında fazlalık veyaeksikliğe yadavergiyükümlülüğününsaptanmasınaneden olan yanlışlıkların bulunması gerekmektedir (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 22/10/1999 tarihli ve E.1999/78, K.1999/462 sayılı kararı).

64. 6183 sayılı Kanun'un 51. maddesinde, kamu alacağının süresi içinde ödenmemesi hâlinde vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayrı %4 (Bakanlar Kurulunca belirlenen) oranında gecikme zammı uygulanacağı kurala bağlanmıştır. Mahkemeler tarafından hükmolunan harcın ödeme süresi ise 492 sayılı Kanun’un 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde gösterilmiş olup söz konusu fıkra hükmünün uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan hâline göre bu süre karar tarihinden itibaren iki aydır. Harcın bu sürede ödenmemesi hâlinde gecikme zammı uygulanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından 18/10/2012 tarihli kararla bakiye karar harcının karar tarihinden itibaren iki ay içinde ödenmesinin zorunlu tutulmasının, mükellefin henüz varlığından haberdar olmadığı veya miktarını tam olarak bilmediği bir harç için gecikme zammı ödemesi sonucunu doğuracağı, kişilerin haberdar olmadıkları harç nedeniyle gecikme zammı ödemek zorunda kalmalarının ise hukuk devleti ilkesinin gereklerinden olan hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmadığı gerekçesiyle iptal edilmiş ve 11/6/2013 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle ödeme süresi kararın tebliğinden itibaren bir ay olarak belirlenmiştir.

65. Somut olayda başvurucular ve H.Ş.nin davalı taraf oldukları Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada, Mahkeme davalılar aleyhine harca hükmetmiştir. Harcın tahsili için harç tahsil müzekkeresi düzenlenerek Vergi Dairesine gönderilmiş ve Vergi Dairesi de tahsil için ödeme emri düzenleyerek başvuruculara ve H.Ş.ye tebliğ etmiştir. Söz konusu ödeme emirleri dava konusu yapılmış ancak açılan davalar reddedilmiş ve kararlar Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Başvurucuların ödeme emirlerine karşı açtıkları davalarda temel iddialarının "Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı tebliğ edilmeden ve karar kesinleşmeden ödeme emri düzenlenemeyeceği" iddiası olduğu, bu iddianın o sırada yürürlükte olan Kanun hükmü gereği Vergi Mahkemeleri ve Danıştay tarafından kabul görmediği anlaşılmaktadır. Ödeme emirlerine karşı açılan davaların retle sonuçlanmasının ardından 2006 yılında başvurucular ve H.Ş. harcı gecikme zamlı olarak ödemişlerdir. Ödenen gecikme zammı, karar tarihi değil başvurucular lehine olarak ödeme emirlerinin tebliğ tarihleri esas alınarak hesaplanmıştır. 2008 yılında başvurucular ve H.Ş. bu kez gecikme zammı tahsil edilmesinin haksız olduğu iddiasıyla ve iade edilmesi istemiyle düzeltme şikâyet başvurusunda bulunmuş ve taleplerinin reddolunması üzerine dava açmışlardır. Söz konusu davalar Ankara Vergi Mahkemeleri tarafından reddedilmiş ve kararlar Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 24/5/2012 tarihli kararlarıyla onanmış, 29/1/2014 tarihinde de karar düzeltme istemleri reddedilerek kesinleşmiştir. Başvuruya konu olan bu davalarda başvurucular temel olarak ödeme emri düzenlenmeden önce hem mahkeme kararının tebliğinin gerekli olduğu hem de 6183 sayılı Kanun'un 37. maddesinin işletilmesi gerektiği iddialarını ileri sürmüşlerdir.

66. Mahkemelerin ve Danıştayın ret gerekçesinin ise başvurucular tarafından ileri sürülen hususuların açık bir vergilendirme hatası kapsamında olmadığı, hukuki yorum ve irdeleme yapılarak çözüme kavuşturulması gerektiği, dolayısıyla düzeltme şikâyet başvurusu üzerine açılan davada incelenemeyeceği ancak süresi içinde doğrudan açılacak bir davada incelenebileceği gerekçesine dayandığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 14-18). Bununla birlikte H.Ş.nin açmış olduğu davada ise Daire, 12/9/2012 tarihli kararı ve oyçokluğuyla uyuşmazlığın213 sayılıKanun'un 117. ve 118. maddelerinde belirtilen hesap ve vergilendirme hataları kapsamında çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle H.Ş. lehine karar vermiş; Vergi Mahkemesi de bozma kararına uyarak aynı gerekçeyle düzeltme şikâyet başvurusunun reddine ilişkin işlemi iptal etmiştir. Karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 2016/324 Esas sayılı dosyasında temyiz incelemesi aşamasındadır. (bkz. §§20, 21).

