TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURIA TAPIAS GEMİSİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/4484)
Karar Tarihi: 11/1/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
Nuria Tapias Gemisi (Donatanına İzafeten Acentesi Butros Deniz ve Nak. A.Ş.)
Vekili
Av. Mehmet Orhan GÜRSOY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari para cezasının yargı kararıyla iptal edilmesinin ardından ödenen cezanın faiziyle iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle Mahkeme kararının uygulanmadığı belirtilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2014 tarihinde Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun belgelerinin bir örneği görüş bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 3/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 11/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 21/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Nuria Tapias isimli gemiye denizi kirlettiği gerekçesiyle 71.429,08 TL idari para cezası uygulanmış ve24/10/2002 tarihinde ceza ödenmiştir.
9. Anılan cezanın iptali istemiyle başvurucu tarafından açılan davada Adana 1. İdare Mahkemesi 30/9/2009 tarihli ve E.2009/1150, K.2009/1120 sayılı kararıyla"3506 sayılı Yasa uyarınca en fazla 14.285,81 TL idari para cezası verilebileceğinden idarece 71.429,08 TL para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle işlemin iptaline karar vermiştir.
10. Bu karar; 18/11/2009 tarihinde davalı Ceyhan Kaymakamlığına (Kaymakamlık), 19/11/2009 tarihinde de başvurucuya tebliğ edilmiş ve kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
11. Başvurucu yargı kararıyla iptal edilen ve ödemiş olduğu cezanın faiziyle birlikte iadesi istemiyle 12/11/2010 tarihinde Kaymakamlığa başvurmuş, Kaymakamlık 2/12/2010 tarihli ve 3495 sayılı işlemle anılan Mahkeme kararına göre belirlenen 57.143,26TL'nin iadesi için Çevre ve Orman Bakanlığı Finansman Başkanlığına başvurulması gerektiğini belirterek istemi reddetmiştir.
12. Başvurucu 2/12/2010 tarihli Kaymakamlık işleminin 9/12/2010 tarihinde öğrenildiğini belirterek yargı kararıyla iptal edilmiş olan söz konusu 71.429,08 TL tutarındaki idari para cezasının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle 23/12/2010 tarihinde dava açmış; Adana 2. İdare Mahkemesi 25/1/2011 tarihli ve E.2010/2022, K.2011/41 sayılı kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7/1. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; 11. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılmasının, geri alınmasının, değiştirilmesinin veya yeni bir işlem tesis edilmesinin üst makamdan, üst makam yoksa işlemi tesis etmiş olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, başvuruya altmış gün içinde cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması durumunda ise dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçen sürenin de hesaba katılacağı; 12. maddesinde ise, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Dava dosyası ile Adana 1. İdare Mahkemesinin E:2009/1150 sayılı dosyasının birlikte incelenmesinden; davacı şirketin acenteliğini yaptığı İspanya Bayraklı "Nuria Tapias" adlı geminin deniz kirliliğine sebebiyet verdiği gerekçesiyle 2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesi uyarınca verilen 71.429,08 TL idari para cezasının 24.10.2002 tarihinde ödendiği, söz konusu cezanın iptali istemiyle açılan dava neticesinde, Adana 1. İdare Mahkemesinin 22.09.2006 tarih ve E:2006/2886, K:2006/2142 sayılı kararıyla davanın reddinekarar verildiği, bahsi geçen kararın temyiz edilmesi sonucu Danıştay 6. Dairesinin 21.04.2009 tarih ve E:2007/3877, K:2009/4459 sayılı kararıyla bozulması üzerine, Adana 1. İdare Mahkemesinin 30.09.2009 tarih ve E:2009/1150, K:2009/1120 sayılı kararıyla bozma kararına uyularak para cezasının iptaline karar verildiği, davacıya 19.11.2009, davalı idareye ise 18.11.2009tarihinde tebliğ edilen bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, davacı şirketin 24.10.2002 tarihinde ödenen 71.429,08 TL para cezasının taraflarına ödenmesi istemiyle 12.11.2010 tarihinde yaptığı başvurusunun Ceyhan Kaymakamlığının 02.12.2010 tarihli işlemiyle reddi üzerine, 24.10.2002 tarihinde ödenen 71.429,08 TL para cezasının ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle [23/12/2010 tarihinde Mersin İdare Mahkemesine verilen dilekçe ile] 12.01.2011 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Olayda, yukarıda hükmüne yer verilen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesinde de belirtildiği üzere, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine tam yargı davası açabilecekleri açık olmakla birlikte, açılacak bu davanın, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi içinde açılması gerektiği de kuşkusuzdur.
Bu itibarla, davacı şirketin, 2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesi uyarınca verilen 71.429,08 TL para cezasının iptali istemiyle açtığı dava neticesinde, para cezasının iptaline ilişkin Adana 1. İdare Mahkemesinin 30.09.2009 tarih ve E:2009/1150, K:2009/1120 sayılı kararının davacıya 19.11.2009 tarihinde, davalı idareye ise 18.11.2009tarihinde tebliğ edildiği ve temyiz edilmeksizin kesinleştiği, söz konusu kararın davacıya tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılması ya da aynı süre içerisinde 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca davalı idareye başvurulması gerekirken, bu süre geçtikten çok sonra dava açma süresini ihya etmeyen 12.11.2010 tarihli başvurunun reddi üzerine 12.01.2011 tarihinde açılan davanın süre aşımı yönünden incelenmesine olanak bulunmamaktadır."
13. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 28/11/2012 tarihli ve E.2011/11493, K.2012/8824 sayılı kararıyla onanmış; karar düzeltme istemi aynı Dairenin 9/1/2014 tarihli ve E.2013/2744, K.2014/686 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
14. Karar 28/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 28/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar."
17. 2577 sayılıKanun’un 10. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.
2. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı,isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler."
18. 2577 sayılıKanun’un 11. maddesi şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”
19. 2577 sayılıKanun’un 12. maddesi şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
20. 2577 sayılıKanun’un28. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, ancak disiplin hükümleri saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 11/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; yargı kararlarının uygulanmasının anayasal bir zorunluluk olduğunu, lehine verilmiş yargı kararı uyarınca idarenin haksız yere aldığı para cezası tutarını otuz gün içinde iade etmesi gerekirken ödeme yapmadığını, yargı kararının uygulanmaması üzerine açtığı davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyeti, yargı kararıyla iptal edilen cezai işlem nedeniyle ödediği paranın faiziyle birlikte kendisine iade edilmemesi üzerine açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi olup bu şikayetin mahkemeye erişim hakkı kapsamında yargı kararının icra edilmemesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Başvurucu, lehine verilmiş yargı kararı uyarınca idarenin haksız yere aldığı para cezası tutarını otuz gün içinde iade etmesinin anayasal bir zorunluluk olduğu hâlde ödeme yapmadığını, yargı kararının uygulanmaması üzerine yaptığı başvururun reddedilmesinin ardından açtığı davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin ise hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, başvurucunun dile getirdiği şikâyetlerin Anayasa’nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ışığında yorumlanması gerektiği belirtilmiş; bu çerçevede AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta emsal AİHM kararlarında idarenin aleyhine verilen kararı infaz etmek için kendiliğinden ve öngörülen zamanda hareket etme etme zorunluluğu bulunduğunu belirterek başvurusunun kabulüne karar verilmesini istemiştir.
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Bu bağlamda yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu organlarla idarenin, mahkeme kararlarının yerine getirilmesini geciktiremeyeceklerini ifade eden Anayasa'nın 138. maddesinin de gözetilmesi gerektiği açıktır.
30. Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme, mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme, yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan hak arama hürriyetinin olmazsa olmaz koşuludur. Hak arama özgürlüğünün bir gereği olan mahkemeye erişim hakkı, yargılama sonunda verilen kararın etkili bir şekilde aynen ve gecikmeksizin uygulanmasını da gerektirmektedir (AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 109).
31. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
32. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin hükmün infaz edilmesi, 6. madde kapsamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
33. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdare; yargı kararını uygulamayı reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar her türlü varlık nedenini kaybetmektedir (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B. No: 6334/05, 23/10/2012, § 115).
34. Öte yandan dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
35. Bununla birlikte AİHM, süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında bireylerin dava açma haklarını engelleyecek şekilde katı bir yoruma tabi tutulmaması veya söz konusu koşulların katı bir biçimde uygulanmaması gerektiğini ifade etmiştir (Beles/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51; Tricard/Fransa, B. No: 40472/98, 10/7/2001, § 33). Mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
36. Başvuru konusu olayda, denizi kirlettiğinden bahisle verilen idari para cezasının iptali istemiyle başvurucu tarafından açılan davada İlk Derece Mahkemesi 30/9/2009 tarihinde iptal kararı vermiş ve karar kesinleşmiştir. Başvurucu 12/11/2010 tarihinde Kaymakamlığa başvuru yaparak ödediği para cezasının Mahkeme kararı uyarınca tarafına iadesini talep etmiştir. Kaymakamlıkça Mahkeme kararına göre belirlenen 57.143,26 TL'nin iadesi için Çevre ve Orman Bakanlığı Finansman Başkanlığına başvurulması gerektiği belirtilerek istemin reddedilmesi üzerine başvurucu 71.429,08 TL tutarındaki idari para cezasının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
37. Adana 2. İdare Mahkemesi ise 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca idari işlem dolayısıyla iptal ve tam yargı davalarının birlikte açılabileceği gibi önce iptal davasının açılarak bu davanın karara bağlanması üzerine kararın veya karara karşı kanun yollarına başvurulması üzerine verilecek kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi içinde doğrudan yahutidareye başvuru yapılarak idarenin verdiği cevaptan sonra kalan dava açma süresi içinde de tam yargı davası açılabileceğinin düzenlendiği olayda ise para cezasına konu idari işlemi iptal eden Mahkeme kararının 19/11/2009 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği ve karara karşı kanun yoluna başvurulmadığı, bu nedenle 19/11/2009 tarihinden itibaren altmış günlükdava açma süresinden çok sonra 12/11/2010 tarihinde yapılan başvuru üzerine açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; karar, kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.
38. Derece Mahkemesi söz konusu olayı, idari işlem nedeniyle uğranılan zararın tazminiistemiyle açılan tam yargı davası gibi değerlendirerek davada 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesini uygulamış ve davanın bu maddede öngörülen süre koşuluna göre açılmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Ancak başvurucu, idareden söz konusu cezai işlemin iptaline ilişkin olan Adana 1. İdare Mahkemesinin kararının icrasını talep ederek ödediği ve yargı kararıyla iptal edilen para cezasının faiziyle birlikte kendisine iade edilmesini istemiştir.
39. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisnai kurala yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmesi mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).
40. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde idari yargı organlarınca verilen esas ve yürütmenin durdurulması kararlarının icaplarına göre idarenin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu belirtilmiş ve bu sürenin kararın idareye tebliğinden başlayarak hiçbir şekilde otuz günü geçemeyeceği kural altına alınmıştır.
41. Kural olarak mahkeme kararlarının uygulanması, ilam zamanaşımı dolmadığı sürece her zaman talep edilebilir. Bu yöndeki bir talebe rağmen mahkeme kararı uygulanmamışsa olumsuz kamu gücü işleminden kaynaklanan bir süregelen ihlalden söz edilebilir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 29).
42. Danıştay içtihatlarında da lehine ilam olan ilgilinin ilamın kendisine tebliğinden itibaren on yıl içinde idareye başvurarak ilam gereklerinin yerine getirilmesini isteyebileceği, on yıllık sürenin idareye başvuru süresi olup dava açma süresi olmadığı, buna göre yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi isteminin on yıllık süre içinde idareden istenebileceği ve idarece açık veya örtülü (zımni) olarak reddedilmesi üzerine davanın altmış gün içinde açılabileceği belirtilmiştir. Örneğin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 3/2/2016 tarihli ve E.2014/3926, K.2016/132 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Yargı kararlarının uygulanmaması ya da geç uygulanması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar üzerine açılacak davaların tabi olacağı süre konusunda 2577 sayılı Kanun'da özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde yer alan ve idarenin yargı kararlarının icaplarına göre en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu yolundaki hükmün, otuz günlük sürenin geçirilmesi ve ilgililerin bu sürenin geçirilmesi üzerine hemen tekrar yargı yoluna başvurmaması durumunda idareleri kararı uygulama zorunluluğundan kurtarmayacağı da açıktır.
Bu konuda açılacak davalarda, ayrık durumlar dışında genel zamanaşımı süresinin esas alınması ve lehine ilam olan ilgilinin, ilamın kendisine tebliğinden itibaren 10 yıl içinde idareye başvurarak ilam gereklerinin yerine getirilmesini isteyebileceği kabul edilmelidir. Söz konusu 10 yıllık süre, idareye başvuru süresi olup, dava açma süresi değildir. Dolayısıyla, başvurmadan sonraki durumu, 2577 sayılı Kanunun 10. ve 7. maddeleri kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre, yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi isteminin idarece açık veya kapalı (zımni) olarak reddedilmesi üzerine, davanın altmış gün içinde açılması zorunludur. "
43. Öte yandan iptal kararlarının nasıl uygulanacağı veya tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığına ilişkin ihtilaf bulunması hâlinde bu ihtilafın öncelikle derece mahkemeleri tarafından çözümlenmesi esas olup Anayasa Mahkemesinin buradaki görevi ise derece mahkemelerinin çözümünün Anayasa'da güvence altına alınan hakları ihlal edip etmediğinin tespitiyle sınırlıdır. Somut olayda da idari para cezasının iptaline ilişkin kararın uygulanması istemiyle yapılan başvuruya verilen idari cevabı hukuken değerlendirmek ve söz konusu iptal kararının nasıl uygulanması gerektiğini göstermek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir.
44. İncelenen başvuru, Derece Mahkemelerinin önündeki uyuşmazlık kesinleşmiş bir yargı kararının uygulanmadığı iddiasından kaynaklanmaktadır. Başvurucu, söz konusu iptal kararının uygulanmasını on yıllık genel zamanaşamı süresi içinde idareden istemiş ve idarece verilen cevabın tebliğinin ardından altmış günlük dava açma süresi içinde davasını açmıştır. Derece Mahkemeleri kesinleşmiş bir yargı kararının uygulanmasının taşıdığı önemi de gözönünde bulundurarak uyuşmazlığı 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 10. maddeleri çerçevesinde inceleyebilecekken Kanun'un 12. maddesini uygulayarak Mahkeme kararının icra edilmediği iddiasınısüre aşımı gerekçesiyle incelememiştir. Dava açma süresine ilişkin usul kurallarının katı şekilde yorumundan kaynaklandığı anlaşılan bu durumun Adana 1. İdare Mahkemesinin iptal kararını da etkisiz hâle getirdiği ve böylece başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2016 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu, ihlalin tespiti ile Adana 1. İdare Mahkemesi kararının yerine getirilmesi talebinde bulunmuştur.
48. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay Ondördüncü Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.