TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURIA TAPIAS GEMİSİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4484)
|
|
Karar Tarihi: 11/1/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Nuria Tapias
Gemisi (Donatanına İzafeten Acentesi Butros Deniz
ve Nak. A.Ş.)
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Orhan GÜRSOY
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari para cezasının yargı kararıyla iptal
edilmesinin ardından ödenen cezanın faiziyle iadesi istemiyle yapılan
başvurunun reddi üzerine açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi
nedeniyle Mahkeme kararının uygulanmadığı belirtilerek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2014 tarihinde Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun belgelerinin bir örneği görüş bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 3/3/2016 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
11/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 21/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Nuria Tapias
isimli gemiye denizi kirlettiği gerekçesiyle 71.429,08 TL idari para cezası
uygulanmış ve24/10/2002 tarihinde ceza ödenmiştir.
9. Anılan cezanın iptali istemiyle başvurucu tarafından açılan
davada Adana 1. İdare Mahkemesi 30/9/2009 tarihli ve E.2009/1150, K.2009/1120
sayılı kararıyla"3506 sayılı Yasa
uyarınca en fazla 14.285,81 TL idari para cezası verilebileceğinden idarece
71.429,08 TL para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı" gerekçesiyle işlemin iptaline karar vermiştir.
10. Bu karar; 18/11/2009 tarihinde davalı Ceyhan Kaymakamlığına
(Kaymakamlık), 19/11/2009 tarihinde de başvurucuya tebliğ edilmiş ve kanun
yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
11. Başvurucu yargı kararıyla iptal edilen ve ödemiş olduğu
cezanın faiziyle birlikte iadesi istemiyle 12/11/2010 tarihinde Kaymakamlığa
başvurmuş, Kaymakamlık 2/12/2010 tarihli ve 3495 sayılı işlemle anılan Mahkeme
kararına göre belirlenen 57.143,26TL'nin iadesi için Çevre ve Orman Bakanlığı
Finansman Başkanlığına başvurulması gerektiğini belirterek istemi reddetmiştir.
12. Başvurucu 2/12/2010 tarihli Kaymakamlık işleminin 9/12/2010
tarihinde öğrenildiğini belirterek yargı kararıyla iptal edilmiş olan söz
konusu 71.429,08 TL tutarındaki idari
para cezasının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle 23/12/2010
tarihinde dava açmış; Adana 2. İdare Mahkemesi 25/1/2011 tarihli ve E.2010/2022,
K.2011/41 sayılı kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 7/1. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu;
11. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin
kaldırılmasının, geri alınmasının, değiştirilmesinin veya yeni bir işlem tesis
edilmesinin üst makamdan, üst makam yoksa işlemi tesis etmiş olan makamdan
idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun, işlemeye başlamış
olan idari dava açma süresini durduracağı, başvuruya altmış gün içinde cevap
verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya
reddedilmiş sayılması durumunda ise dava açma süresinin yeniden işlemeye
başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçen sürenin de hesaba katılacağı; 12.
maddesinde ise, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri
gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu
husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın
tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra
tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu
halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı
olduğu hükme bağlanmıştır.
Dava dosyası ile Adana 1. İdare Mahkemesinin
E:2009/1150 sayılı dosyasının birlikte incelenmesinden; davacı şirketin
acenteliğini yaptığı İspanya Bayraklı "Nuria Tapias" adlı geminin deniz kirliliğine sebebiyet
verdiği gerekçesiyle 2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesi uyarınca verilen
71.429,08 TL idari para cezasının 24.10.2002 tarihinde ödendiği, söz konusu
cezanın iptali istemiyle açılan dava neticesinde, Adana 1. İdare Mahkemesinin
22.09.2006 tarih ve E:2006/2886, K:2006/2142 sayılı kararıyla davanın reddinekarar verildiği, bahsi geçen kararın temyiz edilmesi
sonucu Danıştay 6. Dairesinin 21.04.2009 tarih ve E:2007/3877, K:2009/4459
sayılı kararıyla bozulması üzerine, Adana 1. İdare Mahkemesinin 30.09.2009
tarih ve E:2009/1150, K:2009/1120 sayılı kararıyla bozma kararına uyularak para
cezasının iptaline karar verildiği, davacıya 19.11.2009, davalı idareye ise
18.11.2009tarihinde tebliğ edilen bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
davacı şirketin 24.10.2002 tarihinde ödenen 71.429,08 TL para cezasının
taraflarına ödenmesi istemiyle 12.11.2010 tarihinde yaptığı başvurusunun Ceyhan
Kaymakamlığının 02.12.2010 tarihli işlemiyle reddi üzerine, 24.10.2002
tarihinde ödenen 71.429,08 TL para cezasının ödeme tarihinden itibaren
işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle
[23/12/2010 tarihinde Mersin İdare Mahkemesine verilen dilekçe ile] 12.01.2011
tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Olayda, yukarıda hükmüne yer verilen 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesinde de belirtildiği üzere,
ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla ilk önce iptal
davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine tam yargı davası
açabilecekleri açık olmakla birlikte, açılacak bu davanın, bu husustaki kararın
veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliğinden
itibaren dava açma süresi içinde açılması gerektiği de kuşkusuzdur.