67. Gerek vergi hatasından gerekse hukuki uyuşmazlıktan kaynaklanan vergi ihtilaflarında genel kural, vergi mahkemesi nezdinde dava açılmasıdır. Bununla birlikte vergilendirme işlemlerinden doğan ihtilaf bir hatadan kaynaklanmakta isedava yoluna göre daha kolay olan düzeltme şikâyet yoluna gidilmesi mümkündür. Ancak bu durumda ortada bir hukuki uyuşmazlık değil vergi hatasının bulunması gerekmektedir. Düzeltme ve şikâyet konusu olan hususun vergi hatası veya hukuki uyuşmazlık kapsamından hangisine girdiği de başlı başına bir yorum ve değerlendirme gerektirmektedir. Somut olayda da Derece Mahkemeleri, gecikme zammı ödenmesinin hukuki olup olmadığından önce bu iddianın düzeltme şikâyet yolu kapsamında incelenip incelenmeyeceği sorununu öncelikle yorumlayarak değerlendirmişlerdir.

68. Başvurucu, gecikme zammını ödediği tarihten itibaren süresi içinde vergi davası açmamış, ödemeden yaklaşık iki yıl sonra sınırlı uygulama alanı olan düzeltme şikâyet başvurusu yaparak sonuç elde etmeye çalışmıştır. Danıştay DokuzuncuDairesi de başvurucuya ait davada somut olayın koşullarının düzeltme şikâyet kapsamında değerlendirilemeyeceği yorumuyla sonuca varmıştır.Her ne kadar aynı Daire tarafından H.Ş. ile ilgili farklı karar verilmiş ise de süresinde açılan bir davadan farklı olarak düzeltme şikâyet yolunun işletilmesi, düzeltme şikâyet yolunda ise mevzuat hükümlerinden ziyade karar mercilerinin yorumlarının daha çok ön plana çıkması ve bu kapsamda Daireninüye yapısının değişmesi ile kararın oyçokluğuyla verilmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde farklı yorumla farklı karar verilmesinin hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecek bir nitelik arz etmediği anlaşılmaktadır.

69. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

70. Başvurucu, on iki yıl boyunca bu ihtilafla uğraşmak zorunda kaldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

71. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince "kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).

72. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber bazı özel durumlarda girişimin niteliği dikkate alınarak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (Selahattin Akyıl, § 45). Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52).

73. Başvurucu tarafından her ne kadar on iki yıl boyuncu bu ihtilafla uğraşmak zorunda kalındığı ileri sürülmüş ise de somut başvuru, ödeme emrine karşı açılan davaya ilişkin olmayıp 5/6/2008 tarihinde gecikme zammının iadesi istemiyle yapılan düzeltme ve şikâyet başvurusunun reddi üzerine açılan davaya ilişkindir. 2006 yılında Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiş olması nedeniyle ödeme emrine ilişkin dava süresinin, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyette dikkate alınamayacağı açıktır. Dolayısıyla makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucu tarafından düzeltme istemiyle Vergi Dairesine başvuru yapılan 5/6/2008'dir.

74. Buna göre düzeltme talebinin 5/6/2008 tarihinde yapıldığı, 26/9/2008 tarihinde Ankara 1. Vergi Mahkemesinde davanın açıldığı, 1/7/2009 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Dokuzuncu Dairesi tarafından 24/5/2012 tarihinde kararın onandığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin 29/1/2014 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla sona erdiği görülmektedir. Bu çerçevede özellikle İlk Derece Mahkemesinde karar verildikten sonra Danıştayda temyiz ve karar düzeltme istemlerinin toplamda beş yıla yakın bir sürede tamamlandığı, böylece 5/6/2008 tarihinden 29/1/2014 tarihine kadar 5 yıl 7 ay 24 günlük bir sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.

75. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu davanın; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığındakarmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve 5 yıl 7 ay 24 günlük yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

77. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

78. Başvurucu, ödediği gecikme zammının en yüksek banka faiziyle birlikte iadesitalebinde bulunmuş, makul süre şikâyetine ilişkin tazminat talebinde bulunmamıştır.

79 Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

80. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Cafer Aksakal adına Avukat Mehtap Fatma Tarakçı Sönmez tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

B. 1. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca Avukat Mehtap Fatma Tarakçı Sönmez''in 2.000 TL disiplin para cezası ile CEZALANDIRILMASINA,

2. Kararın bir örneğinin Ankara Barosuna GÖNDERİLMESİNE,

C. Diğer başvurucu Ali Şahin yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,

F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucu Ali Şahin'e ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Danıştay Dokuzuncu Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

İ. Kararın birer örneğinin Ankara 1., 3. ve 4. Vergi Mahkemelerine GÖNDERİLMESİNE,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ali Şahin ve Cafer Aksakal [1.B.], B. No: 2014/4230, 11/1/2017, § …)
   
Başvuru Adı ALİ ŞAHİN VE CAFER AKSAKAL
Başvuru No 2014/4230
Başvuru Tarihi 27/3/2014
Karar Tarihi 11/1/2017
Birleşen Başvurular 2014/6411

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Mahkemece hükmedilen karar harcının ödenmesi sırasında gecikme zammı alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla gecikme zammının iadesi istemiyle yapılan düzeltme-şikâyet başvurularının reddi üzerine açılan davaların Danıştayın aynı konuda lehe kararı olduğu hâlde reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Başvurunun Reddi
İhlal Olmadığı
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal İhlalin tespiti

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 492 Harçlar Kanunu 28
6183 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 37
51
55
213 Vergi Usul Kanunu 3
117
118
124
125
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi