TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAŞAR ERGÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4451)
|
|
Karar Tarihi: 22/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 16/3/2017-30009
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Yaşar ERGÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erhan
BORA
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; aleyhe açılan tapu iptali ve tescil davasında yargılamanın
uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, dava konusu
taşınmazlar üzerine konulan ihtiyati tedbir nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi aleyhine Maliye Hazinesi tarafından
11/4/1986 tarihinde Bafra Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil
davası açılmıştır. Davacı tarafından dava konusu taşınmazlara ilişkin ihtiyati
tedbir talebinde bulunulmuş, Mahkemece bu talep kabul edilmiştir. 19 Mayıs
ilçesinde adliye teşkilatının kurulmasının ardından dava dosyası 1993 yılında
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle Ondokuzmayıs Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmiştir. Ondokuzmayıs Asliye Hukuk Mahkemesi 15/4/2010 tarihli kararı
ile davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme dava konusu taşınmazlar üzerine
konulan ihtiyati tedbir kararının 15/4/2010 tarihli kararın kesinleşmesine
kadar devamına karar vermiştir. Karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 8/3/2013
tarihli ilamı ile onanmıştır. Karar düzeltme talebinde bulunulmamış olup anılan
karar 31/10/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
9. Mahkemenin 22/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
12. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih esas alınır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 50).
13. Başvuruya konu dava, başvurucunun miras bırakanından
intikalle takip etmekte olduğu bir uyuşmazlık olup bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçının
yargılamaya katıldığı an değil somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (Gülseren
Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
14. Sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını
da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, § 52).
15. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
16. Anılan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 26 yıl 11 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu; murisi aleyhine Maliye Hazinesi tarafından açılan
tapu iptali ve tescil davasında dava konusu taşınmazlara ilişkin ihtiyati
tedbir talebinde bulunulduğunu, bu talebin Mahkemece kabul edildiğini
belirtmiştir. Başvurucu 15/4/2010 tarihli karar ile davanın reddine karar
verilerek ihtiyati tedbirin anılan karar kesinleşinceye kadar devam etmesine
hükmedildiğini, ihtiyati tedbir kararı nedeniyle taşınmazlar üzerindeki
tasarruf hakkının kısıtlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
20. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§ 17).
21. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiklerinde
başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili
olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29)
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 399. maddesi şöyledir:
"(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir
talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı
kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir
nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.
(2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas
hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır.
(3)
Tazminat davası açma hakkı, hükmün
kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl
geçmesiyle zamanaşımına uğrar."
23. Anılan madde ile ihtiyati tedbir kararı nedeniyle zarara
uğradığını iddia eden kişilerin tazminat davası açabilecekleri hüküm altına
alınmıştır. Buna göre açılacak dava sonucunda tazminata hükmedilebilmesi için
tedbir talep edenin haksız çıkması ve tedbirden dolayı bir zarar doğmuş olması
gerekir (Durak Bayın, B. No:
2013/7292, 22/6/2015, § 32).
24. İhtiyati tedbir kararının uygulanması sonucu karşı tarafın
zarar görüp görmediğinin tespiti ile uğranılan zararın miktarı 6100 sayılı
Kanun'un 399. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava yoluyla karşı tarafın zarar gördüğü tespit edildiğinde
tazminata hükmedilebilecektir.
25. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14/05/2015 tarihli ve
E.2014/6874, K.2015/6302 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle maddi
ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen
taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut
tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız
ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür. Davalılar tarafından,
davacı aleyhine açılan tapu iptal ve tescil istemli dava reddedilmiş ve ret
kararı kesinleşmiş olmakla; bu dava kapsamında verilen ihtiyati tedbir
kararının haksız olduğu anlaşılmaktadır.”
26. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/10/2012 tarihli ve E.2012/1-412,
K.2012/716 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava Sulh Hukuk Mahkemesinde verilen
ihtiyati tedbirden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat isteğiyle tedbir
kararını veren hakim aleyhine 1086 sayılı HUMK'nın yürürlük tarihinde açılmıştır. 6100 sayılı HMK'nın 399. maddesinde, 1086 sayılı HUMK’da
yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş; lehine ihtiyati tedbir kararı
verilen tarafın, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu
anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine
kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle
yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. ... 6100 sayılı HMK'nın
399. maddesi lehine ihtiyati tedbir kararı verilen kişinin tazminat ile sorumlu
tutulmasının şartlarını düzenlenmektedir."
Buna göre ihtiyati tedbir kararı nedeniyle zarara uğranılması
durumunda 6100 sayılı Kanun’un 399. maddesi hükümlerine göre tazminat talep
edilmesi mümkündür.
27. 6100 sayılı Kanun'un 399. maddesinde belirtilen dava yolunun
başvurucunundurumuna uygun telafi kabiliyetini haiz
etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesinin ikincillik
ilkesi gereği mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
29. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
30. Başvurucu, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
31. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
32. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında -dava dosyasındaki taraf ve mirasçı sayısı da dikkate alınarak- başvurucuya
net 350 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
33. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 350 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin kapatılan Ondokuzmayıs Asliye Hukuk
Mahkemesi (E.2003/72, K.2010/57) yerine bakan Bafra 3. Asliye Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.