Bu itibarla, davacı şirketin, 2872 sayılı
Çevre Kanununun 8. maddesi uyarınca verilen 71.429,08 TL para cezasının iptali
istemiyle açtığı dava neticesinde, para cezasının iptaline ilişkin Adana 1.
İdare Mahkemesinin 30.09.2009 tarih ve E:2009/1150, K:2009/1120 sayılı
kararının davacıya 19.11.2009 tarihinde, davalı idareye ise 18.11.2009tarihinde
tebliğ edildiği ve temyiz edilmeksizin kesinleştiği, söz konusu kararın
davacıya tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılması ya da aynı süre
içerisinde 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca davalı idareye başvurulması
gerekirken, bu süre geçtikten çok sonra dava açma süresini ihya etmeyen
12.11.2010 tarihli başvurunun reddi üzerine 12.01.2011 tarihinde açılan davanın
süre aşımı yönünden incelenmesine olanak bulunmamaktadır."
13. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 28/11/2012 tarihli ve E.2011/11493,
K.2012/8824 sayılı kararıyla onanmış; karar düzeltme istemi aynı Dairenin
9/1/2014 tarihli ve E.2013/2744, K.2014/686 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
14. Karar 28/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 28/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı
süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar."
17. 2577 sayılıKanun’un 10. maddesi
şöyledir:
"1. İlgililer, haklarında idari davaya
konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler.
2. (Değişik: 10/6/1994 -
4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren
dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya,
idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde
idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı,isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi,
kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak,
bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması
veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra
yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış
gün içinde dava açabilirler."
18. 2577 sayılıKanun’un 11. maddesi
şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan
önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir
işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan,
idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan
idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması
halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar
geçmiş süre de hesaba katılır.”
19. 2577 sayılıKanun’un 12. maddesi
şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine
doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte
açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması
üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde
verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan
dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci
madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
20. 2577 sayılıKanun’un28. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez. Ancak, ancak disiplin hükümleri saklıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 11/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; yargı kararlarının uygulanmasının anayasal bir
zorunluluk olduğunu, lehine verilmiş yargı kararı uyarınca idarenin haksız yere
aldığı para cezası tutarını otuz gün içinde iade etmesi gerekirken ödeme
yapmadığını, yargı kararının uygulanmaması üzerine açtığı davanın süre aşımı
yönünden reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyeti, yargı kararıyla
iptal edilen cezai işlem nedeniyle ödediği paranın faiziyle birlikte kendisine
iade edilmemesi üzerine açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi
olup bu şikayetin mahkemeye erişim hakkı kapsamında
yargı kararının icra edilmemesi yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Başvurucu, lehine verilmiş yargı kararı uyarınca idarenin
haksız yere aldığı para cezası tutarını otuz gün içinde iade etmesinin anayasal
bir zorunluluk olduğu hâlde ödeme yapmadığını, yargı kararının uygulanmaması
üzerine yaptığı başvururun reddedilmesinin ardından
açtığı davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin ise hukuka aykırı olduğunu
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, başvurucunun dile getirdiği şikâyetlerin
Anayasa’nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ışığında
yorumlanması gerektiği belirtilmiş; bu çerçevede AİHM ve Anayasa Mahkemesi
içtihatlarına yer verilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta emsal AİHM
kararlarında idarenin aleyhine verilen kararı infaz etmek için kendiliğinden ve
öngörülen zamanda hareket etme etme zorunluluğu
bulunduğunu belirterek başvurusunun kabulüne karar verilmesini istemiştir.
28. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir
haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Bu bağlamda yasama ve yürütme
organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu
organlarla idarenin, mahkeme kararlarının yerine getirilmesini
geciktiremeyeceklerini ifade eden Anayasa'nın 138. maddesinin de gözetilmesi
gerektiği açıktır.
30. Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme, mahkemece verilen
kararın uygulanmasını isteme, yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan hak arama
hürriyetinin olmazsa olmaz koşuludur. Hak arama özgürlüğünün bir gereği olan
mahkemeye erişim hakkı, yargılama sonunda verilen kararın etkili bir şekilde
aynen ve gecikmeksizin uygulanmasını da gerektirmektedir (AYM, E.2014/92,
K.2016/6, 28/1/2016, § 109).
31. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte AİHM,
mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi
hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir.
AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve
aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da
kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın
sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir
anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan,
B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
32. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine
karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda
Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin
hükmün infaz edilmesi, 6. madde kapsamında “dava”nın tamamlayıcı
unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
33. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdare; yargı kararını uygulamayı
reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada
taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6.
maddesinde öngörülen teminatlar her türlü varlık nedenini kaybetmektedir (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B.
No: 6334/05, 23/10/2012, § 115).
34. Öte yandan dava açma ya da kanun yollarına başvuru için
belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde
kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim
hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça
hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle
kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553,
16/4/2015, § 42).
35. Bununla birlikte AİHM, süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin
usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye
erişim hakkı kapsamında bireylerin dava açma haklarını engelleyecek şekilde
katı bir yoruma tabi tutulmaması veya söz konusu koşulların katı bir biçimde
uygulanmaması gerektiğini ifade etmiştir (Beles/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51; Tricard/Fransa, B. No: 40472/98, 10/7/2001, §
33). Mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını
ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından
düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
esneklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
36. Başvuru konusu olayda, denizi kirlettiğinden bahisle verilen
idari para cezasının iptali istemiyle başvurucu tarafından açılan davada İlk
Derece Mahkemesi 30/9/2009 tarihinde iptal kararı vermiş ve karar
kesinleşmiştir. Başvurucu 12/11/2010 tarihinde Kaymakamlığa başvuru yaparak
ödediği para cezasının Mahkeme kararı uyarınca tarafına iadesini talep
etmiştir. Kaymakamlıkça Mahkeme kararına göre belirlenen 57.143,26 TL'nin
iadesi için Çevre ve Orman Bakanlığı Finansman Başkanlığına başvurulması
gerektiği belirtilerek istemin reddedilmesi üzerine başvurucu 71.429,08 TL
tutarındaki idari para cezasının
yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava
açmıştır.
37. Adana 2. İdare Mahkemesi ise 2577 sayılı Kanun'un 12.
maddesi uyarınca idari işlem dolayısıyla iptal ve tam yargı davalarının
birlikte açılabileceği gibi önce iptal davasının açılarak bu davanın karara
bağlanması üzerine kararın veya karara karşı kanun yollarına başvurulması
üzerine verilecek kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi içinde doğrudan
yahutidareye başvuru yapılarak idarenin verdiği
cevaptan sonra kalan dava açma süresi içinde de tam yargı davası
açılabileceğinin düzenlendiği olayda ise para cezasına konu idari işlemi iptal
eden Mahkeme kararının 19/11/2009 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği ve
karara karşı kanun yoluna başvurulmadığı, bu nedenle 19/11/2009 tarihinden
itibaren altmış günlükdava açma süresinden çok sonra
12/11/2010 tarihinde yapılan başvuru üzerine açılan davada süre aşımı bulunduğu
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; karar, kanun yollarından geçerek
kesinleşmiştir.
38. Derece Mahkemesi söz konusu olayı, idari işlem nedeniyle
uğranılan zararın tazminiistemiyle açılan tam yargı
davası gibi değerlendirerek davada 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesini uygulamış
ve davanın bu maddede öngörülen süre koşuluna göre açılmadığı gerekçesiyle
davayı reddetmiştir. Ancak başvurucu, idareden söz konusu cezai işlemin
iptaline ilişkin olan Adana 1. İdare Mahkemesinin kararının icrasını talep
ederek ödediği ve yargı kararıyla iptal edilen para cezasının faiziyle birlikte
kendisine iade edilmesini istemiştir.
39. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu
kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları
ile idare makamları lehine herhangi bir istisnai kurala yer verilmemiştir.
Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği
bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve
özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmesi mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet,
yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine
oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette,
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, B. No: 2013/1752,
26/6/2014, § 61).
40. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde idari yargı organlarınca
verilen esas ve yürütmenin durdurulması kararlarının icaplarına göre idarenin
gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu
belirtilmiş ve bu sürenin kararın idareye tebliğinden başlayarak hiçbir şekilde
otuz günü geçemeyeceği kural altına alınmıştır.
41. Kural olarak mahkeme kararlarının uygulanması, ilam
zamanaşımı dolmadığı sürece her zaman talep edilebilir. Bu yöndeki bir talebe
rağmen mahkeme kararı uygulanmamışsa olumsuz kamu gücü işleminden kaynaklanan
bir süregelen ihlalden söz edilebilir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 29).
42. Danıştay içtihatlarında da lehine ilam olan ilgilinin ilamın
kendisine tebliğinden itibaren on yıl içinde idareye başvurarak ilam
gereklerinin yerine getirilmesini isteyebileceği, on yıllık sürenin idareye
başvuru süresi olup dava açma süresi olmadığı, buna göre yargı kararının
gereğinin yerine getirilmesi isteminin on yıllık süre içinde idareden
istenebileceği ve idarece açık veya örtülü (zımni) olarak reddedilmesi üzerine
davanın altmış gün içinde açılabileceği belirtilmiştir. Örneğin Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun 3/2/2016 tarihli ve E.2014/3926, K.2016/132 sayılı
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Yargı kararlarının uygulanmaması ya da
geç uygulanması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar üzerine açılacak davaların
tabi olacağı süre konusunda 2577 sayılı Kanun'da özel bir düzenleme
bulunmamaktadır.
Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'un 28.
maddesinde yer alan ve idarenin yargı kararlarının icaplarına göre en geç otuz gün
içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu yolundaki
hükmün, otuz günlük sürenin geçirilmesi ve ilgililerin bu sürenin geçirilmesi
üzerine hemen tekrar yargı yoluna başvurmaması durumunda idareleri kararı
uygulama zorunluluğundan kurtarmayacağı da açıktır.
Bu konuda açılacak davalarda, ayrık durumlar
dışında genel zamanaşımı süresinin esas alınması ve lehine ilam olan ilgilinin,
ilamın kendisine tebliğinden itibaren 10 yıl içinde idareye başvurarak ilam
gereklerinin yerine getirilmesini isteyebileceği kabul edilmelidir. Söz konusu
10 yıllık süre, idareye başvuru süresi olup, dava açma süresi değildir.
Dolayısıyla, başvurmadan sonraki durumu, 2577 sayılı Kanunun 10. ve 7.
maddeleri kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre, yargı kararının
gereğinin yerine getirilmesi isteminin idarece açık veya kapalı (zımni) olarak
reddedilmesi üzerine, davanın altmış gün içinde açılması zorunludur. "
43. Öte yandan iptal kararlarının nasıl uygulanacağı veya tam
anlamıyla uygulanıp uygulanmadığına ilişkin ihtilaf bulunması hâlinde bu
ihtilafın öncelikle derece mahkemeleri tarafından çözümlenmesi esas olup
Anayasa Mahkemesinin buradaki görevi ise derece mahkemelerinin çözümünün
Anayasa'da güvence altına alınan hakları ihlal edip etmediğinin tespitiyle
sınırlıdır. Somut olayda da idari para cezasının iptaline ilişkin kararın
uygulanması istemiyle yapılan başvuruya verilen idari cevabı hukuken
değerlendirmek ve söz konusu iptal kararının nasıl uygulanması gerektiğini
göstermek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir.
44. İncelenen başvuru, Derece Mahkemelerinin önündeki uyuşmazlık
kesinleşmiş bir yargı kararının uygulanmadığı iddiasından kaynaklanmaktadır.
Başvurucu, söz konusu iptal kararının uygulanmasını on yıllık genel zamanaşamı süresi içinde idareden istemiş ve idarece
verilen cevabın tebliğinin ardından altmış günlük dava açma süresi içinde
davasını açmıştır. Derece Mahkemeleri kesinleşmiş bir yargı kararının
uygulanmasının taşıdığı önemi de gözönünde
bulundurarak uyuşmazlığı 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 10. maddeleri çerçevesinde
inceleyebilecekken Kanun'un 12. maddesini uygulayarak Mahkeme kararının icra
edilmediği iddiasınısüre aşımı gerekçesiyle
incelememiştir. Dava açma süresine ilişkin usul kurallarının katı şekilde
yorumundan kaynaklandığı anlaşılan bu durumun Adana 1. İdare Mahkemesinin iptal
kararını da etkisiz hâle getirdiği ve böylece başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2016 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Başvurucu, ihlalin tespiti ile Adana 1. İdare Mahkemesi
kararının yerine getirilmesi talebinde bulunmuştur.
48. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 2. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana
2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay Ondördüncü
Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.